• düş mü gerçek mi, kurgu mu hakikat mi, insanı ortada bırakan, şoke eden acayip dokunaklı, tesirli bir performansa imza atmış sanatçı. aslında performansını unutulmaz kılan 21 yıldır ayrı olduğu sevgilisi ulay'ın birdenbire karşısına çıkması, önündeki sandalyeye oturmasıdır. aşkın yeniden ortaya çıkmasıdır, ulay'ın birdenbire ortaya çıkması ve marina'nın karşısında belirivermesi. orada o an kurgulanan oyun bozulur. deyim yerindeyse bir leylayla mecnun hikâyesine dönüşür.

    marina o gün new york sanatlar müzesi'nde bir performans sergilemek için bulunmaktadır. "sanatçı burada" adını verdiği bu performansta bir masa ve birbirine karşılıklı bakan sandalye etrafında bir oyun kurgulamıştır. buna göre abramoviç, oturduğu sandalyesinde karşısına kendi istekleri ile geçen sanatseverlerle karşılaşacak ve aralarında bir konuşma gerçekleşmeksizin oturacaklardı. burada amaçlanan, göz göze gelerek bakışarak anlaşabilmeyi, konuşabilmeyi başarmaktı. marina tam bir ay boyunca o sandalyede oturdu, bu süre zarfında karşısına yüzlerce kişi geçti. bakıştılar. sadece bakıştılar. tek bir sözcük dökülmedi dudaklarında. marina, her yeni kişiye enerjisi yettiği ölçüde bakabildi. yorgunluk hissettiğindeyse başını önüne eğdi, karşısına yeni bir kişi oturana kadar da kaldırmadı. burada işin etkileyiciliğini belirleyen, kişilerin kimsenin kendilerini zorlamaksızın marina'nın karşısına oturmaları, onunla iletişime geçmeye çalışmalarıydı belki de. marina da hiçbirini reddetmedi. gözlerini açtı ve karşısındakinin gözlerinin içine baktı. kalbini açmak evini açmak gibi bir şeydi bu belli ki. kim olduklarını bilmese de onları tanımasa da anlamaya çalıştı. sevmek istemiş de olabilir. yerine göre sanatçının sanatseverle yerine göre kadının erkekle, yerine göre de insanın insanla ilişkisini, diyaloğunu sembolize ediyordu bu karşılaşma ve bakışmalar. gidebildiği yere kadar gidiyordu.

    ta ki o ana, ulay'ın o sandalyeye oturduğu vakte kadar marina yüzlerce insanı misafir etti ve uğurladı. yüzündeki ifade hiç bozulmadan gözlerindeki ışığın tonu hep aynı kaldı. ulay'ı görene kadar.

    marina ile ulay'ın hikâyesi çok acayip. 13 yıl birlikte yaşadılar. iki sanatçı ve sevgili olarak. birçok işe imza attılar. ne olduysa ayrılmaya karar verdiler. (burası karanlık, neden niye??) bunu da o anki yaşamlarına denk düşecek ilginç bir performansla gerçekleştirme kararı aldılar. bu iş için çin seddini seçtiler. çin seddi, tarihsel anlamına göre iki kavmin düşmanlığını ifade eden, kalın duvarlar demekti. birbirinden kesin bir şekilde ayrılmak; bunu yaparken de diğerinden gelebilecek her türlü iletiyi, tehlike içersin içermesin engellemek anlamına geliyordu bu set. ve iki ayrı dünyanın sınırlarını, bir daha yıkılamayacak şekilde pekiştiriyordu. öyle ki uzaya bile çıksanız karşınızdakine duyduğunuz bu öfke, bu düşmanlığınız, hayatın bir utanç yarası olarak dünyanın yüzeyinde görülebiliyor; bu kul işi bozgunculuk seçilebiliyordu. marina ve ulay, ikisi seddin iki ayrı ucundan yürüyerek hareket ettiler, ortada bir yerde buluştular son kez. ve ayrıldılar (çocukluk yapayım, kafam da biraz kalın olsun, niye yahu niye?).

    ulay, nasıl olduysa, buna nasıl karar verdiyse, ayrılıklarından tam 21 yıl sonra, marina'nın retrospektif sergisinde ortaya çıkıyor. burada kimin kayıp olduğunu aslında bilmiyoruz. kim kime göre kayıptı. ama ben sandalyesinden kımıldamadan bir aydır oturan ve karşısına birilerinin gelmesini bekleyen marina'yı niyeyse hikâyenin merkezine konumluyorum. bekliyor çünkü o, belki on yıllardır süren bir bekleyişin retrospektifini sunmak içindi bütün bu hazırlığı. bekliyordu birini. ulay'ı mı? ulay'ı mı bekliyordu sahi marina? bekleyen o ise kurgu onun menkıbesine odaklı olmalı evet. ve ulay, sergi merkezine geliyor. marina'yla birlikte yaptıkları işleri yeniden görüyor orada. birlikte gezdikleri minibüsü dikkatle inceliyor, videoları izliyor. marina'nın bu olanlardan haberi yok. o oturduğu sandalyede bekliyor hâlâ birilerini.

    ve 21 yıl sonra ulay, başını önüne eğmiş orada öylece oturan marinanın karşısındaki boş sandalyeye, çevresindeki meraklı bakışlar eşliğinde oturuyor. marina başını hafifçe kaldırıyor her zamanki gibi ve ulay'ı, evet 21 yıl önce ayrıldıkları o adamı görüyor. işte o an dudaklarda bir gerilme, gözlerden iki damla yaş, boğazında acı bir yutkunma... oyun bozuyor. seddin duvarları yerle bir oluyor.

    çok çok fena.
  • ismini daha önce hiç duymadığım bir insandı, şans eseri çok ama çok uzun zaman önce ayrıldığı aşkını yıllar sonra pat diye karşısında gördüğü videoyu izledim. aslında 1:15'ten sonrasını defalarca izledim.

    yıllarca yaşadıkları beraberlikten sonra, 1989'da çin seddinin iki ucundan yürümeye başlayıp ortada buluşuyor ve birbirlerine son kez sarıldıktan sonra bir daha hiç görüşmüyor iki aşık. "marina ve ulay"

    gözlerin kapalı bir masada oturuyorsun, gözlerini araladığında karşında yirmi dört yıldır görmediğin aşk oturuyor. gözlerinin onu fark ettiğini anladığında hafifçe başını yana sallıyor sadece. o da ne yapacağını bilmiyor. konuşmadan başını sallayabiliyor. usulca.

    yirmi dört yıl. insan o masada ne düşünür ki. o yirmi dört yılın karşında oturan adam/kadınla beraber geçirilebileceğini ama buna izin vermediğini mi? pişmanlık mı? keşkeler mi? belki mutsuzlukla dolu olacaktı o yıllar kim bilir. önemli olan o kadar senenin yitip gitmiş olması belki. onsuz.

    şimdi bir masada otursan ve gözlerin kapatsan kimin gelip karşına oturmasını isterdin? ve daha önemli bir soru o kişi masaya gelip karşına oturur muydu?
  • "1970'lerde büyük aşk yaşayan, birlikte işler üreten iki performans sanatçısı; marina abramovic ve ulay, 1989'da ilişkilerini ruhsal bir yolculukla bitirmeye karar verirler. çin seddinin iki ayrı ucundan yürümeye başlayıp ortada buluşurlar, birbirlerine son kez sarılır ve bir daha görüşmemek üzere ayrılırlar.

    2010'da marina abramovic moma'da bir retrospektif sergi açar. serginin bölümlerinden birinde, abramovic bir sandalyede otururken masanın diğer tarafındaki sandalyede de tanımadığı kişiler 1 dakika boyunca oturur, konuşmanın olmadığı, sessizliğin paylaşıldığı bir oturuştur bu. ancak birden aabramovic'in hiç beklemediği bir şey olur ve karşısındaki sandalyeye ulay gelip oturur..."

    https://www.youtube.com/watch?v=os0tg0ijcp4

    kaynak: zezine.net
  • sanatı köküne kadar yapar. performanslarıyla fiziksel ve zihinsel potansiyelin sınırlarını zorlayan ve araştıran bir sanatçıdır. bu yüzden de sahneden çok, ruh hastalıkları hastanesine ait olduğu izlenimini verebilir.

    bir beden sanatçısı (body artist) olarak, kendini kesmiş, parçalara ayırmış, kırbaçlamış, buz kütleleri üzerinde vücudunu dondurmuş, psikoaktif ürünler ve hafıza kaybına uğramasına yol açan kas kontrol ürünleri almış, kendini izleyenlerin vücudu üzerinde istediklerini yapabilmesine müsade etmiştir. performanslarının birinde alev alan bir perdenin altında boğularak ölme tehlikesi atlatmıştır.

    bu eserler, deneyimlerin ve sınırların yeni bir tanımını (vücudunu kontrol edebilme, sanat ve bunun uzantısı olarak toplumu belirleyen kodları) kimliklendirme serileridir. o halde onun sanatsal projesinin temelinde insanları özgürleştirmek adına hırslı ve derin bir niyet beslediğini görebiliriz.

    “tehlikenin tanımını zorlayan ve kurcalayan sanat benim ilgimi çekiyor. ve dahası, izleyenin gözlemi burada ve şimdi olmalı. dikkatini tehlikede toplamak, şimdiki zamanın, şu anın merkezine kurulmaktır. "

    kaynak : http://tr.wikipedia.org/wiki/marina_abramović

    allah yardımcısı olsun diyoruz.
  • türkiye'de, ulay ile olan "20 sene sonra birden karşılaşma" videosuyla öğrenilen kadın. yaptığı sanat tarzından hiç anlamam. o yüzden anlamış gibi de yapmam. siz yapmaya devam edin ortamlarda. ama bunun için de şu onedio'da listelist'te gördüğünüz her bok üzerinden prim yapmaya çalışmayın amk.

    artist is present performansının belgeselinde de gösteriliyor, kadın ulay'la 20 sene sonra ilk defa o performansta karşılaşmıyor. öncesinde görüşüyorlar, arabayla geziyorlar... kadının evinde makarna filan bile yiyorlar.

    ulay'la performans sırasında duygusal bakışmaları ve ağlamaları için yıllar sonra görüşmelerine de gerek yok zaten. performansa gelen bir sürü insan ağlıyor, bazılarında kadın da onlarla ağlıyor. geçmişten o kadar kuvvetli bağının olduğu bir adamla da o performans sırasında ağlaması son derece olağan yani.

    bu konuyu netliğe kavuşturduysak, olaysız dağılalım.
  • bir roportajinda rhythm 0 permansi ile ilgili sunlari soylemis " hic kirpirdamiyor, konusmuyor siyah tshirtum ve pantalonumla ayakta duruyordum. onumdeki masada 72 tane obje vardi. bir kagida yazdigim aciklamada, bu 72 objenin uzerimde nasil isterlerse kullanabileceklerini, benim de bir obje oldugumu ve tum sorumlugugu aldigimi belirttim. gosteri 6 saat surdu. hicbirsey yapmazsam izleyicilerin ne yapabilecegini gormek istiyordum. asiriya kactigim icin elestiriliyordum, ben de bu kez hicbirsey yapmayarak izleyicilerin sinirlarini gormek istedim. bir nevi cehennemdi. gosterinin basinda herkes cok utangac ve yumusakti, bana guller veriyorlardi. daha sonra kiyafetlerimi makasla ile yirtmaya, bicakla bogazimi kesip kanimi icmeye basladilar. herkes delirmisti. 6 saat sonra gosteri bitmisti, performansimdan cikip kendim olmaya basladim. yariciplaktim, heryerimde kan vardi. gozlerim yasarmisti. ızleyicilerin arasinda hareket etmeye basladim. kactilar. hepsi kacti. artik kendim olmama (performansin sona ermesine) katlanamiyorlardi. otele gidip aynaya baktigimda kendi kendime "halk seni oldurebilir, gercekten" dedigimi hatirliyorum.

    mutsuz gecen cocuklugu ile ilgili "bence kimse mutluluk ile bir yere varamaz. mutluluk bizi hic degistirmez, yaratici olmamizi saglamaz,mutluluk mutluluktur hepsi bu. bu yuzden mutsuz bir cocukluk gecirenler daha iyi bir sanatci olurlar, cunku calisacak cok malzemeleri vardir" demistir.
  • charlie rose ile yaptigi gorusme hayatina dair bayagi bir konuda fikir veriyor.

    http://www.charlierose.com/view/interview/12856 (fotografa tikladiginizda 20 dakikalik videoyu izleyebilirsiniz veya direkt flv dosyasina buradan ulasabilirsiniz)

    misal annesinin marina'ya davranisi. annesi onu bir kere bile opmemis. gece uyurken yatagi fazla dagitiyor diye gecenin bir yarisi uyandirirmis. simdilerde sanki o yatakta hic kimse uyumamis gibi uyurmus.
    yine ayni gorusmede anne ve babasinin iliskisini cok guzel anlatiyor. her neyse izleyin kisaca.

    ayrica daha once wikipedia sayfasinda da soyle bir sey gormustum:
    "abramovic's father left the family in 1964. in an interview published in 1998, she described how her "mother took complete military-style control of me and my brother. i was not allowed to leave the house after 10 o'clock at night till i was 29 years old. ... [a]ll the performances in yugoslavia i did before 10 o'clock in the evening because i had to be home then. it's completely insane, but all of my cutting myself, whipping myself, burning myself, almost losing my life in the firestar, everything was done before 10 in the evening.""

    (bkz: deli annelerin deli cocuklari)
  • sanatından anlamam. ancak on yıllar önce olgunlukla veda ettiği aşkın gözlerinin perdesini parçalamasına tanık olurken bir kanadım daha kırıldı.
  • şol dünyada sıçsa sanat olacak -alay etmiyorum- bildiğim tek insan bu kadındır.

    marina abramovic, çok genel tanımlamak gerekirse, bir vücut sanatçısı. (bkz: body art) onun sanatını seyirciyle birebir iletişim içinde olduğu performansları oluşturuyor diyebliriz. (bkz: performans sanatı) 1970'lerden beri bu işi yapan biri olarak* kendini 'performans sanatının babaannesi' olarak tanımlıyor.

    aslında vücut sanatı marina'nın yaptığını açıklamaya yetmez şahsi kanaatimce. zira her zaman bedenini kullanmıyor; birçok performansında beynin -daha doğrusu aklın ve zihnin- sınırlarını zorluyor.

    ben kendisini birkaç ay evvel new york moma'da şu performansında canlı izledim. 64 yaşında bir kadın için fazla iyi bir vücudu var. hayattaki bütün işinin performans sanatı üstüne olduğu düşünülürse vücudunu neden bu kadar iyi koruduğu anlaşılıyor elbette. ny moma'da bunun dışında marina'nın geçmişte kendisinin sergilemiş olduğu performansları canlı gerçekleştiren başka genç sanatçılarla kendisinin eskiden ulay'la gerçekleştirdiği performanslarının videoları ve performanslarında kullandığı eşyalar vardı. benim aralarında en etkilendiğim kemiklerle olan gösterisiydi.*

    ulay'la gerçekleştirdiği performansların birkaçı şöyle:
    aaa-aaa
    expanding in space -- örneğin bu performansta ulay marina'dan çok önce bırakıyor performansı. marina'nın sanatına olan tutkusunu bu videoda çok net hissedebilirsiniz.
    the other-''rest energy''

    yalnız performanslarından birkaçı da şöyle:
    art must be beautiful, artist must be beautiful
    rhythm 10
  • bu manyak teyzenin bilincinin ve vücudunun sınırlarını zorladığı ve evvelden (bkz: #20103456) aklıma gelmeyen diğer peformanslarına birkaç örnek de şöyle:

    bilincini kaybedene dek ezber yapması
    sesini kaybedene dek çığlık atması
    bilumum işkence aletiyle kendisine izleyiciler tarafından işkence ettirmesi (tabii performansta işkence diye geçmiyor bu.)
    sonra mesela bence en iyilerinden biri bosna savaşı'nı protesto etmek için bildiğin kemiklerden etleri sıyırma gösterisi yapması venedik'te sıcağın ortasında. gösteriye canlı tanık olanlar ortamda dayanılmaz bir koku olduğunu söylüyor.

    son olarak kendisiyle ilgili düşülmesi gereken bir not da tito'nun abramovic'in sanatını icra etmesine büyük ölçüde önayak ve destek olmuş olması zamanında.*
hesabın var mı? giriş yap