• mahallesi, caddesi ve camisi var. hepsi istanbul'da. yazılanlarda vurgu kiliseye yapılmış ama yapı olan küçük ayasofya kilise olarak inşa edilip fatih istanbul'u aldıktan kısa süre sonra camiye çevrilmiştir ve hala ibadete açık bir camidir. sultanahmet'in hemen altından arasta çarşısından aşağıya doğru cankurtaran'a inen yolu takip ederek gidilir.

    denize yakın olduğu için su biriken ve hemen yanından geçen banliye tren hattının etkisiyle kayan zemini ve çatlayan kubbesi üç dört sene önce restorasyona alındı. büyükşehir belediyesi restorasyonu bir inşaat firmasına verdiği için mimarlardan tepki çekti. bir akademisyene göre zeminde ortaya çıkan kalıntılar incelense, hatta daha sonra cam bir zemin altında sergilenme şansına sahip olunsa mimarlık ve kültür için çok kıymetli bilgilere sahip olacaktık ama herhangi bir binaya uygulanan zemin güçlendirme teknikleri camiye uygulandığı için beton altında kalan eski zemin kalıntılarını inceleme şansı kalmadı. radikal'de çıkan bir habere göre aynı akademisyen belediyenin caminin müzeye çevrilme ihtimalinden korktuğunu ancak zemin kalıntıları sergilenseydi bunun ibadete engel teşkil etmeyeceğini söylüyor.

    üç sene kadar önce restorasyonu biten caminin içi ve dışı yepyeni. yapının yenilenmesi güzel ama bence eski çekiciliğinden kaybetmiş gibi. kubbede güzel işlemeler var, geri kalan duvarlar sade ve ince sıvayla kaplanmış. fazlasıyla yeni görünüyor. duvarın ufak bir kısmını sıvasız bırakıp cam kaplayarak eski halinin görünmesini sağlamışlar. keşke ya olduğu gibi eski haliyle bırakılsaydı ya da tümden kapatılsaydı. 50 cm'lik bir camdan duvarın eski halini görmenin pek bir esprisi yok, belki uzmanı için birşey ifade ediyordur. caminin en ilginç kısmı kilise mimarisinde olduğu gibi bırakılan mermer sütunlar ve yine kilise döneminde yapılmış ikinci kattaki balkonun iç kısmını çepeçevre dolaşan friz. romen alfabesiyle frize işlenmiş kitabe camiye çevrildikten sonra aynen bırakılmış. bunların altında namaz kılmak enteresan bir his.

    son restorasyondan sonra çevresindeki yıkık dökük yapılar kaldırılıp yeşil alan yapıldı, cami ve külliyesi ortaya çıktı. buna rağmen hala ziyaretçilerin büyük çoğunluğu turist, avludaki çay bahçesi hala kalabalıktan uzak ve nezih.
  • bu caminin müezzin mahfelinin mermerine bundan 100 sene önce tırnak çakısıyla 1331 yazan vandal orospu çocuğu, muhtemelen çoktan toprak olmuşsundur ve böcekler kemiklerini kemiriyordur. oh olsun, kemiklerini 1331 deseniyle kemirsinler. adi şerefsiz seni...
  • üç yıl oturdugum mahallem.

    cok severdim orada yasamayı, sanki zamandan ve istanbul'un tukenmez ugultusundan kopup gelinirdi oraya. sakin ve keyifli yasanır bu mahallede. catıya cıkıp bogazın marmaraya acılan kosesi, yenikapı, marmarada kıyıya yanasmayı bekleyen gemiler izlenir. sabaha kadar mest olunmus halde saraplar içilir teraslarda, sonra sabah ezanı baslar sultan ahmet'te.

    bugune kadar hiç inançlı olmayan ben, o an kadehimi bırakıp anın ve sabah ezanının huzuruna bırakırdım kendimi. hiç bir yerde ezan bu kadar guzel okunmadı benim kulagıma gore.

    gun dogar, medresede ıhlamur agacının altında kahvaltı edilir, yanda ney ufleyenleri dinleyerek.

    huzur demektir benim için kucuk ayasofya.
    ozledim mahallemi.
  • çatladıkapı ile kadırga arasında kalan küçük ayasofya suriçi istanbulunun diğer semtleri gibi buram buram tarih kokar.. küçük ayasofya camii bizanstan seslenir bize.. isminin küçük olduğuna bakmayın 1'inci ve 2'nci dönem sergius bachus kilisesi ayasofyadan eskidir. kadırgaya giden dar caddenin sağ tarafında sokak arasına gizlenmiş özbekler tekkesi istanbuldaki 3 özbek tekkesinden birtanesidir..sokullu mehmet paşa camii mimar sinan eseridir.

    hoca ahmed yesevi vakfına tahsis edilmiş medrese istanbulun belki de en faal klasik türk süsleme sanatları merkezidir..ebrucu fuad başar ve yılmaz eneş, minyatür sanatçısı özcan özcan, hattat turan sevgili, sedefkar ahmet sezgin bu mekanın ev sahipliğini yaparlar..

    ilk bahar sabahlarında kuş cıvıltıları eşliğinde yapılan kahvaltılar unutulmazdır ki menü de tost ve demli bir bardak çay vardır.. ille de sigara içilir zira çay mekruh olmasın..

    kış aylarında kar yağdığında revaklardan sarkan buzulların seyrine doyum olmaz. sığırcıklar ve şehrin kalabalığından yorulmuş biz insancıkların yegane limanıdır buraları..

    en azından bir zamanlar böyleydi.. ressam ve fotoğrafçı tolunay timuçin'in vefatıyla küçük ayasofya eski çekiciliğini kaybetmeye başladı.. işletmecilikten bi haber esnaflar tuzu biberi oldu..sessizliğin dinlendiği taşlarda yüksek topuk sesleri yankılanmaya başladı ve küçük ayasofya popüler kültüre kurban gitti..

    geriye değişmeden kalan tek şey mahmut abinin sesinden dinlenen muhteşem ezanlar oldu..
  • entry girerken insan korkuyor, ya popüler olursa diye...
    pazar sabahı gastenizi sevdiğinizi alıp külliyesinde ucuza, yeşillerin arasında keyifli bir kahvaltı edebileceğiniz, çok iddialı olmayan, samimi bir yer. ideal bir çekim yeri. huzur verir.
  • bundan yaklaşık on sene evvel, tiyatro kursu aldığım bir kültür merkezinden çıkıyorum. yolumu şaşırmış da olabilirim, geze geze eve gitmek istemiş de olabilirim, tam emin değilim.
    kumkapı'nın eski sokaklarında, ahşap evlerin arasında dolaşıyorum. kulağıma çok uzaklardan ney sesi geliyor, sesi takip ediyorum. sese yaklaştıkça ud sesi de gelmeye başlıyor. fakat işin garip tarafı sese yaklaştıkça bir camiye doğru ilerlediğimi fark ediyorum.
    avluya girmeden önce, caminin dışı tıpkı sur gibi yüksek ve kalın duvarlarla çevrelenmiş. yarı açık yüksek, demir bir kapı var. itiyorum açılmıyor ama bir insanın geçebileceği şekilde aralık var. o aradan geçiyorum.
    avluya girince gözlerime inanamıyorum. tıpkı sırlar kapısındaki gibi hissetmiştim kendimi. üzerime sisler geliyor falan (ambiyans on benziyor tabi).
    bir neyzen etrafında ney öğrenen öğrenciler ney üflüyorlar. öteki tarafta bir udi çğrencileriyle beraber ud çalıyor. avlunun çevresi geleneksel türk el sanatları atölyeleri ile çevrilmiş ve güzel el işçiliği ürünlerin satışını yapıyor. tam ortada çok güzel bir şadırvan var.
    etrafı hayran hayran dolaşırkan hat ve ebru sanatçısı "fuat başar" ı görüyorum. yanına gidip onu tanıdığımı söylüyorum ve çay içiyoruz.
    caminin için ise ayrı güzel, içerideki latin yazı ve figürleri aynı zamanda hat çizimlerini görünce neden "küçük ayasofya" dendiğini anlıyorsunuz.
  • çevresinde, el sanatları çarşısının bulunduğu, bizans döneminde yapılmış tarihi eser. fetihten sonra camiiye çevrilmiştir. büyük ayasofya'dan bile daha eski bir yapıdır. caminin bahçesinde kesikbaş hüseyin ağa'nın türbesi bulunur. yakın zaman evvel restore edilmiştir ki, onarımdan evvel cami büyük tehdit altında olup, yakınında bulunan banliyö treni her geçtiğinde cami, ciddi bir şekilde sarsılmaktaydı.
  • bu istanbul garip yer; güzelliği de çıldırtıcı çirkinliği de.
    kurstan arkadaşlarla iş çıkışı üsküdar'da buluşmak üzere sözleşmiştik.
    eminönü'nde köprünün altındaki her zaman kullandığım ispark'a uğrayıp sonra vapurla karşıya geçecektim. peki ya ne oldu? dolu olan bu otopark'tan itibaren sarayburnu'na kadar 90 dk'da gelebildim ve ispark/özel herhangi boş otopark bulamadım. ilerleyen saat ve gerilen sinirlerimle planı iptal edip eve geri dönmek üzere cankurtaran'a doğru devam ettim.
    bu noktalarda sakinleyen trafikle ben de sakinledim. dedim ki 6 yıl olmuş küçük ayasofya camiine gitmeyeli, bi' uğrayayım da bahçesinde soluklanayım.
    küçük ayasofya camii, gençlik hayallerimin mekânı. tam 15 yıl olmuş kalbe ateş düşünceyi okuyalı. bizim nesilin meraklısı bu eseri, ney talebesi zeynep ile aziz'in hikayesini bilirler. çayımı aldım; rahmetli neyzen ilyas çelikoğlu'nu, onun neyzen tevfik'le, sadi ışılay'la olan hatıralarını, bu avluda yetiştirdiği gençleri, üniversiteli zeynep ve aziz nam çifti andım. kavuşabildiler mi acaba? şimdi yaşları 40'ı geçmiştir.
    bahçeden gelip geçen nice insanı düşünürken aziz mahmud hüdayi hazretlerine kadar gitmişim. bu bahçede kim bilir kaç gönüle ışık tutmuş.
    ben hayahanemde yolculuk ederken sevgi delisi hımbıl pisiler de etrafımdan eksik olmadılar.
    istanbul'un her asude mekânında olduğu gibi buranın da kedileri boldur.
    niyetim buradan kadırga sanat galerilerine yürüyüp sergilenmekte olan nusret çolpan eserlerini görmekti ancak hayıfla kapanış saatini farkettim. belediye burada mütemadiyen duayen isimlerin eserlerini sergiliyor ama bu kör noktaya ulaşıvermek ne mümkün azizim.
    her ne ise, sergi işi kalınca küçük ayasofya'da caminin etrafını hiç gezmediğimi farkettim. yarı turistik yarı meskun mahal bu semt merkez istanbul'un tüm sokakları gibi sürprizlerle dolu. bir şeyler atıştırmak için esnaf lokantasına oturdum, "siz mahalleliden değil gibisiniz" deyiverdi abi. dolaşmaya devam ederken bir sedefkâr camekanı keşfettim. içerideki güzelliklere hipnotize olarak dükkana girdim, gencecik ama 20 yıldır bu sanatla iştigal eden bir hanımefendiyle tanıştım. bir yandan yüzük seçerken bir yandan sohbete koyulduk. meğer kendisi enstrümanlara dahi işleme yapıyormuş, hatta camianın duayen isimlerinden birinin klasik kemençesinde izi bile varmışmış. bu 4 m2 dükkandan kimler kimler geçmiş. böyle böyle konuşurken bir de baktım kâh çay içip bir kanadalı, bir yunan ve bir iranlının alışverişine tercümanlık etmişim, kâh 30 yıl önce mahalleye gelin gelmiş rus teyzenin kekini yiyip onunla 90'lardan, sovyetler'den sohbet edip hatıralarını dinlemişim.
    eve giderken saat 22:30 civarını gösteriyordu. zihnimde yine aynı cümle;
    ben bu şehri her şeyine rağmen çok sevdim...
  • büyük bir kesimin tarihi gezilerde atladığı, kalan küçük kesimin ara ara gidip huzur bulduğu mekan.
  • zamanın aslında durgun ve som bir nesne olduğunu, asla ilerlemediğini ve bizim o "zaman" adlı kadim koridorun içinden adım adım ilerleyerek geçtiğimizi hatırlatıyor bana..

    insanlar geçiyor, olaylar geçiyor, yıllar, yollar, mevsimler geçiyor, hayat geçiyor.. "geçiyor" sanıyoruz daha doğrusu.. aslında geçen hiçbir bir şey yok.. her şey şu anda ve şimdi: mazi, an ve ati..

    buraya raptolmuş hatıralar o kadar yoğun ki zihnimde, takılıp kalmışım.. yıllardır adım atmadığım bağçeli zarif avlusuna tekrar girersem, zaten zihnimin bir köşesinde sürekli kıpırdanmakta olan ve kaşımamak için kendi limitlerimin ötesinde çaba harcadığım hatıraları mekanın da kudretiyle hd kalitesinde izlemeyi yüreğim kaldırmayacak..
hesabın var mı? giriş yap