• "özel galerilerle müzeler kapılarını tam da işçilerin işliklerinden ya da fabrikalardan çıkma saatlerinde kaparlar."
    fernand leger
  • theodor w. adorno'ya göre müzeler, sanat eserlerinin aile mezarlıklarına benzer.

    "bütün anıtları önce yerlerinden edip döküntülerini toparlamak, arkasından onlara metodik bir nizam vermek, sonra da bundan bir modern kronoloji dersi çıkarmak, kendimizi ölü bir ulus olarak inşa etmek, daha canlıyken cenaze törenimize katılmaktır." bu anlamda müzelerin, tarihinin yazılabilmesi için sanatın öldürüldüğü yerler olduğunu, sanatın öldürülerek yazıldığı tarihin ise olsa olsa mezar taşları olabileceğini söyler.

    marcel proust'a göre müzeler, ölülerin ikinci bir hayat kazandıkları yaşam üniteleridir.

    proust'un belli ki adorno'ya göre daha nesne odaklı bir bakış açısı vardır. müze salonları, sanatçının eserini yaratmak için kendini soyutladığını iç mekanı simgeler ve orada hem eser hem de seyreden, ölüm sembolizminin taşıyıcısıdır.

    paul valéry müzelerin; yorgunlukla barbarlığın buluştuğu yerler olduğunu söylemiştir. eserin onu çevreleyen diğer eserlerle birlikte sergilenmekte olma durumunun seyredende bir yüzeysellik duygusu uyandırdığını ve bu durumun aslında eseri öldürdüğünü * belirtir. eserin, ancak kendi ortamında, üretildiği bağlamda sergilenmesi gerektiğini düşünür.

    damien hirst'e göre ise bir eserin sergilenme şizofrenisi, bir pazar yeri karmaşası ve ucuzluğundan başka şey değildir.

    müzelerin; insanları sigara içmek, seks, aşk, yaşam, reklam, ölüm gibi değerler üzerine düşünmeye zorlayarak onlara asıl önemsenmesi ve sorgulanması gereken şeyleri göstermeyi amaçladığını ve böylelikle ardı ardına tükenmeyen soru ve cevaplarla, sergilemenin; bir sorgulama zincirine dönüştüğünü söyler.

    michel foucault'ya göre müzeler ve kütüphaneler, zamanın yığılmaya ve kendi zirvesini aşmaya devam ettiği heterotopyalardır.

    heterotopyalarda hiçbir olgu bir diğerini dışlamaz. varoluş ve düşünce biçimleri bir diğeriyle uyuşmaz ama çelişmez de. yani yan yana olabildiğince farklı biçimlerde varlıklarını devam ettirebilirler. bu anlamda foucault, valéry ile taban taban zıt görüştedir diyebiliriz.

    yazının tamamını okumak isteyenler şuraya da göz atabilir.***

    tüm bu çokbilmişlerin arasında bence proust'un tüm bu müze, eser ve seyredene bakışı çok şıktır. ne diyor?

    bir eseri ilk kez keşfeden müze ziyaretçisi de eseri yaratan sanatçıyla öncelikle aynı konumdadır, diyor çünkü tamamlanmış olan eser, onu ilk seyreden sanatçısı için dahi ölü halde ortaya çıkar, diyor. bu anlamda seyreden, kısa süreliğine de olsa sanatçının hissettiklerini hissetme şansı bulur evet ama eser ölüdür, ancak seyreden kişi henüz ölmemiş olduğundan ama ölümü duyumsadığından ölüm sembolizminin bir taşıyıcısı haline gelmiştir, diyor.*
  • allah sadece kendinin kendine zuhuru ile yetinmedi ve aynadan da zuhur istedi. alemi ve insanı yokluktan yarattı. yani bütün varlıkların mahiyeti, hammaddesi yokluktur. zaten başka türlüsü olamaz çünkü gerçek ve yegane varlık allah'tır. ikinci bir (hakiki) varlık yoktur.

    allah alemi ve insanı ihtiyaç duyduğu için değil istediği için yarattı. beşeri düşünce kalıpları bizi bu noktada vartaya düşürebilir. ihtiyaç eksiklikten, acizlikten doğar dolayısıyla yaratılmışlara mahsustur. allah tam kemal mertebesinde olduğu için onda ihtiyaç duyma kavramı geçersizdir.

    ancak allah'ın irade sıfatı vardır. yani allah "ister". istemek onun bir özelliğidir. istediğini de yapar çünkü "kudret" de onun bir sıfatıdır.

    yani "istemek" illa da, ihtiyaç duymaya delalet etmez. ihtiyaç olmadığı halde istemek söz konusu olabilir, hatta bizim için bile..

    allah kainatı yaratmakla bir ölçüde bilinebilir oldu. kainatı tetkik edecek şuur sahibi olarak da insan yaratıldı. kainat tıpkı bir sanatçının eserlerinin sergilendiği müze gibidir.

    evet, dünya ve dahi kainat, devâsâ ölçeklerde bir açık hava müzesidir.

    bu müzede sanatın ve ilmin en nadide eserleri sergilenmektedir. tabii bu eserleri anlayabilmek ve takdir edebilmek için belli bir ilmî seviye ve kültür birikimi zorunludur. böyle bir birikimden yoksun olan kişi, akdeniz bölgesinde antik yunan'dan kalma anfitiyatrolarda keçi otlatan gâbî köylüden farksızdır.

    işte tam bu nedenle rehberlere ihtiyaç duyuyoruz.

    o rehberler ise, peygamberler ve onların varisleri olan evliyalardır. onlar bize müze ziyaretimiz esnasında eşlik ederler ve her bir eserin önünde durup, o eserle ilgili ayrıntılı bilgi verirler.

    eğer insan ilk günahı işlemese ve cennetten yeryüzüne sürülmese idi, bu yüksek hakikatler muattal kalacak ve sistem işlemeyecekti.

    insanın asıl vatanı olan cennetten, şu madde alemine indirilmesi bir nevi onun görev yerine tayin edilmesidir. cennet yaşantısı statik ve donuktur. orada zıtlar işlemez, mücadele olmaz, kötülük yoktur. cennetteki insanın melekten pek az farkı vardır.

    allah'ın bilinmesi ve tanınması için çok daha curcunalı bir ortam gerekir. eğer günah işlenmezse allah'ın affediciliği(gaffar ismi) nasıl ortaya çıkacak?

    günah işleyip pişman olan ve bağışlanma dileyen affedilecek. allah'ın merhameti, affediciliği zahir olacak.

    günahta ısrar edip, pişman olmayanlar cehenneme atılacak ve allah'ın gazap sıfatları açığa çıkacak.(şedidül ikab, müntakim, mudil vs...)

    allah'ın emirlerine uyup, nefs ve şeytana rağmen doğru yolda gidenler, yanılınca tevbe edenler ise, mükafat olarak eşi benzeri olmayan, muazzam, sonsuz güzellikte bir hayata hak kazanacaklar.

    bu öylesine büyük bir ödül ki, ona elde edenler, sonsuza kadar allah'a şükran makamında ve duydukları büyük memnuniyetten dolayı onu övücü, hamdedici halde olacaklar. allah da, çok büyük mükafatlar vermekten, çok büyük ihsanlar yapmaktan, teşbihte hata olmasın, hoşlanıyor, memnun oluyor. ihsan etmeyi seviyor.

    bütün bu olayların gerçekleşmesi için zıtların çatışması gerekiyor. yoksa bahsedilen amaçların hiçbiri gerçekleşemez.

    en beğenilen film ve dizilerde bile aynı olguları müşahade etmiyor muyuz? kötü adamın olmadığı bir filmi kim seyreder? o filmde heyecan olur mu?

    aşk, nefret, düşmanlık, dostluk, sadakat, doğruluk, dürüstlük vs. bütün insani özellikler ancak zorlu ortamlarda açığa çıkar ve kimin ne mal olduğu böylece belli olur. evli evine, köylü köyüne gider.
  • müzecilik yola çıktığında beri değişim içinde; geçenlerde tokyo'da dünyanın ilk dijital müzesi açılmış.

    peki memleketimizde neler oldu - neler oluyor?

    geçen gün yayımlanan bir habere göre: malatya'da büyükşehir belediyesi tarafından yaptırılan türkiye'nin en büyük "radyo ve gramofon müzesi" bir süre sonra açılacakmış. müze çalışmalarını yerinde inceleyen malatya büyükşehir belediye başkanı ahmet çakır, malatya'yı bir müzeler şehrine dönüştürdüklerini belirterek, "malatya'mız fuarlar ile dikkat çekmişti şimdi de müzeleri ile dikkat çeken bir konuma geldi. fotoğraf müzesi ile daha çok dikkat çekti, türkiye'nin ve avrupa'nın en büyük fotoğraf müzesini malatya'da açtık. şimdi de özelikle 40 yaş üzerindekilerin bir anısı olan eski radyolarla ilgili müze açacağız. 'radyo ve gramofon müzesi' gerçekten çok iddialı olacak. dünyanın birçok bölgesinde üretilmiş olan radyolar var. gelen misafirlerimiz bunları görme imkanını bulacak" demiş.

    ne yazık ki bütün bu olanlardan koca dünyanın haberi yok, çünkü açılmış olan "fotoğraf [makinesi] müzesi" de açılacak olan "radyo ve gramofon müzesi" de "eşya mezarlığı" olmaktan öteye gidemedi/gidemiyor.

    bunlar kaba müzeler ama yalnız değiller dünya üzerinde benzerleri çok.

    otomobil müzeleri mesela ister istemez böyledir, kenarda bir tabela durur, sadece üretim yılı, marka model gibi bilgiler yer alır. bir yerde otomobil mezarlığıdır çoğu. oysa otomobiller insanlar için değil miydi? bir makineye bakıp, kenarda duran 2 cümle ve 2 tarih notuyla ne öğrenebiliriz?

    müzeler, giysi dolabımızı açıp gördüklerimizin sadece başka bir boyuttaki versiyonu olmaktan çıktığı zaman müze olabilir.

    (yaşayan bir müze için sanata ciddi yatırım yapılan bmw müzesinde kinetik heykeller var mesela.)

    gördüğüm kadarıyla bir müzeyi müze yapan çeşitli unsurlar bütünü şöyle:

    1. atmosfer

    müze tarihi bir mekân olduğunda ya da mekânın kendisi bir müze olduğunda orada iyi bir şey vardır. ayasofya veya louvre müzesi gibi mekânlar kulaklarınızı kapattığınızda geçmişin günümüze uzanabilmesine neden oluyor. (gerçi atmosfer hazin bir konu olabilir. bir müze olarak ayasofya, çıplak ve ölü görünüyor ve gezdikten sonra acı bir tat bırakıyor ama olsun müze olmanın ilk koşullarından birini üzerinde taşıyor.) kimi müzeler ise çağdaş sanatı sunmak derdine düşerken atmosferi buzlaştırıyor, tedirgin ediyor sanat eseriyle ziyaretçi arasındaki mesafeyi çoğaltıyor ve neredeyse tüyler ürpertici bir mekânda (istanbul modern gibi) kültürlenmemizi, böylelikle mutlu hissetmemizi arzu ediyor. oysa böyle yerlerde sanat eserleri de buz gibi bakıyor. bir müze için gereken her şeyi bulundursa bile atmosfer uygun değilse ortada iyi bir müze olmuyor, olamıyor.

    2. kişilik

    mekân etkileyici dolayısıyla atmosfer harika ama her müzenin bir kişiliği ve ruhu da olmalı, yeni veya eski, insanı düşünmeye çağıran bir havası, çekici bir yanı bulunmalı. kimi kurum sıfırdan yola çıktığında bunu eşsiz bir mimari eser ile gerçekleştirdiği için atmosfer de yanında geliyor. (sonuçta her yapı politik ve estetik bir tavır barındırır.) kimi yerlerin kişiliği içinde bulunduğumuz zamanın dışına taşmasıyla ve çelişkilerle biçimlenirken (yahya kemal müzesi) kimi müzeler ise eser ile ziyaretçi arasındaki dengeyi gözetmesiyle (yani sadece eserlere değil ziyaretçilere de önem vermesiyle) sağlam bir kişilik (bkz: pera müzesi) barındırıyor.

    3. düşünce için alan, oturacak, vakit geçirilecek, sohbet edilecek bir yer

    en önemli konulardan biri, müzelere sadece öğrenmek için gidilmez, bazen yalnız kalmak için, düşünmek için, olmadı unutmak için de gidilir. gezmek için vakit harcanan müzenin içinde veya dışında kaliteli bir kafe, restoran veya sade basit banklar olmalı. örneğin istanbul arkeoloji müzesi'nin eşsiz bir çay bahçesi var ama çayları kahveleri iyi değil, her şeyde bir özensizlik, bir olmamışlık var. peki nasıl bir yer olmalı? zeyrekhane bu konuda çok güzel bir örnek: çevresinde tarihi eserler bulunan eski zeyrekhane gibi bir huzur veren bir mekân olmalı, görgüsüz belediye estetiğinden kaçınmalı. (fotoğraflarda görünen yer aynı, zihniyet farklı.)

    4. kütüphane, sergi/konser/sinema salonu

    her müzede test çözmek için gelen sinir bozucu öğrencilerden arındırılmış sessiz sakin bir kütüphane olmalı, müzenin alanıyla ilgili kitaplar, süreli yayınlar bulunmalı, yine müzenin ilgi alanıyla ilgili sergiler açılmalı, konserler yapılmalı, film gösterimleri düzenlenmeli. o zaman bir müze sahici bir müze olabilir.

    not: daha başka ve daha önemli şeyler de var ama anlatmanın bir gereği yok. müzeciler de kültüre sanata yatırım yapan patronlar da politikacılar da müzecilikte değeri olan herhangi bir şeyle ilgilenmiyor, bencilce hareket ediyorlar.
  • sanat mezarliği.
  • müze kelimesi, eski yunancada ‘mus’ kelimesinden gelmektedir. yunan mitolojisinde ‘muse’ (mousei, maisei) kelimesi tapınak için kullanılmıştır. eski yunancada ‘mouseion’ bilimler tapınağı anlamına gelmektedir. mus kelimesi ise perilere benzeyen yaratıkların evi anlamına gelmektedir.

    the museum association (m.a.) müzeyi; toplumun kazancı için kolleksiyon yapan, belgeleyen, koruyan, sergileyen ve materyal delilleri toplayan ve birleşik bir bilgi birikimi ortaya çıkaran bir enstitü olarak tanımlıyor (http://www.ma.org/). nerime cimcoz ise müzeleri; sanat, kültür, bilim ya da teknik kolleksiyonların korunduğu ve sergilendiği yapı ve alanlar şeklinde tanımlamaktadır (cimcoz,yıl,s.1). ansiklopedik mimarlık sözlüğü ise müzeyi; sanat, kültür, bilim ve teknik yapıtlarının veya bu dallara yarar şeylerin görülüp yararlanılması için korunup, değerlendirilip sergilendiği yer şeklinde açıklıyor. çağdaş müze yapılarını tanımlayan erce gökhan, müzeleri: insanların biraraya gelerek boş zamanlarını değerlendirdikleri aynı zamanda dinlenerek, eğlenerek, alışveriş ederek bilgilendikleri sosyal merkezler olarak tanımlamış ve müzelerin kültürel katkılarının yanında, kendi kendine yaşayan ve gelir getiren işletmeler olarak düşünülmesi gerektiğini belirtmiştir.

    uluslararası müzeler birliği (icom) müzeyi şu şekilde tanımlamaktadır: “müze kültürel değer taşıyan bir bütünü, türlü biçimlerde korumak, incelemek, değerlendirmek ve özellikle halkın beğenisinin yükselmesini ve eğitimi için sergilemek amacıyla toplum yararına yönetilen kurumlardır.” (http://www.icom.org/codeofethics.html).

    icom’un müze tanımıyla belirttiği kurum ve alanlar şöyle sıralanmaktadır:

    · koruma amaçlı kurumlar ve sergi galerileri
    · sürekli bakım altında olan kütüphane ve arşiv merkezleri
    · doğal, arkeolojik ve etnografik anıt ve alanlar, birikim, kazanç, koruma ve iletişim aktivitelerinden dolayı tarihi anıt ve alanlar
    · botanik ve zoolojik bahçeler, akvaryumlar gibi canlı örneklerin sergilendiği enstitüler.
    · doğal ortamlar, doğa harikaları
    · bilim merkezleri ve planetaryumlar

    icom tarafından bu şekilde tanımlanan müzelerin araştırma, koruma, toplama, belgeleme ve sergileme görevlerinin temel amacı, toplumun kültürel birikimini korumak ve bunları topluma sunarak gelişimine katkıda bulunmak üzere bilgilendirmektir. müzecilik anlayışının 18. yüzyıldan bugüne kadar uzanan toplumsallaşma süreci, birbirini destekleyen üç temel çalışma alanına; araştırma, koruma ve iletişime yönlenmiştir. rönesanstan sonra gelişen müzecilik anlayışı sadece koruma kavramına hizmet ederken, müzelerin toplumsallaşmasıyla araştırma ve iletişim kavramları da önem kazanmıştır. özellikle 1970’li yıllardan sonra kültür birikimlerinin korunması ve sergilenmesi kadar sunumu da müzelerin toplumla iletişim kurmasında ön plana çıktı. eğitim ve iletişim günümüz müzecilik anlayışının temel aldığı kavramlardır.

    cadman tarafindan hazirlanmis makale ve tezlerden alinmistir.
  • "bana bir müze kadar geneleve benzer gibi görünen hiçbir şey yoktur. müzede de aynı namusluca olmayan yanı, aynı taş kesilmiş yanı bulursunuz. birinde venüs'ler, judith'ler, suzan'lar, juno'lar, lucretia'lar, salome'ler ve donuk kalmış aynı güzel görüntüler içinde başka kadın kahramanlar, ötekinde ise geleneksel iç çamaşırları giymiş, tümüyle kalıplaşmış jestleri, deyimleri, alışkanlıklarıyla fıkır fıkır kadınlar. her iki yerde de bir bakıma arkeolojinin havası içindesinizdir; genelevi uzun süre sevdiysem, bunun nedeni, burasının resmi fuhuş yeri, köle pazarı yanıyla antikiteye benzemesidir." (m. leiris-erginlik yaşı)
  • çocuk yaşlarda daha sık giderdim. içerideki herşey sihirli gibi gelirdi. yirmi beş otuz kez gezmişliğim vardır hatta aralarından bir tanesini.

    birçoğunda hissettiğim duygu korkudur. aydınlatmasında değil aslında sorun. evet birçok müzenin aydınlatma şekli içerisini loş bir hale getirmekte. ama demek istediğim şey karanlığın verdiği ürküntü değil. içerisi sanki yaşayan ölüler diyarı gibi. heykellerin arasından dolaşırken, eski çağlara ait el yapımı kemikten üretilmiş keskin alet edevatlara bakınırken, zamanında kullanıla kullanıla paslanmış paraların hangi ceplerde seyr-ü sefer izlediğini düşünürken, yine o çağlara ait kıyafetlerin giydirildiği cansız mankenlerin dibinden geçerken, mucidlerin yaptıkları ilginç icadları nasıl bir mantık silsilesi, varsayımlar algoritması ve bilgi birikimi ile yaptıklarını hesap etmeye çalışırken.. hep o korku ile gezerim. gece orada yalnız kaldığımı ve herşeyin canlanıp kendi arasında sohbet ettiğini duyumsarım. homurtular, gülüşmeler, sızlanmalar.. o eşyaların sahiplerinden bir şey var onların üzerine sinen. belki de insanlar bu etkiyi alıyorlar oralarda, bir çeşit huşu ile.
  • müzenin atası: (bkz: nadire kabinesi)
  • zeus'un mnemosyne ile cinsel ilişkiye girmesi sonucu doğan 9 bebeğe "müzeler" denmektedir. daha doğrusu "muse / musa" (-lar) dır.

    bu 9 kardeşin her biri farklı bir güzel sanatı temsil etmektedir. ama asıl mesele müzelerin yani bu 9 kardeşin annesi mnemosyne'dur. mnemosyne "hafıza" tanrıçasıdır. "hatırlayış"ı ve "hafızayı" temsil eder.

    yani müzüler (9 kardeş) iktidar (zeus) ile hafıza (mnemosyne) nın birleşmesi sonucu meydana gelmişlerdir.

    hafızasız bir iktidar mümkün değildir. bu yüzden müzeler her daim devletin en önemli yapılarından sayılmaktadır. hafıza olmadan, geçmiş bilgisi olmadan iktidar olamaz.
hesabın var mı? giriş yap