• dizinin bolumlerinden birinde gecen su cumle: "sometimes it seems like we're all living in some kind of prison. and the crime is how much we hate ourselves. " , bence dizinin ne kadar iyi yazilmis oldugunu kanitlayan elementlerden sadece biridir.
  • şu gün izlemek isterseniz, internette bölümlerini bulması en zor dizilerden biri. ama ben üşenmedim, araştırdım, buldum.* ilk 9 bölümü izledim henüz, oyunculuklar iyi ve bir gençlik dizisi için baya gerçekçi. her şeyden geçtim, gencecik bir jared leto var, güzel gözleriyle etrafa bakınıp duruyor ve arada şarkı söylüyor. çok tatlı.

    * ilgili link: http://www.youtube.com/user/mysocalledlifefan1
  • stuff white people like'ta görüp, merak edip indirdiğim, daha ilk bölümden hastası olduğum 1 sezonluk dizi. izledikçe allahtan benim dönemimde dawson's creek, clarissa falan varmış da depresyonumu sadece rus edebiyatı körükleyebilmiş diyorum. şimdi izlendiğinde bile adamı tuhaf bi moda sokabiliyorken ve bu kadar "gerçek" bir diziyken ortaokul lise zamanı izlesem herahalde ağzıma sıçardı. ergenlik duygusallığından sıyrılıp bakıldığında da yine şimdiki pek çok diziyi donunda sallayacak kalitede bir dizi. kıyafetler de ayrıca tapılası.
  • - tek rakamlı bölümleri bitirildiğinde "aman ne olur bitmesin" diyerek diziyi izlemekten kendinizi alıkoyarsınız.

    - izlemekte olduğunuz herhangi bir dizide veyahut filmde "üff, ne zaman bitecek bu" demeniz olasıdır. ardından da mouse'u oynatıp medya oynatıcınızdan "kaç dakika kalmış acaba?" diye kontrol edersiniz. ama my so called life'da ikinci eylemi icra ettiyseniz öncesinde mutlaka "bu bölümde bitecek maalesef" demişsinizdir.

    - 19 bölüm sonrasında fark edersiniz ki bütün karakterler arkadaşınız gibi olmuştur. dizinin bitişi, çok yakın arkadaşlarınızı kaybetmişsiniz gibi hissettirir.
  • "dear angela, i know in the past i've caused you pain, and i'm sorry. and i'll always be sorry 'till the day i die. and i hate this pen i'm holding because i should be holding you. i hate this paper under my hand because it isn't you. i even hate this letter because it's not the whole truth. because the whole truth is so much more than a letter can even say. if you want to hate me, go ahead. if you want to burn this letter, do it. you could burn the whole world down; you could tell me to go to hell. i'd go, if you wanted me to. and i'd send you a letter from there. sincerely, jordan catalano "
  • claire danes'in oynadığı bir gençlik dizisiydi, '96 yapımı. liseli ve kendini çirkin bulan bir kız (claire danes oluyor bu) "hayat ne kadar kötü, bu duvarlar neden üstüme üstüme geliyor? allahım neden bu kadar çirkinim?" diye kendince takılırdı dizi boyu. güzel diziydi, çok rahat izletirdi kendini kesinlikle. üstelik o dönem çekilen gençlik dizileri arasında idealize edilmiş bir gençlik sunmakla kafayı o derece bozmamış sayılı dizilerdendi. şimdi tabii yukarıdaki "kendini çirkin bulan kız" konusu başlı başına bir sorunsal oluşturuyor bu dizi için; zira claire danes ziyadesiyle hasta olduğumuz bir insan. tabii televizyon için çekilmiş bir dizide hasta olamayacağımız birisi oynatılmaz, ama biz claire danes'in durmadan "çirkinim ben" diye ağlaştığını gördükçe, memleketindeki standartları merak etmeden duramadık.

    ha bu arada alakadar olduğunu düşünenler olur, "e peki hem gerçekten suratına bakılmaz olan, hem de çirkin olduğu için bunalımda olan hiç mi kız yok bu ecnebilerde?" diye soranlar içün:

    (bkz: welcome to the dollhouse)

    (yillar sonra gelen edit: lan simdi baktim da ilk paragrafi "... merak etmeden duramadik" diye gerzek bir kalipla bitirmisim, sanki "simdi dilerseniz konuyla alakali güzel manken dilarayla yaptigimiz ufak söylesiye bir göz atalim..." diye devam edicek bir havasi var. degistirsen olmaz, kalibimdan utanirim, entriyi silsen pire icin yorgan... hay kafami zkiyim ya...)
  • angela chase gibi televizyon ekranlarının en 'gerçekçi' ergen karakterini merkezine alan dizi. kendisi gülüşüyle, ağlayışıyla, kendi içinde yaşadığı buhranlarla, hayal kırıklıklarıyla, sevinciyle ve hayat hakkındaki birbirinden ilginç detaylara parmak basan iç konuşmalarıyla gönlümüzde taht kurmuştur.

    “people always say how you should be yourself. like yourself is this definite thing, like a toaster or something. like you can know what it is even. but every so often i’ll have, like, a moment, when just being myself in my life, right where i am, is like, enough.”

    "my parents keep asking how school was. it's like saying, 'how was that drive-by shooting?' you don't care how it was, you're lucky to get out alive."

    "sometimes it seems like we're living in a kind prison. and the crime is how much we hate ourselves."
  • ergenligi gercekte oldugu kadar karanlik gostermeyi basarmis, senaryosu ile dikkatleri cekmis, 19 bolumluk dizinin kahramani 15 yasindaki angela'dir. ergenlik cagindaki her normal genc gibi, angela hayatindaki herseyden bikmistir ve hayattinda ciddi bir degisime ihtiyac duyduguna inanarak, okulun en cilgin kizi olan rayanne le takilmaya karar verir. angela'nin rayanne ile takilmasi ile hayata bakis acisi degisecektir.rayanne angela' yi uzun suredir icinde oldugu derin uykusundan uyandirir, fakat angela'nin uyanmasi ile hayatin gercekleri karsinda ne kadar caresiz kaldigini anlamsi bir olur.
  • claire danes'in olağanüstü başarılı bir oyunculuk sergilediği, ayrıca bünyesinde jared leto gibi bir güzellik daha barındıran pek başarılı diziymiş, hakettiği ilgiyi görmemiş olması üzücü.
  • freaks and geeks tarzı bir şeylere aşerdiğim sırada başladım buna. freaks and geeks’e yaklaşmasa da tatlı tatlı izletti kendini. ergenliğimde izlesem bayılırdım muhtemelen.

    dizinin her bölümünde tino diye bir karakterden bahsedilir, hesapta frozen embryos (veya sonraki adıyla residue) grubunun vokalistidir ama o tino asla görünmez, frasier’daki maris gibi.

    bir de cadılar bayramı ve noel bölümlerinde dizi hafiften zorlama şekilde tür değiştirir, kendini ancak bir yere kadar ciddiye aldığını hissettirir. yine de kaliteli oyunculuklar, gerçekçi ergenlikler ve diana’nın hala hayatta olduğu 90’lar var, o yüzden güzel.
hesabın var mı? giriş yap