• yanlış bilmiyorsam;

    zamanında derin denizlerinde petrol olduğu keşfedildiği zaman, petrol çıkarma şirketleri bu konuda hiç bir bilgisi olmayan, eğitilmiş personeli olmayan ülkeye akın ettiler. ancak norveç devleti petrolu kendi çıkaracağını açıkladı ve personel eğitmeye başladı, teknik adamlar yetiştirmeye başladı. tahmin edeceğiniz gibi ilk seneler verimli bir çıkarma yapamadı devlet, teknik bilgiye sahip personelin eğitilmesi zaman aldı. ama sonrasında gerek teknik altyapısını kurup, gerekse eğitimli işgücüne sahip olunca devlet petrol geliri üzerinden hiç bir şirketle gelir bölüşümüne gitmedi. bu yaz gezdiğim kadarıyla tüm yollarını ve altyapısını yeniliyor. ülke avrupa birliğine girmiyor, çünkü petrol geliri nedeniyle cari fazlası var, fazla veren ülkelerin ab'yi fonlaması gerekiyor. bunun yerine her yıl fazlasını halkına planlı bir şekilde harcıyor.

    ders alınacak çok nokta var sanırım.
  • herhangi bir insan bu ülkede bir kitap yayınladığı zaman devlet kitabın ilk 1000 kopyasını ülkedeki tüm kütüphaneler adına satın alıyor.enteresan ülke.
  • bu kadar zamandan sonra hakkinda az da olsa bilgi verebilirim sanirim...

    ekonomi:
    - oncelikle norvec'in geneli asiri derecede pahali, ve bu memlekette ucuz hicbir sey yok. bunu kabullenince bir sandvice odenen 30-40 tl'yi de kabullenmis oluyorsunuz. almanya yenilince biz de yenildik der gibi yani.
    - ulkede yasayanlar norvec kronu kazaniyorlarsa herhangi bir sıkıntı cekmiyorlar, ancak dolar ya da lira ile burada yasamak oldukca zor. devamli olarak bir gecim derdi oluyor.
    - hukumet kimse gecim sıkıntısı cekmesin diye bir suru onlemler almis. eskiden balikci ve fakir bir ulke olan norvec petrolun bulunusuyla zenginledigi icin devamli bir stok yapma egiliminde. misal yollari dubleye cevirmek ya da asfalti yenilemek yerine o parayi kenara atip ileride petrol biterse, petrolun degeri duserse ya da bir terslik olursa diye devamli bir bekleme halindeler.
    - ekonomi inanilmaz seffaf. vergiler internetten gorulebiliyor.
    - petrol aramanin onceligi balikciliktan sonra geliyor. bir balikci derse ki bunlar benim balik avladigim yerde petrol aramasi yapiyorlar, ustelik de baliklarimi olduruyorlar...yandiginizin resmidir. petrol aramak gibi bir dusunce varsa once balikcilarla anlasmak zorundasiniz, sonra onlarin muhtemel kayiplarini odemeniz lazim. tum bunlardan sonra aramaya baslamaniza izin cikiyor. ama tek bir sartla, balikcilar hala sizden ust mevkide ve bunu kabullenmek zorundasiniz. ulke ekonomisinin isterse %99'u petrolden geliyor olsun, koklerine son derece baglilar ve ezdirmiyorlar. yoksa onlar da balikciligin ekonomiye herhangi bir katki yapmadiginin bilincindeler.
    - dalgali benzin kuru izliyorlar. benzini pazar aksami ve pazartesi sabahin korunde alirsaniz diger gunlerden daha ucuz, gelen gunlerle artiyor. pazartesi sabahlari benzin istasyonlarinda gorulen o uzuuun kuyrugun sebebi bu.
    - bu kadar zengin ulkede egitim ve saglik tabii ki parasiz. ama saglik islemiyor hic. bir arkadastan: alerjisi var ve doktor lazim, telefon aciyor ve 3 ay sonrasina randevu veriyorlar, o arada alerji geciyor tabii ve doktor yaaa tuh gecmeyeydi bakardik diyor.
    - sosyalist bir yapilari var. herkesin tatil oldugu gunlerde hizmet sektoru de tatile giriyor. kimsenin kimseden bir eksigi yok mantigindalar.
    - universite okuyan insan sayisinda hizli bir dusus varmis. herkesi istedigi isi yapmaya yonlendiren bir ekonomik duzenleri var. mesela senin hayalindeki meslek garsonluk. ama sen garson olmak istiyorsun diye muhendis olmak isteyen birinden neden farkin olsun ki, o zaman maaslar da yakin olsun diyorlar. maas farklari gercekten de cok az. bu durumda muhendis, doktor ve ogretmen sayisinda hizli bir dusus oluyor.

    insanlar:
    - bize en uzak kulturu dusunun, bunu ikiyle carpin. iste norvec orasi. bizim sicakkanliligimizi insan o kadar ozluyor ki anlatamam.
    - cok guzel bir irk. kadinlar da erkekler de guzel. ama 30-50 arasi inanilmaz cokuyorlar. 50 yasini bulunca bir anda yeniden guzellesiyorlar.
    - tum ulke durustluge dayanmis durumda. marketlerde alarm yok, konduktorsuz vagona biletsiz binerseniz sadece vicdan azabi cekiyorsunuz, ama kimse gelip de vay seni gidi uckagitci demiyor. tabii kontrol olmayinca insanin asilik yapasi da tutmuyor, gidip tipis tipis aliyorsunuz bileti.
    - prensi ve esini korumasiz bir sekilde asker yakinlarinda sıklıkla gorebiliyorsunuz.
    - insanlari soguk degil, soguk otesi. norvecli bir arkadasin anlattigina gore, norveclilerin kisisel alani kutsal ve ihlal etmemek gerekiyor. bu alan da bir kol boyu mesafesi. ortamda alkol olmadigi surece bu alana sadece cok cok yakinlar girebiliyor, yoksa oyle el sakalari yapmakmis, arkadasinla sarilmakmis gibi seyler mevcut degil.
    - norvecli biriyle arkadas olmak son derece zor, yuzeysel arkadasliklar daha cok goruluyor gibi. ancak bir norvecli sizi arkadasi olarak kabul ettiginde son derece sempatik olabiliyor, her seyini anlatabiliyor. iste o noktadan sonra omrunun sonuna dek siz onun hayatinda yer edindiniz demekmis.
    - kisisel hayata muthis bir saygi var ve bu da kopuklugu getirmis gibi. misal norvecli biriyle evli latin bir arkadas kayinvalidesini ariyor ve hadi bu aksam yemege gelin diyor. kadin panikliyor ve bir sorun mu var diyor... arkadas hayir sadece yemege gelin istiyorum, degisiklik olur hem diyor, kayinvalide olmaz ama programinizi bozmak istemem, hem ben de kafaca hazir degilim, baska bir gun yapalim diyor. bunu son derece icten soyluyor ama. latin arkadas son derece latin kaniyla hadi ama naz yapmayin, bekliyorum bak aksama diyor ve konuyu kapatiyor. aksam geldiklerinde utanmislardi resmen dedi, sanki gercekten bizim hayatimizi onlar icin bozdugumuzu, hayatimizda dogrudan bir yerleri olmamalari gerektigini ve hatta ben boylesi bir kibarlik yaptigim icin onlari afallatigimi dusunuyorlardi. bunun normal birsey oldugunu kabul ettiremedim yillardir, her sey protokole bagli burada, randevusuz anneni bile cagiramiyorsun diye anlatti.
    - norvecliler bar ortaminda asiri sicak kanli oluyorlar. bu da baska bir norvecliden: ickili ortamda susmayan norvecli sizinle muhabbete devam ediyorsa, arada bir kolunuzu ya da omzunuza dokunurmus. bu bizler icin son derece normal, dusunsenize biz her gun gordugumuz arkadasimiza bile 1 yildir gormemis gibi sariliriz. ama onlar icin megerse konusmayi devam ettirmek icin izin almakmis. siz bir tepki vermediginiz surece muhabbet devam edermis.
    - diyelim bir gece ciktiniz, is arkadaslari filan icmeye gittiniz. geyigin de dibine vurdunuz (neticede alkollu bir norvecli, hic susmayan bir norvecli oluyor). guldunuz eglendiniz. ertesi gun ayni kisilerle iste karsilastiginiz zaman size bir gunaydin bile demiyorlarsa sorun sizde degil. bu norvec'in kulturunde olan bir seymis. sabahlari gunaydin dememek, bir onceki gunun geyigini cevirmemek, hatta sizi tanimazdan gelmek burada cok normal. ama aksam yine toplasip bir bara gidin, ayni muhabbet devam eder. norveclilerle takilmayi sevmeme sebebim iste tam da bu yuzden.
    - cuma ve cumartesi aksamlari inanilmaz icki tuketiliyor. bir partiye gitmeden once bir kisinin evinde toplaniliyor, on parti yapiliyor. partiye gittiklerinde zaten kafa bir dunya oluyor. partide de sel olup akiyor ickiler. gece 3 gibi muzik kesiliyor hemen her yerde. sonra da after party denilen yeni bir eglenceye yelken aciliyor. sabaha kadar eglence bitmiyor. ama oldur kes bunu hafta ici yapmazlar.
    - inanilmaz sporcu bir millet. is sonrasi kayaga gitmek, ise bisikletle ya da kosarak gelmek spordan sayilmiyor bile. sabahin koru, karda buzda bisikletle okula giden cocuklar, termalleri cekmis ise gidenler filan normal bir manzara oluyor.
    - kucuk sehirlere yolunuz duserse son derece guleryuzlu ve sevimli insanlarla tanisabilirsiniz.
    - ise saat 8'de basliyorlar. robot gibi calisiyorlar, hic durmadan, saat tam 16:00'da birakiyorlar. bu is disiplininde almanlarla yarisabilirler rahatlikla.
    - insanlar her dine, her renge ve her cinsel yonelime acayip saygililar. siz norvecce bilmiyorsunuz diye bir kisi surat asmaz, hemen guleryuzle ingilizce'ye doner. kimse kimsenin rengini ve kokenini gormez. tanitim brosurlerine biz geyleri dislamayan bir milletiz diye yazarlar. bu konuda haklarini yiyemem, sahane bir yaklasimlari var. azinlik kavramina asina degiller. olmak da istemiyorlar.
    - bu ayrimsizlik giyim kusamda da kendini gosteriyor. istediginizi giyin, bir kisi donup bakmaz. kisisel alana mudahaleyi kabul edemiyorlar ya, kisilerin ne giydigi, sacini ne renge boyadigi hic onemli degil.
    - dindar degiller. tum ulke kiliselerle kapli olmasina ragmen cogu agnostik ya da ateist.
    - zenginligin getirdigi bir simariklik var, ama bu daha cok oslo'da. bergen ve stavanger da buyuk sehirler olmasina ragmen bu ukalaligi ve simarikligi pek gormuyorsunuz.
    - pazar gunleri hayat duruyor.
    - ylvis'i unutmusum. adamlar cok eglenceli, bir okadar da seviliyorlar burada. norveclilerin tuhaf bir eglence anlayisi var demistim, gun boyu gulmeyen ve espriden hic anlamadiklarini dusundugunuz norvecliler ylvis'e bizler kadar guluyorlar.

    genel gecer:
    - eurovision cok onemli burada, ve hala alexander rybak dinliyorlar.
    - norvecce tum iskandinav dilleri gibi dinlemesi son derece rahatsiz edici bir dil. her seyi "deniz de bugun ne kadar dalgali" tonunda soyluyorlar. iyi bi'sey mi dedi acaba diye kaliveriyorsunuz.

    cografya:
    - oslo'da harika parklar var.
    - bergen nefis bir sehir, birazcicik yagisli. hatta bunula ilgili fikralari var: cocugun birine bergen cok yagisli olur diyorlar dogru mu diye soruyorlar, cocuk ben nerden bilebilirim sadece 9 yasindayim, bir gun gunes acacak elbet diyor.
    - stavanger petrol odakli bir liman sehri. petrol muzesi var adamlarin o derece. preikestolen denen dik kaya burada.
    - tromso kucuk ama sevimli bir balikci kasabasi. yazlarin pek bir anlami yok diyorlar ama kislari sami festivalleri duzenleniyor, kopek ve ren geyigi kizaklari ve kuzey isiklari icin iyi bir nokta.
    - yazlari cok keyifli , kislar da keyifli... ama baharlar tam bir iskence. hava her gun mu gri olur arkadas?
    - hava durumu ve soguk iliskiler depresyonu da beraber getiriyor tabii. dunyanin en yuksek intihar oraninin burada olmasi bosuna degil.
    - zamanini yakalarsaniz kuzey isiklari enfes bi'sey. ama donmamak icin saglam gitmek lazim.
    - ulkenin her yerinde cok guzel manzaralar bulabiliyorsunuz. fyordlardan daglara her an bir guzellik karsilayabiliyor sizi. ama buna ragmen burada yasanmaz o ayri.
    - millet denize giriyor, plaja gidiyor. anacigim ben turkiye'den gelmisim, deniz suyu belirli bir dereceyi asmadigi surece beni o suya hayatta sokamazlar.
    - bir gidim gunes gorduler mi hemen askililari cekiyorlar. biz bu nokada cogunlukla hirkayla geziyor oluyoruz.

    yemek:
    - buraya gelip somon yemeden gitmeyin sakin, bu konuda cok basarililar.
    - norvecliler pizzayi milli yemekleri bellemisler ve italyanlardan daha guzel yaptiklarini iddia ediyorlar. her uc adima bir pizzaci gormeniz bu yuzden.
    - yerli cilekleri ve misss gibi kokuyor, mevsimine denk gelirseniz buranin da cilegi yenir mi ya demeyin.

    edi budu: oha, ansiklopedik bilgi verseymisim yine. ayda yilda bir bilgi iceren entiri girince boyle oluyor.
  • simdilerde vatandaslik sinavlarina hazirlaniyorum. su uc madde ve arkasindan gelen metin her seyi tertemiz ozetliyor.

    - bilgi guctur.
    - demokrasi bilgili bir nufusa baglidir.
    - egitimli nufus diktatorlugun en buyuk dusmanidir.

    norvecin okullar ve egitim konusunda uzun bir gelenegi vardir. 18. yuzyilda ulkede ekonomik durum cok kotuydu. ancak egitim o kadar onemli goruluyordu ki, tum cocuklarin okula gitmesi ve bunun da devlet tarafindan karsilanmasi kararlastirildi.
  • türkiye maçı sonrası basını, “bundan daha kara bir gece olamaz”, “kabusun başlangıcı” manşetlerini atmış olan ülke. kaynak

    ya bi' gidin hasta mısınız olm. dişini sıkmadan 2-3 senede ev; birkaç ayda araba; tek maaşa konsol, telefon, tablet alan insanlarsınız. sosyal devleti dibini, insan haklarının kökünü, mutluluğun zirvesini yaşıyorsunuz. genetik miras allahu ekber dağlarına çıkmış. hala kara gece, kabus... altı üstü bi' maç kazandık şurada, iki rekat sevinip mutlu oluyoruz. bu mu gözünüze battı? küfür etmemek çok zor.
  • okumaya ve yazmaya en çok hakettiği değeri veren ülke.
    5,2 milyon olan toplam nüfusu ankara ile hemen hemen aynı ama ülkede yaklaşık 400 yayıncı bulunuyor. yayıncılar birliğinin üye sayısı ise 70-80 arasında değişiyor. world data atlas’a göre norveç’te okuma yazma oranı %99. eğitim sistemi ile avrupa’nın önde gelen ülkelerinden biri olması, okur kitlesini yetiştirmek konusunda da başarılı olmasını sağlıyor.

    yazarı ve yayıncıyı korumak için yeni yayınlanmış kitapların indirime girmesini yasaklayan bir yasa uygulanıyor. katma değer vergisi ise kitaplar için söz konusu değil. korsan yayınların önlenmesi için telif hakları ile ilgili kanunlar titizlikle uygulanıyor. bütün bunlara ilave olarak norveççe yazılmış kitapların tercüme giderlerinin yarısını norla (norwegian literature abroad -yurtdışı norveç edebiyatı) aracılığı ile hükümet karşılıyor.

    ülkede sanatçılara düzenli devlet yardımı sağlanması amacı ile kurulmuş norveç sanat konseyi adlı bir kurum var. her yaştaki sanatçı, sanat konseyi’nin desteklerinden yararlanabiliyor. buna ilave olarak norveç’te yayınlanan her kitabın 1.000 kopyası devlet tarafından satın alınarak, ülke genelindeki halk kütüphanelerine dağıtılıyor. söz konusu olan çocuk kitapları olduğundaysa devlet tarafından satın alınan kitap sayısı 1.550’ye çıkıyor. bu alımlarım yapılabilmesi için tek şart kitabın kalite kontrolden geçmiş olması. kuşkusuz destekten fayda sağlayan sadece yazarlar değil, bu uygulama sayesinde yayıncılar da desteklenmiş oluyor.
    ayrıca diyelim ki siz bir kitap yazmak istiyorsunuz ama aynı zamanda da bir işte çalışıyorsunuz devlete başvuruyorsunuz devletin sizin için belirlediği bir süre oluyor bu süre zarfında devlet sizin kitap yazmak için ayrıldığınız işinizdeki gelir kadar size maaş bağlıyor kitabın basımına kadar bu maaşı alabiliyorsunuz.

    kaynaklar;
    https://www.newstatesman.com/…place-world-be-writer
    https://www.buchmesse.de/en/international-business

    edit: kaynak
  • nüfus artış hızı yüzde eksi 4.5 olan, dünyada nüfusu en hızlı eriyen ülkesi. buna engel olabilmek için 1998 yılında bir kanun çıkartarak ülkeye göçmen gelmek isteyen her kadına otomatik olarak 5 yıllık oturma izni vermeye, beş sene içinde norveçli bir erkekten iki çocuk doğuran hepsine de vatandaşlık vermeye başladılar. erkekler için benzer bir uygulama maalesef ki yok çünkü nüfus artışında sorun erkeklerin sperm sayısında değil, kadınların doğurmak istememesinde yatıyor. millet çalışan nüfus azalınca işçi falan alır, bunlar sorunun temeline inmiş. elbette demokrasinin dibine vurmuş, medeniyetin zirvesini yeniden tasarlamış bir ülkenin parlamentosuna pezevenklik hiç yakışmıyor. cık cık cık
  • ön-edit : uzun oldu biraz ama kısaltamadım. norveç ile iş yapacaksanız okuyun derim. bu yazıyı okuduktan sonra aynı taktiği başka ülkelerdeki kendi çalışanlarına da uygulayabilme ihtimalleri olabileceği ihtimalini göz ardı etmeyin.

    yine bir kaç norveçli firma taktiğinden bahsedicem bu arkadaşlarla iş yaparken nasıl dikkatli olmalısınız vs. diğer yazdıklarıma da bakabilirsiniz.

    2014'ten beri oslo tabanlı firmalara danışmanlık veriyorum 10'dan fazla firma ile çalıştım. biraz sonra anlatacağım taktiği sadece 1 firmada gördüm zaten diğerlerinde de iş modelini kurar, paramı alır yoluma bakıyorum.

    şimdi bu taktiğin temeli aslında norveçlilerin tüm norveç prestijini sonuna kadar kullanmasına dayanıyor. yani norveçliler zengindir, norveç yasaları şöyledir, norveç böyle süper bir yerdir imajını kullanıyorlar. peki böyle midir? evet norveçli için öyle bir türk için değil.

    norveç kendi vatandaşı için bile çok pahalı bir ülke. yani ben 2014'ten beri kaç tane norveçli arkadaşımdan bir tane norveç övgüsü duymadım. çünkü cidden herşey pahalı. genellikle yakınılan konu bu. elbette ona göre bir gelir modeli var.

    neyse norveç'in pahalı olduğunu ve burada bir makine yaptırmak bir ekip kurmanın maliyetini gören norveç'li iş adamı non-eu bir ülkeye gidiyor. asya veya türkiye. burada norveç'teki firması ile aynı isimde bir firma kuruyor. müdürüne de kurdurabilir.

    sonra o ülkede orta ölçekli bir firma buluyor. bu orta ölçekli firmanın yeni gelişim sürecinde olması ve iş yapmaya aç olması temel kriter. büyüklere gitmiyorsun.

    firmaya güzel bir norveç güzellemesi yapıyorsun ve adamın önerdiği ne kadar sözleşme vs varsa imzalıyor norveçli iş adamı. herkes mutlu. o ülkeye ait firma ön ödemesini de alıyor ve işe koyuluyor. norveçli firma belki norveç'teki işini %50 fiyata dış bir ülkeye yaptırıyor. buraya kadar herşey yasal tabi.

    buradan sonra işler değişiyor. diyelim ki firma 3 kademeli bir iş planı önerdi.
    ön-ödeme ile start, orta ödeme ile ilk ürünün çıkması, son ödeme ile makine veya hizmet teslimi. yada buna benzer bir süreç.

    norveçli firma güven depolamak için bu süreç zarfında firmayı norveç'e de davet edip bazı insanlarla tanıştırıyor. firma mutlu yeni pazara açılacak, görüşmeler yapılıyor vs. vaadler veriliyor.

    ardından norveçli firma şöyle bir şey söylüyor. finansal sıkıntıdayız. eğer bize ürünün ilk çıkan örneğini video-resim-numune şeklinde gönderebilirsen ortaklardan para alır senin paranı öderiz.

    firma ya elinde yarım makine ile bu işe elveda diyecek yada biraz sabredip ürünü göndericek. tabiki ürün gönderiliyor.

    norveçli firma yatırımını alıyor ve şöyle bir sav ortaya atıyor.
    tam istediğimiz meblağ ı alamadık sana küçük bir miktar gönderiyoruz eğer makineyi tamamlarsan yeni bir yatırım alıcaz ve sana full miktarı ödeyeceğiz.

    burada yine firma sahibinin iki seçeneği var ya zarar ettiği makineyi rafa kaldırıp vazgeçicek ve dava açıcak sözleşme ile beraber yada tamam diyip biraz daha sabredicek.

    iki seçenekte de artık firma sahibinin maddi olarak içerde olduğunu bilmeniz gerekiyor çünkü zaten alamadığı meblağ olmasına rağmen kendi cebinden makineyi veya ürünü finanse etti.

    şimdi burada diyelim ki sözleşmeden dava açtı ;
    muhtemelen tr'de firmanın varlığı yoktur. davayı norveç'e açması lazım. norveç kanunlarını bilen norveççe bir avukat tutması lazım. buradaki masraf (norveç'in pahalılığını da göz önüne alırsak) en az 20.000euro.
    şimdi bir türk için e az 200.000tl'lik bir masrafı düşünün. norveç'te cidden bu para 20ktl gibi bir para.

    şimdi norveçli bunu biliyor amacı firmanın norveç'te dava açmasını sağlayıp ekonomik olarak zorlamak ve firmayı çok daha büyük bir finansal çıkmaza sokmak bunun sonucunda firma ya pes edicek ve bu sefer norveçli firma zorluyacak yada kendi aralarında bir anlaşma yapıp norveçli firma ilgili makineyi daha uygun fiyata alıcak.

    eğer firma ikinci seçenekte olduğu gibi makineyi veya hizmeti tamamlamayı kabul etse idi. yine aynı süreci işletecekti norveçli firma.
    her durumda norveçli firma kazanıyor.

    peki burada tabi şöyle diyebilirsiniz ya sonuçta ürün olmaz ise yani firma çalışmaz ise norveçli firmada para bulamaz ve onlarda batar?
    işte mevzu tam da burada başlıyor. bunu sanırım oslo'da bir kaç yıl geçirmeden algılayabilmek imkansız.
    bir norveçli yarı bitmiş bir ürünün tamamlanması için diğer norveçlilerden çok ciddi anlamlarda para toplayabilir.

    yani sadece her yıl bir yeni ortak katsa firmaya sadece yarı-bitmiş makine resimlerini göstererek bir senede en az 300keuro toplayabilir. bir sonraki sene yine 300keuro toplayabilir.sonraki sene bir daha.

    burada işte norveç'in ne kadar zengin olduğunu anlıyoruz. adamlar o kadar zengin ki zenginler topluma yayılmış durumda yani bizdeki gibi bir tane ali ağaoğlu yok 1000 tane var. bu sebeple adam firmalara yatırdığı 300k euro'nun peşine düşmüyor beni zaten norveç kanunu korur korumasa bile ben zaten o parayı unuttum gözü ile bakıyor.

    bu bize inanılmaz uzak bir düşünce. sanmıyorum ki oslo'da insanlar ile tanışmadan bu durumu anlayabilesiniz.

    kısaca norveçli iş adamı sürekli yatırım alma işini 7-8 yıla kadar yayabilir. senede aldığı 300keuro'nun 200keuro'sunu kendine 100keuro'sunu da işlere harcıyabilir ve o firma finansal çöküşe girene kadar bekleyebilir.

    yani firma norveç'te dava etse (legal masraflardan) finansal çöküşe girecek
    beklese zaten finansal çöküşe girecek

    yine her türlü norveçli firma kazanıyor. norveçli firmanın tek yapması gereken şey. uzakmak. asla inkar etme. her zaman borcum borç ödeyeceğim de ve uzat.

    çünkü norveç dava masrafları çok yüksek ve norveçte yarı-bitmiş iş planına para verebilecek çok sayıda insan var.

    peki ben şahsen bu süreci sürdüren en az fazla kaç yıllık firma gördüm?
    10 yıl. evet tam 10 yıldır aynı ürünü üreticez diyerek yarı mamül fotolarını norveçli yatırımcılara gösterip, bir x firmasının batması bekleyen firma gördüm.

    tabi kimse bana bunu anlatmadı. bu mevzu çok garip geldi ve çözmem en az 4 yılımı aldı. sonra gidip dedim ki norveçli arkadaşlarıma ya böyle bir şey var farkında mısınız?
    cevap : evet !
    bunu bir çok firma yapıyor mu?
    cevap : evet !

    peki kurtulmanın yolu var mı? aslında çok yok. eğer eu ülkesi iseniz firmalar arasındaki bağı kanıtlayabildiğiniz anda mevzusu masrafsız bir şekilde çözebiliyorsunuz ortak yasa anlaşmaları ile.

    ama eğer eu ülkesi değilseniz geçmiş olsun saati 300euro olan avukatlar ve oslo'daki yaşam pahalılığı sizi bekliyor demektir.

    bu da işte norveç'in diğer yüzü.

    debe editi :

    hadi size pro 8 yıllık norveç'te nasıl iş yapılır tip'i,

    norveçli bir firma veya kişi ile iş yapmadan ve yaparken mutlaka adamı veya kadını sarhoş edin. norveçliler normal ortamlarda dahi kendilerinden geçene kadar içiyorlar, bir gelenek. sarhoş olduklarında ancak bir kaç tip alabilirsiniz ağızlarından zaten sabahına hatırlamazlar ama amatör gibi kendi işinizi sormayın başka işlerdeki başarılarını falan sorun zaten orada dökülmeye başlarlar. yani düzenli olarak sarhoş olmalarını sağlamanız lazım. başka türlü zaten sizinle konuşmazlar.

    (bkz: turk sanayisine cocuklarindan ogutler)
hesabın var mı? giriş yap