• türkçeye hayat hüzünleri adıyla da çevrilmiştir. maugham bu kitabında (tamamen) kendisini ve beni anlattı.

    .../...

    + resmi bıraktığına pişman mısın?
    - hayır
    + doktorluk hoşuna gidiyor herhalde?
    - bilakis hiç sevmiyorum ama ne yapayım? tıp tahsilinin ilk iki senesi çok sıkıntılıdır, diye herkes söylüyor. maalesef bende ilim kafası da yok.
    + ama artık durmadan meslek de değiştiremezsin ya!
    - yok, bunda karar kıldım, artık. staja başlayınca hoşuma gidecek sanıyorum. beni bu dünyada en çok ilgilendirecek konu insanlar olduğuna göre insanlarla haşır neşir olmak fena olmayacak. sonra etrafıma bakıyorum da, insanı en fazla bağlayan meslek gene doktorluk. illa bi yere çakılıp kalmaya gerek yok. nerde olsa ekmeğini çıkarırsın.
    + demek belirli bir yere yerleşmeye niyetin yok?
    - hiç olmazsa uzun bir süre için, hayır. stajımı bitirdikten sonra bir geminin doktorluğunu almak istiyorum. doğuya gideceğim, malaya, siam, çin, oraları... diyar diyar gezmek arzusundayım. dünyayı görmek istiyorum. parasız bir insanın dünyayı dolaşmak için tek çaresi de doktorluk mesleğine atılmaktır.
  • “pekala, başka insanlar için bir şey diyemem. sadece kendi adıma konuşabilirim. özgür irade yanılsaması kafamda o kadar güçlü ki ondan kurtulamıyorum, ama sadece bir yanılsama olduğuna da inanıyorum. ama bu yanılsama, eylemlerimin en güçlü sebeplerinden birini oluşturuyor. bir şey yapmadan önce seçeneğim olduğunu hissediyorum, bu da yaptığım şeyi etkiliyor; ama ardından, her şey olup bittikten sonra, bunun ta en başından kaçınılmaz olduğuna inanıyorum.”

    “bundan ne sonuç çıkarıyorsun?” diye sordu hayward.
    “ne çıkaracağım, sadece pişmanlığın faydasızlığını. evrenin tüm güçleri bir şeyi oldurup öldürmeye yönelmişken, olmuşla ölmüşe üzülmenin faydası yok.”

    sayfa: 420

    bu cümleler ile özgür irade konusundaki hislerime tercüman olmuştur.
  • somerset maugham'ın pek bi ünlü romanı.
  • “mutluluğa teslim olmak yenilgiyi kabul etmek olarak görülebilir ama bu çoğu zaferden daha güzel bir yenilgi.” gibi muhteşem bir cümleyi 800 sayfanın sonuna saklamış harika kitap
  • 1934 uyarlaması- kısa bir özet geçecek olursak hayattaki amacını henüz bulamamış, resme yeteneği olduğunu düşünen bir genç görüyoruz. sonrasında bir şekilde tıp okumaya başlıyor ve bir garson kızla tanışıyor hikaye de burda başlıyor yani philip'in umutsuz aşkı.
    filmin başında tıp egitimi sırasında ayağında bir özür olan çocuğun philip'e söylediği "sen öyle gördüğün için öyle" -tam emin değilim ama benzer minvalde bir cümle- cümle aslında tüm filmi hatta hayatı, hayatlarımızı özetliyor

    --- spoiler ---

    filmin başından itibaren philip'in nasıl bu kadar salak olduğunu düşündüm ama aşkın gücünü unutmuş olsam gerek. philip her ne kadar ayağının kendini küçük gösterdiğini düşünsene de mildred ile kendini yan yana düşünmekten kendini alamaz. mildred ise onun sevgisinden her defasında yararlanıp başka insanlarla gezip zorda kalınca philip'e dönmeyi en kolay çözüm olarak görüyor hayatta. philip ise her tanıştığı kadında mildredi sevmeyi bırakamıyor her ne kadar mutlu görünse de içinde bir yerlerde mildred var bu da bir noktada ilk aşklar unutulmaz savını haklı çıkarıyor. bununla beraber philip ayağında olan ozurden dolayı da onu seven kadınların sevgisinden emin olamıyor. bir yandan da dünyayi gezme hayalleri var . mildred'in ona vurduğu son darbeden sonra tıp eğitimini bırakmak zorunda kalsa da onu seven-kismen onun da sevdigi- bir kadın sayesinde yeniden tutunuyor ve şans yüzüne gülüyor tıp eğitimini tamamlıyor. defalarca gelen mildred bu sefer hasta olarak geliyor ama bütün hallerine katlanan oyuncak olduğunu bildiği halde aşkı için mildred'in yanında olan philip artık yok. burda içim soğumadi diyemem. sonunda ise philip gerçek mutluluğun onu sevenlerin yanında olduğunu anlıyor hayalleri yeniden bir rota çizerek mutlu bir hayata başlıyor.
    --- spoiler ---
  • bugün bitirdim. şu an kendimi inanılmaz bir boşlukta hissediyorum. philip canım benim :(
    gerçekten de bu sıradan bir aşk hikayesi değildi.
    okumaya başlamadan önce bir insanın ruhsal yolculuğuna çıkacağını biliyordum. çoğu bölümde kendimden bir şeyler buldum. küçük bir çocuktan yetişkin bir insan olana kadar yaşadıkları şeyler hiç kolay değildi. bundan sonrası belki spoiler olabilir.
    --- spoiler ---

    aslında en başından beri aile sıcaklığına muhtaçtı philip. mildred ı bırakmaması kendinden bu kadar taviz vermesi her şeyinden vazgeçmesi bence bundandı. zaten kitabın sonunda ispanyaya bile gitmek istemediğini dünyayı görmeyi vs umursamadığını sadece sally ile mutlu bir yuva kurmak isteğini söyledi.
    en etkinlendiğim bölümden biri de mildred evini dağıtıp tüm eşyalarını paramparça ettiğinde philip in her bir eşyasına nasıl bağlanmış olduğunu pahalı olmasa bile ona nasıl anlam ifade yüklediğini söylediğinde içim çok acıdı. o mavi tabaklar.. resimler çerçeveler ve tabii ki o iran halısı.. hayatın anlamı onda gizli demişti arkadaşı.
    --- spoiler ---
    çok çok etkilendiğim yazarına hayran olduğum mükemmel bir kitap ve yolculuktu benim için.
  • bu kitabı okumadan önce "en sevdiğin kitap ne?" sorusuna belli bir yanıt bulamazdım. hissettirdikleriyle 'tehlikeli oyunlar', dolu dolu olmasıyla 'martin eden', üslubuyla 'iki şehrin hikayesi' belli başlı cevaplarım olsa da içinde bulunduğum zamanın etkisiyle başka kitaplar da dahil olurdu. şimdi anlıyorum ki bu soruya artık verebileceğim net bir cevabım var; insanın esareti. diğer saydığım kitaplardaki özelliklerin tamamını tek kitap altında bulabildim. yazarın otobiyografisinden esinlenerek kitabı kurgulamasından dolayı çok kişi tarafından martin eden'e benzetilmiş. bence de benzer kısımlar bulunmasına rağmen bu kitabın daha üst düzey olduğunu düşünüyorum. kitabı okurken google açmamak neredeyse imkansız. manet'in olympia'sından, el greco'nun toledo'suna; stoacılıktan, varoluşçulağa kadar karakter üzerinden tahliller var. din, bilim, felsefe, aşk, ölüm, çaresizlik, düzen, savaşlar, yalnızlık, işsizlik ve daha birçok konuyu işliyor. philip carey'in 19. yüzyıl sonlarında ingiltere'de yaşadıklarını 21. yüzyıl başlarında birçoğumuz yaşıyoruz. o hayatın anlamını buldu. darısı başımıza.

    incelememi kitaptan bir parçayla bitirmek istiyorum.

    "gösterilen çaba alınan sonuca hiç değmiyordu. gençliğin parlak umutlarının karşılığı, gerçekleri görmenin acı bedeliyle ödeniyordu. ıstırap, hastalık ve üzüntü teraziye tüm ağırlığıyla çöküyordu. tüm bunların anlamı neydi? kendi hayatını, buna başlarken taşıdığı büyük umutları, bedeninin ona dayattığı sınırlamaları, arkadaşsızlığını ve gençliğini dolduran şefkat yoksunluğunu düşündü. ne yaptığını bilmiyordu, sadece ona en doğru gelen şeyleri yapmıştı ve sonunda böyle bir yıkımla karşılaşmıştı! ondan daha avantajlı olmayan başka insanlar başarılı olmuş ve yine daha fazla şeyi olanlar başarısızlığa uğramıştı. tamamen şans gibi görünüyordu. yağmur haklıyla haksızın üstüne aynı şekilde yağıyordu ve hiçbir şeyin bir nedeni yoktu."
  • bir kitap düşünün;

    “keşke 20 yaşımda okuyup dersler çıkarsaydım” dedirtecek kadar net ve güçlü mesajları olan,

    ama…

    “20 yaşımda okusaydım hiçbir şey anlamazdım” dedirtecek kadar derin ve katmanlı olan.

    tıpkı hayatımız gibi çözümü olmayan bir bulmaca bu başyapıt. philip’in arzuları, amaç arayışı ve kontrol edemediği olaylara dair umutsuzluğu hepimizde var. mildred’ın bencilliği, dengesizliği ve değersizliği hepimizin ortak günahı. okurken “keşke şöyle olmasa” dediğiniz her kararı kendi yaşamınızda bulmanız olası. bu kitabı tek bir cümle ile özetlememi isteseler şunu yazardım:

    “we accept the love we think we deserve”
  • w. somerset maugham'ın 1915 yılında yayımlanan , 1934, 1946 ve 1964 yapımı üç ayrı filme uyarlanmış kitabı. 1934 yapımında leslie howard (philip) ve bette davis (mildred), 46 yapımında paul henreid ve eleanor parker , 64 yapımında ise laurence harvey ve kim novak başrolde.

    mildred rolünde bette davis'in performansı öne çıkıyor. davis'in bu rolle starlığa adım attığı bile iddia ediliyor. görsel

    trt2'de 1934 versiyonu insanın esareti ismi ile bu akşam gösterimde idi.

    1934 afiş görsel
    1946 afiş görsel
    1964 afiş görsel

    yazargörsel
  • yakın zamanda bitirdiğim ve şiddetle tavsiye ettiğim roman. 700 sayfa ve açıkçası çok zor okunuyor ik 300 sayfası (biraz yavaş ilerliyor) üç tane de filmi var o yüzden okuyan olur mu bilmiyorum, ancak böyle bir maceraya atılmak isteyen olursa mutlaka okunmasını destekliyorum.
    bu kitap genellikle kahramanın karşılıksız aşk yaşaması ile ilgili bir hikaye olarak bilinir fakat bu doğru değil. elbette böyle bir kara sevda hikayesi mevcut, maugham zaten kendi hayatıyla ilgili olarak da sevdiklerim beni sevmedi, beni sevenleri de ben o kadar sevmedim ve çoğu zaman içimden gelmeyen abartılı bir tutku gösterdim demiş.
    kitap hem ingilizce'de coming of age diye nitelendirilen yetişkinliğe adım atma hikayesi, hem insanların gündeli trajedileri, hayatın bize sunduğu (ya da içine hapsettiği) sınırlar, hem karşılıksız aşk, hem bir inanç kaybı (dinden çıkma) hem de özgürlük, yoksulluk, sınıf çatışması, hayatın anlamsızlığı (ya da anlamı) ve hatalardan ders alma/almama gibi birçok temaya değiniyor. bu kitabın gücü bana kalırsa oldukça evrensel düşünceleri tartışması. herkesin yaşadığı/hissettiği/düşündüğü noktaları philip'in düşüncelerinde görmek mümkün. kim olursanız olun karakterle birçok noktada özdeşleşebileceksiniz.
    kitap belki biraz gereksiz uzatılmış ama maugham'ın her konudaki düşüncelerini okumak da çok zevkli. oldukça otobiyografik olduğu bilinen kitabın kahramanın "engelinin" de kendi kekemeliğine -- ve birçok yorumcuya göre de o zamanlar açıklamak bugün gibi rahat olmadığı için -- homoseksüelliğine gönderme yaptığı düşünülüyor.

    --- az spoiler ---
    az spoilerlı özet konuyu anlamak için rahatlıkla okunabilir, tam da bozan bir spoiler değil, sonu ve olaylar anlatılmıyor
    --- az spoiler ---

    bu spekülatif mevzulara girmeden bakacak olursak roman philip adlı ve günümüzde kolaylıkla tedavi edilebilen çarpık ayak (club foot) olarak adlandırılan ortopedik bir deformitesi olan bir gençle ilgili, 1. dünya savaşı öncesi ingiltere kırsalı, londra, almanya, paris ve son olarak tekrar londra'da geçiyor. kitabın başında öksüz ve yetim kalan philip, soğuk bir adam olan amcasının yanına gönderilir. (maugham gibi). rahip olarak çalışan amca sevgi dolu olan ve çocuğu olmadığı için philip'i kendi evladı yerine koymak isteyen teyzesine de kötü davranmaktadır. okul ve ilk gençlik yıllarında çarpık ayağıyla ilgili olarak zalimce alay edlien philip zamanla engeli yüzünden büyük bir kompleks duymaya başlar ve bu ileriki yaşamını şekillendirir. philip'in özgür olmak için almanya'ya gitmesi, daha sonra tekrar ingiltere'ye dönmesi, burada kadınlarla ilk deneyimlerini yaşamaya başlaması ardından resim eğitimi almak için paris'e gitmesiyle hayatına uzun süre iletişimde kalacağı arkadaşları giriyor. philip sürekli olarak "yeni bir hayata" başlamaktadır ve muhasebecilik ve ressmlıktan sonra da doktorluğu denemeye karar vermiş olarak londra'ya dönüp tıp eğitimi almaya karar verir. fakat burada mildred adlı ve kitap boyunca okuyucunun nefret ettiği hiç ama hiç iyi bir yanı olmayan bir kıza aşık olur, ve olaylar gelişir (ki burası 350. sayfa falan herhalde)
    philip'in ekonomik zorlukları ve mildred'ın her dönüşü insanı oldukça germekte olup, roman bir hayli geç gelen sürükleyiciliğini bunlara borçlu olmaktadır.
hesabın var mı? giriş yap