• filmin bi karesinde icinde 3000 adet kalasnikof (bkz: ak47) olan bi depo goruntuleniyo. yapimcilar, oyuncak kalasnikoflar gerceklerinden daha pahaliya geldigi icin gercekten de gidip 3000 kalasnikof satin almi$lar.
    bu durumu gorenler "silahlarin bu kadar kolay elde edilebilir olduguna mi yansak, yoksa bu kadar ucuz olduguna mi." demekten kendilerini alamadilar...
  • sevgili izleyici,
    silah ticaretiyle ilgili bir film yapmanın kolay olacağını düşünürseniz
    yanılırsınız. savaş tanrısı isimli yeni filmim hollywood’daki büyük
    stüdyoların tamamı tarafından reddedildi. film bağımsız olarak finanse edildi ve ancak oyuncuların - nicolas cage, ethan hawke, jared leto,bridget moynahan, eamonn walker ve ian holm -ücretlerini düşürmeye gönüllü olmaları sayesinde gerçekleşebildi.bu film silah kaçakçılığına, ülkelerin bundaki rollerine ve dünya
    devletlerinin denetimsiz silah ticaretini durdurmadaki ısrarlı
    başarısızlıklarına bir ışık tutuyor. sorunun büyüklüğü karşısında
    ezilebilirsiniz, ama sizin gibi birinin vereceği küçücük bir destek bile
    bunu durdurmaya yardımcı olabilir. bu dosya size uluslararası af örgütü aktivistlerinin uluslararası silah ticaretinin daha sıkı denetlenmesi için dünya çapında yürüttüğü kampanyaya
    katılmanız için bir yol haritası. `uluslararası af örgütü’ne ve onların
    uluslararası boyutta sürdürdükleri silahlar denetlensin kampanyasına katılın - lütfen bugün bir şeyler yapın ve talebimizi dünyayla paylaşın.
    desteğiniz için çok teşekkürler.

    saygılar, andrew niccol
  • asla "niye bush'a yükleniyorsunuz" gibi bir mesajı olmayan, (zaten bush diye bi şey yok amerika birleşik devletleri başkanı var) filmin sonlarına doğru birleşik devletler başkanı için aynen şu yorumu yapan:

    --- spoiler ---

    - ve ayrıca dünyanın en büyük silah kaçakçısı, senin patronun olan birleşik devletler başkanı... ki o benim bir yılda gönderdiğimi bir günde gönderir...

    --- spoiler ---

    bir filmdir. bu diyaloğun geçtiği bir film hakkında "birleşik devletler başkanını temize çıkarmaya kasıyor" demek için bayağı bir taraflı ve önyargılı olmak gerekir. (aferin) "yuri orlov olmasa da, silahlar olmasa da birbirlerini öldürürler" yaklaşımları çok başka şeyler anlatmaya çalışmakta, bu anlatılan şeyler de kimseyi temize çıkarma gayretinde olmayıp, tam tersine bu oyundaki herkesi suçlamaktadır. zaten filme göre yuri orlov dahil kimse masum değildir... ne o siyahi lider, ne de birleşik devletler başkanı...
  • cok sevmekle, sahane bulmakla, yonetmeniyle evlenmek, nicholas cage'iyle raki icmek istemekle beraber, goruyorum ki ovgulerin cogunlugu silah endustrisine elestiri getirmesi ekseninde gelmis ve ben ya ben cok zeki ya da cok aptal oldugumdan bu tek agizliliga katilamiyorum

    bu film syriana tadinda bir "sistem" elestirisi degil. o tip filmlerde odak noktasi karakterlerin ic cekismeleri degil, karakterlerin temsil ettikleri kurumlarin iliskileridir. lord of war'un ise en can alici noktalari bir silah tuccari hakkinda, silah tuccarligi degil. nedir bu noktalar?

    ilki isin vicdan kismi hakkinda. cage ile vicdanen daha normal olan kardesinin iliskisi sayesinde, bu kadar olumden sorumlu bir adamin, nasil olup da kendisini sucsuz gorebildigini anliyoruz. silah tuccari hep "tetigi ben cekmiyorum ki" diyerek kendini rahatlatiyor ve sonunda bir sahnede, silah satin alanlarin hemen arkasinda, birazdan o silahlarla oldurulecek olan bir insan toplulugu var ve kardesi "artik bundan daha acik olamaz, bunlari biz olduruyoruz iste" diyerek cage'in bu mantigini zorluyor.

    ikincisi isin motivasyon kismi. bunu para icin yapsalardi, herkes kisa zamanda zengin olup emekli olurdu. neden hala devam ettigini karisi cage'e sordugunda, "because i'm good at it" diyor. dunyaya gelis nedeni buymus gibi, baska birsey yapmasi olanaksizmis gibi.

    son olarak da, bu carpik vicdan ve motivasyon yuzunden, cage'in yanlizlasmasi hakkinda. goz gore gore kardesini bataga surukluyor, cocuguyla ilgilenmiyor, ailesiyle ve sonunda karisiyla kopuyor. ama ozellikle kardesinin sahnesinde (hangi sahnesinde?) o pazarlik masasina tekrar oturusu, herseyi ozetlemis.

    simdi bu ilginc konular, guzel goruntuler, iyi diyaloglar ve daha da iyi monologlarla desteklendiginde ortaya sahane bir film cikiyor. ama didaktik gidersek, cikarilacak ders, sanki "eger silah tuccarlari efendi insanlar olsalar, bu isler azalirdi" gibi birsey oluyor. filmin yuzden 95inin kisiler uzerinde yogunlasmasinin da yan etkisi bu. [tipki the corporation belgeselinde bahsi gecen, sirket yolsuzluklarinin, bad apple argumaniyla gecistirilmesine benziyor]

    nasil ki vahsi kapitalist sistemlerde yolsuzluklar -ya da yasayi degistirip buna yolsuzluk denilmesi onlense bile ahlaksizliklar- kacinilmazsa, bu uluslararsi konjunkturde de silah tuccarligi kacinilmaz. ornegin, abd ve pakistan arasindaki uzun donem iliskiler boyle oldukca, eninde sonunda boyle kisiler olusmayacak mi? iste bu gorus ancak filmin taa en sonunda, ethan hawkela sorgulama sahnesinde (ki gercekten guzel bir sahne) sunuluyor. film boyunca bekledigimiz necessary evil burada ortaya cikiyor ve bence filmin tamami dusunuldugunde, hakettigi onemi alamiyor. muhtemelen amerikada da, film, bu yuzde 5'lik kismi yuzunden dogru duzgun gosterime girmedi (bu da is iliskilerinin ve elbette mevcut endoktrinasyonun sayesinde, sistemin temeline yoneltilen muhalefetin engellenmesi icin bir polis devletine ihtiyac olmadigini gosteriyor). ve ayni yuzde 5'lik kisim, ovgulerin yuzde 95inin yonetildigi kisim oldu
  • klasik olamamasının başlıca iki sebebi vardır:

    -birilerinin işine gelmemesi
    -filmin üzerindeki hollywood sosu

    yoksa şahane bir filmdir...
  • son zamanlarda izlediğim en güzel belgeselvari filmlerden bir tanesi.

    bir merminin hedefini vurmadan önce izlediği yol ile başlar. ölüm fabrikasından çıkışı ve bir kafatası içindeki yerini alması ile sona erer yolculuğu. dini, dili, ırkı, genci, yaşlısı fark etmez. mermi, tetiği tutan elin isteğine koşulsuz şartsız itaat eder. hatta, yaşı 13-14 olan ufacık çocukların eline silah verildiği sırada, nicolas cage, liberya liderine sorar: "iyi ama bunlar daha yetişkin değil?" liberya liderinin verdiği cevap son derece çarpıcıdır: " 40 yaşında bir adamın attığı mermi ile, 14 yaşında bir çocuğun attı mermi aynı etkiyi yaratır."

    filmde beni en çok etkileyen sahneler: nicolas cage'in rusya'da yıkılmış bir lenin heykelinin üzerinde oturmuş silah pazarlığı yaptığı sahne, soğuk savaşın resmi olarak bittiği televizyondan anons edilirken, çocuğunun ilk adımlarını izlemek yerine yeni bir silah deposu bulmanın heyecanıyla televizyonu öptüğü sahne, silah kaçakçılığına duyduğu aşkı anlatırken bir anda ağzından dökülüveren "gri benim en sevdiğim renktir" dediği sahne, hiç gelişememiş üçüncü dünya ülkelerinden sierra leone'deki insanların, koskoca bir uçağı bir gece içerisinde balina iskeletine çevirdiği sahnedir.

    peki filmin saçma, yok artık bu kadarı da olmaz dediğimiz sahneleri de yok muydu ? elbette vardı, ama genel bütünlüğü içerisinde, o sahneler eridi gitti. ben sorgulamıyorum artık bir geminin adı sadece kıç bölgesinde mi yazar diye.

    filmin soundtrack'i de filmin kendisi kadar başarılıydı. david bowie'den young americans, eric clapton'dan cocaine, mazzy star'dan fade into you ve jeff buckley yorumlu hallelujah'ı duyduk, filmin kan donduran sahneleri arasında, biraz olsun neşelenebildik.

    gönül istiyor tabii, silah kaçakçıları ve silah üreticilerinden en azından bir tanesi şu tip filmlerden feyz alsın, "ne yapıyorum lan ben?" diyip işi bıraksın, ama filmde de belirtildiği gibi, onların en sevdiği renk maalesef silahın grisi ve doların yeşili. ilaç sanayinin de en sevdiği renk kırmızı olsa gerek.
  • "after the cold war, the ak-47* became russia's biggest export. after that came vodka, caviar, and suicidal novelists".. gibi unutulmayacak kara mizah diyalogları barındıran bir film. filmde küreselleşmenin tanımı:
    - can you bring me the gun of rambo?
    - part one, part two, or three?
    - i've only seen part one
  • --- spoiler ---

    every faction in africa calls themselves by these noble names liberation-this, patriotic-that, democratic republic of something-or-other.
    i guess they can't own up to what they usually are: "federation of worse oppressors than the last bunch of oppressors."
    often, the most barbaric atrocities occur when both combatants proclaim themselves freedom fighters.

    afrika'daki her fraksiyon kendini asil kelimelerle adlandırır: "özgürlük" şusu, "vatansever" busu, "bilmem neyin demokratik cumhuriyeti"
    sanırım genelde ne olduklarını itiraf edemiyorlar: "daha önceki zalimlerden daha da beter olan en gaddarların federasyonu" gibi..
    çoğunlukla en barbarca çatışmalar, her iki taraf da kendilerini özgürlük savaşçıları olarak tanımladıkları zaman gerçekleşir.

    --- spoiler ---
  • daha başlarken, ilk karelerde ateşlenen silah ve çocuğun alnına saplanan kurşunla insanı irkilten film.

    düşündürücü replikleri de bolca:

    --- spoiler ---

    "- zannediyorsun ki ben sadece silah satarım, değil mi?
    değil! ben, taraf tutarım.

    - fakat iran - ırak savaşında iki tarafa da silah sattınız.

    -iki tarafın da kaybetmesini istemiş olamaz mıyım?
    oylardan çok kurşunlar hükümetleri değiştirir."

    --- spoiler ---

    filmin soundtrackler'i arasında mumbai theme tune fon olduğu karelere gâyet uygundur, ama fade into you için aynı şeyi söylemek zordur.
  • şahane bir dvdye sahip film. böyle bir tanımdan sonra tahmin edileceği üzere hafif silah denilen silahların en az kitle imha silahları kadar etkili olduğunu gözler önüne seren bir belgesel(hattakalaşnikof nasıl ve neden keşfedildiğine kadar giriyor, ), film çekim aşamaları ve tabi silinen sahneler ile yönetmenin yorumu ile film izleme olasılığını içinde barındırıyor.

    film ile ilgili söylenecek bir çok şey söylenmiş zaten. film dışında
    çekim aşamalarının anlatıldığı belgeselde filmin yapımcısı oldukça ilginç açıklamalarda bulunuyor ve sanırım konunun vahimliğini tam ortaya koyuyor ,

    "başta sahte kalaşnikof kullanmayı planlamıştık ama gerçek olanlar sahtesinden daha ucuza geliyordu. kalaşnikofları aldık sonra geri sattık bir hafta sonra silah tüccarı onları liberiada sattı."

    hemen hemen aynı durum tanklar için de geçerli. filmde görülen çoğu ağır ve hafif silah, silah tüccarları ile yapılan anlaşmalar sonucu alınmış ve filmin çekiminden sonra afrika da veya başka bir yerde kullanılacak silahlar(taşıma uçağı gerçekten kaçak silah sokmak için kullanılan bir uçak) .
    yapımcı ayrıca ekliyor

    "bir çok silah tüccarı ile çalıştık, işin garibi hepsini de çok sevdik."

    filmdeki ve belgeseldeki bir başka etkileyici söz de sanırım
    "kendinizle savaşmayın." çoğu gelirin içi savaşlardan geldiği göz önünde bulundurulduğunda ve şöyle bir dönüp kendine bakınca gerçekten düşündürücü.

    kısacası dvdsi de alınacak ve arşivlenecek cinsten.
hesabın var mı? giriş yap