• atıf yılmaz beyin yine tarzını şaşırdığı bir dönem ürünüdür ölü bir deniz filmi..

    erhan bener'in aynı adlı romanından uyarlanıp, başrollerine de türkan şoray ile rutkay aziz münasip görülmüş filmde, meşhur "türkan şoray kanunları"ndan eser de yoktur hani..

    zaten dili kah fantastik, kah gerçeküstücü, gerek öyle, gerek böyle olan filmde türkan hanım da iki fışırdamanın anlaşılmayacağını düşünmüştür ihtimal.. nitekim filmin bazı bölümleri siyah-beyaz, bazıları renklidir; tabii sebebi de vardır senaryoya göre: efendim, orta yaş bunalımından mustarip öğretmen adnan'a dünya dar gelmektedir; inzivaya çekileyim, yaşamımı değiştireyim gibi hercai mevzuulara takmıştır.. e yapar da keza, adanın birine serer postu böylece; -burada atıf bey pek değişik sahne düzenlemeleri yapmıştır doğrusu: misal, arazinin ortasına özerk bir kapı koymuştur, yine çardakvari bir düzeneğe de cumba takmıştır vs..

    lakin sonra adnan bey, depresyondaki bankacı yüksel hanıma rastlar bir yol, kaderdir karışılmaz; ve gemi gider.. bu ada ve aşk sahneleri doyasıya renklidir.. son sahne ise siyah-beyazdır, aman da ne mesajdır yani.
  • bir sahnesinde rutkay aziz, dudağının kenarında yarım sigarasıyla bulaşık yıkarken "yemek, çamaşır, bulaşık ve yalnızlık... aradığım özgürlük bu muydu?" diye düşünür içinden.
  • türkiye’ye boxer’ı ilk defa 1989 yılında rutkay aziz’in getirdiğinin görüldüğü filmdir.

    - galiba bugüne kadar kendimi sana saklamışım
    + ben de sevgilim meğer ben de seni bekliyormuşum

    ey gidi yalan dünya....
  • ebru gündeş tatlı bela albümünde bu isme sahip bir şarkı seslendirmiştir.

    sen bırakıp giderken beni yalnızlıkla başbaşa
    sen bakmadan ardına gömüp duyguları karanlığa

    kayboldum denizlerde
    kayboldum sessizlikte
    kayboldum ümitsizliklerde ben

    kayboldum meçhullerde
    kayboldum derinlerde
    kayboldum çaresizliklerde ben

    ölü bir deniz gibi sana hasret gözlerim
    deli fırtına sanki sana eser yüreğim
    yara almış bir gemi gibi çaresiz kalbim
    ağlayamam hıçkıramam yanar durur yüreğim

    sen yanarken kanımda beni yaşatırken aşkınla
    sen küllenir zannedip gömüp duyguları karanlığa

    kayboldum denizlerde
    kayboldum sessizlikte
    kayboldum ümitsizliklerde ben

    kayboldum meçhullerde
    kayboldum derinlerde
    kayboldum çaresizliklerde ben

    ölü bir deniz gibi sana hasret gözlerim
    deli fırtına sanki sana eser yüreğim
    yara almış bir gemi gibi çaresiz kalbim
    ağlayamam hıçkıramam yanar durur yüreğim

    (kaynak: şarkısözüm.gen.tr)
  • - ben de rakı içmek isterdim ama namuslu kadınlar tek başlarına umuma açık yerlerde rakı içmezlermiş

    türkan şoray'ın memesiyle götüyle lambur lumbur kadınlığını sergilediği filmdir. özellikle dans sahnesinde memikleri ve beli- baseni ortaya koyan tatliş elbisesi ile kadını güzel yapan şeyin estetik normlarla aslında uzaktan yakından alakası olmadığını gözümüze sokmuştur.

    rutkay aziz'i mutaassıp aile ortamının etkisinden kurtulamayıp kendini sürekli dizginleyen bir adam olarak görüyoruz. ilk adımı kadından bekleyen, silik, kıskanç ve hayatın kendisine sunduğu küçük latifeleri büyütüp keyif alamayan bir insan.

    türkan şoray ise olabildiğine kendini ortaya koymaya çalışan, güçlü, özgür bir ruh. ama maalesef o da toplum baskısından nasibini almış ve kendi olmasını hep 'ay pardon ya ben çocukluktan beri erkek gibiyim' diyerek açıklama ihtiyacı duyan, kadınlığından utanmaktan vazgeçemeyen bir insan.

    --- spoiler ---

    filmde hoş bir detay var. türkan filmin başlarında kocasına 'arabayı da aldım, yemek de hazır, çocuğun işlerini de hallettim ama neden ben, neden bunları yapmak zorunda olan hep benim?' diye isyan ediyor. ilerleyen zamanda rutkay aziz eve taşınacağı zaman ise aslında bu görevleri kimsenin ona yüklemediğini, kendisinin bizzat bu sorumlulukları aldığını görüyoruz. çarşı sahnesinde yardıra yardıra alış veriş yapması gibi. hatta ilk yemek sahnesinde de adamın yeni rakı değil altınbaş içmesine bile o karar veriyor. hayatımızdaki insanları kolayca suçlarken kaç kez dönüp peki nerde neyi nasıl yaptım da bu noktadayım diye sormamız gerektiğine dair hoş ayrıntılar bunlar.
    --- spoiler ---

    rutkay aziz güzel diksiyonu ve ses tonuyla hakikaten aşık olunası bi adam fakat. (tabii her aşk gibi bu da kendisini tanıyana dek sürüyor ve kısa sürede vay hayvan oğlu hayvan deyip sinirlere gark oluyorsunuz)
  • son akşamlarını geçirdikleri yatak odası sahnesinde yüksel hanım şöyle der :
    aşkı da, cinselliği de suçluluk duymadan yaşamak istedim. "ama olmadı".
    günün ilk ışıklarını bekler ve (hiçliğin ortasındaki) o kapıyı, gözleri yaşlı kapatır. kendisini eski hayatına dönmüş, (bir sürü canını sıkan işin içinde) masasının başında bulur.
    bir an eli telefona gider, adnan bey'i aramayı düşünür ama yapamaz.
    bu sahne bile öyle çok şey anlatır ki.
  • senaryosunu mahinur ergun yazmıştır ve bunu seven kesinlikle bunu da sever med cezir manzaraları ayrıca bonus olaraktan (bkz: 80 li yillar turk sinemasinda entelektuel hayat)
  • filmini bilmem izlemem de. kitabı türkçe a1 seviyesinde yazılmış ona rağmen çok derin ruh tahlilleri barındıran, erkeği oedipus kadını elektra kompleksiyle inceleyen(nurtaç ergün) bir yapıttır. ha bi de hakkında yazılan şu eleştiriyi okumak farzdır.ölü bir deniz romanına psikanalitik bir yaklaşım
  • türkan şoray ve rutkay aziz ikilisinin muhteşem bir uyumla karşımıza çıktığı, bir yıl önce çekilen ada'ya oldukça benzeyen bir başka film. iyi ki de o dönemler yetişememişim rutkay aziz'e, kendisine hayranlık duymamak elde değil çünkü. ağzım açık bir şekilde izledim kendisini desem abartmış olmam.

    filmden kalan hatıra adnan'dan gelsin öyleyse; "cesur biri olsaydım delirirdim, oysa ben kaçıyorum."
  • başında mutsuz evlilikle birlikte 80'li yıllar solcu ortamlarını da tasvir eden, rutkay aziz ve türkan şoray uyumuyla kendini seyrettiren güzel film.

    otel sahneleri klassis'de çekilmiştir. ahmet hamoğlu'nun da ismi geçer.
hesabın var mı? giriş yap