• doğrusuyla yanlışıyla bizim mazimizdir.

    bir rejimden, ideolojiden nefret etmek makul bir şeydir; lakin mazide kalmış bir devlete saldırmak da bir o kadar komiktir. osmanlı tarihi'ndeki tonlarca olumsuz şeyi bilmeden salt osmanlı hayranı olmak da öyle.

    hadi bana sizin mantığınızla "zorba" olmayan bir tane devlet gösterin.

    tarihten silinmiş bütün devletleri ve medeniyetleri "çöp" addeceksek, işimiz var.
  • sahip olduğu millet sistemi sayesinde; milyonlarca kadının vatikan'ın emriyle cadı diye yakıldığı, avrupa milletlerinin sömürgelerdeki insanların altın dişlerinin sökülmesine kadar varan soygun ve işkence yıllarında, bazılarının boh atmanın pek bir alternatif duruş getireceğini sandığı osmanlı imparatorluğu "vergini öde, kimse sana karışmasın" diyerek gayrimüslimlere ciddi özgürlükler vermiştir.

    güney amerika'da 100 yıl kalıp tüm kıtanın dinini ve dilini değiştiren ispanyolların aksine osmanlı'nın 600 seneden fazla kaldığı balkanlarda herkes kendi hâlâ kendi dinine inanmaktadır ve kendi dilini konuşmaktadır. boşnaklar ortodoks değildir, haç kavramını reddeden bogomil mezhebine mensuplardır ve tamamen kendi rızalarıyla müslüman olmuşlardır. balkan dillerindeki kelimelerin yarısından fazlasının türkçe olması ise dağda yaşayan bu insanların her şeyi osmanlı'dan öğrenmesiyle açıklanır. nah, bunları da bık bık etmeye kalkacaklara baştan cevap olsun diye söylüyorum.

    işte böylece yurtdışında konferanslarda avrupa çapında ün yapmış akademisyenler bir güzel kapak edilebilir, ki şahsımın pek çok kez büyük bir haz duyarak yapmışlığı vardır, herkese de tavsiye edilir. kuşkusuz; millet sistemini duyunca utancından cevap veremeyen, osmanlı'yı inatla barbar olarak görmek isteyen bu akademisyenler; zarla zorla bir okula gidip, çift dikiş ilerleyip sonra iki kitap okuyup kendini bilgin zanneden, bırakın konferansı, okulda bile bir tane yabancı profesörle konuşmamış, hatta taksim barlarına takılan ayyaş ingilizler hariç bir yabancıyla bile konuşmamış, türk milletine ve türk tarihine boh atıp kofti solculuk yapmanın gerçek hayattaki dandik şahıslarına sözlük ortamında karizma katacağını düşünen yazarlarımızdan daha bilgilidirler.***
  • "osmanli somurgeci olmamistir"

    bunu bugun gidin sirplara, araplara, macarlara soyleyin de essek sudan gelene kadar dayak yiyin. burada imparatorlugun anlami kadar somurgenin anlami da tartisilmaliydi. osmanli somurgecidir cunku:

    1) baska milletlerin ve devletlerin siyasi bagimsizligini yoketmistir
    2) onlarin basina merkezden memur/burokrat atamistir (devsirmeler yerel yonetici degildirler)
    3) merkezden temsilci atayamadiklarini vassal hale getirmistir
    4) resmen vassal olmayanlara dahi uzanip, siyasi manevralarla ic savaslar baslatmistir (bkz: macaristan)
    5) bazi yerel mallari genis piyasaya acarken devlet tekeli uygulamistir (ornegin milletin tuzuna, demirine el koymustur)
    6) merkezi idare icin ucuz isgucunu birak, bedava isgucu de yaratilmistir
    7) vergilerle merkezi yapi beslenmistir. para disinda blood tax de vardir, yani uc dort senede bir gelip cok cocuklu ailelerin en saglikli ve guzel cocugunu almis, musluman yapmis, 3-4 bin kilometre otedeki savaslarda kullanmistir.

    edit: bu arada bu "batili anlamda somurgecilik" klisesinin teknik bir tanimi varsa ve bu da osmanlinin uygulamalarindan farkliysa ogrenmek isterim. bu uygulamalar icin "gunluk hayatta kullandigimiz anlamiyla bakimindan bildigin somuru tabii ama teknik olarak degiller" diyerek vicdanimi rahatlatmak, ortamdaki anglosaksonlara ahlaki ustunluk saglayarak tatmin olmak pesindeyim.

    ...

    "osmanli en az hizmeti turklere etmistir, bizim yerimize arabistani balkanlari imar etmistir"

    turkler musluman olduklari icin imparatorluk icindeki 1. sinif vatandastirlar bu bir. haklar konusunda bir hizmet eksiklikleri yok yani, fazlaliklari var. ikincisi, her benzer yapilanmada oldugu gibi en cok yatirim merkeze yapilmistir; cok sirin olmasina ragmen saraybosnayi, eski baskentlerimiz edirneyle, bursayla, hele camiler sehri istanbulla karsilastirmak mumkun degil. bugun selcuklu deyince de akla ilk merkezleri olan iznik degil konya gelir, kayseri gelir.

    ...

    "barutun, tufekin ilk kullanimi gibi askeri uygulamalari gectim.."

    gecme. osmanli daha yokken bunlar misir'da filan savas alaninda kullaniliyordu, ve belki hindistanda da. kaldi ki kurulur kurulmaz da topla tufekle baslamadi bizimkiler, orjinal yenicerilerin oklari vardi. yani oyle 3-5 seneyle degil en az bir asirla kacirdik bu unvani.

    ...

    "oysa ki osmanli'nin en az bir roma uygarligi kadar medeniyete katkisi vardir"

    ben mi yanlis goruyorum yoksa orada bir "en az" mi var? devenin nali yahu. neredeyse tum bati uygarligi roma kurumlari ve kavramlari uzerine kuruluyken, aydinlanma cagiyla birlikte butun bati aydinlarinda bu 2000 senelik (cumhuriyet-imparatorluk-bizans) birikimin aski/meraki/egitimi standart hale gelmis iken kim nesini osmanli uzerine kurmus da, osmanlinin kurum ve kuruluslari hangi takip eden devlete model olmus da, osmanli kulturu hangi milletin entelektuel temeline boylesine demir atmis da medeniyete katki terazisinde romayla dengeye gelmis? isin ironik yani, ana successor state olan turkiye bile osmanlinin her temel kurumunu reddetmisken (cevre milletler daha bile beter), ikinci roma* osmanlinin ta kendisiyle mirasini kesintisiz surdurmustur.

    ...

    "osmanli kendine imparatorluk dememistir"
    bu neyi degistirir? resmi isimlerden gideceksek, holy roman empire icin voltaire'in sozunu hatirlatalim, "ne kutsal ne romali ne de imparatorluk". hatta daha komigi var: kore demokratik halk cumhuriyeti. guneyi degil kuzeyinin adi bu. nesi demokratik, nesi halk, nesi cumhuriyet, krali var resmen. fatih sultan mehmet de istanbulu aldiginda unvanlarina "rum kayzerini" eklememis miydi? kayzer, feldkamp'in ilk ismi degil, caesar demek. hani tam da isabet olarak roma'nin cumhuriyetten imparatorluga gecisinde tepedeki adamin adi, sonradan unvan oluyor.

    benim bu konudaki durusum da onceden soylenmis: bir kelimenin eksikligi veya fazlaligi devletin yapisini, icraatlarini, temel dinamikleri degistirmez. osmanliya kasaba da desek fatih kendini sezarla ozlestirerek soyleyecegini soylemis, o unvaniyla ortodoks patrikligina davet cikararak yapacagini yapmis, alelacele italyaya cikartma yaparak niyetini belli etmistir. bu ayni soykirim davasina benziyor. kelimeleri politize edip onlari bir bariyer, bir dost-dusman kistasi olarak belleyecegimize, tembelligi birakip isin dogasini anlamaktir onemli olan.
  • osmanlilar sanayi devrimi ronesans ve reformu kacirdilar.
    biz de bi 40 yil once uzay cagini kacirdigimiz gibi; hali hazirda biyoteknoloji devrimini - iletisim devrimini ve 3d printer devrimini kacirmaktayiz.

    bu baglamda gayet de mirasa sahip cikiyoruz telasa mahal yok.

    not: elbette ustunde oturdugun bilgi ve kultur birikiminden yararlanmamak aptalliktir.
  • tarih boyunca bir tek aile tarafından en uzun süre yönetilen devlet. osmanlıyönetiminde görülen eyalet uygulaması şu an abd de uygulanmaktadır. dünyanın en sorunlu yerleri sınırları dahilinde olmasına rağmen yüzyıllarca buraları başarılı bir şekilde yönetmiştir. osmanlı da sanat islam dinin çizdiği sınırlar dahilinde oldukça gelişmiştir. ve her nekadar kusurlu yanlarıda olsa bizim atalarımız olup, yaşayacak bir vatanımız olmasında büyük payları bulunan, saygı duyulması en azından gösterilmesi gereken insanların yaşadığı bir devlet.
  • neredeyse 100 yıl öncesinde tarih sahnesinden silinen ama kendisine duyulan kin ve nefret tükenmeyen devlettir. bu kinin ve nefretin sebebini anlamak mümkün değil.

    nedir yani derdiniz, bitmedi mi bu osmanlıyla hesabınız. bırakın osmanlı kendi hesabını versin günahı ve sevabıyla.

    osmanlı devletine kültürü yok, edebiyatı yok diyenlere nacizane tavsiyem kendilerine ve şu anda dahil oldukları topluma bir bakmalarıdır.

    kitap okumayan, şiirden anlamayan, mimariyi taştan şekilsiz kuleler ve yapılar inşa etmekten ibaret gören, alabildiğine dejenere olmuş toplumu(m)nuza bakın ve geçmişe çamur atmadan önce bir sorun: biz türkiye cumhuriyeti devleti ve o devletin bireyleri olarak ne başardık? diye.

    osmanlı sadrazam asmış! biz asmadık mı kendi başbakanımızı?

    osmanlı padişahları karı kız derdindeymiş, on yüz milyon tane karısı varmış! bugün evlenen yarın boşanan, tüm derdi hatun kafeslemek olan, her gece başka alemlere akan, hatun peşinden koşan biz değil miyiz?

    osmanlı baskıcıymış! biz değil miyiz ona buna düşündüğünden dolayı baskı uygulayan, nasıl düşüneceğine, giyineceğine, konuşacağına karar veren?

    kısacası bırakın osmanlıyı kendi hesabıyla başbaşa.. siz kendindenizden haber verin! attığınız çamurların içinde boğazımıza kadar batmışız..

    her köşesinden tarih ve mimari fışkıran, varsa yoksa kütüphanlerini toplasanız büyük çoğunluğu osmanlıdan kalan istanbul'da yaşayıp da osmanlı kültür ve medeniyetinden bahsedilemez demenin insafla bağdaşır yanı yok..

    ha biz mi ne yapıyoruz?

    yüzyıllık çeşmelere ve surlara "liselim" "ya sev ya terket" yazıyoruz sprey boyayla..
  • türkiye cumhuriyeti'nin bir çok kurumu ve bakanlıklarının yaşı cumhuriyetin yaşından daha eskidir. yani osmanlı'dan mirastır. türkiye cumhuriyeti'ni osmanlı subayları ve devlet adamları kurmuştur. türk milleti tarihinin en ihtişamlı dönemini osmanlı zamanında yaşamıştır. inşallah boynuz kulağı geçer misali cumhuriyet daha ihtişamlı gönleri bu millete yaşatır.

    türk milleti... türk devleti...
    pek kahraman orduları...

    diye devam eden mehter marşındaki türk devleti de kamboçya değildir
  • ilber ortaylı da dahil, osmanlı ile alakalı herkesin övünerek, överek söylediği iki şey var, biri devşirme sistemi diğeri de güçlü merkezi devlet olabilmek.

    nedir bu işin olayı: devletin -özellikle bürokratik- görevlerine, etnik olarak türk olmayan, hatta bunun da ötesinde, resmen tarlalarda yetiştirilmiş gibi, bazı ailelerin yanına yetiştirilmeleri için verilen çocukların getirilmesi. he bürokratik dediysem, bununla da kalmıyor elbet, ne komutanlıklar,a ne amiralliklere getiriliyor devşirmeler, bu da var. örnekleri: sokollu mehmed paşa, pargalı ibrahim paşa gibi önemli devlet adamları.

    bakalım bu sistem ekseriyetle dünya'nın başka hangi bölgelerinde uygulanıyor: nepal, pakistan ve hindistan.

    devşirme sistemi'nin artıları nelerdir ? (tabii bu artılar, yalnızca hep söylenen artılar, bana göre büyük eksilerdir, nedenlerini açıklayacağım).

    1) devşirme kişilerin, görevlerinin ilerleyen yıllarında güç elde ettikleri zaman hanedan kurma ihtimallerinin ortadan kalkması. devşirme kökenli olduklarından, türk ve müslüman olmadıkları için kurdukları hanedanın taht davasında hiçbir yaptırım gücü olmayacaktır, çünkü kendilerini -içeride- takip edecek halk ve asker bulamayacaklardır.
    2) devşirme kişilerin yetiştirilen kişiler olmaları, yani küçüklükten beri belli bir görev için psikolojik ve diğer yönlerden hazırlanan insanlar olmaları, dolayısı ile büyüdüklerinde de görevlerine odaklanmaları, ıvır zıvır işlere karışmamaları.
    3) devşirme kişiler özel yetiştirilen kişiler oldukları için, ileride alanlarında çabuk 'profesyonelleşebilmeleri'.
    4) küçüklükten bir nevi beyinleri yıkandığı için, bu kişilerin osmanlı'ya şüphesiz bir sadakat duyacak bireyler şekline yetiştirilmeleri.

    daha çok artısı sayılabilir. fakat ben bu temel prensiplerin çürütmelerini yapmak istiyorum.

    1) hanedan kuramama. evet, böyle bir yöntemle çoğu osmanlı paşası ve valisi hanedan kurup da osmanoğullarına takip olamadı. peki, sizce bu bir başarı mıdır ? osmanlı açısından bakarsak, başarıdır. peki ya türkiye tarihi, ya da türklerden itibaren anadolu tarihi ile işe bakarsak ?

    cevap: anadolu türklerinin geri kalmasına sebep olmuş olan bir durumdur. şöyle açıklayayım: bölgelerde hanedanlar oluşmadığı için, devşirme kişiler de belli periyotlar ile bu görevlere atanıp bölgeleri değiştirildikleri için, anadolu'nun hiçbir bölgesinde, aristokrata yakın, bölge halkından da güç alarak otoriteyle savaşan bir derebeyi, feodal bey çıkmıyor. bunun nesi kötü ?

    feodal bey, padişah ile savaştığı takdirde, güvenmesi gereken bir halk olmalı. misal manisa. manisa'dan yükselişe geçecek bir derebeyi, evvela manisa halkının güvenini kazanmalı. halka iyi bakmalı ki padişahla savaş zamanında halk da ona gerekli desteği temin edebilsin. aynı zamanda kendisine sadık askerleri de olmalı ki yine savaş zamanında dirençle kendisine destek olabilsinler. bölgenin tahıl kaynakları, silah kaynakları, demircileri, askerleri, yiğitleri vs. yani bütün bu insanların bir 'ödevi' olması anlamına geliyor bütün bunlar. ve dolayısı ile daha çok birey olma şansına sahip oluyorlar. önceden osmanlı'nın idare ettiği 5.200.000 km2'lik bölgede birer kum tanesi iken bu insanlar, bir isyanla veyahut da x bir farklı hanedanı destekleyerek bir nebze olsun daha özel, daha minimal bir düzlemde farklı olabiliyorlar.

    ayrıca derebeyinin de onları memnun tutması gerekir. çünkü her ne kadar bu kişi bir feodal bey olsa da, merkezi devlete karşı savaşırken bir yandan da içten isyan yememesi, içeride tüm halka güvenebiliyor olması gerekir. bu bağlamda bu isyan edecek hanedanın başındaki kişi, kendi minimal ilindeki insanları da bir nebze olsun daha mutlu tutmak zorunda. aksi takdirde osmanlı, kaleyi içten yıkmak için bu halkı veyahut da memnuniyetsiz olan kişileri pekala kullanabilir.

    2) devşirmelerin yetiştirilen insanlar olmaları demişiz. evet. psikolojik olarak belli bir amaca göre yetiştirilen, başka ailelerin yanında insanlar. her ne kadar dünya'nın en kral eğitimi veriliyor da deseniz, sıcak bir ailenin, kendi öz ailelerinin yanında yetişmedikleri, mensup oldukları kültürün içinde büyümedikleri vs. için benliklerine adeta bir reset atılması durumu söz konusu. altta sağlam bir kültür olmayıp, üstten de bir osmanlılılık indirilince, bu kişiler de büyük ölçüde bireysel değerlerinden yoksun kalıyor, daha itaatkar, daha az sorgulayan ve daha kendi işine bakan kişiler haline geliyorlar. dolayısıyla böyle devlet adamları da, padişah'a ''şurada büyük yanlış yapıyorsun'' diyemiyor, hadi bunu diyebilse bile, ''`yeter artık, senin gibi birinin emri altında çalışmam ben`'' restini çekebilecek kalibrede bir adam yetişmiyor. çünkü bunu söyleyebilecek özgüven, cesaret, kararlılık ve otoriteyi sorgulama zaten büyük ölçüde çocukluktan kırılmış, yok edilmiş oluyor. padişahın yaptığı yanlışı bile utana sıkıla, bin takla atarak söyleyebiliyorlar.

    3) evet, profesyonelleşme mevzusu. bu kişiler konularında daha uzman kişiler oluyorlar. çünkü siyaset gibi meselelere kafa yormuyorlar. böyle kodlanmıyorlar. yalnızca üstlerine düşeni yapmak, osmanlı himayesi altında aldıkları eğitim doğrultusunda yaşamak için yetiştiriliyorlar. bu faktör yine sorgulamak dediğimiz şeyi etkiliyor. ve büyük artıları olduğunu savunanlara da sormak istiyorum, hangi büyük devlete karşı olağanüstü zaferi var osmanlı imparatorluğu'nun ? bahsettiğimiz devlet, en güçlü dönemi olan kanuni sultan süleyman döneminde malta kuşatması, viyana kuşatması gibi başarısızlıkları var. ki bu yalnızca kanuni dönemi. ayrıca madem böyle bir uzmanlaşma söz konusu: bilim, kültür, sanat gibi alanlarda ne gibi çığır açan gelişmeler yaşandı osmanlı'da, buna cevabı olan var mı ? bir ton devşirme denizci var, bir tanesi herhangi bir coğrafi keşif yapmaya kalkmış mıdır acep ? yine bir sürü devlet adamı devşirme var, yeniçerilerin patır patır isyan ettikleri vs. dönemde bir tane adam akıllı kanun yapmayı düşünüp, bu tip saçma iç karışıklıklarının önüne geçmek adına bu tip bir yasa hazırlamayı deneyen kimse var mıdır ?

    4) küçüklükten osmanlı'ya yüzde yüz sadakat ... bu da yine sorgulama, liderin vasıflarının ve yeterliliğinin sorgulanması gibi konuların önüne geçen çok büyük bir handicap. tamam eyvallah, bir devlete sadık olmak, sadık adam yetiştirmek yani sadakat önemli, ama burada bahsedilen şey aslında bir sadakat değil, daha ziyade kişilere başka şans tanımamak, biat ettirmek var. islam da burada güzel rol oynuyor. yani o kişi, yönetimindekilerin niteliklerinden dolayı değil, kendi kafasındaki korkular, yerleştirilen algılar yüzünden sadıkmış gibi takılıyor. bir nevi, ''bana ekmeğimi kim verirse onun benim başımın üstüne yeri vardır'' dedirtiliyor bu insanlara. başka alternatif düşünemiyor. kendini de tahtta hak iddia edecek birisi gibi görmüyor, zaten görse bile, madde 2. de söylediğim paradigmalar geçerli.

    şimdi gelelim ikinci mevzuya, güçlü merkezi devlet ya da merkeziyetçi devlet olmak meselesi.

    artıları neler ? (tabii yine güya artıları)

    1) devlet yönetiminde istikrar. çalkantılar olmaması ve dolayısı ile istikrarlı bir yönetim sağlayabilmek. devlet içi siyasi birlik.
    2) toprak bütünlüğünün korunabilmesi. yerel güçlerin devleti bölmeye çalışmamaları.
    3) devlet içinde fikir ayrılıklarına meydan vermemek.

    bu artılar da arttırılabilir. ama bugün sorduğunuz büyük osmanlı tarihçileri size bunları sıralayacaktır.

    gelelim şimdi bunların da aslında göründükleri değil de, neler olduklarına:

    1) istikrarlı devlet dedikleri şey. devlet içi siyasi birlik ... aslında bunun tam anlamı nedir biliyor musunuz arkadaşlar ? bunun tam anlamı 'devlet içinde herkesin sesini kesip, yalnız da merkezdeki padişahın sesinin çıkması, diğer olası her sesi kesmek, hatta daha çıkmadan engellemek'. yani yine aristokrasi eksikliği. bu en başta neye neden oluyor peki ? padişah, güç paylaşmak nedir bilmiyor. yine padişah, gücün elinden alınacağına dair hiçbir korku duymuyor. peki bunlar neye sebep oluyorlar ? padişahın hiçbir olumlu, ya da diğerlerinin 'gönlünü yapmaya yönelik' hiçbir adım atmamasına neden oluyorlar. padişahın anadolu'dan, halktan, diğerlerinden korkmaması demek, istediği gibi pervasızca, düşünmeden, kafasına göre hareket edebilmesi demek. daha da kötüsü, daha rasyonel kararlar almak için kendini zorlamaması demek. `diğerlerine kulak vermek gibi bir kültürün devlet yönetimine hiçbir zaman yerleşmemesi` demek. bunlar size bir yerlerden tanıdık geliyorlar değil mi ? hatta yüzyıllar öncesine bile bakmanıza gerek yok sanıyorum bunu anlamak için.

    2) toprak bütünlüğü ... peki nasıl bir toprak bu ? halkı aç sefil, dibine kadar cahil, açlıktan çolak kalmış sakat kalmış, zerre sorgulamayan, zerre üretmeyen, zerre yönetime katılamayan, hiçbir sesi olmayan, plajda kum tanesinden ibaret olan bir toprağın bütünlüğü. ne kadar vergi de dayansa, olur olmadık ne kadar savaşa da gönderilse, elindeki avucundaki ne kadar alınsa da, başını kaldırıp ses çıkaramayan bir halk demek.

    3) evet. padişahın stratejilerine karşı çıkılmaması. padişahın yine 1. maddedeki gibi, diğerlerine kulak verme ihtiyacı duymaması. diğer görüşlerin olmaması. tek kutuplu devlet. dolayısı ile tek kutuplu sanat, tek kutuplu gelişim. devlet siyaseti içi rekabet olmaması ve rekabet olmamasından kaynaklanan bir gelişim, bir diğerinin üstüne siyaset ile çıkabilme kültürünün yerleşememesi.

    bütün bunlarda, emeviler döneminden beri belki de daha öncesinden beri egemen biat kültürü, şükürcülük gibi anlayışlar da var elbet.

    yani söylemek istediğim, tarihçiler şunu atlıyorlar: osmanlı'nın tüm başarısı, 600 yıl kendini iç savaşsız var etmek olarak geçiyor. idare ettiği toprakların insanlarına ne gibi nitelikler kattı, nasıl değiştirdi, nasıl fikren geliştirdi gibi bir sorgulama yok. o yüzden bugün bu haldeyiz. o yüzden bugün anadolu çomarı gibi kavramlar var 21. yüzyıl anadolusu için söylenen.

    he iç savaşlar kardeşler arasında oldular tabii. ama bunları saymıyorum. çünkü yine merkez hakimiyeti üstüne ve pek de farklı sesler diyemeyeceğimiz aynı hanedanın farklı çocukları arasında çıkan kavgalar.

    peki benim bu osmanlı'da olmadığını söylediğim iç savaşlar hangi devletlerin tarihinde yaşanmış bir bakalım:

    ingilizler: güller savaşıyork ve lancaster hanedanları arasında yaşanan amansız bir savaş. pek çok şövalye, lord ve güçlü şahıs bu savaşta karşı taraflarda yerlerini alıp savaştılar. bu yalnızca bir örnek ingiliz tarihinden.
    japonlar: sengoku dönemi. başlarındaki güçlere isyan eden onlarca samuray klanı, isyan ederek büyük bir iç savaş dönemi başlattılar ve irili ufaklı pek çok klan aralarında uzun yıllar boyunca savaştı. imparator ve shogun'un otoritesinin sıfıra yaklaştığı bir dönemdir.
    italyanlar: ortaçağ, rönesans ve aydınlanma dönemlerinde paramparça halde, irili ufaklı pek çok şehir devleti, krallık, parlemento yönetimi halinde yaşadılar.
    almanlar: otuz yıl savaşları ve ortaçağ'daki freie und reichsstädte denilen bağımsız, özgür bölgeler.
    fransızlar: yüzyıl savaşları. ingiliz - fransız krallıkları arası bir savaş gibi durur fakat esasında ortak ve akraba hanedanlar, insanlar arası gerçekleşmiştir.

    örnekler çoğaltılabilirler. zaten farkındasınız, bu milletlerin bugünkü gelişmişlik düzeyleri de ortada.

    başka isyan eden kim vardı peki, hatırlayın bakalım ... kızılbaşlar olabilir mi mesela ?

    evet doğru bildiniz. osmanlı'nın istenmeyen çocukları kızılbaşlar. türkmenler, aleviler diğer isimleri ile. sürekli isyan halinde idiler. pek çok kez de katliama maruz kaldılar. ve bugün tarihçiler de bu kitleye büyük ihtimalle zavallılar, `osmanlı'nın katledip durduğu kendini bilmez bir cenah` olarak bakıyorlar. ''yaaa işte, söz dinlemeyen asilik yapanın sonu budur'' diye düşünüyor içlerinden pek çoğu, eminim.

    benzer bir örnek, şehzade mustafa'nın safeviler'le iletişime geçmesi hakkında ilber ortaylı'ya sorulmuştu mesela. o da ''ee, düşmanla arası iyi olursa öldürülür yani'' minvalinde bir şey söylemişti.

    ilber ortaylı bugün 'cahil' capsleri ile meşhur değil mi ? kendisi de yarattığı bu aristokrat imajı seviyor. şarap içiyor, yüksek kültürel düzeyli sohbetler ediyor vs.

    peki böyle bir adam, iddia ettiği gibi gelişmiş bir bilinç düzeyindeki bir tarihçi neden hiç şehzade mustafa'nın neden muhalif olduğunu, yaşadığı dönemde neleri yanlış gördüğünü söylemez de, olayı büyük ölçüde bir güç savaşıydı oldu bittiye getirir ? ya hala bu 'merkezi güce' karşı çıkmaya duyduğu korkudan, ya da afedersiniz osmanlı'ya hala bok sürdürememesinden dolayı.

    her ne ise. bugün o katledilen kızılbaş güruhunun torunları dini baskı yönünden daha rahat, daha özgür düşünebilen, daha sorgulayan insanlar. kültürlerinde kendinden gelen bir dürüstlük kaygısı olan ve bireyin önem verildiği, kadın erkek eşitliğinin bir nebze de olsa daha fazla gözetilmeye çalışıldığı topluluklar.

    ama bunun bir bedeli oldu işte. yüzyıllarca katledilerek, kaçarak, ötekileştirilerek elde ettiler bu birikimi ve kültürü. bugünün şehir insanı arasında belki bu fark azaldı ama, anadolu'yu gözünüzün önüne getirin. eski anadolu'yu. 60lar, 70ler, 80ler, o zaman da kim tebaa idi, kim sorgulayan idi, bugün hala kimler aynı şekilde yaşantılarına devam ediyorlar bir düşünün.

    son olarak: tarihçilerimiz padişahları pompalamayı aklayıp paklamayı bırakıp bunları anlatmalılar insanlara, eğer yerdikleri gibi cahil bir millet istemiyorlarsa tabii ...
  • edebiyatın devletlere değil dillere ait olduğunu bir kez daha anlamamıza vesile olan hanedan.

    karşılaştırınız:
    (ara: imparatorluğu ve edebiyatı)
    (ara: dili ve edebiyatı)
  • adı sık sık imparatorluk olarak geçse de, ömrünün ancak belli bir dönemini imparatorluk olarak geçirebilmiş devlettir.
    hele son yüz yılında imparatorluk olduğunu iddia etmek oldukça zor.
    osmanlı, bugün bir geçmişe zlem nesnesi haline getirilmeye çalışılıyor.
    düşkün imparatorluk bakiyelerinde sık görülen bir durumdur bu.
    ancak osmanlı'ya öykünmeden önce osmanlı hakkında bazı istatistiklere göz atmak lazım.
    hem böylelikle bir imparatorluğun nasıl aciz bir devlete dönüştüğünü,
    nasıl bittiğini görüp aynı hataları tekrarlamayız:

    - osmanlı, son zamanlarında hem ekonomik hem siyasi olarak yarı sömürge halindedir.
    - idari, ekonomik, mali ve hukuki kapitülasyonlar devleti kilitlemiş, yabancılar ne isterse yapar hale gelmiştir.
    - halk yurttaş değil, padişahın kuludur.
    - ilkel bir tarım toplumudur, tarımda makineleşme hiç yoktur, tamamen insan gücüne dayalıdır.
    - maliye iflas etmiştir, dış borçlanmayla ayakta durulmaya çalışılır.
    - büyük bir dış borç vardır.
    - yarı ölü bir ekonomi sözkonusu.
    - cılız, küçük bir sanayi var, o da tüm zanaatlar gibi gayrimüslimlerin elinde.
    - ağır sanayi neredeyse sıfır.
    - kişi başına düşen milli gelir, sadece 4 lira.
    - hemen her şey, pencere camı, şeker bile ithal ediliyor.
    - anadolu buğdayı istanbul'a taşınamadığı için, buğday rusya'dan alınıyor.
    - sıtma, frengi, verem, trahom gibi hastalıklar yaygın.
    - ülkede 40 bin köye karşılık ebe sayısı 200 kadar...
    - 0-2 yaş grubu çocuklarda ölüm oranı yüzde 60.
    - bütün imparatorlukta (!) sadece 158 ortaokul ve lise, bir tane de medrese uzantısı bir üniversite var.
    - anadolu, çağdışı ilkel medreselerin elinde.
    - tüm liselerde okuyan kız öğrenci sayısı 230...
    - bütün temel meslekler erkeklerin tekelinde.
    - kadının seçme-seçilme hakkı yok, yani yurttaş sayılmıyor.
    - kadınların toplumsal hayatları ve hakları da yok. çok zorunlu hallerde sokağa ancak çarşaf ve peçeyle çıkabiliyor.
    - okur-yazar oranı erkeklerde yüzde 7
    - kadınlarda ise binde 4
    - nüfus sayımlarında yalnız erkekler ve hayvanlar sayılıyor!
    - bütün imparatorluktaki gazetelerin toplam satışı ancak 100 bin dolayında.

    nedense bugün kimse osmanlı'nın ne kadar aciz bir halde olduğuna değinmiyor. sadece "cumhuriyet şunu yapamadı, bunu yanlış yaptı" diye ortalıkta yalan sallayanlar var.
    yalan dolanla çizilen pek mükemmel bir osmanlı portresinden sonra gelen cumhuriyet'in eksikleri daha çok göze batıyor tabi ki. çünkü insanlar sanıyor ki, cumhuriyetten önce güllük gülistanlık bir imparatorluk söz konusu.
    oysa cumhuriyet'in nasıl bir enkaz üzerine kurulduğu bilinse, alatılsa, cumhuriyet'in yaptımları ve yapamadıkları daha sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilecek.

    belki o zaman kimse çıkıp, "cumhuriyet döneminde yapılan demiryolları nedir ki, biz daha uzununu yaptık" diyemez.
    zira cumhuriyet'in ilk yıllarındaki yokluk içinde yapılan demiryolu ile bugün yapılanı bir tutmak çok çok çok büyük bir ayıptır.
    ama işte halk cahil olunca, kimin ayıp ettiği de ortaya çıkmadığı için, isteyen istediği gibi sallıyor maalesef.
hesabın var mı? giriş yap