• ihlas şirketler grubunun yönetim kurulu başkanı. kuleli askerî lisesi'nden mezun olduktan sonra istanbul üniversitesi'nde biyoloji ihtisâsı yapmıştır. sonraları asistanlıktan istifa ederek iş hayatına atılmış ve nihayet malûm olduğu üzere mevcut şirketler topluluğunu kurmuştur.

    http://www.ihlas.com.tr/
  • "basörtüsü düsmanligi" yapan bir takim gazeteler, akpnin tamtamciligini yapsin diye o gazetelere akan yesil sermayenin büyük patronu da denebilir.
  • "çiller kıratın süvarisi ise ben de halkın râkibiyim diyen şahıs" diye bahsi geçer kahvehane muhabbetlerinde, ben onların yalancısıyım.

    hamiş: kahvehane taifesinden hazzetmeyen kıraathane ahalisi uyarıyor: "sakın ola rakip ile râkib'i karıştırmayasınız güreşçiler gibi, ikincisi ismi fâil, raaaakib yani anlayacağınız"
  • islam, allah, helal diye diye para toplayıp finans kurumu kuran, bunu da batıran. paramız müslümana gitsin derdindeki iyi niyetli cahil halkın paralarıyla kurduğu ve zamanında, "adeta bir islam devirimi timsali" olarak lanse ettiği kanalını da rupert murdoch isimli siyonist global medya partonlarından birine satan zat-ı pek bi muhterem. allah bildiği gibi yapsın.
  • ihlas olayı: imam enver'den doktor enver'e...

    “ihlas senedi alan hem dünyada hem de ahirette kazanır”

    1990'ların başında islamcılar "bizim de bir özel televizyonumuz olacak" sevdasıyla, ellerinde ne var ne yok tgrt'cilere verdiler. o dönem türkiye gazetesinde kolundaki bileziği çıkarıp televizyon için veren kadınların resimleri yayınlanıyordu. kimse karşılık beklemiyordu. bağışta bulunanlar "büyük sevap işlediklerine" inandırıldılar.

    ihlasli, önce karisinin bileziklerini sonra da parasini kaptirdi

    "islamın sesi olacak bir televizyon kuruyoruz" diyerek para topladılar. islami tv projesi imaj kurbanı oldu. "ihlas"lı olmanın faturası ağır oldu.

    1990'ların başında "işıkçılar" cemaati arasında başlayan bir kampanya kısa sürede islamcılar arasında büyük bir ilgi gördü. islamcılar "bizim de bir özel televizyonumuz olacak" sevdasıyla, ellerinde ne var ne yok tgrt'cilere verdiler. o dönem türkiye gazetesinde kolundaki bileziği çıkarıp televizyon için veren kadınların resimleri yayınlanıyordu. kimse karşılık beklemiyordu. bağışta bulunanlar "büyük sevap işlediklerine" inandırıldılar. sonunda

    1993 yılında tgrt yayına başladı. ilk yıllarda islami bir çizgide yayın yaptı. islami içerikli diziler, dini sohbetler yayınlandı. bu dönemde de büyük paralar toplandı. özellikle almanya'dan büyük miktarlarda para akışı sağlandı. bağışta bulunanlara resmi bir geçerliliği olmayan "ortaklık sertifikaları" dağıtıldı. kimine o kağıt parçaları da verilmedi.

    islami çizgiyi ilk delen seda sayan oldu. seda sayan'ın toplu namaz kılınan koridorları aşındırmasına çalışanlar ses çıkaramadı. enver abi öyle istiyordu. seda sayan'ın kapalı kıyafetlerle başlattığı değişim 28 şubat sürecinde yerini imaja bıraktı. asker korkusu enver abi'yi öyle endişelendiriyordu ki, islamcı sermaye grupları arasında ihlas'ın adının geçmesi işleri alt üst edebilirdi. ekran baştan aşağı yenilendi. değişime karşı çıkanlar kapı önüne konuldu. enver abi her şeyin doğrusunu bilir diyenler bu imaj değişikliğine alkış tuttular. islamcılar ilk hayal kırıklığını seda sayan'ın ekranda boy göstermesiyle yaşadılar. ona alıştılar, zaten onun dışında televizyonun eski çizgisi korunuyordu. ancak son imaj değişikliği ve ekranın daha da çıplak hale gelmesiyle islamcılar için tgrt bitti.

    gülben ergen, sibel can, hülya avşar, sibel turnagöl, ebru gündeş, mahsun kırmızıgül, ibrahim tatlıses daha kimler yoktu ki… parayı duyan soluğu tgrt'de alıyordu. islamcılar paralarını ve islami tv hayalini unuttular. zaten enver abi'nin de onları hatırladığı yoktu.

    tgrt’nin kuruluşuna katkı sağlayanlar hayatlarının her alanında ihlas'lı olmaya gayret ettiler. evinde ihlas ev aletleri kullananlar, birikimlerini de ihlas finans'ta değerlendirdiler. 'ihlas'lılar televizyondaki imaj değişikliğinin parasal kaynağının "faizsiz kazanç" uğruna yatırdıkları paralar olduğunu bilmiyorlardı. geçte olsa bunu da öğrendiler önce bilezikler ardından paralar gitti. enver abi'nin imaj değişiminin faturası ağır oldu.

    *ihlas: içtenlik, samimiyet; bir işi sırf allah için yapmak...
    dipnot: hayatta biraraya gelmeyecek iki sözcük varsa o da; ihlas ile gazeteciliktir.

    "faizsiz kazanç" kime maaş olarak verildi?
    ihlas finans battı. "faiz değil, kar payı" diye toplanan paralar nereye ve kime gitti?
    tgrt'nin 28 şubat süreciyle başlayan imaj değişikliğine büyük paralar harcandı. imaj değişikliğinin finansörü 'ihlas'lı müşterilerdi. ihlas finans "faizsiz kazanç" sloganıyla inanan kesimin paralarını kasalarına çekti. para kar zarar ortaklığıyla toplanıyordu. yani harcaması kolaydı. çünkü hesap verme zorunluluğu yoktu. ihlas finans zarar gösterip işin içinden çıkabilirdi. öyle de oldu. tgrt, o günün parasıyla seda sayan'a 80 milyar lira, gülben ergen'e de 40 milyar lira maaş ödüyordu. ebru gündeş'e ise program başina 25 bin dolar ödeniyordu.

    sibel can çekmediği dizilere karşılık 4 milyon dolar aldı. kadir inanır’a hizmetleri karşılığında 670 bin dolar peşin ödenmişti. sibel turnagöl aylık 10 bin dolar, seren serengil’e program başına 10 bin dolar para veriliyordu. parayla birlikte tgrt yıldızlarına jeep ve daire de hediye edilmişti. tgrt'nin gerçek çalışanları ise medya ortalamasının altında maaş almaya razı oldu.

    seda-gülben ikilisi holding toplantilarina katiliyordu

    tgrt'nin güzelleri en gizli toplantılara bile katılabiliyorlardı. genel yayın yönetmeninden daha etkiliydiler.
    enver ören övünmeyi seviyordu. çevresindekiler doktor enver abilerini sürekli pohpohluyorlardı. son zamanlarda çevresindeki "destekçi" grubuna şarkıcıları da kattı. onlar olmadan toplantı yapılmıyordu. ikisine de kapısında genel müdür yardımcısı yazan odalar tahsis edilmişti. enver abi, seda sayan ve gülben ergen’i biran olsun yanından ayırmıyor, bir dediklerini iki etmiyordu. neredeyse direktifleri onlardan alıyordu. onlar da istediklerini rahatlıkla yaptırıyorlardı. hatta sevmedikleri insanları bile kovdurabiliyorlardı.

    bu kadroya daha sonra muazzez ersoy'da katıldı. kendisi hakkında yapılan bir haberin bedeli enver ören'in emri ile 8 muhabirin işine son verildi. olay basına yansıdı . muazzez ersoy magazin gazetecilerinin tepkisinden korktu. enver abisine bir kez daha ricada bulunarak bu gazetecileri tekrar işe almasını rica etti. ama enver ören affetmedi...

    60 yaşina kadar yapmadiği bir işi yapti

    bir kere bile olsun doğum günü kutlamamıştı. 60. yaş gününde “dostları” ile birarada oldu.
    10 şubat 2000 tarihinde, enver ören için büyük bir doğum günü partisi düzenlendi. tgrt’nin yeni imajını yaratan yıldızlar doğum gününde hazır bulundular. bülent ersoy, seda sayan, sibel can enver abi’yi bu mutlu gününde yalnız bırakmadılar. hatta sibel can patronu için “allah bizim ömrümüzden alsın sana versin” diye iltifatlar yağdırıyordu. bu sözler karşılığını buldu. enver abisi, sibel can’a sürpriz yapıp kendi cipini hediye etti. beyaz güvercinlerin uçurulduğu gecede, “nice yıllara” diye temennilerde bulunuldu. oysa daha sonraki yıllarda enver ören’in doğum gününü kimse hatırlamadı.

    tgrt nasil “ti-ci-ar-ti” oldu?

    28 şubat’taki hatadan geri dönülmeliydi. hemen bir “imaj” yenileme operasyonu başladı.
    önce ihlas’ın vitrini olan tgrt değişmeliydi. oğul mücahit ören bu noktada devreye girdi ve dizginleri eline aldı. amerikalı “imaj maker”lara 3.5 trilyon liraya bir “değişim paketi” hazırlatıldı. televizyonda eski islami çizgiden eser yoktu. üstelik “gör bak neler olacak” sloganıyla yeni anlayışın da ipuçları veriliyordu. tgrt’nin kapıları bambaşka bir dünyanın kahramanlarına açılıyordu. tgrt’ciler değişime rağmen, “bizi eskisi gibi sanıp, kimse gelmez” diye korkuyorlardı. oysa parayı duyan tgrt’ye koşuyordu. o kadar ki piyasada tutunamayan, hiçbir televizyonun iş vermediği eski ünlüler bile tgrt’de büyük paralarla işe başladılar.

    1993 yılından beri kuruma emek veren, “siz cemaatin adamısınız” diyerek yıllarca sömürülen insanlar, bu paraları duyduklarında inanamıyorlardı.
    eskiden islami içerikte dizilere büyük paralar harcayan tgrt artık şarkıcı dizilerine para harcıyordu.

    tarihe mal olmuş islami ve milliyetçi kişilerin hayatlarından kesitler sunan, “deli balta, veysel karani, aziz mahmut hüdayi” dizilerinin yerini aşk, entrika gibi “modern” değerlerin işlendiği “aşkın dağlarda gezer, marziye” gibi diziler aldı. “danimarkalı gelin” gibi islamı öğrenen bir yabancı kadının hayat hikayesi de yerini motivasyon içerikli bol mankenli “derman bey” dizisine bıraktı.

    “ihlas senedi alan hem dünyada hem de ahirette kazanir”

    ihlas’ın ilk yıllarında borsa senedi almak haram sayılıyordu. bu durum ihlas holding hisseleri borsada işlem görünceye kadar sürdü.
    ihlas çalışanlarına zorla değerinin üzerinde hisse senedi satıldı. satışta kullanılan slogan şuydu: “ihlas alan hem dünyada hem de ahirette kazanır.” ihlas kağıtlarından alanlar bununla da kalmayıp kooperatif ve kaplıca projelerine destek vermek zorunda kaldılar. herkes gücünün yettiği ölçüde bir ev ya da kaplıcaya yazıldı.

    “dini öğeler ön plana çıkarılarak” uygulanan satış yöntemi piyasada da etkili oldu. ihlas’ın projeleri milliyetçi-muhafasakar kesimden ilgi gördü. yastık altı diye tabir edilen ve faiz işler diye bankaya yatırılmayan paralar faizsiz finans kurumuna yatırıldı veya ihlas’ın uzun vadeli projelerine verildi. güven esasına dayalı, “inanan insan aldatmaz” mantığıyla holdinge büyük miktarlarda para aktı. 30 yıllık bir geçmişi bulunan ihlas grubu islamcı sermayenin en köklüsü ve en büyüğüydü. batmaz deniliyordu.

    diğer islami holdinglerde olduğu gibi yüksek kar payıyla para topluyordu. bir anlamda “saadet zinciri” gibi işliyordu. para akışı sürdükçe, sıcak parayla biriken kar payları ödeniyordu. ne zamanki piyasalarda batacak dedikoduları çıktı, biranda zincir koptu.

    ihlas olayi: imam enver'den doktor enver'e

    “annemin duasıyla zengin oldum”

    demirel onun için ”durakta beklemez...” dedi

    gazetede ayakkabıyla dolaşılmaz, çıplak fotoğraflar bantla kapatılırdı

    liderlerin yanında yer aldı, yalnız biri hariç...

    annemin duasiyla zengin oldum

    ”tuttuğun taş altın olsun...” annesinin duası kabul oldu, enver ören “altın”ı bulmuştu.
    çevresinde olup da enver ören’in nasıl zengin olduğunu bilmeyen yoktur. hemen her fırsatta “anne duasıyla zengin oluşunu” anlattığı söylenir. 1970 yılında ticarete atılır. ilk işi bir taş ocağı satın almak olur. taş ocağındaki kazılarda tebeşir tozunun hammaddesi bulunur. enver ören, annesinin sözünü ettiği “altın”ı bulmuştur.

    tebeşir üretimine geçer “altın” markalı tozsuz tebeşirler, o günden beri okullarda satılan yegane tebeşirdir. askerlikten atılma bir biyoloji öğretmeninin ilk işi mesleğiyle ilgiliydi. "altın- tozsuz tebeşir"i türkiye geneline yayarak ilk ticari başarısını elde etti.

    kayınpederi hüseyin hilmi işık ve ona bağlı "ışıkçılar" cemaatinin desteğiyle gönüllü bir pazarlama ordusu kurdu. kısa sürede türkiye'nin dört bir yanında taraftar topladı. önce hakikat ardından türkiye gazetesiyle basın dünyasına girdi. gönüllü pazarlama ordusu gazeteyi hiçbir karşılık beklemeden dağıttı. sadece gazete değil, ileriki yıllarda tebeşir, dini kitap, stres bileziği ve ihlas markalı ürünler de dağıtıma dahil edildi.

    islamcı ve muhafazakar kesim "dini öğeler öne çıkartılarak" abone yapıldı. gazetenin ilk yıllarında (1980) sabahları işe dini kitaplar okunarak başlanıyordu. hüseyin hilmi işık’ın ilmihal kitabı saadet-i ebediyye ve imamı rabbani'nin "mektubat" adlı eseri okunuyordu. haber müdürü ya da başka yetkili biri 15 dakika kitaplardan dini bilgiler verir, ardından dualar edilerek işe başlanıyordu.

    gazetede ayakkabıyla dolaşılmasına izin verilmiyordu. herkes ayakkabısını dışarıda çıkarır içerde terlik giyilirdi.
    gazetede kadınların çalışmasına izin yoktu. sekreterlerden temizlik elemanlarına kadar çalışanlar erkeklerden oluşuyordu. gazeteye kadın geldiğinde çalışanlar günaha girmemek için kadına bakmayıp sırtlarını dönerlerdi.

    yine o dönem çalışanların anlattığına göre dışardan gelen gazetelere iran yöntemi sansür uygulanıyordu. gazetelerdeki çıplak kadın fotoğrafları bantla kapatılıyordu.
    namaz vakitlerinde koridorlarda toplu namaz kılınıyordu. hatta, bazen namazlarda enver ören’in imamlık yaptığı da oluyordu. bu uygulama 1993 yılında kurulan tgrt televizyonunun ilk yıllarında da uygulandı. enver ören'e kayıtsız şartsız itaat esastı. nakşibendi geleneğinden gelen "ışıkçılar" asla "abi"lerine karşı gelmezlerdi. o her şeyin en doğrusunu bilir ve onun dediği olurdu. bu arada cağaloğlu'nda küçük bir dükkanda başlayan ticari faaliyet 1990'larda holdinge dönüşmüştü.

    eskiden "imam" denilen “enver abi” de 1989 yılında konya selçuk üniversitesi’nin kendisine verdiği fahri doktorluk ünvanıyla “doktor” diye anılmaya başlanmıştı. gazete ve televizyonda enver ören’le ilgili haberlerde mutlaka “doktor” ünvanına yer veriliyordu. “doktor enver abi”, ona kimse karşı gelemezdi. öyle de oldu "imaj" olayına kimse karşı çıkmadı.

    demirel onun için “durakta beklemez...” dedi

    demirel, enver ören için "o durakta beklemez, gelen otobüse biner" dedi. peki bu sözler ne anlama geliyordu?
    enver ören her dönem elindeki gazeteyi ve televizyonu iktidarın lehine kullandı. devlete yakın durdu. asker emeklisi ve ordudan atılan subaylar iyi maaşlarla işe alındı. hemen hepsine bir müdürlük verildi. belki bu yüzden holding ve televizyonda müdürden geçilmediği söylenir. en zor dönemlerde bile iktidara destek veren manşetler haberler ihlas kasasına kredi olarak geri döndü. özal döneminde büyük bir yükseliş gösteren holding, özal sonrasında başka iktidarlar için çalıştı. özallı yıllarda demirel'le ilgili tek bir haber gazetede yer almazken 1991'de dyp-shp iktidarıyla demirel'e hatta inönü'ye övgüler dizildi.

    süleyman demirel başta kırgın olduğu enver ören'i affetti ve gazeteyi ziyaret etti. bu durumu soranlara demirel şu cevabı verdi: "enver ören durakta beklemez, gelen otobüse biner" demişti. kendisi bir söz üstadı olan demirel, demek istiyordu ki; “enver ören, iktidarı beklemez, yani iktidar kimse ona çalışır”.

    enver ören, anap ve mesut yılmaz ile de arayı hep sıcak ilişkiler kurdu. kim iktidar olsa özel uçağıyla soluğu ankara’da alıyordu. tüm bu siyasi ilişkilerde tansu çiller'in çok özel bir yeri vardı. iktidarda olmadığı dönemlerde bile çiller’e destek verdi. çiller'e özel bir sevgi beslediği söyleniyor.

    erbakan ve çiller’e desteği pahaliya patladi

    refah-yol hükümetine destek verdi. bu destek onu 28 şubat’ın kara listesine soktu. o listeden kurtulmak kolay olmadı.
    erbakan ve çiller hükümetine en büyük medya desteğini ihlas grubu verdi. erbakan’la ortak paydaları olan “dindarlık” bağı ve tansu çiller’e olan sevgi bu durumu zorunlu kılıyordu. hepsinden öte, önceki iktidarlarda olduğu gibi yine iktidarda olana yakın olma politikası işliyordu.

    28 şubat sürecinde hükümetin yıkılmaması için elinden geleni yaptı. milletvekili transferlerinin önünü alabilmek için özel uçağını bile dyp’li ve rp’li milletvekillerinin emrine tahsis etti. tüm bu girişimler başarısız olduğu gibi enver ören birilerini de fena kızdırmıştı. ihlas holding kara listeye alındı. irtica yanlısı şirketler arasında gösterildi. listeden çıkmak kolay olmayacaktı. tüm ihlas camiasını köklü bir imaj değişikliği bekliyordu.

    liderlerin yaninda yer aldi, yalniz biri hariç

    gazete ve televizyon her dönem iktidara yakın oldu. bir tek mhp'ye yaranamadılar. bahçeli'nin unutamadığı, olay neydi?
    her iktidar olanı yanına çekti. bir kişi ve bir parti hariç, mhp onu asla affetmedi. son genel seçimler öncesi mhp lideri devlet bahçeli, enver ören'i ziyarete gitti. ama enver ören ayağına kadar gelen misafiri, makamında olduğu halde geri çevirdi. bahçeli bu nezaketsizliği hiç unutmadı. ve beklenen an mhp 'nin iktidar olması ile geldi… enver ören dahil kimse böyle bir sonucu beklemiyordu. "nasıl böyle bir hata yapılmıştı?".

    hemen özel uçağa atlayıp ankara’ya çıkarma yaptı. ankara'ya giderken tgrt haberin seçkin kadrosundan, seçkin bayan spikerleri de yanındaydı. devlet bahçeli görüşmek istemedi. enver ören ise ısrarlıydı. sonunda görüşme gerçekleşti. enver ören samimi pozlar vermeye çalıştı. hatta bira ara yanında oturan bahçeli'nin dizine vurup "ne iyi oldu iktidara geldiniz. iktidar partisine yaraşır genel merkez binasını yapmak da artık bize düşer" dedi. herkese mesafeli durmasıyla bilinen bahçeli sinirlendi, ayağa kalkıp başka bir yere oturdu ve danışmanına "görüşmenin bittiğini" söyledi.
  • (bkz: #12088893)
  • fahri doktora ile alınan doktorluk ünvanının kullanılmadığını bilmeyen insan.
  • nerededir, ne yapar... şiddetle merak ettiğim insan
  • lise 1 ve lise 2'de biyoloji hocamdı. bugün ateist propagandalara gülüp geçiyorsam sayesindedir. allah bin kere razı olsun.
  • lise 1 ve lise 2'de biyoloji hocamdı. algı kapılarımı öyle bir açtı ki; bugün profesörü gelse siklemiyorum.
hesabın var mı? giriş yap