• iki sahne arası yaklaşık 10 dakika olduğundan, bu filmi izlerken başka bir ekrandan başka bir film daha izleyebilirsiniz.
  • anne ve oğul’da saf bir çocuk ve annesini izliyoruz. tek başınalıklarına eş bir yavaşlıkta ilerliyor film. birbirine muhtaçlıkları zamanla tersine dönen iki insan; oğul anneye, anne oğluna… biri doğumda, diğeri ölümde muhtaç*

    --- spoiler ---
    tabii ki ölüme yakınlaşılan her anda olduğu gibi filmde de geçmişe dönülüyor ve bir çeşit günah çıkarılıyor. anne, oğlunun naifliği* nedeniyle diğer çocuklar ve büyükler tarafından dışlanmasına engel olmak için oğlunu okuldan alarak dış dünyayla bağlantısını koparıyor. son konuşmalarında çocuğun da bu durumdan (en azından bir zamanlar) muzdarip olduğunu anlıyoruz; annesini affedişini de…
    ikisinin de gördüğü rüya üzerinden tanrı algılarını görebiliyoruz. ruhu işgal eden tanrı ve mükemmel olmayanın ruha verdiği ağırlık. bu cümleden, annenin çocuğunda gördüğü kusurluluktan suçluluk duyduğunu da söyleyebiliriz. şeylerin dünyasına izin vermeyen tanrı gibi anne de çocuğunun diğer insanlarla muhatap olmasına engel oluyor.
    elbette son insan olanın içine oturur*
    fakat filmde asıl döngü, gitme-kalma, bırakma-bırakılma üzerine çevriliyor.
    --- spoiler ---
  • eski fotoğraf karelerini ya da tabloları andıran sahnelerle dopdolu olan film. öyküsü ne kadar hüzün vericiyse o tablo gibi kareler de bir o kadar büyüleyici.

    filmde hep tren sesi duyuluyor. hani o uzaklara giden, gidişinin/geçişinin haberini tiz düdük sesleriyle haber veren trenlerin. gitmek isteği, ama kalma mecburiyeti o trenin sesi her duyulduğunda daha bir sıkıştırıyor insanın kalbini. hele bir de genç adamın uzaktan trene uzuun uzun bakışı... ve sonra trenle farklı yöne doğru yürüyüşü... ne denir ki, nasıl tarif edilir ki o çaresizce kalışın, gidemeyişin acısı?..

    bu film öyle her bünyenin anlayabileceği bir film değil.
    o dondurulmuş gibi ağır karelerle anlatılan öykü; ana babasının yaşlılığına, hastalıklarına, yarım yüzyılı çoktan devirmiş ve birer çocuğa dönüşmüş hallerine şahit olan, kaçınılmaz sona doğru yaklaştıkları günleri onlarla birlikte geçiren ve tüm olumsuzluklara rağmen onlara karşı duyduğu sorumluluğa sırtını dönüp gidemeyen, kıyamayan evlatların anlayabileceği bir film.
  • motion-less picture
  • instagramda çekilmiş bir film.
  • aleksandr sokurov 1997'de yaptigi filmi kimilerine gore tarkovskynin devami, bana gore huzurun aynadan yansimasi film.
  • bu akşam cnbc-e de gösterilecek olan uyku ilacı..
  • festivalde izleme şansım oldu bu filmi. filmin çoğu sahnesi barok dönemine ait tabloları andırıyordu (yoğun ışık-gölge kullanımı). dış mekanlar da empresyonist manzara resimlerini hatırlattı bana biraz.. bu yönüyle beni etkileyen bir film olmasına rağmen oldukça sıkıcıydı. zaten bilet alırken anne-oğul muhabbeti yüzünden "kesin bayıcam" diye ön yargı sahibi de olmuştum. ayrıca yanımdaki arkadaşın uyuması ve iki koltuk yanımda olan "patlamış mısır kavgası" beni benden aldı açıkcası.. bi süre sonra da "eh beaa eyteree" diye patladım içimden..
    filmin şiirselliğinden de pek bir şey anlamadım. daha doğrusu beni etkilemedi.
  • ışıkları bu kadar iyi kullanan, başrole "doğayı" ve doğanın repliklerini ekleyebilen, ıssızlık ve çaresizliği yalın bir anlatımla tablovari bir görüntü eşliğinde veren mükemmel bir başyapıt.

    hareket halinde olan bir tabloyu mu seyrettim? turner, rembrandt, caravaggio'nun fırçalarından bir sinema filmi mi vardı?

    kollarındaydım, bakıma muhtaç ve yaşamı sürdürmekten acizdim. şimdi sen benim kollarımdasın. yalnız mı kalacağım? bir daha bütün olamayacağım, korkuyorum. seni seviyorum, anne.
  • freud'un beyaz perdeye en iyi yansımalarından biri.
hesabın var mı? giriş yap