• "bir varmış bir yokmuş, zamanın birinde bir medrese varmış. bu medresede avam(halk) lisanı ile konuşmak yasakmış, konuşanlara ceza verirlermiş.
    bir gün talebeler, hocaları ile birlikte bir mesire yerine teferrüce (pikniğe) gitmişler. hoca talebelerinden birisinin "su içtim" dediğini işitmiş. talebeye kızgın bir şekilde:
    - size kaç defa lisan-ı avam ile ifade-i meram eylemeyeceksünüz dedüm. imdi şöyle demelüydün; "bir kadeh-i lebriz-i hoş-güvarı nuş ile, teksin-i ateş-i dil-figar ve iktisab-ı ferah-ı bi-şümar eyledim."
    talebeyi bir güzel fırçalayan hoca bir daha böyle konuşması durumunda cezasının falaka olacağını da ifade etmiş.
    bir müddet sonra hoca, geçmiş mangalın başına. bu esnada bir kıvılcım sıçramış hocanın kavuğuna. biraz önce haşlanan talebe görmüş vaziyeti. koşmuş hocanın yanına telaş içinde, söyleyememiş "kavuk yanıyor" diye, başlamış söze havas lisanı ile:
    "ey hace-i bi-misal ve ey üstad-ı zikemal bu şakird-i pür-kelal size şu vech ile arz-ı hal eyler ki; bir şerare-i cevval, bi hikmet'il-müteal, nar-ı mangaldan pür-tab ile ser-i alinizdeki kavuğu iş'al eylemiştir. " demiş. ama deyinceye kadar da kavuk yanmış.

    kaynak: milli gazete.
  • osmanlıca bir dil değildir. osmanlı dönemindeki türkçe'nin adıdır. kelimeler sözler anlamlar değişmez onları yazım şekli ve alfabesi değişir.

    burda yazılabilecek her şey osmanlıca'da da olduğu gibi okunur ancak arap harfleri ile yazılır.

    edit: üstteki yazara ithafen yazdığım için üstünkörü anlatmıştım.

    osmanlıca diye bahsettiğimiz şey osmanlı türkçesi'dir. eğer eğitimini aldıysanız görürsünüz ki kendisi şuan konuştuğumuz türkçe'nin dahi kolaylıkla yazıya geçirilebileceği bir yazı dilidir.

    asıl zorluğu rika denilen genelde devlet yazışmalarında kullanılmış el yazısı versiyonudur. ancak yıllarca eğitimini almış insanlar rahat okuyabilir.

    burada birkaç ay önce konu hakkında bir şeyler yazmıştım.
  • şöyle bir serüvene sahip olan dönem dilidir.
    osmanlıca, türkçe'den ayrı bir değil; türkçe'nin osmanlı devleti
    döneminde kullanılmış hâlidir. osmanlı türkçesi denilmesi daha makbûldür.
    sözlükte maalesef bazı edebiyat öğretmeni arkadaşlar dahi " arap alfabesi ile yazılmıştır " demişler ki bu doğru değildir. fars alfabesi kullanılmıştır. kaldı ki kelimelerde de ağırlıklı olarak farsça'nın etkisi bulunmaktadır.

    " saray dışında kimse bilmezdi bu dili " diyenler var.

    bu çok saçma bir sözdür. sarayda da halk arasında da kullanılan dil aynıdır. halk bazı kelimelerin anlamlarını bilmiyor diye saray ahâlîsi ve şairlerin başka dil konuştuğunu söylemeyiz. bu mantıkla, şiirlerinde milletimizin pek de bilmediği kelimeler kullanan ismet özel'in türkçe'den başka bir dil kullandığını söylememiz icap eder.

    osmanlı türkçesi, 13. ve 20. yy. arası kullanılmış bir yazı dilidir. bu alfabeyi okumayı bilen herkes hüseyin rahmi'nin romanlarını, ahmet haşim'in şiirlerini okuyup anlayabilirler.
    kapı kelimesine " door " demiyorlardı sonuçta. kapı diyorlardı. sadece kullanılan harfler değişikti.

    anadolu selçuklu devleti döneminde maalesef devletin resmî dili farsça yapılmış ve türkçe'nin anadolu'daki gelişimi gecikmiştir. lâkin daha sonra bu devlet dağılınca bütün beylikler türkçe'yi resmî dil olarak kabul etmiş, bu beyliklerden osmanoğulları beyliği diğer bütün beylikleri himayesi altına alıp devletleşmiştir. resmî dili her zaman türkçe olmuştur osmanlı devleti'nin. lâkin dilin sadeliği maalesef bozulmuş ve bir sürü arapça - farsça kelime dilimize girmiştir.

    halk ile üst zümre arasındaki uçurumun açılma sebebi ise klasik dönem, divan edebiyatı olarak gösterilebilir. bu dönemde yoğun farsça kelimeler kullanılmaya başlanmıştır edebî dilde.

    20. yüzyıl başlarında ise " dilde sadeleşme " hareketleri başlamış ve konuşma dilindeki farsça - arapça kelimelere türkçe karşılıklar bulunmaya çalışılmıştır. bu döneme de yenileşme dönemi deriz. çok büyük bir iştir bu! eğer ki zamanında bu hareketler olmasaydı şu anda bile belki de bir sürü arapça - farsça kelime var olacaktı dilimizde ki yine de fazlasıyla var.

    şemsettin sâmî, osmanlıca'yı ayrı bir dil gibi göstermeye çalışanlara şiddetle karşı çıkmış, " bu kavmin ismi türk, konuştukları lisanın ismi de lisân-ı türkî'dir " demiştir.

    ayrı bir dil olarak görmemek koşuluyla osmanlıca demekte sıkıntı yoktur. nitekim göktürkçe, uygurca gibi tabirleri kullandığımızda da sıkıntı olmuyor. nihayetinde onlar da türkçe konuşuyorlardı ve bugün bir uygurca metin okursanız bazı kelimeleri bildiğinizi fark edersiniz.

    özellikle klasik dönemde anlaşılması çok zor olsa da edebî dil olarak muhteşem bir dildir.

    dipçe: " kapı " örneği ile ilgili gelen mesajlardan sonra artık dayanamadım ve bu notu düşmek zorunda kaldım.

    " o kapı değildi bâb deniyordu kapıya " diye gelen saçma sapan aynı tarz mesajlar var. birisi de kapı kelimesi tdk'nın bulduğu güzel kelimelerdendir demiş. yâ sabır!
    divan-ı lügât-it türk'te bile geçen kapı(ğ) kelimesinin yüz yıllık bir kelime olduğunu sananlar var. ayıptır.
    bir de hâlâ arap alfabesinin zaten farsça'nın da orijinal hâli olduğunu söylemişler. evet farslar, arap alfabesini almış olabilirler lâkin sen p ve ç gibi harfleri de alıyorsan senin yazı dilinin kaynağı arap alfabesi değil fars alfabesi olmuş olur.
    elma sirkesi içtiğinde elma yemiş olmuyorsun güzel kardeşim. farslar arap alfabesini alıp kendilerince eklemeler yapmışlar ve sen o eklemeli alfabeyi almışsın yazı dili olarak. yani elmayı değil sirkesini almışsın.
    umarım anlaşılmıştır.
  • başka hangi dilde "meygûn" şarap renginde günbatımları anlamına gelebilir ki...
    süzülmüş bir güzellik bence...
  • sanırım toplum, bir zamanlar türkçe’nin arap harfleriyle yazıldığı unutmak üzere. bunu destekleyecek bir sürü şey yaşamıştım, ama en komiği şu oldu:

    1927 basımı broşürümtrak bir kitap var, adı “dinler niçin ölüyor?”. herhalde dönemin türkiyeli richard dawkins’i yazmış, ama korktuğundan adını yazamamış. kitap, isminden de anlaşılabileceği üzere, dinlerin mantıksal tutarsızlıkları, bilim karşısında düştükleri acz vs. üzerine.

    bu kitabı aldım, fotokopi çektirdim. fotokopi çeken amcaya borcumu sordum. el cevap:

    - borcun yok evladım.
    - aa! olur mu öyle şey?
    - borcun yok! ben dua kitabından para almam!
    - amca, teşekkür ederim. ama bu dua kitabı değil, eski harflerle yazılmış türkçe, alakasız bir kitap.
    - olsun, yine para almam, çünkü kuran harfleriyle yazılmış.

    “amca, bu kitap var ya, kafirlik propagandası yapıyor!” demek dilim ucuna geldi, ama diyemedim. yarı fiyatını ödemeyi zar zor ikna edip, kaçtım.
  • inanılmaz hızlı yazabilme özelliği osmanlıcadan çok arap alfabesinin bir özelliğidir zira sesli harfler yazılmazlar bu da barbar gibi bi kelimeyi brbr şekline indirgediği için yazmayı kolaylaştırır, okumayı zorlaştırır... zira brbr barbar olduğu kadar berber de olur...
  • çok ağır bir örnekle, belki de hukuk metni olan bir ifadeyle türkçe olmadığı (!) nedense ispatlanmaya çalışılan lisan.

    türkçe olmadığını niye iddia ediyorsak, bunu ispatlamaktan ne gibi bir fayda umuyorsak, gündemdeki bir isimden, kanuni sultan süleyman'dan, "bilebileceğinizi düşündüğüm" osmanlı türkçesi bir örneği verelim, bakalım türkçe'ye benziyor mu? (!)

    yüzlerce yıl önce şöyle demiş kanuni:

    "halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / olmaya devlet cihânda bir nefes sihhat gibi"

    belki "muteber" ifadesinin anlamını bilmeyenler çıkabilir; ne yazık ki. "sormaya utanılmaz, her şey sorulur" demeyin. utanın ve bir arama motoru ile öğrenin. o kadarcık da yüzlerce yıllık fark olsun artık.
    bu söz, aynen ve tamamen "osmanlıca." bu ifadenin türkçe olmadığı iddia edebilme cüretini göstermek için bir dil ve söz cahili olmak, kısaca cahil olmak gerekir. ancak, şu bir gerçek ki, devrin edebiyat dili olan farsça'nın yoğun etkisi devrin şiirlerinde görülür. şairler birbirleriyle kelime oyunları yaparak yarışmakta, bu da şiiri "bugün" anlaşılmaz bir hale getirmektedir. ancak, şunu unutuyoruz: esasında suç o dilde değil. anlamayan biziz! tabii şunu da not düşelim: günlük hayatta bile, bir kişi ile konuşurken, anlayıp anlamadığından emin değilsek, doğru olan, "anladın mı?" diye sormak değil, "anlatabildim mi" diye sormaktır.

    osmanlı türkçesi konusuna bu çerçevede dönersek, söz konusu devirde, edebiyat dili farsça, dini ilimler dili arapça, devlet dili ise türkçedir. türkiye devletinin bugüne kadar yapılmış olan tüm modern dönem anayasalarında (cumhuriyet öncesi dahil), bir hükümle devletin dili türkçe olarak belirlenmiştir. işte bu nedenle, istiklal marşımız da osmanlı türkçesi'dir.
    şaşırtıcı gelmiş olabilir ama, yalnızca türk dili o zamanlar arap alfabesi esaslı osmanlı alfabesi ile yazılıyordu diye osmanlı döneminde o zamanlar adı yine türkiye olan ancak epey bir miktar daha büyük olan türkiye ülkesinde konuşulan dilin arapça olduğunu zanneden kimilerinin "osmanlıca" diyerek ağır örnekleri vermeyi tercih etseler de, belki de 10 kıtasını bile ezbere bildiğiniz, "korkma sönmez..." diye başlayan şiirin ta kendisi de bir osmanlı türkçesi veya başlığın tercih ettiği deyişle osmanlıca'dır.

    bir de 3. murat'ın "o dilde" yüzyıllar önce yazdığı şiirin sadece ilk kıtasını örnek verelim:

    uyan ey gözlerim
    uyan ey gözlerim gafletten uyan
    uyan uykusu çok gözlerim uyan
    azrail’in kastı canadır inan
    uyan ey gözlerim gafletten uyan
    uyan uykusu çok gözlerim uyan
    (...)

    birilerinin o yönde propagandasını yaptığı gibi arapça'ya veya farsça'ya benziyor mu? yoksa epey tanıdık mı geldi?

    tabii yine tekrar etmek isterim. "osmanlıca" diyerek çok ağır örnekler vermek mümkündür. fakat, sokaktaki insanın konuştuğu lisan olan "osmanlıca", bir devlet kurumuna gittiği zaman kullandığı dil, gayet iyi bildiğinizin tarih farkından ötürü az biraz daha ağır hali olan türkçedir, yani osmanlı türkçesi veya ilber ortaylı'nın tercihiyle "tarihi türkiye türkçesi." tarihimizden bu kadar da korkmasak?
  • descartes üzerine tez yazdığım dönemdeydi. filozofun, bütün matbu kitaplarının ve çevirilerinin peşine düşmüştüm. dolayısıyla, ilk gözağrısı ve en meşhur eseri olan discours de la méthode kitabının da bütün türkçe çevirilerini ediniyordum. sosyal yayınlar'dan k. sahir sel çevirisi metot üzerine konuşma, cumhuriyet yayınlarından afşar timuçin çevirisi yöntem üzerine konuşma derken; babil yayınları'ndan ibrahim ethem mesut çevirisi metot üzerine konuşma çevirisi elime geçti. heyecanlandım; çünkü bu çeviri, filozofun 1895 tarihinde türkiye'ye yapılan ilk çevirisinin açıklamalı tıpkıbasımıydı. biraz bunun, biraz gençliğin, biraz da o zamanki felsefe hevesimin yoğun etkileriyle kitabın orijinalini bulmak istedim. buldum da. eski harflerle yapılmış, kitabın 1928 tarihini taşıyan bu ikinci baskısını eşek yükü para vererek aldım bir sahaftan.

    kitap, gayet kolay okunuyordu. ben de, suyun kaynağı varken neden marketten içeyim mantığıyla, diğer çevirileri bırakıp bu ilk çeviriden çalışmaya başladım. kitabın dili de gayet güzeldi ve çok rahat okuyordum bu osmanlı eserinin ikinci basımını. nihayet kitabı bitirdim ve tezi savunma vakti geldi. önce, danışmak için birkaç hocayla görüşeyim dedim; çeviriyi de yanımda götürdüm. ne oldu biliyor musunuz?

    hocalar bu tez kabul edilmez dediler. çünkü kitabın "arapça!" çevirisinden çalışmıştım!!! eve gittim, demin isimlerini andığım iki çeviriye göre tezi modifiye ettim ve ondan sonra kabul edildim.

    maalesef bu saçmasapan algı var işte bu ülkede. geçmişimize müthiş yabancıyız. bırakın lisede seçmeli ders olmasını, bırakın üniversitelerde okutulmasını, osmanlı türkçesiyle yazılmış bir kitaba koca koca profesörler "arapça" diyebiliyorlar. o kitabın arapça değil düpedüz türkçe olduğunu, yalnızca latin harfleriyle değil arap harfleriyle yazılmış bir türkçe olduğunu anlatamıyorsunuz maalesef...

    bir de, adeta müstakil bir dilmiş gibi osmanlı-ca diyorlar ya; osmanlı dönemi türkçesine...
  • bilimsel adi tarihi turkiye turkcesidir. bir dili dil yapan kelime haznesinden cok sozdizimi ve gramer oldugu icin, icinde ne kadar cok arapca ve farsca kelime olsa da tastamam turkcedir. yuzyillar boyunca hem icerik hem de yazi karakteri acisindan buyuk degisiklige ugramistir. aslinda osmanlica fenomeni bugun bizim icin yabanci olmasa gerek. mesela bu gidis devam ederse dilimiz yuzyil sonra soyle bir hal alabilir: (hem de bu ornekle osmanlicanin ne menem bir sey oldugu zihinlerde canlanabilir)

    yesterday markete aller ettim und iki kilo fresh eggplant buy ettim.

    evet, bu cumle de pekala turkcedir. ama guzel bir turkce degildir. ez-cumle, atalarimizin yanlisini tekrarlamayalim, dilimize sahip cikalim.
  • cühela tebea hakkında ağdalı türkçe deyu lakırdı ider. imdi bir de tikki dedikleri yecüc-mecüc zuhur etmişdir ki akıllarınca osmalıca ile daşşak geçerler. derhal huzurdan siktir edile, derdest edilip tiklerinden sallandırıla.
hesabın var mı? giriş yap