• 10.000 yil oncesine kadar kuzey amerika duzluklerine hukmeden mamut fil benzeri hayvan. tur adi mammut americanum. yetiskinin boyu 3 metreye agirligi bes tona kadar cikabilir.

    yokoluslariyla ilgili teoriler cesitlidir. kimileri iklim degisikliklerini sorumlu tutarlarken kimileri amerikaya gelen ilk insanlarin sinirsiz bir et ve kurk kaynagi gibi gorunen bu hayvanin soyunun tukenmesine yol actigina inaiyorlar. insan kaynakli tukenme teorilerinin dogrulugu insanin amerikaya ilk olarak ne zaman ayak bastigiyla dogrudan alakali. sonucta oyle veya canli bir ornegine dair yazili bir kaynak yok
  • mamutlardan da önce yaşamış, burdur'da fosilleri bulunan fillerin atası
  • line-up'ta bulunanlardan kariyerinin zirvesindeki tek grup olması nedeniyle sonisphere istanbul için en doğru tercih. festivalin gizli başrol oyuncusu. herkes hala "metalikaa! sıleyııırr!" diye yırtınadursun.
  • hani bazı enstrümantal post-rock parçaları vardır da hiç enstrümantalmiş gibi gelmez ya. sanki vokal falan varmış gibidir böyle, "dur bi şunun sözlerine bakayım" diye google'larsın falan. öyle değişik değişik işler işte. dinlerken buna benzer bir takım gariplikler hissetmenizin muhtemel olduğu grup bu mastodon.

    vokal sanki başlı başına bir enstrüman gibi, söz söylemiyor da müzik söylüyor sanki. (bkz: anlatamamak) vokalsiz post-rock'ta vokal hissettiğiniz gibi burada da vokali hissetmiyorsunuz. daha doğrusu vokalin vokal olduğunu hissetmiyorsunuz, (bu iyi bir şey ama böyle deyince kötü gibi durdu. niye böyle oldu yahu? anlamadım, neyse.*) adam insanlıktan çıkıyor da müzik oluyor sanki, besteye dönüşüyor. her şey öyle ahenk içerisinde dans ediyor ki, hiçbir şeyin üstünlüğü yok gibi birbirine. bir müzikte her şey mi parlar? parlıyor işte. her şey birbirini tamamlıyor. puzzle parçaları gibi iç içe geçiyor ne var ne yoksa. tüm boşluklar doluyor. havaya bile yer yok bu müzikte, her yer müzik öyle diyeyim. sanki böyle beyninin en ücra köşelerine dokunuyor bu ahenkli birliktelik. hıh, sanırım olay bu. müzikten başka hiçbir şeyin dokunamayacağı gibi her müziğin de dokunamayacağı o ücra kıvrımlara işleyebiliyor bu müzik.

    öyle işte, auralı grup resmen mastodon. kayıtsız kalınması zor bir müzikleri var ve iyi ki var. şu an kendimden geçerek dinlediğim son albümlerinde* de hissettiğim bu aura ilk albümlerindekinin aynısı. aynı güçte, hiçbir şey kaybetmemiş. beraber müzik yapmaktan aşırı zevk almasalar, müziği ölümüne sevmeseler böyle bir auraya sahip olmaları imkansız. bir arkadaşım 70'lerde yaşamanın çok güzel olacağından, böyle pink floyd albümlerini falan heyecanla beklemenin ne büyüleyici olacağından bahsetmişti. sanırım gelecek nesiller de bizim yaşadığımız döneme dair benzer şeyleri düşünecekler. biz de mastodon albümü bekledik heyecanla ve umarım daha da bekleyeceğiz. heyecan içerisinde en faal zamanlarında bu delileri takip edeceğiz falan. fazlasıyla şanslıyız sanırım?
    şanslıyız bence.

    edit : yuh ya! pink floyd da albüm çıkartıyor. ciddili iyi bir zamanda yaşıyoruz, vay canına!
  • her albümde yeni bir şeyler deneyen ve her birinde doğru şeyler yapabilmeyi başarabilmiş kusursuz bir grup mastodon. bir ilk albümleri remission'daki kamyon gibi sounda bakıyorum bir de taze albüm once more round the sun'daki şeker gibi sounda. ikisi de dinlendiğinde ben mastodon'um diye bağırıyor. yani her albümde olan bu kadar büyük sound değişikliklerine rağmen her albümde kendini kabul ettirmeyi başarıyor mastodon. adeta birbirleri için yaratılmış birbirinden süper 4 müzisyen, 4 vokalist (bill kelliher çaktırmasa da iyi vokal yapar). herifler nerdeyse 15 yıldır beraberler ve bu yıllara 6 über albüm sığdırmışlar. sadece ilk albüm remission'ı ve 5. albüm the hunter'ı yarım adım geride tutarım, diğer dördünden hangisi daha iyi ben de karar veremiyorum. crack the skye'ı dinlerken en iyi albüm o oluyor sonra this mortal soil açınca yok ya blood mountain daha iyi diyosun. he şahsımın eşşekliğimden yeni albüm ortamlara düşeli çokca zaman olmasına rağmen ben daha yeni dinlemeye başladım ama gözüken o ki gene kusursuz bir albüm olmuş. şu an the motherload çalarken sıradaki albümü hayal etmeye çalışıyorum ama olmuyor. tek emin olduğum gene bizi şaşırtacaklar ve gene ortada kaliteli bir iş olacak.

    progresifliğin tanımı olan grup.

    edit: albüm kapaklarından da bahsetmek gerek. ilk 4 albümün kapakları paul romano tarafından hazırlanmış ve açıkçası bunların dünyanın en iyi metal albüm kapaklarının arasında olduklarını düşünüyorum. 1 2 3 4 the hunter'ın kapağı zaten çok ilginç el yapımı bir heykel. şu videoda kenarda dururken görebilirsiniz. once more round the sun'ın kapağı ise bana göre rezalet maalesef.
  • yazık ki, sonisphere festival 2011 performansları, 27 temmuz 2008 metallica istanbul konserinde çıkan the sword'un harcanmasına çok benzemiş. sadece para kazanmak için müzik yaşantısına devam eden dede gruplara olan ilgi yüzünden harcanan, ikinci plana atılan aktif ve metal müziğe yön verecek çalışmalara imza atan bir gruptur.
  • eski lethargy grubunun elemanları tarafından kurulan, elephant man adlı şarkısı gayet başarılı olan bir amerikan death grubu. ileride büyük bir grup olabilirler gibi görünüyor.
  • crystal skull'da sepultura olan,
    joseph merrick'de opeth olan,
    the last baron'da dream theater olan,
    blood and thunder'da lamb of god olan,
    ama bir $ekilde hep mastodon kalan, hayvani grup..
  • şimdi sıralı albümleri ve temaları:

    remission: ateş
    leviathan: su
    blood mountain: toprak
    crack the skye: hava (ya da aether, ikisi de olur yakındır diyelim)
    the hunter: tahta

    çin şeysilerine göre 5 elementten biri tahta. the hunter tamamen tematik olmasa bile sözlerinde ağaçlardan bitkilerden bahsediyor diye tahta göndermeli imiş internetlere göre.

    cem yılmaz dedi de dalga geçtiler, yaa yaa...
  • üzerine çok pis ergenleşeceğim grup. anlamayan dinlemesin ahah hipsterlar kovalasın sizi.
hesabın var mı? giriş yap