• "medar-ı maişet isimli bir hikaye kitabı çıkarmıştım. hayatı toz pembe görmüyorum diye mahkemeye verildim. üç beş kuruş kazanalım derken iki bin lira mahkeme parası ödedim, üzüntüsü de caba."

    sait faik abasıyanık
  • türkiye iş bankası kültür yayınları 1. baskı (ocak 2014) alıntı :
    "yeni mecmua'da 1940-41 yılları arasında tefrika edilen medarı maişet motoru, sait faik'in annesinden aldığı yardımla, ahmet ihsan basımevi'nde 2000 adet olarak basılır (1944). henüz dağıtılmaya başlanmışken bakanlar kurulu kararıyla toplatılan roman, kimi paragrafları çıkartılarak birtakım insanlar adıyla 1952 yılında okuyucusuna kavuşur."

    "tehlikeli" bulunarak çıkartılan bu kısımlar bu baskıda koyu harflerle basılmış. ben de bu "tehlikeli" kısımlardan birini alıntılayayım kitaptan:
    "bir insanı yanında uşak gibi kullandıracak her işten sakın ! insanoğlu birbirinin uşağı değildir, olamıyor. sen o uşak gibi gözükene bakma ! ben en köpek ruhlu insanın birdenbire köpürdüğünü, menfaatini ayaklar altına aldığını gözümle görmüşümdür. hem bizim yaradılışımızdaki insanlar birbirine sevgi için doğmuştur. sana demiyorum ki bir su kıyısında bir elli, yüz dönümlük arazi alma ! bir de iyi arkadaş bul yanına. harmanını köylülerle beraber yap.bir gün o harmanda sen çalışırsın, ertesi gün, öteki köylünün harmanına gidersin. şimdi köylüler böyle yapıyorlar, biliyor musun ? ne hoş şey !ha, değil mi ?"

    bir tane daha:
    " - ... ben şu karıncalara basamam. karıncalara basmamak için gözlerim önümde yürürüm. ama bu herifin gırtlağına basarım.
    - canım öyle deme adaş. evet 5 bin dönüm arazisi olan adamlar için belki hakkın var ama, bir üç yüz dönümle insan başkalarının hakkına tecavüz etmiş sayılmaz. "
    sait faik bir röportajında "kahramanlarım rahat etmek için hapse giriyor, bütün sebep bu ! " demiş. ama ne kadar doğru bilemiyorum. paylaştığım kısımlar uzaktan da olsa bir sosyalizm çağrışımı, özel mülkiyet sorgulaması yapabilir, bu nedenle yasaklanmıştır diye düşünmüştüm okuduğumda.

    yasaklandığı, sansürlendiği dönemle (1944) , serbest bırakıldığı dönem (2014) dikkat çekici. ama tabi dönemin şartları (!) toplatılmasını gerektirmiştir. zaten dönemin şartları hiçbir zaman iyi bir şey yapmayı gerektirmemiştir.

    not: romandan bahsetmeyi unuttum. romandan ziyade 3 öyküden oluşan bir seri gibi ki zaten bu konuda internette de yazılmış çok sayıda yazı ve yorum var. fakat güzel bir anlatıma, şiirsel bir dile sahip. güzel vakit geçirtebilir. konu da öyle su gibi akıp gitmese de bir hoşluk duygusu oluşturuyor işte insanda, daha ne olsun. bahsettiğim baskının kapağı ve kitabın ismi de garip bir şekilde okuma isteği uyandırıyor. "medarı maişet" tamlamasını sait faik de çok severmiş.
  • çok güzel bir roman olmasının yanısıra, harikulade bir isme de sahip. "medarı maişet motoru" ismi, başlıbaşına bir albeni sahibi.. muhteşem.
  • " motorun sahibi sarhoş herifin biridir. biridir ama sevilmeye layıktır. insanın en fenasında bir iyi tarafın bulunduğunu biliyoruz. biz o iyi tarafı bulmaya, ondan istifade etmeye mahkumuz, mecburuz.." gibi hoş satırlar barından kitap.
  • günlük geçim için kazanılan para.
  • rüzgarlıdır buralar, karanlıktır. deniz yağar karşı yakada, dedikodular yağmur olur damlar. ışıklar gözlere konar, martılar kafa siker. birbirini bulamayanlar ölür, bulanlar ölümü bekler. karınlar türküyle doyar, kafa yapmayan ne varsa gömülür. salgın hastalıklar kutlanır, küfürsüz bayram geçmez, balıksız sofra kurulmaz. neden bilmeden gülhane parkı'na yürürken bir bilmece gelir akla: "bir köprüden üç kişi geçmiş; biri yürümüş, görmüş geçmiş; ötekisi yürümeden geçmiş; üçüncüsü ne yürümüş ne görmüş; ama geçmiş..."

    galata'nın tepesinden istanbul pek bir leş pek bir sıcak görünür. hayat istanbulsuz yaşanmaz.
  • medar-ı maişet motoru sait faik’in ilk romandır. 1944’te yayımlandığında sıkıyönetim mahkemelerince toplatılmıştıdır.

    1952 yılında yeniden basıldığında , sait faik kitabın ismini birtakım insanlar, romanda geçen medar-ı maişet motoru’nun ismini ise ceylan-ı bahri olarak değiştirmiştir.

    --- spoiler ---

    “fahri uyumadan evvel bu küçücük seyahatten aldığı intibalarla bütün hayatının birtakım birbirini ancak tutar küçük sahnelerden ibaret olduğunu sandı. hayatında bir devam, nasıl bir roman içinde vaka başlar biterse, bir nevi bir başlayış, bitiş olmadığını fark etti. acaba bütün insanların hayatı da bu şekilde birtakım kopuk, yarım şeritlerden mi ibarettir?romanlarda olduğu gibi bir başlangıç, bitiş arzu ediyordu.

    her yarım şey yahut her bütün fakat az şey, onda inkisarlar, hüzünler yaratıyordu. fakat yine de düşündü ki bu yarım şeylerdir ki ona yeni yeni yaşamak hamleleri vermiştir. fakat ne de olsa fahri bir maceranın, bir romanın, başlayıp biten bir vakanın içine kendini atmak istiyordu.”
    --- spoiler ---
  • sait faik’in öykülerine alışanlar için bu romanı okumak dumura uğramak gibi oluyor.

    öykülerdeki o hayata dair ince tutunuşlar bu romanda ağır, kasvetli bir ambiyansa bürünüyor. romanın içine tam giremiyorsunuz, kendinizi verip karakterler ile özdeşleşemiyorsunuz. zaten öyle özdeşleşilecek bir karakter de yok romanda.

    okuması evet biraz zor, bazen sıkabiliyor ama belli bir okuma alışkanlığı edinmişseniz okuyup bitirmeden kitabı rafa kaldıramıyorsunuz.
  • kitap yarım birakilmaz, dert olur, ayıp olur diyerek zorla bitirdim.

    bazı bazı simdi sariyor diyorsun sonra yine konu dağılıyor, laf kalabaliklasiyor, cümleler dolanıyor.

    birara ne okuyorum ben, bu isimler kim oluyor diyorum, iki paragraf geri gidiyorum sanki hiç okumamış gibiyim.

    zor hikaye, açıkçası okunmasa bir şey kaybedilmez.
  • blutv platformunda denk geldiğim kısa film, belgesel yapımı. belli ki düşük minik bütçeyle yapılmış, hayatın içtenliğini yansıtmasıyla her şeyin bütçe olmadığını göstermiş hoş bir yapım. kansere ,kimsesizliğe, parasızlığa rağmen “ya rahatım be” ve “şükürler olsun” gibi demesi kolay haline bürünmesi zor sözlerin canlı hali olmuş balıkçı bi abimizin hikayesi anlatılıyor. herkes hayatında en az bi kere ünlü olucak demişti birisi şuan hatırlamıyom kim olduğunu ama bazıları ölümünden sonra da ünlü oluyomuş onu da görmüş oldum bu belgeselde :) böyle işleri ve yetenekleri kaçırmayıp yakaladığı için blutv'yi tebrik etmek lazım.
hesabın var mı? giriş yap