• bir anneanneyle (ki filmde belirtilmemiştir, belki de babannedir, ama ben anneannemi daha çok severim) torunu arasında paylaşılan yalnızlığın, büyük coğrafyalara ve yıllara yayılan öyküsünün, şiir gibi anlatımıdır bu film...
    yarışlar, kötü adamlar, kurbağalar bahanesidir bu öykünün.. seven bir insanın sevdiği şeye olan tutkusunun hikayesidir. sessiz sedasız, her türlü zorluğu aşan, konuşmadan anlaşan büyük bir sevginin olası binbeşyüz hikayesinden biridir.. bakışlar, anlar, ayrıntılarla konuşur bu film.. torununun köpeğinin sırtında, giden geminin ardından sahil boyunca ilerleyen anneanne, kadere meydan okuyan bütün trajedi kahramanlarının en saklılarındandır. deniz bisikletinin üstünde okyanus aşan bir bacağı diğerinden kısa bu küçük kadın, bizi gerçekten seven insanların yüzünden bir parça taşır gözlüğünün ardında. sinema tarihinde hayran olduğum, hafızamdan çıkmayacak, ve hep tanıyormuşum hissi uyandıran karakterlerden biridir o. evet, şiirdir bu. çizgilerden yapılmış, renkler, şarkılar, sessizlikle örülü bir şiir. içinden oku. bildiğin ama söylemediğin, kelimelerden saklı bir dünyadan görünüm.
  • sahane film. :)

    (bkz: entryde 99 tadi)
  • izlediğim en güzel ve en absürd görüntülere sahip animasyon film, animasyon derken bile düşünüyorum cünkü bu tür filmlerin doğasına tamamen ters,yani karakterlerde ne alıştığımız amerikalı disney karakterlerinin sevimliliği ne de japon anime karakterlerinin hareketliliği var, diyaloglar nerdeyse yok denecek kadar az, romantik filmler neyse de bir çizgi filmde iki kişi nasil bakışarak anlaşir, bir çizgi karakterin gözlerinden nasil mutsuzluk fışkırır görmediyseniz, bu filmde görmeniz mümkün.

    konusu da enteresan, yetim torunu ve köpeği ile birlikte yaşayan yaşli madam suozonun tek isteği torununun bisiklet yarışında şampiyon olmasıdır, ama malesef torun yarışta kötü insanlarca, obezlerle dolu büyük bir şehre kaçırılır, olaylar gelişir.

    filmin en güzel yanı da her şey bir ritm üzerine kurulmuş gibi, bu yüzden diyalogun eksikliğini hissetmiyorsunuz, yani madam suozo nun sakat ayağindaki garip ayakkabısı ile her adım atışı, brunonun havlayışı, melankolik torunun pedal çevirişi bile bir ritm içersinde, buna bir de kurbağalari bile bir ritm duygusuyla yiyen belleville üçlüsünün müziği, new york göndermesi olan şehrin gürültüsü ve kötü adamların silah sesleri eklenince ortaya mükemmel bir senfoni çıkıyor. defalarca izlenebilir.
  • hayata tutunmak icin obsesif sekilde de olsa birseyelere baglanmanin altını cizen film,geri kazanım ve sonrasında da kaybetmemeye calısmanın öyküsü...

    gösterimlerde daha cok yer bulan tek kullanimlık hollywood animasyonlarinin aksine,saturation ve cizgi teknigiyle daha karmasık olmasını, fransız yapımının alt oykusu ve gondermeleri de bir okadar cokluguyla özdeslestirebilir.

    kimi zaman baskaları icin yaptıgımız seylerin bize geri donusu;
    hala normal bir insan kadar tepkili olmayan torunun tour de france tutkusu,torun kadar babannenin de hayata baglantı noktası haline gelişi,yaşlı kadının bizim bile gosteremeyecegimiz performansla torununun ardından bisikletle yagmur camur yokuş demeden sokaklarda düdükle tempo tutarak dolaşması...

    çogumuz kendi hayatımız için bile tempo tutmayı unutmuşken...

    tour de france sırasında kacırılan torunun ardından deniz bisikleti ile fizik kurallarını alt eden mantıkla koca gemiyi yakın mesafe takibi de,kaybetmemeye calismanin...

    kaçımız kaybetmeme ugruna yakın markajı ,birbirimizi asiste etmeyi zorda olsa surdurebiliyoruz yada goze alıyoruz...
    giden gemiye mendil sallamak daha kolay ,degil mi?

    objenin gorunumu işlevi her ne olursa olsun,senin uzerine atadıgın anlam kadardır ederi meselesi de ;les triplettes de belleville olarak anılan üç yaşlı bayandan olusan muzik grubunun alet edevatında yüklü...evdeki dokunulmazlar buzdolabi, elektrik süpürgesi, gazete senfoni olusturabiliyor istenirse...

    hayata tempo tutmak en güçlü alt metin burda,sanıyorum ...
  • bazi ulkelerde belleville rendez vous adinda gosterime giren fransiz anime filmi. montreal ve new york ve nowhere land karisimi belleville sehrine dikkat etmenizi oneriyorum, bir de yonetmen sylvain chomet'nin charles de gaulle'den obez amerikalilar'a ve fransiz mutfaginda kurbaganin yeri ve onemi gibi ikonlasmis kulturel genelleme/ikonlara el degdirisindeki asiriliga kacmayan ustaliga. disney cizgifilmlerindeki guppguzel yuzlerden sonra, sogan kafali fransizlari sogan kafali yansitmaya cekinmemis bir taze nefes!

    e tabi bir de muzikler ve hatta: (bkz: django reinhardt) ve hatta hatta unlu muzlu kostumuyle josephine baker.
  • hollywood'un animasyon anlayisina okkali bir fransiz tokadi yapistiran muhtesem film. neymis efendim bir ana karakter, bir sapsal ve bir kotuden daha fazlasiymis animasyon. insani allak bullak edebilirmis.
  • ben bu yapima tek kelime ile "$aheser" derim ve 10 uzerinden 10 puan veririm.. normalde mesaj kaygisini insanlarin gozlerine sokarcasina sunulan yapimlardan (sahnelerden) ho$lanmam fakat triplettes of belleville'de boyle bir $ey kesinlikle soz konusu degil, o kadar sevimli karakterler yaratilmi$ ve verilmek istenen mesajlar o kadar kisa ve oz bir $ekilde aktariliyor ki hem kahkahanizi atiyorsunuz, hem de helal olsun chomet'ye ne de guzel ignelemi$ milleti diyorsunuz.. her ko$e ba$indaki fast foodculardan, kaldirimda yuruyen obezler ordusundan, bir saticinin "no money, no hamburger" 'li kapitalizm gondermesine, hollyfood'a, havaya ucurulan kurbagalarla dogal hayati yok etme mesajina inanilmaz zekice sahneleri mevcut.. ayrica filmin sonlarina dogru me$hur the corporation eserinden benzerlikler de yakalamadim degil.. kastikca cikiyor yani bir $eyler.. o bisiklet makinesi (platformu) uzerindeki 3 bisikletcinin cali$tirdigi ve yuzlerce mafya babasinin da perdede yansiyan goruntuyu seyretmesinde ise joel bakan'in the corporation eserinin anafikrini olu$turan "$irketler hukumetleri* yonetiyor" mesaji vardi.. hele filmin ba$indaki madame souza'in azmi beni cok guldurdu ve cok $eyler hatirlatti.. artik oss maratonuna hazirlanan liseli genclerin ebeveyleri tarafindan kampa alinmalari mi dersiniz, olimpiyat $ampiyonu yuzucu michael phelps'in cali$maktan son bir kac yilda sadece 3-4 gun yuzmedigi anektodumu dersiniz.. ilginc ilginc $eyler geldi aklima.. yalniz $unu aktarmadan gecemeyecegim, bir bisikletcinin vucudu ancak bu kadar guzel cizilebilirdi.. o calflari gorur gormez gulmem geldi..

    ayrica nemo ile kar$ila$tirmayalim bu filmi.. nemo'nun yeri aynen kendisi kadar son derece ba$arili olan lion king, toy story ve shrek'in yanidir..
  • altyazı okuma derdine düşüp de bu muhteşem animasyonu kaçırma endişesiyle sinemaya girer, büyük bir hazla sinemadan ayrılırsınız. filme büyük bir sessizlik hakimdir. bu da izleyicinin filme yeterince odaklanmasına yardımcı olmaktadır. filmin özü ve içerdiği tüm duygular başarılı bir çizim tekniğiyle etkileyici bir şekilde aktarılmıştır. filmde gereksiz gibi görünen tüm detaylar aslında bir işleve sahiptir. arasıra kayan gözü, kısa boyu ve ayağındaki antika ütü benzeri ayakkabısıyla büyükanne, bana göre, filmin en sevilesi karakteridir.
  • harika bir animasyon.belleville girisindeki elinde hamburger olan obez ozgurluk anitina dikkati cekmek isterim.firtina sahnesinde lacrimosa gercekten buyuleyiciydi.buyukannenin o sakin gorunusunu bozmadan buyuk bir sabir ve azimle yaptiklari,asla umutsuzluga kapilmamasi ve de sonu cok etkiledi beni.

    (bkz: film bitti mi)
  • ananeyle yenilen akşam yemeği sahnesini atlatabilen herkes için mükemmelolabilcek bir animasyon.
    çizgiler mükemmel.
    hareketler mükemmel.
    hareketsizlikler mükemmel.
    müzik mükemmel.
    hele renkler, en mükemmel.
    canlı olmalarını dilemiştim hep.
hesabın var mı? giriş yap