• içindeki tek ingilizce kelime "exit" olan dev anası. onu da zannedersem "fransızca bilmeyen siktirsin gitsin" anlamında kullanmışlar.

    oh la la!! bi de la joconde'u, bilimum acıklı isa resmini sittiredin de galerie d'apollon'u gezin, delacroix'nın gericault'nun dev eserlerini görün, aşağı inip antik yunan ve roma heykelleriyle halvet olun..
  • ilk başlarda ilgiyle bakarsınız her resme ,1-2 saat geçer bakarsınız ki olacak gibi değil müze bitmiyor koşarak geçersiniz güzelim resimlerin yanından. sonunda da ya şu mona lisa nerdeydi der haritaya bakar mona lisayı görür ve çıkarsınız gerisin geriye.
  • giriş bedeli 12 eurodan başlayan müze, paris pass kartınız varsa ücretsiz. tabi paris pass kart ücretsiz değil.
  • ingilizceden arındırılmasına özen gösterilmiş, emek harcanmış ve bir exit yazısı dışında falsolarını göremediğim müze. onu da resepsiyona ben rapor ettim.
  • inanılmaz büyük ve geniş kapsamlı bir müze. şunu kabul edin ki bu müzeyi bir günde gezmek mümkün değil. biz kabul etmedik. bir kaç saat içinde harap olduktan sonra kendi kendimize anladık. biletinizi alacağınız yerde müze planı var. ondan mutlaka alın. onun içinde bazı önemli eserlerin odaları yazıyor. siz de bütün müzeyi gezemeyeceğinizi anladığınızda o önemli eserlere bakabilirsiniz sadece. yalnız hödük fransızlar eserleri çalmışlar ama hiçbir yere ingilizce açıklama koymamışlar. biz bazılarına internetten bakmış bazılarının ise önünden koşar adımlarla geçmiştik. burada önemli eserler hakkında toparladığım bilgilerin bir kısmı var. umarım sizin de işinize yarar.

    2. kat

    the lacemaker : j. vermeer diye bir hollandalı yapmış bu resmi. vermeer'i genelde inci küpeli kız tablosundan tanıyoruz. ama otablosu hollanda'da bir müzede sergileniyormuş. biz gittiğimizde bu resmin olduğu kısım kapalıydı, göremedik. internetten topladığım bilgilerle yazıyorum. 24.5*21 cm boyunda bir tablo. aynı zamanda ressamın da en küçük tablosuymuş. ressam camera obscura yöntemi kullanmış. kısaca bu yöntem tek bir noktadan ışık alan, kapalı bir odada bir cismin resmedilmesi. fotoğraf makinelerinin temelini oluşturan düşünce de buymuş.

    gabrielle d'estrees and her sister : bence bu en garip tablolardan biri. burada adı geçen gabrielle d'estrees fransa kralı iv. henry'nin en gözde metreslerinden biri. bu resmin iki yorumu var. birinde kız kardeşinin gabrielle'nin memesini sıkması gabrielle'nin hamileliğini sembolize ediyormuş. kardeşini emzirmeye mi alıştırıyor, nasıl bu anlamı çıkartmışlar bir fikrim yok ama arkada giysi dikiyor gibi görünen kadın bu tezi destekliyor. bir de gabrielle'nin öbür elinde tuttuğu yüzük kralınmış.
    bir diğer yorum ise bu resmin kralın resmi karısı tarafından gabrielle'i küçük düşürtmek için yaptırıldığı. o dönem erotik resimler yaptırmak modaymış benim anladığım kadarıyla. kraliçe de böyle bir intikam yolu bulmuş. yapanın bilinmemesi de bu tezi destekliyor bence.

    the cheat with the ace of diamonds : george de la tour diye fransız bir adam yapmış bu resmi. tabloda bir masada oturup, kart oynayan 4 kişi var. ama masadaki adam bir dalavere döndürüyor. arkasında kart saklıyor. burada bahsetmek istediğim şey tablodan çok ressam. bu ressam her ne kadar yaşadığı dönemde ünlü olsa bile yakın tarihe kadar kopyacı olduğu zannediliyordu. kendisine ait pek çok tablonun imza kısmı kaplanarak başkalarının adı yazılıymış. kendisi 16. yy'da yaşamasına rağmen bu olay 20. yy'a kadar da anlaşılmıyor.

    the turkish bath : jean-auguste-dominique ıngres diye bir adam hiç osmanlı'ya gelmemiş olmasına rağmen çiziyor bu resmi. resimde harem hamamında yıkanan, eğlenen, konuşan, hatta kahve içen kadınlar var. ressam resmi istanbul'da bulunmuş lady mary montagu diye birinin yazdığı kitaptaki tarife göre 82 yaşındayken yapıyor.

    1. kat

    seated scribe : 53 cm yüksekliğinde antik mısır uygarlığına ait bir heykel. heykeli yapılan kişi hakkında hiç bilgi yok. heykelin elinde yazmak için tuttuğu yarısı katlanmış bir papirüs var. yapan göz rengini yapmak için bayaa bir uğraşmış. garip, canlıymış gibi bir havası var göz bebeğinin. normalde heykelin, yapılan kişinin isminin yazılı olduğu bir kayanın üzerinde oturtulduğu tahmin ediliyor. bana kalırsa, antik mısır eserlerinin bulunduğu bölüm o kadar etkileyiciydi ki bu heykel aralarında sönük kalmıştı.

    the winged victory of samothrace : yunan mitolojisindeki zafer tanrısı nike'ın heykeli. heykel semadirek adasında bulunuyor. heykelin parçaları birleştirildiğinde kollarının ve başının olmadığı anlaşılıyor. heykel müzede rodos'tan getirilen mermerden yapılan gemi pruvasına yerleştiriliyor. heykelin duruşu sanki göğsüne esen rüzgara karşı vermiş gibi. sağ omzu biraz daha yukarıda olduğundan elini ağzını götürmüş olduğu ve kutlaması yapılan olayı duyurduğu düşünülüyor.

    mona lisa : valla bunu açıklamıyorum. hakkında bir ton bilgi var. zaten küçücük bir tablo ve bütün müze boyunca yanına yaklaşamadığımız ve görmek için sıra beklediğimiz tek tabloydu. müzenin en kalabalık yeri bir giriş sırasıydı bir de bunun önüydü. bunun bulunduğu odadaydı sanırım 60 m2'lik bir tablo var. kimse dönüp onun yüzüne bakmıyor. ayıp.

    zemin kat

    winged bull : mezopotamyada erkek kafasına sahip kanatlı öküz veya aslan şeklindeki kapı koruyucu görevi olan yapılara lamassu deniyor. bu da kanatlı öküz lamassularından. çok büyük. uzunluğu 4.2 metreymiş. sakallı bir yüzü varken kulakları öküzlerinkine benziyor. başında da taca benzer bir şey var. vücudu öküz tipinde olsa da ilginç olarak 4 değil 5 ayağı var. bu lamassular asur saraylarının karakteristik özelliklerindenmiş ayrıca.

    sarcophagus: bizim bildiğimiz lahit. yani içinde mumyaları, onları gömerken koydukları eşyaları falan sakladıkları kutular. bundan bayaa çok var. özellikle mısır uygarlığı bölümünde toptancıdan almışlar gibi. biz orayı gördükten sonra mısır'da pek bir şey kalmadığını düşündük.

    venus de milo : bir diğer adıyla güzellik tanrısı afrodit. kolları olmayan diğer heykel. bulunması ve hikayesi ile ilgili yazı için #17280088 okumanızı tavsiye ederim. heykel 2 metre uzunluğunda. heykelin afrodit olduğunun düşünülme nedeni yarı çıplak olması, şehvetli(?), kadınsı hatları. ayrıca elinde muhtemelen bir elma, taç, kalkan veya kendi güzelliğini yansıtan bir ayna tutuyor.

    the dying slave :
    rebellious slave (isyancı köle) ile papa ıı. julius' un mezarı için micelangelo'ya yaptırılıyor. neden papanın mezarına ölen ve isyan eden iki kölenin heykelini koymak ister insan bilemiyorum tabii. uzunluğu 2.28 metreymiş. heykelin bileği boynunun arkasına bağlı. göğüs kısmı ise kuşak gibi bir şeyle çevrili. yüzünde ise ıstırap çeken bir ifade var.
  • 30 ocak 2006 pazartesi, yeni asır gazetesinden alıntıdır:

    "fransa louvre müzesi başkan ve yöneticisi henri loyrette, izmir'e müjde verdi. loyrette, agora kazı yerinden 19. yüzyılda çıkarılan ve fransa'ya götürülen 3 parçadan oluşan 2 bazilikanın orijinalinden çıkarılan kalıbıyla yapılan kopyasını türkiye'ye hediye edeceklerini açıkladı."

    (bkz: allah razı olsun)
  • köhne tuvaletlerinin de tosun tarafından ziyaret edildiğinin gözlemlendiği müze
  • biletinin geçerliliğini 3 gün falan yapmaları lazım müzeyi gezebilmeniz için.

    güzel sanatlar öğrencileri de beleşe girebiliyolar. su ürünleri bolumunde okuyo olsaniz dahi "bunun ingilizcesi güzel sanatlar demek" derseniz yutma ihtimalleri var.
    avrupadaki diğer müzelere kıyasla 5 euro giriş ücreti o büyüklükteki bi müze için çok uygun.
    özellikle paintings ve french sculptures bölümünde ağzınızdan akan suları farkedememeniz pek olası.

    günün sonuna doğru, müzenin tamamını gezemeyeceğinizi anladıktan sonra, deli danalar gibi o odadan bu odaya koşturmaya başlıyosunuz. girdiğiniz odayı elinizdeki kitapçıkta işaretlerseniz epey işinize yarayacaktır.

    odadan odaya haldır huldur koştururken monetnin tanıdık bi portresiyle burun buruna gelmenin heyecanı gibisi yok..
  • goethe*, louvre müzesi kurulmadan önce italya gezisinde her birini orijinal yerlerinde ayrı ayrı incelediği birçok eseri, napoléon*'un yağmaları sonucunda louvre'da aynı mekâna hapsedilmiş olarak izleyince çarpılır ve şu yorumda bulunur:

    "bir zamanlar sanat eserleri genellikle yerlerinde kalırlardı. ancak şimdi sanat için önemli sonuçlar doğuracak önemli bir değişim olmuştur... italya'nın ne kadar büyük bir sanat varlığı olduğunu idrak edebilmemiz için şimdi her zamankinden daha çok neden bulunmaktadır. eğer bir döküm çıkartılabilseydi, ancak o zaman dünyanın, bu kadim ve muazzam kütlenin parça parça edilmesiyle şimdi ne kaybettiğini gösterebilmek mümkün olurdu. bu parçaların yerlerinden sökülmesiyle nelerin tahrip olduğu ilelebet bir giz olarak kalacaktır. paris'te şekillenen şu sanat varlığının kavranabilmesi için daha birkaç yıl geçmesi gerekmektedir."

    louvre'un kurduğu sanat tarihi, goethe'nin italya dediği sanatsal varlığı yok etmiştir. müze icat edilmeden var olan sanat artık yoktur. ve ne olduğu da hiçbir zaman bilinmeyecektir. [1]

    [1] douglas crimp, on the museum's ruins, cambridge mass: mit press, 1993, s.97-98; ali artun, sanat müzeleri, (cilt:1), iletişim yay., birinci baskı, istanbul 2006, s.227-228
  • bu mükemmel müzeyi gezmeye girişmeden önce aklınızda bulunması için kendi tecrübelerimi paylaşayım:

    girişteki kitapçıdan bir "pocket guide" rehber kitap alıp, tüm önemli eserleri (200 küsür tane) danışmadan alınan kat planında işaretledim ve kendime "yalnızca bunları göreceğim, bunlar arasında odadan odaya giderken de ilgimi çeken bir şey olursa durup göz atacağım. bu kadar." diye söz verdim.

    üç bina kanadı (richelieu, sully, denon) ve dört katı (alt giriş, giriş, 1. kat, 2. kat) bulunan bu devasa müzede, alttaki iki katı bu şekilde tamamladığımda üç saat geçmişti. yorgunluk ve bel ağrısı baş gösterince, mecburen oturdum ve 45 dakika yemek - sigara molası verdim.

    resimlerin çoğaldığı, mona lisa, napolyon'un taç giymesi gibi epik eserlerin devreye girdiği üst iki katta ise (hatta en üst katta yalnızca resimler ve grafik sanatı eserleri var) işler sarpa sardı. üstten ikinci katı bu şekilde gezmeyi bitirdiğimde 2,5 saat daha geçmişti. toplam 5,5 saattir geziyordum.

    iki kanadı kapsayan en üst kata (bu katta, denon kanadında bir şey sergilenmiyor), artık bacaklarım titremeye başladığı için, biraz haksızlık ettim ve toplamda on tane eseri 45 dakikada odadan odaya koşar adım giderek gezdim.

    uzun sözün kısası, tüm azmime ve gezme arzuma rağmen, 6 saat 15 dakikada ancak ilk üç katının önemli eserlerini gezebildiğim, en üst katına ise "özet geç piç!" diyebildiğim müzedir.

    yanınızda "yoruldum," "sıkıldım" diyebilecek birisi varsa, bir günde tamamını gezmeyi aklınızın ucundan bile geçirmeyin. tek başınızaysanız bile geçirmeyin hatta. olmuyor. :)

    ha bir de, iyice sinsiyseniz ve 12 euro bayılmak istemiyorsanız, çıkışında bekleyerek genç turistlerden biletlerini isteyip beleşe gezebileceğiniz müzedir, zira kanatlara girerken bilet kontrolünde yalandan gösteriyorsunuz biletinizi görevlilere, yırtmıyorlar, barkod okutmuyorlar ve doğru düzgün bakmıyorlar bile.
hesabın var mı? giriş yap