• --- spoiler ---

    kuklacı, veronique'in "neden aynı kukladan iki tane yaptın?" sorusuna şöyle cevap verir: "çünkü bu kuklaları gösterilerimde çok yoğun* kullanıyorum, kolaylıkla hasar görebiliyorlar". bana öyle geliyorlar ki filmle ilgili zihnimizde oluşan ilk soru olan "niye iki tane var bunlardan?" sorusunu, tanrı'nın veronikalar'ı neden çift yarattığını bu şekilde yanıtlamış oluyor yönetmen kieslowski. ne var ki ikisi de üst düzey müzikal yeteneğe sahip olan veronikalar'dan polonyalı olanı daha ilk performansını verirken kalbine yenik düşer ve yaşama gözlerini yumar, diğeri ise 'hasar görme' riskinin farkına varıp bu yeteneğini hiç sergilememe yolunu seçer (kendisini hastaneden çıkarken ve sonra elinde kardiyogramını incelerken görürüz).

    * ingilizcesinde "handle them a lot" diye geçiyor, gösteri esnasında aşırı yıpratıcı bir şekilde kullanıyorum manasında.

    --- spoiler ---
  • bir kadının kendi varoluşundan duyduğu acıyı anlatan filmdir. hayat seçimler yapmak ama hep vazgeçilenlerin arkasından ağlamaktır aynı zamanda. veronika da vazgeçtiği "kendi"ne ağıt yakar.

    olasılıkların tükenişidir acının kaynağı ve bunun tek ilacı, tek tesellisi sevgidir. kundera, "varolmanın dayanılmaz hafifliği" kitabında başka türlü tercihler yaptığımızda sonucun nasıl olacağını bilmediğimizden dolayı "hafif" olduğumuzu söyler. eğer herşeyin nasıl sonuçlanacağını bilse idik o zaman tüm yollarda aynı anda koşmak isteyecektik belki de. anların ve kararların biricikliği ve başka olasılıklara karşı körlüğümüzdür varoluşumuzu özgür kılan. ama veronika için ise varolmak dayanılmaz ağırdır, çünkü o içten içe heran yaşıyordur başka türlü olanı.
  • kieslowski'den parlak bir fikri, o sadece parlak bir fikirmişçesine işlemesini bekleyemezdik. iki veronik birbirinden habersizce paralel hayatlar yaşayıp birbirlerini görmeksizin aynı sokaktan geçseler yakışmazdı; iki veronik birbirlerini görmeksizin sadece seyircinin keyfi için tezat hayatlar yaşasaydı yakışmazdı [melinda and melinda'da woody allen'a yakışmıştır] ya da veroniklerin birinin sevgilisi yolda diğer veroniği sevgilisiyle beraber görüp kanını pekmez gibi akıtsa hiç yakışmazdı. ama veroniklerden biri ölünce (ki diğeri ölse de farketmezdi) o kırılışın diğerinin hayatına mistik etkilerini göstermek yakışıyor işte. karşılaşmalarıysa sadece kendini karşı kaldırımda yürürken görmek'in bir versiyonu olarak, göze sokulmaksızın gerçekleşiyor. bir spekülasyon bir sitem: iki veronikin biri polonya'da biri fransa'dayken polonya'dakinin ölümü kieslowski'nin biyografik bir alegorisi neden olmasın?

    soruya gelince: kieslowski, irene jacob, akıllı senaryo falan demişken, bu kadar sıkıcı olmak zorunda mıydı?
  • birlik ve ikilik temasını yalnızlıkla harmanlayarak akıllara zarar biçimde işlemiş bir filmdir*

    --- spoiler ---
    filmde her iki veronique'in de annesinin olmaması ve babalarının benzer mesleklere sahip olması özellikle dikkat çekicidir. sadece kadınlar aynı değil, aynı zamanda çevreleri de aynıdır, ancak çevrelerinin aynı olması, dünyadaki herkesi kapsayan fakat birbiriyle etkileşime girmesi olanaksız tamamen aynı iki uç yaratacağından (yani imkansız olacağından), görünüşte aynı değil tekten çıkmış gaia ve ouranos gibi benzerdirler (ya da dengeli). diğerleri dengeli olmalarına rağmen aynı olamadıklarından yalnızdırlar, veronique'i anlayamamaktadırlar. veronique ise yalnız değildir. yalnız olmadığını en yoğun biçimde sevişirken anlamaktadır. aslında bunu narsisist duygularla kendi fotoğrafına bakarak yapar. yalnızlık istenilmeyendir. insanlar yalnız olmamak için nedenler bulmaktadır (örneğin fransada'ki veronique'in babası, annesi öldüğünde yalnız hissedememiş çünkü tutması gereken bir el varmış). yalnız olmadığının farkına varmak için bir nedeni ya da nesnesi olmadığından başka bir ülkede bir ayna yaratmıştır (tıpkı gaia'nın ouranos'u yaratması gibi). ters gösteren top, aynısını tersten göstermesiyle hem fransa'dakiyle aynı olan diğer veronique'i simgelemekte (bir olmak) hem de annesi (içinden çıktığı kişi) aracılığıyla diğer insanların benzerliğini (birden gelen olmak) göstermektedir.

    dediğim gibi akıllara zarar bir filmdir kendisi 8.45'te entry girmeme vesile olmuştur. akıllarda bin türlü soru uyandırmaya devam etmektedir.

    son sahnede veronique'in ağaca dokunması bir yönü (gaia'yı) seçtiği, diğer kısmının ölümünü kabullendiği anlamına mı gelmektedir? bu, bir iyileşme olarak okunabilir mi?
    --- spoiler ---

    sonuç itibariyle daha çok izlenmesi gereken, altının üstüne getirilmesi gereken bir filmdir deyim yerindeyse.
  • filmde pencereler dışarıya değil, içeriye doğru açılır. bu yüzden hep kapalıdırlar:
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel

    (görüntü yönetmeni: slawomir idziak.)

    kahraman(lar) çünkü dışarıya değil, kendi içlerine bakarlar hep.

    kieslowski = içimizin pencerelerini açamayışımızın sineması. aynı durum dekalog filmlerinde yinelenir ve tabii ki üç renk üçlemesinde de. içsel yolculukların ya da içsel manzaraların sineması.

    ayrıca bkz;
    (bkz: dekalog jeden /@hanging rock)
    (bkz: dekalog dwa /@hanging rock)
  • kieslowski'nin renk üçlemesinin nüvesini oluşturan film. burada da usta yönetmen kısık bir yeşil ve turuncunun çarpışması üzerinden ilerliyor.

    --- spoiler ---
    veronique'in sabah vakti yüzüne vuran ve sırasıyla tüm vücudunu aydınlatan turuncu ışık, filmin farklı yerlerinde neredeyse ölgün tonlarda çekilen sahnelerin arasına sızıyordu. kimi zaman koyu, zifiri yeşil mekanlardan farklı planlara geçerken turuncu pasajlar oluşturmaktaydı usta yönetmen... bu filmi özellikle sonraları kırmızı'da karşılaşacağımız kimi olgularla da ilişkilendirmek mümkün... yine irene jacob ile çektiği kırmızı'da da yaşamın tesadüfler oyununu kullanmıştı kieslowski. veronique'in yaşamını veronica ile bağlayan en önemli unsur da bir polonya gezisi sırasında krakow'da veronique'in objektifine takılan veronica'dır. üstelik veronica otobüste gençlerin polisle çatışmalarını çekerken veronique'i fark ettiği halde, veronique orada ortalık yerdeki benzerini fotoğraflarken bile onun farkında değildir. çok sonra kuklacı hatırlatır kendine tıpa tıp benzeyen kadının varlığını... veronica'nın talihsiz ölümü sonrası sebepsizce bir yas içinde hisseden veronique adeta telepatik olarak bu tıpa tıp benzerini hisseder durur. sanki hepimiz hiçbir zaman rastladığımız bir benzerimizin izdüşümü gibiyizdir. anlamsızca hüzünlendiğimizde, sebepsiz yere bir iç sıkıntısı yaşadığımızda hiç tanımadığımız diğerimizi yaşarız.

    fransa ve polonya'da birbirinden habersiz yaşayan bir ikiz kadar benzeşen iki genç kadının şaşırtıcı benzerlikler taşıyan hikayelerine odaklanırken, birinin kaderini diğerinin akıbeti üzerinden nasıl şekillendirdiğini gösteriyor. garip bir seziyle birdenbire şarkı söylemekten vazgeçen veronique, bir ayakkabı bağcığı ve cisimleri ters olarak gösteren küçük bir küre, kalp rahatsızlığı vb. nesne ve olgular üzerinden birbirlerine bağlanmaktadır. kuşkusuz en çarpıcı sahnelerden biri kuklacının veronique'i temsil eden iki kukla yapmasıyla ilgilidir. burada neden kendisinin kuklasını iki tane yaptığını soran veronique'e kuklacının verdiği cevap ilginçtir. "çünkü sürekli gösterilerimde kullandığımdan kuklalar yıpranıyorlar". kuklacı sanki bir tanrı gibi yedekli olarak yarattığı insanları benzer rollerde oynatan bir güçtür. ya da tanrı bir kuklacıdır, insanlar da kukla... kader ve bilinemezlik üzerine ilginç metaforlarla dolu bir film.

    --- spoiler ---

    burada jean baudrillard'ın bir sözü geliyor aklıma: "hepimiz bilinemezciyiz... az ya da çok... gerçekte hiçbir inancımız yok... ama hala ona sahip olmayı öğretiyoruz...
  • kieslowski'nin en güzel filmidir. o tüm sinemasına yayılan naiflik bu filmde doruk noktasına ulaşmıştır. ardından gelen üç renkte de aynı doğruyu takip ederek grafiğin devamlılığını sağlamış olsa da, bu filminin yeri her zaman ayrı. irene jacob'un harika oyunculuğu, ışığın harika kullanımı, görüntülerin mükemmelliği, müziklerin eşsizliği derken birden "izlediğim en güzel filmlerden biri" mertebesine de ulaşır.

    --- spoiler ---

    geri dönüşüm kutusuna şişe atmaya çalışan yaşlı kadın bu filmde yürümeye başlıyor. sanırım elindeki torba market torbası ve atmaya çalıştığı şişe de içinde; dolu olarak.

    kieslowski'nin üç renkte sembolize ettiği fransız devrimi bu filmde yaşlı kadının yürümesiyle başlıyor. ardından şişeyi kutuya atana kadar geçen özgürlük, eşitlik, kardeşlik dolu bir alegorinin başlangıcı bu film.

    veronica sevgilisi antek'e onu ziyaret edeceğini söyler. antek oda numarasını verir: 287. veronique ise kuklacıdan kaçarken girdiği otelde 287 numaralı odayı alır. veronica'nın verdiği sözü veronique tutar. bu kadar kesin bir bağ ile bağlıdırlar birbirlerine. filmde en çok hoşuma giden detay bu olmuştu. filmin temel direğini, yani paralel hayatlar fikrini bundan güzel anlatmanın bir başka yolu da yoktur kanımca.

    *****
    gösteri sırasında çok hasar aldık ve alıyoruz. ama biz elimizi sobaya uzatıp yaktıktan sonra hatasını anlayıp sakınacak bir tıpkımız var mı?

    neden ki?

    --- spoiler ---
  • film bittikten sonra akilda kalanlar: bir kizin yuzune dusen gun isigi. kiev meydaninda kosan polisler. kelebege donusen balerin. karsi binadan aynayla yansitilan isik. vincle tasinan araba. burnunu cama dogru silen adam. adami izleyen kiz.

    siir gibi film vesselam. ilk veronika'yi edip cansever yazmis, digeri cemal sureyanin isi.
  • bu filmi trois couleurs ile birlikte düşünürseniz, bildiğiniz yeşildir. (simgeselliği kenara bıraktık)
  • --- spoiler ---
    sonlarında bir tanesinin küçücük bir kızken sobada elini yaktığı ve diğerinin bundan bir kaç gün sonra elini sobaya uzattığı ama dokunmadığı anlatılıyor ki ilk kızın ölümünden sonra diğerinin ölmemesiyle bir bağlantı kurdum ben..
    bir de yedeği ile yaratılmış fakat hangisinin ilk kukla olması gerektiğine kuklacının karar vermesi ne kadar adildi..onun için değilse bile kuklalar açısından bir anlamı olmalı..
    --- spoiler ---

    sadece kuklaların dansı için bile izlenebilir..küçük çocuklara öyle korkutucu bir oyun izletilmesini ise anlayamadım..
hesabın var mı? giriş yap