• 90’ların sonunda patlayan internet balonunun akabinde abd merkez bankası resesyon ihtimaline karşı faiz oranlarını düşürdü. 2000 ve 2006 arasındaki bu sürecin amacı insanların ucuz ve kolay bir şekilde borçlanıp tüketim hızlarını devam ettirmeleri ve küresel ekonomik büyümeyi sekteye uğratmamaktı. [bir de terörizmin abd ekonomisine vız geleceği mesajını vermek istediler parayı ucuzlatarak.] tabi bunun tek yolu da tüketicilerin kişisel borçlarının katlanarak artması oldu. abd ekonomosindeki toplam borç oranı 1997’de ülkenin gayri safi yurt içi hasılasının (gsyih) yüzde 250’si kadarken 2007’de bu oran yüzde 350’lere çıktı.

    bankaların geleneksel rolü, insanların tasarruflarını yatırdığı mecra olarak işlev görmektir, bu birikimler de bankalar tarafından kredi olarak reel sektöre aktarılır. ama insanlar tasarruflarını gitgide yatırım fonları (mutual fund) ve emeklilik yatırım fonlarına (pension fund) aktarmaya başladığından bahsettiğim süreçte bankalar da gitgide daha aktif bir rol almaya başladı tüketici kredileri alanında. bankacılık sektörünün devlet tarafından kuralsızlaştırılmasını (deregulation) fırsat bilen bankalar, tüketici kredilerini yeniden paketleyip alınır satılır menkul kıymetler (tradeable securities) yaratıp başka bankalara ya da fonlara satarak yeni bir iş alanı yarattılar. tabi bu süreci finanse etmek için kendileri de yüksek borçlanmalara giriştiler, zira yeni yaratılan menkul kıymetlerin getirisinin borçlanma maliyetlerinden çok daha fazla olacağına inanıyorlardı. böylece bankaların yeni menkul kıymetler yarattığı ve sürekli birbirlerine alıp sattıkları bir ekonomik model oluştu. bu yeni oluşuma “gölge bankacılık sistemi” diyebiliriz, çünkü ne olup bittiği bankaların mali tablolarına yansımıyordu. bu gölge bankacılık sisteminin başka bir sonucu da devletin elindeki faiz değiştirme ya da likidite pompalama gibi acil müdahele tekniklerinin etkisiz kalması oldu, bu tip müdaheleler ancak eski tip bankacılık anlayışında işe yarayabilir zira.

    bankaların bu yeni iş alanı önceleri çok karlı oldu, karlar arttıkça bankalar daha da fazla borçlandı, devasa borçları olan bankaların ana aktörler olduğu bir sistem ortaya çıktı. tabi ki burda iki yönlü bir nedensellik var, bankaların bu kadar kar etmesinin sebebi de borç oranlarının (leverage) fazla olması, defterlerindeki kapital oranının azlığı ve alınan yüksek riskler. bankacılığın temelinde de bu vardır zaten, bankalar yapı itibarı ile defterlerindeki likit varlıklar borçlarından daha az olmasına rağmen işleyebilen kurumlardır. merkez bankasının görevi de yatırımcıların bankalardan paralarını alıp kaçmamaları için gerekli güven ortamını sağlamaktır. bu güveni sağlamanın bir yolu bankaların varlık/borç oranlarına hukuksal bir alt limit koymaktır. bahsettiğim yeni finansal düzenin bir sakatlığı da birçok işlemin mali tablolara yansımadan gölge bir sistemde yürütülmesinden dolayı bu minimum limitlerin manasız kalması, kontrol edilememesi oldu. zira bankaların mali tablolarında varlık olarak gözüken birçok kalemin gerçek değeri belli değildi, hatta muhasebe oyunlarıyla bazı borçlar bile varlık olarak kaydediliyordu.

    bir yandan da emlak piyasasında düşük faizlere bağlı olarak durdurulamayan bir büyüme yaşanıyordu. insanların biraz da irrasyonal bir şekilde emlak piyasasındaki balona kendilerini kaptırmaları, emlak fiyatlarının artması ama insanların yine de mortgage’larla (ipoteğe benzer teminat) borçlanması hem yeni oluşan gölge bankacılık sisteminin obezleşmesine, hem de finansal piyasalarda büyük riskler oluşmasına sebep oldu.
    sorun sadece faizlerin düşük olması ve abd ekonomisinin borçlanmaya bağlı olarak büyümesi değil. yeni oluşan sistemdeki yapısal hatalar bugünkü krizin kalbinde yatıyor. başta bankaların tüketici borçlarından (bunların içerisinde emlak piyasasındaki mortgage’lardan öğrenci borçlarına kadar her şey var) yeni menkul kıymetler yaratıp bunları alıp sattığından bahsetmiştim. bu yeni menkul kıymetlere cdo deniyor ve bunlar epey karmaşık finansal enstrümanlar. bu cdo’ları yaratmak için bankacılık sisteminin sürekli yeni borç kontratlarına açlığı var, ayrıca banka çalışanları da sattıkları borç kontratı başına komisyon alıyor. hal böyle olunca zamanla doğru dürüst bir geliri olmayan insanlara doğru dürüst bir kredi kontrolü yapılmadan borç senetleri satılmaya başlandı ki felaketin asıl sebebi bu. ortada büyük bir sorumsuzluk var. bahsettiğim durum sürdürülebilirliği olmayan bir hadise. bir noktada insanların borçlarını ödeyememesi sonucu bankaların yeni kredi verememe durumu ortaya çıkacak ve şov bitecekti. ancak bankalar ya kendilerini kandırarak ya da bile bile lades diyerek yüzlerce borç kontratının bir potada eritildiği bu cdo’ların risksiz olduğu varsayımıyla hareket etti. bir banka bu cdo’ları satın aldığında bir yandan da risklere karşı sigorta satın alıyor ya da başka yollardan kendini korumaya alıyordu (hedging). 2003-2006 arasında piyasalar iyi gittiği, ekonomi büyüdüğü için bu sigortalar da ucuzdu. ancak dediğim gibi bu cdo’lar çok karmaşık enstrümanlar ve riskleri adam gibi yönetmenin o iyimser tablo içerisinde imkanı yok. bu süreç epey devam etti. bankalar ödeme sıkıntısı çekeceği baştan belli olan kesimlere yoğun olarak borç verdi, bu borçları paketleyip başkalarına sattı, kurumsal yatırımcılara sattığı güya sağlam kısa vadeli cdo’larla insanlardan topladığı uzun vadeli riskli borç kontratları arasındaki faiz farkını cebe attı.

    bu sistem dediğim gibi sürekli yeni borçlanma senedi satmaya, bunlardan yeni menkul kıymetler (cdo’lar) yaratmaya mecbur. her hafta binlerce mortgage senedi paketlenip cdo’ya dönüşüyordu bu dönemde. bu karmaşa içerisinde yatırım bankaları borç verdikleri insanlar hakkında adam gibi bilgi sahibi olmuyor, hiçbir kritere dayanmadan sadece sistemi beslemeye çalışıyordu. ayrıca verdikleri borçlar geri ödenmezse merkez bankası’nın sisteme el atmasına güveniyorlardı. böylece sürekli yeni cdo’lar yaratılan ve bunların elden ele dolaştığı bir finansal pazar oluştu. ancak 2006’da bu menkul kıymetlere olan talep azalmaya başladı. yatırımcılar cdo’lara şüpheyle bakmaya, düşük riskli oldukları konusundaki varsayımı sorgulamaya başladılar. yatırım bankaları cdo’ları kendi aralarında paslamaya devam etti, zira kendilerini başka yollardan koruyabileceklerine (hedging), cdo’ların sadece daha güvenli kısımlarını ellerinde tutabileceklerine inanıyorlardı. ancak ekonominin içinde cdo’lara duyulmaya başlayan güvensizlik yavaş yavaş da olsa sonuç vermeye başladı. 2006’nın ikinci yarısında bankalara olan borçların ödenmeme oranı bir anda iki katına çıktı (dar gelirli vatandaşların kendilerine pompalanan mortgage’ları geri ödeyememesinden). bankaların ellerindeki cdo’lar zehirli atık muamelesi görmeye başladı. böyle olunca getirileri bankaların kurumsal yatırımcılara sattığı güvenli kağıtların maliyetinin bile altına indi ve bankalar zarar etme sürecine girdi. bankaların kurumsal yatırımcılara faiz ödemesi lazımdı ama bunu finanse edecek cdo’ları kimse almıyordu. bu durum bankaların mali tablolarına büyük baskılar yapmaya ve durumun vehameti gittikçe ortaya çıkmaya başladı. bankalar arasında alıp satılan cdo’ları sigortalayan sigorta şirketleri de sıkıntı yaşamaya başladı ve kısır bir döngüye girildi.

    özetle bankaların tüketicilere verdiği aşırı riskli borçların paketlenmesiyle oluşan ve risksiz olduğu ilüzyonu ile alınıp satılan cdo’ların foyası ortaya çıktı. cdo’ların foyası ortaya çıkınca bankalar bu süreci finanse etmek için kurumsal yatırımcılardan aldıkları borçları geri ödeme sıkıntısına girdi. bütün bankaların ve sigorta şirketlerinin elleri birbirlerinin cebinde olduğundan sistem komple bir çöküş tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. cdo’lar gibi türev enstrümanlarının (yani başka finansal enstrümanlardan türeyen ama kendi başına değeri olmayan menkul kıymetlerin) adam gibi denetlenmemesi, bu menkul kıymetlerin mali tabloların dışında hayat sürmesi ve allan greenspan gibi finansal piyasaları çekip çevirmesi beklenen yöneticilerin fakir insanlara karmaşık mortgage’ların satılmasıyla işleyen sakat bir düzene seyirci kalması yüzünden işler tepetaklak oldu.

    2007 ağustos’una gelindiğinde mortgage-tabanlı menkul kıymetler pazarı çökmüş, bankaların varlık hanelerindeki kalemlerin büyük kısmı çöp haline gelmişti. böyle olunca piyasalarda bir kredi sıkıntısı başladı, merkez bankası piyasaya likidite de aktarsa bankalar bunu kredi vermek amaçlı değil, zaten var olan kredileri daha mantıklı faiz oranlarıyla yenilemek için kullanır oldu. japonya, almanya ya da çin gibi ülkelerin yeni gölge bankacılık sisteminden kaçmaları da oluşan kredi sıkıntısının bir başka sebebi. 2008 başında bankaların elinde 900 milyar dolarlık ne idüğü belirsiz cdo kütleleri vardı. elbette bunların belli bir değeri var ama sağlıklı olanlarla sağlıksız olanları ayırmak çok zor. bütün bu olanlara rağmen yatırım bankalarının başındaki adamlar yüksek bonus’lar kazandılar, kaybeden bankaların hissedarları oldu. ama mesela citigroup’un en büyük yatırımcısı bir suudi arabistan prensi ve kendisine petrol gelirleri yeter heralde. esas kaybeden küçük yatırımcılar ve abd’de mortgage’la ev almış aşağı yukarı 3 milyon aile. bu insanlar düşen ev fiyatları ve artan mortgage maliyetleri yüzünden ya evlerini kaybedecek ya da kaybettiler bile. kredi sıkıntısından dolayı reel sektördeki firmalar finansman bulamayacak, insanlar işsiz kalacak, öğrenciler borç bulamayıp tahsil yapamayacak. banka kredileriyle iş gören yerel belediyeler altyapı harcamalarını kısmak durumunda kalacak. yani daha çekilecek çok acı var.

    mortage-tabanlı cdo piyasasının çökmesinden ve bankaların varlıklarının büyük kısmının bu tip kalemlerden oluştuğunun fark edilmesinden sonra temmuz 2007’den mart 2008’e kadar 175 milyar dolar uçtu gitti wall street’ten. beşinci büyük yatırım bankası olan bear and sterns ancak devletin 29 milyar dolarlık garantisi sayesinde jp morgan chase’e satılarak güya kurtarıldı. diğerleri yabancı devletler tarafından sahip olunan fonlara devasa miktarlarda imtiyazlı hisse (preferred stock) satarak kendini kurtardı. ocak 2008’de piyasaya enjekte edilen 75 milyar dolarlık sıcak para da derman olmadı. merkez bankası bir de faiz indirimine gitti. tekrar özetlemek gerekirse oluşan gölge bankacılık sistemi kolay kolay ayağa kalkacak gibi değil maalesef. izansızca borçlanarak topladığı başkalarının paralarını var olmayan teminatlara karşı borç veren finans piyasası, bu riskli borçların geri ödenmemesi sonucu dibe vurdu. şimdi kimse kimseye borç vermiyor, resesyon kapıda. devletin de yapabileceği pek bir şey yok çünkü olayları geriden takip ediyorlar, geç ve yetersiz önlemler alıyorlar.

    geçen hafta bu mortgage piyasasının en büyük aktörleri olan, aslında özel şirket statüsünde ama zamanında devlet tarafından kurulmuş freddie mac ve fannie mae devlet tarafından satın alındı. adını öyle koymasalar da düpedüz millileştirme bu. felsefi temelini özelleştirmeye bağlamış abd kapitalizmi ancak millileştirerek sorunlardan sıyrılmayı umuyor. bu saçmalık, zira işler iyiye giderken zenginler yiyor kaymağı, işler kötü gidince devlet yani vergi veren sıradan vatandaşlar karşılıyor zararı. buna “bankacılar için sosyalizm” diyor bazıları. lehman brothers’ı da bank of america’ya satılmasını sağlayarak kurtarmaya çalıştı devlet ama teminat vermedi. hal böyle olunca bank of america masadan çekildi ve lehman brothers iflasını ilan etti. devlet lehman brothers’ı da himayesine alsaydı bu gelecek için büyük sorun olacaktı, bankalar ne halt ederlerse etsinler devletin kendilerini kurtaracağını düşüneceklerinden iyice gemi azıya alacaklardı. merrill lynch’i aldı bank of america ama lehman brothers şehit oldu. finansal sistem böyle büyük bir bankanın çöküşünü kaldırabilir mi belli değil. eğer lehman brothers’ın varlıkları alelacele satılmaya çalışılırsa piyasadan çıkacak düşük fiyatlar diğer bankaların da ellerindeki varlıklara yeniden değer biçmek zorunda kalmalarına ve belki onların da iflasa sürüklenmesine sebep olacak. henüz emlak piyasası dibi görmüş değil, finans piyasası dışındaki diğer sektörlerde de yaprak kımıldamıyor kredi sıkıntısından dolayı ve yabancıların da abd varlıklarına ilgisi dibe vurmuş durumda. bu şartlar içerisinde goldman sachs gibi cdo piyasasına pek bulaşmadığı için şimdilik sağlam görünen yatırım bankalarının da ileride sıkıntıya düşmesi şaşırtıcı olmaz. washington mutual ve dünyanın en büyük sigorta şirketi aig her an batabilir.

    özetin özeti: olayların esas sebebinin açgözlülük, para hırsının gözleri kör etmesi ve kapitalizmin hastalıklı mahiyeti olduğunu söyleyebiliriz.

    * yazarken robin blackburn’un mart 2008’de new left review için yazdığı makaleden epey faydalandım.
  • çok iyiydi ya, taş gibiydi, ikiye katlıyordu, biraz sallanmıştı, toparlayacaktı, birden yüzde onbeşbin yükselip al sat yaptıracak lawunyalarn korkaklığını ispatlayacaktı, besbelliydi. nasıl oldu da böyle oldu? ama bundan sonrası sorun değil. bu batar diğerleri batmaz, böyle sorunlar olur. alternatif yok zaten di mi? diğer deneyler başarısız oldu. bu şimdiki iyi yine bakma sen. sosyalizm gelsin de o karanlık demir perdeler mi insin? o gri donukluk mu hakim olsun pırıltılı hayatımıza? donuk istemiyoruz ya? duvar olmasın. öyle ağır ağır göçsün ekonomi, bir kişiye, partiye, sisteme atfetmeyelim, allahın hikmeti diyelim geçelim gitsin. yeter ki totalitaryen olmasın, bıyıklı falan. çirkin onlar. bu iyi. bak ne güzel kutularıyla adamlar, güle oynaya çıkıyorlar. demek ki sorun yok. adamlar gülüyor yahu. sorun olsa gülerler mi? besbelli olay burada duracak. bear stearns şeyinde durur sanmıştık ama olur öyle bu tip şeyler 70 80 senede bir. normal. toparlayacak. adamlar gülüyor. krugman serinkanlı yazmış. herkes neşeli. mütebessimler. donuk sosyalizm gelmesin. stalin. insanız ya. totaliter. duvar. ah yitip giden...
  • finans sektöründeki en büyük fiyaskolardan birinin ana karakteri, finans derslerinin vazgeçilmez tartışmasıdır. mali tablolarında yaptıkları hilelerle ünlüdürler. en önemlisi repo 105. bununla, her yılın sonunda, problemli mal varlıklarını başka firmalara satıyorlardı. ama satarken 'repurchase agreement' diye bir anlaşma yapıyolardı, kısaca repo 105. yani satıyorlar, ama kısa zamanda geri almak şartıyla. bir nevi kısa vadeli borç alıyorlar.ama tabi bu şekilde bunlar borç değil satış olarak gözüküyor, ki bu da şirketin değerini artıran bir şey. böylelikle de sene sonunda her şey mükemmelmiş gibi gözüküyor, ama aslında değil. işte böyle... bu tarz skandallar da olmasa finans dersleri gerçekten sıkıcı olabilirdi. başka bir skandal için (bkz: enron)
  • finansal tablolarını inceleyen yetkililerin $öylesine* güzel bir yorumda bulunduğu batık $irket.

    *: "on the left side there is nothing left, on the right side there is nothing right"
    accounting for dummies notu: finansal tabloların soluna assets, sağına da liabilities yazılır.
  • sadece "haftanin" $irketi olmak icin fazla buyuktur (bilanco buyuklugu 700 milyar usd). wall st tarihinin batan en buyuk yatirim bankasidir. durumun vahametini $oyle ozetleyelim: fed zorda olan finansal $irketlere 'hisse senedi' teminatiyla kisa vadeli borc verecektir ki bu yakla$ik olarak taksim meydaninda donu indirip "yok mu beni zkeen?" diye bagirmakla ayni kivamdadir. ornek olarak gecen yil 70-80 papel eden fannie, freddie ve lehman hisseleri $u anda broadway teatrolarinin wc'lerinde tuvalet kagidi olarak kullanilmaktadir...
  • amerikadaki tüm bankaların batması için bir tetikleyici değildir. sistemi dikkatli inceleyelim:

    - mevduat toplayamayan, tüm işlerini borçla harçla (hisseyle bonoyla) fonlayan yatırım bankaları
    - mevduat bankaları

    imdi, likidite krizi var e doğru. ama bunun asıl vurdugu adamlar "kredi riski"nden korkanlar, yani büyük bir mevduat deposu olmayanlar... yani yatırım bankaları. zaten krizin doğuş noktası (bkz: #11122371) türev kredi ürünleriydi, e bunu da yaratan ve çoğaltan onlar.

    yani şimdi siz bana:
    lehman bir banka demek ki tüm bankalar batacak.
    veya
    lehman çok büyük bir kurum demek ki tüm dev kurumlar batacak. (walmart'ın yıllardır 1 mio+ çalışanı var)
    gibi argümanlarla gelirseniz... olmaz. hepi topu 4-5 büyük yatırım bankası var. mevduat bankalarını neden dan diye batırdınız şimdi?

    derseniz ki "x bankasının tipi önemli değil ama elinde çok fazla bilanço dışı illikit türev ürün var o yüzden batacak"... böyle sağlam bir kurguyla ben size inanmakla kalmam hemen gidip o bankanın kağıdını açıga satarım, size de yemek ısmarlarım.

    nedensellikle korelasyonun farkını ayırabildiginiz ölçüde inanırım hipotezlerinize. saygı, sevgi.
  • amerika'nin en buyuk bankalarindan biri iken bugun iflasini aciklayan, turkiye'deki yeni ekonomik krizin gunah kecisi yapilacak bankadir. hukumetin politikalarinin bu kriz ile hic alakasi yoktur, kriz olduysa, enflasyon abidik gubidik istatistik yalanlarina ragmen artmaya devam ediyorsa, aslinda herkes en az 3 cocuk yapacak kadar refahtayken i$sizlik almi$ ba$ini gitmi$ ise, bunun sorumlusu hukumet olamaz.

    hukumetimizin ve belediyelerinin alkollu icecek yasagi getirmek, yolsuzluklari yollandirmak, ele$tirenleri bertaraf etmek, askerleri ergenekonlamak, kenelerden ziyade kene ile beslenen mahlukatlari ilaclamak vasitasi ile zehirlemek, gecmi$i karanlik medya patronlarindan, alni anasinin ak sutu gibi acik ciftcimize kadar her kesimden farkli du$uncedeki insanlarla polemige girmek gibi onemli vazifeleri varken bir de ekonomik krizle mi ugra$sinlar canim...
  • isminde dudullu kıraathaneleri tadını yakalayan her müessese gibi, battı.

    yatırımlarımı genelde türk bankalarında değerlendirdiğim için adını bile duymamışım, bilseydim yıllar önce yazardım batar diye. kocaman wall street bankasısın, brothers ne ayak, pr şirketin ne? derdi parasızlık değildi, piyasaya güven veremedi o isimle, o yüzden şeyoldu.

    ticari hayata dair tecrübeler no 1: isminde kardeşler geçen müesseselerle iş yapılmaz.
hesabın var mı? giriş yap