• nevzat yalçıntaş siyasallaşmış muhafazakârlığın ikinci profesörü olarak bilinir. cumhuriyet tarihinin, öne çıkmak, popüler olmak babında birinci muhafazâkar profesörü islamcı kanattan necmettin erbakan'dır. yalçıntaş da türk islam sentezi kontenjanından bu listeye girer. sonra ise bu liste muharrem ergin, ibrahim kafesoğlu, osman turan, ayhan songar, seyid ahmet arvasi ile devam eder. 80'lerden sonra zaten yök bu tipoloji üzerine inşa edilmiştir.

    fuat köprülü, zeki velidi togan, ali fuat başgil gibi muhafazakârlıkla ilişkileri akademik, kültürel ve yahut da muhafazakârlığın avrupaî çağrışımlarıyla ilgili olan isimlerden farklı olarak yalçıntaş tipik bir aydınlar ocağı numunesidir.

    "bu ülkenin tek sahibi benim" biçiminde gerinerek konuşmak, türkiye gazetesi kafasıyla siyaset yapmak, pragmatizmin ötesinde bir var olma biçimi olarak amerikan hayranlığı, misal enver ören'in özlediği tabloya, yaşadığı hayata denk düşen bir entelektualite mümeyyiz vasfıdır. nevzat yalçıntaş'ın dünyasında, gönül evreninde postmodern özalcı şeyhler, kafayı evrime takmış kravatlı dervişler, "müspet ilimler"de tavan yapmış mürşidler, islam ahlâkıyla ahlâklanmış finans kuruluşları vardır. bunlar türkiye'nin kurtuluş reçetesidir.

    kenan evren, ronald reagan, komünizmle mücadele derneği, turgut özal, enver ören, ihsan doğramacı, aydınlar ocağı, türk islam sentezi, al baraka türk'ün el ele gönül gönüle verip yağmur duasına çıkıp yağdırdıkları yağmurdan bu topraklarda işte böyle profesör/siyasetçi tipi biter.

    oğlu murat yalçıntaş da akp rüzgarıyla istanbul ticaret odası başkanı olmuştur. "akp rüzgarından bize ne düşerse kârdır" diyen istanbul tacirlerine de bu yakışırdı.
  • türk-ermeni ilişkilerinin dünü bugünü ve sözde soykırım iddiaları isimli konferansta dink'in cenazesinde atılan, "hepimiz hrant'ız, hepimiz ermeniyiz" sloganı doğru mu?" sorusuna şöyle bir cevap vermiş büyük! türk düşünürü:

    bir türk ve müslüman olan insan o sloganı atmaz. sloganı attığı zaman türklükten de çıkar, müslümanlıktan da çıkar. günahtır, zillettir, utançtır. cenazede 50 bin kişi vardı. demek ki 10 bin kişi bunu söyleyebiliyor. bu konularda hassas olmak lazım

    ondan sonra bu adamın hükümeti, başbakanı bağıra bağıra diyor ki: bu ülkeyi bölmek istiyorlar, bu vatan asla bölünmez. bu ülkede şu an sadece ırk üzerine milliyetçiliği tartışıyoruz, bu adamlar iktidarda kalırlarsa, güçlenirlerse ya milliyetçilik kavramına din unsuru eklenecek, ya da din için apayrı bir tanım yapılacak, bu eksen etrafında yoksulluktan bezmiş halk toplanmaya çalışılacak.
    http://www.milliyet.com.tr/…/02/16/son/sonsiy01.asp

    zamanın ötesinden gelen edit: müslümanlığın tek şartı türk olmakmış evet. ermeni olunca müslüman olamıyoruz ama arap olunca müslüman olabiliyoruz. araplar ingilizlerle anlaşıp topraklarımızı işgal ediyor, hemen unutuyoruz, kardeşimiz ilan edip bedava araziler peşkeş çekiyoruz.milliyetçilik siyaset tarafından sürekli kullanılınca esniyor böylece, kim nereye çekmek isterse oraya...
  • türk islam sentezi'nin cisimleşmiş halidir bu adam. bakmayın artık dişlerinin döküldüğüne. 1970'lerde ve 80'lerde fırtınalar estirirdi. bilhasa da trt genel müdürü olduğu dönemlerde. şeytan kulağına kurşun..
  • süzme akp'li.

    akademik kariyerlerine rağmen nasıl böyle oluyorlar anlamıyorum...
  • an itibariyle cnn türk'te hakimin başbakana sadakatinden falan bahsederek bir mehmet metiner, bir engin ardıç seviyesinde gezinmektedir. düştüğü durumdan utanmamak mümkün değil.

    derken "müdahale olsa da mahkemede bişi olmamış ki" gibi garabet bir savunmaya geçti. bütün teşebbüs suçlarını kaldıralım o halde?

    nihayet çok basit bir soruyu evet ya da hayır diye cevaplamak yerine ayet okumaya kalkınca tahammül sınırlarımı geçti ve kapatmak zorunda kaldım programı.

    yatacak yeriniz yok.
  • beyin ölümü gerçekleşmiştir. ama hala yaşamaktadır. hatta canli yayina bile cikabilmektedir.
  • siyasetten çekilince kafasına saksı düşenlerden. katıldığı siyaset meydanı programında ve öncesinde aynanın arkası programında türbanla ilgili olarak konuşurken, 1980 darbesiyle türban arasında bağlantı kurup türbanın bir sorun olarak ortaya çıkmasında, humeyni'nin iran'da ortalığı karıştırmasının ardından abd ve batı avrupa'dan türkiye'ye gelip görüşmelerde bulunan önemli kişilerin parmağı olduğunu iddia etmiştir. ayrıca abd'den gelen kimliği gizli önemli kişilerin kendisinin de dahil olduğu türk yetkililerle köktendincilikle ilgili gayri resmi toplantılar düzenlediğini ve devlet sırrı kabilinden konularda görüşmeler yapıldığını söyledi.

    iddialarına aslen 80 darbecilerine taş atayım mantığıyla başlamıştır. "humeyni, iran'da kolluk kuvvetlerinin gücünü kırmak için ön saflara başı örtülü kadın ve genç kızları sürdü, böylece kolluk kuvvetleri 'belki kızımdır, karımdır, anamdır' diyerek göstericilere ateş etmekten vazgeçip silah bıraktı. iran'da devrimin önünü açan strateji buydu" şeklinde özetlenebilecek bir iddiada bulundu yalçıntaş.

    80 sonrası türkiye'ye gelen abd'li uzmanlar da bu stratejiyi türkiye'deki köktendincilerin de kullanma olasığına dikkate çekince, darbeciler de bu senaryonun türkiye'de de işlememesi için kılık kıyafet düzenlemelerinde türbanı baş hedef haline getirdi. o zamana kadar türban da dahil olmak üzere kot pantalon, kısa etek, sakal vb. tonla şey üniversitede yasaktı. demek istiyor ki darbeciler bu konuda sert tavır göstermese konu bu kadar büyümeyecekti. bakalım konu bir kez gündeme gelince neler olmuş.

    ortada sorun olarak görünmeyen bir konu var. birileri geliyor, bunun sorun olduğunu telkin ediyor. bu soruna karşı önlem alın diyor. başka birileri önlem almaya kalkıyor. bu noktadan sonra, olmayan sorun birden askeri bir nizam varmış gibi eşzamanlı olarak farklı yerlerde yayılmaya başlıyor. örgütlenmeler başlıyor, maddi güç kazanılıyor. saflaşma başlıyor. öyle ki bu sorun neredeyse iki taraf için de varlık sebebi haline geliyor. böyle bir sorunun çözülmesini kim ister ki? iki taraf da halinden memnun bence.

    ikinci olarak, vaktiyle humeyni'yi özgürlük savaşçısı olarak gören ve sayan batı avrupalıların türkiye'nin humeynisi ne zaman ortaya çıkacak diye ortamı kokladığını, kendilerine türkiye'yle iran arasında dağlar kadar fark olduğunun (en basitinden şii sunni farkı) anlatılmasına rağmen konuyu anlayamadıklarını söyledi. bu cahil ve şaşkın batılılara türkiye'de halktan para toplayıp islami devrim için güç kazanan örgütlenmeler olmadığını söylemişler. eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek diyeceğim ama o kabuk çoktan düşmüş galiba, humeyni'den sonra. ilginçtir, özal'ın yükselişiyle birlikte birkaç tarikat yapılanması kısa zamanda paranın gözüne vurdu. ne kaynağı belliydi bu paranın, ne de artışı takip edilebildi. bugün para deyince türkiye'de kimsede olmayan para birkaç tarikatta ziyadesiyle mevcut.

    nevzat yalçıntaş, sözlerinin devamında, eskiden tek tük sorun olan türban kullanımının 80'den sonra patlamasıyla türkiye'nin başına çorap ören bir sorun haline geldiğini kabul ederek, bir anlamda yabancı ülkelerden gelip ortalıkta gezenlerin verdiği akıllarla iran'da yaşananlara paralel olarak türkiye'de tek tip türban kullanımının (bir anlamda üniformanın -yani rte terminolojisine göre velev ki siyasi sembolün) başladığını da söyleyiverdi. bu konuda da iktidarların da hatası olduğunu kabul etti. yani, iran'a bakıp örnek alan türkiye'deki köktendinci grupların aynı iran'daki gibi başı kapalı kadınlardan oluşan grupları kullanması söz konusu. özgürlük tartışmalarını da yine üniforma giyer gibi türban takan, pardesü giyen (tesettürlü) kadınlar, genç kızlar üzerinden götürüyorlar, aynı iran'da olduğu gibi. yine aynı strateji: anamız, bacımız, kızımız, kardeşimiz takıyor. takıyor da onların taktıklarıyla vahabi, şii kırması türban arasında dağlar kadar fark var. saçının teli görünecek korkusu şöyle dursun, ortalık erkek kaynasa bile, kaymış başörtüsünü çıkarıp saçlarını düzeltip tekrar takmaktan, aynada perçemini, kahkülünü düzeltip şekillendirmekten çekinmeyen, bunu garip bulmayan analar, bacılar, kızlardı onlar.

    sözlerinin ucunu bucağını kestirecek kadar deneyimli biri nevzat yalçıntaş. bu sözleriyle türkiye'de, (şii değil) humeyni stratejileri izlenerek, organize bir şekilde islami yaşam tarzını yayma çabaları olduğunu söylemiş oluyor. yani şiilerden içerik olarak değil, şeklen fayda sağlanıyor. üstelik o dönem türkiye'ye gelen yabancıların da humeyni'nin yaptığına benzer işler yapacak bir türkün ortaya çıkması yönünde beklentileri olduğunu da itiraf etmiş oluyor. yakın zamana kadar abd'liler sanayi sizin neyinize, tarım toplumu olmanız daha iyi olur diye bas bas bağırıyordu. üstelik ılımlı islam örneği olun ki islam dünyasında liderlik edesiniz gibi ucube bir politikaları da var.

    bütün bunların üstüne, vaktiyle sulanmış komünizm tehlikesini (?) koyalım ve sscb'yi alttan kuşatan yeşil kuşak hareketini, yani komünizmle mücadele için dinin kullanılmasını, aşırı dincilerin desteklenmesi, silahlandırılması, güçlendirilmesi hareketini hatırlayalım. bugün afganistan'da olan biten, bu yeşil kuşak hareketiyle abd tarafından desteklenmiş aşırı dinci grupların iyice palazlandıktan sonra abd'nin güdümünden çıkarak, başına buyruk davranmaya başlamasından başka bir şeyin sonucu değil.

    ben de diyorum niye bazı siyasetçiler yurtdışına çıkınca ikide bir ağlaşıp duruyorlar? dinimizi yaşayamıyoruz zırvaları, neredeyse, "geçen iki dua edecek oldum üzerime benzin döküp yakmaya kalktılar" iddialarına varacak. meğerse "ulan siz soktunuz bizi bu işe, siz çıkarın adiler" yakarışıymış hepsi. safım ben işte. anlamıyorum hiçbir şey.

    siyaseti bırakan insanlarda şaşırtıcı bir rahatlık gözlemleniyor. süleyman demirel'i, hüsamettin cindoruk'u falan da bugün geçmişteki hallerinden eser kalmayacak şekilde rahatlamış vaziyetteler. ağzılarından bal damlıyor. beklenti, mavi boncuk dağıtma gereği kalmayınca böyle oluyor galiba.

    nevzat bey de siyaseti bıraktıktan sonra "akp de hatalar zincirinin bir parçası" diyebilmiş ya şaştım kaldım. dahası, herkes egemenlik tırpanlanıyor gak guk derken, "genel olarak (son anayasa değişikliği kararıyla ilgili konuşmuyor yani) anayasa mahkemesi gibi bir kurum olmalı, herkes saygı duymalı. her iktidar ben geldim diye canının istediğini yapamaz" da dedi, kulaklarımla duydum.

    ekşi sözlük yakın tarihe dair notlar düşüyor.
  • özüme dönmemi sağlamış kişidir. ben bir gaflet anında bu sloganı kullanmıştım, çok pişmanım. kelime-i saadet getirerek islama geri döndüm ama türklüğümü kazanmam icin ne yapmam lazım? bu konuda da aydınlatırsa beni cok sevinecegim. bi kac ermeni öldürsem misal?
  • aydınların sağ cenahını temsil eden ocağın başkanlığını yapmış,amerika meftunu .

    vaktiyle ırak’a asker gönderme teskeresi görüşülürken,türk askerinin ırak’a gitmesini arzulayan hâl içerisinde şöyle bir veciz söz etmiştir.

    “müslüman türk askerine karşı düşmanca hareket edenin inancından söz edilemez...”

    evlerden ırak.
  • son on dakikadır dinleyip söylediklerinden hiçbir anlam çıkaramadığım eski siyasetçi. bize birşey anlatmaya çalısıyor muhtemelen, ama kendisi benim algı sınırlarımın ötesinde, apayrı bir alemde.
hesabın var mı? giriş yap