• sovyetler birliğine şeytan'ın yaptığı bir geziyi anlatan bir bulgakov romanı. 20. yy.ın en iyi romanlarından biri sayılmasına karşın, ülkemizde çok az bilinmektedir.

    rusçası master i margarita, ingilizcesi'nin doğrusu the master and margarita'dır.

    sovyet sisteminin eleştirileri arasında, tartışmasız en önemli kabul edilen kitaptır. 1940'da tamamlanmasına karşın, 1966 ya kadar basılmamıştır. bulgakov'un bu romanı 1928'de yazmaya başladığı söylenir. yasaklı olduğu rusya'da 80'lerin sonuna kadar basılmamıştır.

    kitabın başında, şeytan, berlioz adlı edebiyat dünyasından bir kimseyle konuşması, ve bu kişinin kafasının kopacağını bilmesiyle başlar. berlioz'un arkadaşı bezdomniy (evsiz), olaya tanık olur, ancak yaşadıkları yüzünden bir tımarhaneye gönderilir. burada, usta adlı karakterle tanışırız. usta, pontius pilate ve isa'nın konuşmalarını anlatan bir kitap yazma sürecinde tımarhanelik olmuştur. bu kitabın bölümleri de master i margarita'da yer almaktadır.
    birinci bölümün en güzel anlatlılarından biri voland'ın kara büyü şovu yaparak, moskova'nın elitlerinin açgözlüğünü, kibirini ve düzenbazlığını gözler önüne sermesidir.

    ikinci bölüm, usta'nın aşkı olan margarita ile ilgilidir. margarita voland’la bir anlaşma yaparak, cadı haline gelir. olaylar gelişir.

    kitabın anti-sovyet eleştirisinin başarısını anlamak için hem bu ülkenin sistemini, hem de bulgakov’un kişiliğini ve durumunu bilmek gerekir. her ne kadar hayal gücü çok yüksek olsa da, kitap aslında kökenlerini bulgakov’un dindar yönünden alır. sistem eleştirsinin ötesinde kitap iyi-kötü, masumiyet-suçluluk, cesaret ve korkaklık, baskıcı bir dünyada bireyin özgürlüğü ve tabii ki aşk ve sevgi temalarıyla iliglidir. aslında herşeyin yanı sıra, özellikle ikinci bölümüyle usta ve margarita çok güzel bir aşk hikayesidir.

    kitap goethe’nin faust’undan yüksek derecede etkilenmiş olup, açılışında da buradan bir paragraf alıntılamıştır.

    magazinsel olarak, herkesin favori karakteri genelde ya voland’dır ya da begemot adlı şeytani kedidir.

    hayatın farklı dönemlerinde okunması, her defasında yapılan farklı yorumlarla okuyucunun kişisel gelişimine de ışık tutabilir. tekrar okunmaya değecek nadir kitaplardan biri olamsı bir yana, on senede bir okunması farzdır.
  • henuz okumadiysaniz, okuyun tabi.

    ama eger, isa uzerine bilginiz, benim gibi, din kulturu ve ahlak bilgisi mufredati ile sinirliysa, mumkunse bu kitabi okumaya baslamadan once, isa'nin son gunu uzerine minik bir arastirma yapin. kitabi okumadan once isa'nin yargilanmasi ve carmiha gerilmesi hakkinda daha fazla bilgiye sahip olsaydim sanirim kitaptan daha fazla zevk alabilirdim. kitabi okumaya basladiysaniz ya da okumayi bitirmis olsaniz bile, yine de bir goz atin bence.

    bunlari not etmekle birlikte, isa hakkinda hicbirsey bilmeseniz bile -kimbilir, belki de din kulturu ve ahlak bilgisi dersinden muaf olan sansli azinliktan biri de sizsinizdir- bu, kitabi anlamaniz ve sevmeniz icin bir engel teskil etmeyecektir. yine de, sanirim, ben kitabi bir sure sonra tekrar okuyacagim; bu sefer isa'nin son gunu uzerine epey donanimli olarak.

    zamaninda, sevgilim, zorla bana harry potter serisinin ilk kitabini okutmustu. evet zorla. o denli haz etmem yani fantastik edebiyattan. master i margarita o kategoriye dahil etmek ne denli mumkundur bilemiyorum. ama sunu soyleyebilirim ki burada hakkinda daha once yazilmis olan seyleri okumus olsaydim, edinecegim onyargi ile, kitaba baslamazdim bile.

    ve buyuk bir eseri iskalardim.

    hikayenin bir ayaginin olagan/gercek hayat uzerine oturmus olmasi, fantastik ayaginin da daha ziyade dini referenslar icermesi, romani, benim gibi bir gercekcilik duskunu biri icin bile, elden dusurulemez kiliyor. en fazla, seytanin oyunlari karsisinda, buna sahit olan bir moskovali kadar sasiriyorsunuz. ve sayfalari cevirdikce, yine bazi moskovalilar gibi, olan bitene inanmaya baslayip, sorunu sizin o 'besinci boyutu' goremiyor olmaniza bagliyorsunuz. o denli inandirici oluyor her sey.

    ve bir seye daha inaniyorsunuz romanin sonunda: bulgakov, besinci boyutu gorebiliyor olmali. yoksa, bu denli genis bir hayal gucu, normal bir insan icin haddinden fazla.
  • mikhail bulgakov'un güzel bir romanı. aslında ikinci cildi (ki neden can yayınları 2 cilde ayırmış anlayamadım, bir cilt 300 diğer 240 sayfa civarında) ilk cildi kadar muhteşem olsa kitap gelmiş geçmiş en iyi kitaplardan* biri olabilirdi bence. ancak akıcılık, kurgu, tasvirler vb. maalesef ikinci ciltte ilk ciltteki kadar harika değil. özellikle ikinci cildin ilk kısımları yer yer sıkmaya bile başlıyor.

    fakat bu kitaptaki şeytan ve yardımcıları tasviri, görünüşlerinden tutun yaptıklarına, hareketlerine kadar her şeyiyle inanılmaz. ancak bu kadar güzel anlatılabilir, nasıl bir hayal gücüdür yaratıcılıktır aklım ermiyor. yazar acaba cidden şeytanı gördü hatta yanında takılıp gözlemledi de öyle mi yazdı diye düşünmek bile mümkün okurken. aynı şey pontus pilatus'un hikayesinde de geçerli. yazarın bu kitap üstünde yıllarca uğraştığı en çok bu yerlerde belli oluyor. vathek'teki cehennem tasviriyle birlikte müthiş bir ikili oldular benim zihnimde.

    son olarak can yayınlarıyla ilgili bir eleştri yapmak istiyorum, kitabın arkasına öyle bir paragraf yazmışlar ki maşşallah ilk cildin hepsini özetlemişler. tamam ilgi çekiyor, kitaba şöyle bir bakıp da arkasını okuyana "oha bu ne lan hemen alayım" dedirtiyor olabilir ama kitap çok daha şaşırtıcı ve vurucu olurdu bence arkasında yazılmasaydı onlar. kitabı almamış okumamış ya da bir şekilde okumayı planlayıp da arkasına henüz bakmamış olan varsa bakmasın efenim.

    okunası bir eser.
  • bitirmeme yaklaşık 30 sayfa kala okumaya ara verdiğim kitap.

    bitsin istemiyorum. bir daha ne zaman böyle bir kitapla karşılaşırım bilmiyorum. idareli okumaya karar verdim.

    --- spoiler ---

    "yazar mısınız?" diye sordu kadın bu kez.
    "tabii" diye cevap verdi koroviyev şişinerek
    "kartlarınız?" diye tekrarladı kadın yine
    "güzelim..." diye başladı koroviyev okşayıcı bir sesle
    "ben güzel müzel değilim" diye onun sözünü kesti kadın
    "ne yazık ki" dedi koroviyev üzgün üzgün...

    ***

    dostoyovski'nin yazar olduğuna inanmak için kendisinden bir kimli kart mı istememiz gerekirdi? (...) rastgele eserinden 5 yaprak alın, karşınızdaki adamın yazar olduğunu hemen anlarsınız! sen ne dersin?" diye sordu koroviyev begomat'a. "hayatı boyunca yazar olduğunu gösteren bir kimlik kartı bulunmadığına bahse girerim!" dedi begamot...

    kadın, "siz dostoyovski değilsiniz" dedi.
    "hah hah haaa, kim bilir" diye söylendi koroviyev
    "dostoyovski öldü!" dedi kadın.
    "protesto ediyorum!" diye ateşli bir sesle haykırdı begamot. dosteyevski ölümsüzdür!"

    --- spoiler ---

    (bkz: mihail bulgakov)
  • boyle pazarda dolasirken onlarca tezgah arasindan birinin onunde durup patlicani elinize alip, "bunun karniyarigi ne guzel olur" dersiniz ya. hakkatende pismeden bellidir, icten bilinir lezzeti. ayni oyle bi durum bu kitabin bana ettikleri. ikinci sayfadan itibaren, okurken seyrettim. benim hayal ettiklerimin yaninda isin profesyonelleri hayal etse neler olur dedim. yuce hollywood el atmis ise. eger guzel, fazla yag cekmeden tavadan alinip harci kaliteli konursa, oyle bir patlican ki bu ilk lokmada insani kendinden gecirir.
  • özellikle rusya'da, kült mertebesine uzun yıllar önce ulaşmış olan kitap. sayesinde ilk kez, bir kitabın izlerini sürmek istedim ve 50 numaralı daireyi ziyaret ettim:

    http://www.hasanaliunal.com/?p=585
  • okuduğum en sıra dışı romanlardan biridir. neden mi? çünkü hem bir bakıma sürrealist, faustvari bir hikaye hem de derin araştırma, okuma ve birikimle donatılmış tarihi bir hikaye iç içe muhteşem bir şekilde işlenmiş. ayriyeten bu tarihi hikaye öyle alelade değil batı tarihinin en önemli hikayesidir aslında. hz. isa’nın kitaptaki adıyla yeşua ya da ha nozri’nin çarmıha gerilme hikâyesi. çoğu çevrelerce, bulgakov’un bu hikayesi en doğruya yakınlardan biridir. yukarda söz edilengerçeküstü hikaye ise yüce goethe’nin faust’undan mülhem hem eğlenceli hem eleştirel hem de iç burkan bir hikayedir.

    tartışmalı olsa da gerçeküstü hikâye’deki “usta”, mihail bulgakov’un ta kendisidir. margarita’da önce sevgilisi sonra da karısı olan değerli bayandır. ukrayna kökenli rus yazarlardan gogol’den sonra gelen ikinci deha olan bulgakov ve muhteşem eseri niye ülkemizde yeterince teveccüh görmemiştir diye düşünüyorum bazen. bu sorun, bolşevik rejiminin, bulgakov yani usta’yı (gerçekten usta. ülkemizde kendine binlerce büyülenmiş taraftarınca stadlarda führervari slogan atılan, övgüler düzülen, isim benzerlerinden sakının) genelde yasaklamasından ve persona non grata ilan etmesinden kaynaklanır. diğer bir örnekte te ölümsüz doktor jivago eseriyle tanınan büyük yazar boris pasternak’dır yine bolşevik rejiminin gadrine uğrayan. 1940’ta tamamlanan bu kitabın rusya’da orijinal hali sansürlenerk ancak ve ancak 1966 yılında yayınlanabildiğine dikkat çekmek gerekir.

    bu eser’in gerçeküstü bölümünde, bulgakov’un rejime eleştirileri, rus toplumunu o dönemki yapısı oldukça net ve edebi bir dille anlatılmıştır. rus entelijiyansiyasının durumu içler acısıdır ona göre. kitabın uzun süre yasaklanmasının nedenlerinden biri de budur. her şeyden önce bu büyük eser’in yazımı 12 sene sürmüştür. neden bu kadar uzun sürmüştür diyorsanız, nedeni yazarımızın tarihi hikayeyi yazarken yüzlerce tarihi ve dini kitabı, el yazmalarını didik didik edip yer yer uykusuz çalışarak gerçeğe en yakın hazreti isa ve pontius pilatus hikayesini ortaya çıkarma gayretidir. kitapta sistem eleştirisi bir felsefi tartışmaya dönüştürülerek evrensel iyi-kötü tartışması iki bağımsız hikaye aracılığı ile dile getirilir

    bundan sonra biraz spoiler içerir: kitap goethe’nin faust’una selam çakarak başlar:
    “söyle kimsin sen?”
    “sonsuza dek kötülüğü isteyen,
    ama sonsuza dek iyilik yapan bu
    gücün bir parçasıyım”

    tıpkı goethe’nin mephistopheles'i gibi, 1940’lar rusya’sında prof. woland kılığına girmiş şeytandır kitabın başkahramanı. şeytan o dönemki rejimin, seçkin ve aydın çevrelerin ikiyüzlülüğünü, yozluğunu müthiş eğlenceli oyunlarla gösterir bizlere.

    diğer başkahraman ise tarihi hikayedeki gerçek kişi olan isa dönemindeki roma imparatorluğu’nun filistin valisi büyük pontius pilatus’tur. bu hikayede hz. isa yani yeşua’yı idam ettirmek isteyen yahudi güçleri ile pontius pilatus’un bu kararı geri çevirme mücadelesi anlatılır. ancak roma temsilcisi olsa da bu bölgeyi sorunsuz yönetebilmek için yahudi güçlere çok ta karşı koyamaz. hz. isa ile pontius pilatus diyaloğu kitaptakı en çarpıcı bölümlerden biridir. yine matta levi’nin çarmıha gerilirken yeşua’nın tek destekçisi olması da ilginçtir. yeşua’yı şikayet eden yahuda iskariyot’tur bazı benzer tarih kaynaklarında anlatıldığı gibi. 3 kişi idam edilecek bir kişi affedilecektir. adaylar dismas, hestas, barabbas ve hz. isa’dır. yahudi lobisi ve başrahip yusuf kayafa, barabbas’ın affını ister, yeşua’nın onun yerine çarmıha gerilmesini telkin eder pilatus’a. işte hikaye pontius pilatus’un yeşua’yı idam ettirmemek için uğraşını, ondan çok fazla etkilenmesini, idam edilmesine mani olmasa da bazı kişilerden aldığı intikamı anlatır. nitekim golgotha tepesinde çarmıha gerilen isa’ya su göndermiş, isa suyu almamış diğer mahkûmlara verdirmiştir. pilatus isa’nın daha fazla kavurucu sıcak altında acı çekmemesi için onu ve diğer mahkûmları gizlice kalplerine mızrak sokturarak öldürtmüştür. müthiş güvenlik önlemleri altında kimse mahkumların çarmıha gerildiği yere yaklaştırılmamıştır. sadece matta levi gizlice isayı uzaktan görebileceği yüksek bir yere gizlenmiş ve parşömenine şunları yazmıştır:
    dakikalar geçiyor, ben matta levi hep aynı yerdeyim, çıplak tepe’de (golgotha)!
    ve ölüm gelmek bilmiyor ne yazık!
    güneş batacak ölüm yok ortada
    tanrım gazabın neden onun üstünde? ona ölümü yolla!

    pontius pilatus, sanki onu duymuş ve isa’yı daha fazla acı çekmemesi için en yakın adamına kalbine mızrak sokarak öldürtmüştür.

    gelelim rusya’da geçen hikâyemize, prof. woland ve yardımcıları, moskova’nın altını üstüne getirerek bir anlamda sovyet rejimine insanlık dersi vermektedirler. bu müthiş hikayede şeytanın yardımcısı diğer önemli karakterler koroviyev ya da asıl adıyla fagot, müthiş kedi begemot ve azametli keskin nişancı azazello. bu kahramanlar ve dahasında usta ile margarita, hem gerçeküstü hem de bulgakov’un hayatından gerçekleri de içeren müthiş bir hikâyeyi bize takdim ederler.

    son olarak ustamız ivan ile margarita nikolayevna arasındaki ölümsüz aşk ve ayrılık sonrası sonsuzluğa uzanan kavuşma da romanın en güzel taraflarından biridir. şeytan yani namı-ı diğer prof. woland, bu iki aşığı ölümle de olsa dönemin baskısından kurtararak sonsuza dek birlikte olmalarına yardımcı olmuştur. romanın sonunda öbür dünyada huzura kavuşacağını ilan eden bulgakov, romanı bitirdiği sene gözlerini hayata yumarak belki de yazdığını ve hayallerini gerçekleştirmiştir…
  • icerisinde, isa'yi, seytan'i ve bunlarla alakasi olmayan bilumum rus entellektueli, camlardan bakarken kanatlanip ucan kadinlari, yere aniden yuvarlanip dusen kelleleri barindiran tanimi guc mikhail bulgakov romani.
  • can yayinlarindan çikan kitabin arka kapagında "ilk baskisinda sansürlenen 80 sayfanin da yer aldiği" yazmaktadır. sansurlenen kısımlar italik yazılmış, bu beklenti epey bir kısmın/muhalif satirlarin, sovyetler birliği baskisinda sansürlendiği izlenimi yaratsada, aslinda çikartilan kisimlarin neden çikartildiğini anlayamayacağimiz bir düzende sansüre uğradiği anlaşilmaktadir. bana daha çok "kitap çok uzun birazini keselim bari" işgüzarliği gibi gelmiştir. ama sansürlenen iki kisim özellikle dikkatimi çekmiştir. puşkin uzerine iki olumsuz cümlede sansüre uğramiştir. bunun dişinda, sovyetlerin sanatçi politikasi, ev sirasi bekleme sendromu, halkin döviz vs düşkünlüğü, her köşede bekleyen gizli ajanlar, ateistlik vs bolca dalga geçilen ve eleştirilen konular ve sanüre ugrammaislar. bence yazar altindan kalkamayacaği kadar fantastik bir roman girişiminde bulunmuştur. özellikle kitabin ikinci bolumu ilk bolumdeki fantastik kurgusundan iyice kopmuştur. yinede fantastik romanlari sevenler icin guzel bir kitap, ama kitap arkasina kanipta "sansur" oltasina kapilanlar, sansursuz kisimlarda aradiklarini (yani bir muhalif tarz) bulamayacaklar.
  • özgün adı "master i margarita" dır. bulgakov un ölümünden 26 yıl sonra yayımlanmıstır. 30'lu yılların moskova'sında isa'nın gerçekten yaşayıp yaşamadığını tartışan iki yazarın yanına, geleceği okuma yetisine sahip biri yanaşır. yazarların da geleceklerini okuyan yabancı, birinin yakında öleceğini, öbürünün de delireceğini söyler. woland adındaki bu yabancı, sovyet toplumunu ziyarete gelmiş şeytan dan başkası değildir. gerçekten de, yazarlardan biri kısa bir süre sonra ölür. delirip akıl hastanesine kapatılan öbür yazar ise, orada usta ile karşılaşır. usta'nın isa' nın çarmıha gerilmesinde büyük rolü olan vali pontius pilatus'la ilgili romanını ve margarita 'ya olan aşkını dinler. aslında farklı ortamlardaki bütün bu kişileri birbirine bağlayan birşey vardır elbette. hepsinde şeytan'ın parmağını bulabileceğimiz son derece ince bir kurguyla birbirine bağlanmış öykülerden oluşan "usta ve margarita"nın kahramanı woland'la yardımcılarının işe karışmasıyla moskova, fantastik bir karmaşanın içine girer.
    ayrıca kitaptaki şeytan tasviri ilgiye değerdir...
    "yeni gelen herşeyden önce topallamıyordu. boyuna gelince; ne bir dev ne bir cüceydi, uzunca boylu olduğu söylenebilirdi. dişleri kaplamaydı, ama sol taraftakiler platin, sağ taraftakiler altındı. gri iyi kumaştan bir elbise, elbisesinin renginde yabancı malı ayakkabılar giymişti. çapkınca kulağının üstüne yıkılmış gri bir bere, koltuğunun altına sıkıştırdığı, fino köpeği kafası oyulmuş kamış bastonu giyimini tamamlıyordu. kırkını çoktan bulmuş olmalıydı. ağzı hafif yamuktu. sinekkaydı tıraşlıydı. esmerdi, sağ gözü kara, sol gözü, nedendir bilinmez, yeşildi. kaşları da karaydı ama biri öbüründen yukarıdaydı. kısacası, o bir yabancıydı.
hesabın var mı? giriş yap