• izledikten sonra michael mann'in takıntılarının farkına varmamı sağlayan film.
    mann'in izlediğim her filminde (polis veya suçlu) erkeğine destek veya köstek olan,işini yapmasını zorlaştıran bir kadın karakter oluyor.
    heat de al pacino'nun karakteri,manhunter'daki polis,insider'daki russel crowe;hepside eşleri yüzünden yapmaları gerekeni yapmakta güçlük çeken,kararsız kalan karakterler.
    yine heat'deki deniro,sevgilisi yüzünden zor duruma düşüyordu.

    manhunter'daki polisinde,heat'deki pacinonunda eşlerinin başka bir erkekten olma çocukları var,baş karakterlerin öz evladı değil yani;ama iyi geçiniyorlar.
    manhunter'daki polis (herifin ismini unuttum,polis diyip duruyom,du bakalım),heat'deki deniro,uçsuz bucaksız ve soğuk bir maviyle kaplı okyanus manzaralı evlerde yaşıyorlar.bütün karakterler işlerinde olağanüstü profesyonel ve hepside işkolik.
    küçük ama sanırım önemli ayrıntılar,şimdilik farkettiklerim...
  • kuzuların sessizliği ve hannibal'dan ayrı olarak bu filmde, can förtleten doktorumuzun ismi "hannibal lecktor" olarak geçmektedir.
  • iç mekânlarda loş ışıklandırma film noir geleneğidir:

    görsel
    görsel
    görsel
    görsel

    ayrıca (bkz: #59938321)
  • will graham rolünde william l. petersen var. (csi'daki gil grissom. çok severim grissom'ı!)
    hannibal rolünde anthony hopkins'i izlemek kesinlikle daha güzeldi.
    filmin ilk konulan adı roman ile aynı imiş: "red dragon". ancak 1985 yılında vizyona giren "year of the dragon" adlı film, gişede başarısızlığa uğrayınca filmin yapımcısı, içinde dragon geçen bir isimden vazgeçer.
    hannibal lecter'in karatıldığı hapishane aslında, atlanta yüksek sanatlar müzesi'nin binasıymış.
    filmde yer alan frankie faison (teğmen fisk) 4 dört thomas harris "hannibal" uyarlamasında oynayan tek aktördür. silence of the lambs (1991), hannibal (2001), red dragon (2002) filmlerinde barney karakteri olarak yer almış.
    bu filmin çekimleri sırasında anthony hopkins, ulusal tiyatro'da kral lear rolünü oynamaktaymış. silence of the lambs'in çekimleri sırasında, bu kez manhunter'ın hannibal'ı brian cox aynı tiyatroda kral lear oynamaktaymış.
    film, dr. hannibal lecter'in soyadının "lecktor" olarak telaffuz edildiği tek hannibal filmidir.
    hannibal rolü için brian cox dışında düşünülen aktörler, brian dennehy, john lithgow ve mandy patinkin'dir.
  • kuzuların sessizliği, kızıl ejder ve hannibal'ı aklımdan silip, mümkün olduğunca tarafsız bir gözle izlemeye gayret ettim bu filmi. 1986'da çekilmiş film. senaryo daha çok 90'larda iyice patlayan seven, kiss the girls, bone collector gibi filmlere benziyor. aslında hikaye güzel, bir de karakterleri senaryoya daha güzel yedirebilselermiş olacakmış.

    --- spoiler ---

    misal kuzuların sessizliğinde doktor lector (bu arada bu filmde adı lecktor olarak geçiyor) ile clarice'in ilişkisi filmin belki beşte birinde karşılıklı olarak gözükse de çok güzel işlenmişti. ancak manhunter'da dedektif çok baştan savma geldi bana. adam filmin ilk 40 dakikasında yeni bir şeyler keşfettikçe gözünü uzaklara - ya da kameraya - dikip "öyle yaptın değil mi onun bunun evladı seni!" deyip duruyor. hannibal lecktor'sa ilk yarıda var, ikinci yarıda yok. katilin sıradışı gelebilecek davranışları yok, sosyal ilişkilerde sıkıntısı var onu da anladık ama gözleri görmeyen kızla olan ilişkisi yüzünden sonu geliyor, planladığı bir sonraki kurbanı yüzünden değil. biraz karışık oldu, tanımı verelim entry'i bitirelim:

    --- spoiler ---

    tanım: karakterleri yeterince derinliğe ve çekiciliğe sahip olmayan film.
  • birkaç sene önce işten eve dönerken, yol üstü seyyar korsan cd satıcısından yarı fiyatına aldığım film.

    şimdi -ne var bunda- diyebilirsiniz. mesele şu filmin adını manastır * diye türkçeye çevirmişler. iyi de uydurmuşlar aslında..

    hala bazı korsan cd satıcılarında (yasal uyarı: aldığımdan değil, sadece bir kac defa denk geldi. yoksa ben orjinal dvd kullanıyorum. ha onunla ilgili de bir not duseyim; gecen gun, surekli film aldığım mekanda, satıcıyla başka bir müşteri arasında şöyle bir diyalog gelişti efendiler;

    -bu filmin * korsan dvd si de mi var?
    +evet var. rusya'dan geliyor.
    -turkce altyazılı??
    +evet turkce yazıp yolluyorlar. kacak..

    * * şaka tabi. yok böyle birşey. ben vcd kullanıyorum.) bu isimle anılıyormuş, kulağıma geliyor. ulan ne geliyorsa başımıza cehaletten geliyor ha. manastır.. hay allah.

    http://www.imagehell.com/….php/i121836_manastir.jpg

    corrigendum: link ölmüş de entiri yenisini beklemiş, buyrun:

    http://img470.imageshack.us/…0/4684/manastirgk0.jpg
  • thomas harrisin "red dragon" adlı romanından uyarlanmış bir micheal mann filmi. beyazperdede gorulen ilk hannibal lecter bu filmde brian cox tarafindan canlandirildi. çok daha sonraları silence of the lambs cekildi. brian cox en az anthony hopkins kadar etkileyiciydi. filmin muzikleri arasinda yeralan bir shriekback sarkisi this big hush unutulamaz, caldigi sahneyi de unutturmaz.
  • mann'in bir türü domine ettiği açıklık. öyle ki yönetmenin maviyle olan ilişkisi bu filmde zen temalı maddeleşmenin beklettiği boşluklar üzerinden tasarlanmış. heat'de neil'in mobilyasız, okyanus manzaralı evi' manhunter sonrası "boşluk" fikrinin karakterler arasında ki ilişki ağını betimlemesi adına önemli. the keep'ten miami vice'a tüm mann filmleri ilişkiler üzerine yoğunlaşmıştır. asıl olan bireylerin başka insanlarla, çevreyle ve çokça zaman kendileriyle olan ilişkileridir. thief'in anında keskinleşen hırsızının kendine bir yaşam haritası yaptığı sahne bunun en iyi örneklerinden. red dragon'u izlerken ed norton'un will karakterini yorumlayışında bu obsesif sadeliği direk petersen'dan almadığı, ender de olsa kendi oyunculuk anlayışıyla harris'in romanı arasında bir bağ kurmaya çalıştığını görürüz. manhunter bu nokta da daha bireyselci. kendi doğrusunu kaynakların tamamından özgün ve anlamlı görüyor. mann; miami vice'ta da görüleceği üzere meteryalin orijinleriyle hiç ilgilenmiyor. biçimlendirdiği beden bir hamur-üzerine kurduğu/serdiği, ipekten bir ruh genelde. heat'i la takedown'un yeni çevrimi olarak izlediğimizde bunu çok daha keskin bir şekilde görebiliyoruz. 80'lerin seri katil pratikli psikolojik suç yapıtlarından, 2000'lerin küresel terör destekli uyuşturucu ve günah dünyasına. tüm hatlarıyla açık, gözleri yana devrilmiş ruh hallerinin, büyük şehirde yaşamanın zorlukları, cinsellik açmazı ve yükümlülüklerinden sıyrılmış bir insanın ne kadar insan kalabildiğinle ilgileniyor mann. bu fikirlerin bir fikirden çıkıp, parçalanarak bir hisse dönüştüğü her yerde bütünleşiyorsun fikirleriyle. martılar uçuyor sahilde-iyileşiyor will-tüm hastalıkları eriyor. dışarıda ki dünya ile-orada, bir yerde oturup bir kaç kelime ediyorsun.
  • red dragon'u izledikten sonra daha fazla sevdiğim, korkutmaktan çok yoğun psikolojik yanıyla izleyiciyi etkilemesini bilen anlatımına hepten hayran kaldığım film. norman bates klişesine girmeden, görünen her kareyi açıklama gereksinimi duymadan net ve çok daha doyurucu bir film olan manhunter'ı şatafatlı red dragona tercih ederim. ayrıca william petersen edward norton'a beş, tom noonan, kıçı boyalı ralph fiennes'a on basar.
hesabın var mı? giriş yap