• ilkel komunizm olarak adlandırabilecegimiz bicim dısında uygulanmamıstır simdiye kadar. insanın dogasına aykırı oldugu iddia edilir; ancak komunizm insanı insan yapmayı hedefler, özgürlüğün ortadan kalktıgını soylerler; ancak hedef "tam gelismis, toplum yasamına egemen, özgür insan" dır*. komünizm, işbölümü mekanizmasını mutlak adalete kavusturup, günlük calışma süresini minimuma indirmeyi , böylece insanlara is sonrası bos zaman tanımayı amaclar; cünkü insan ancak bos zamanı varsa insandır. işbölümünün kusursuz gerceklestirildigini düsünün, bu durumda hangi uygarlık işgücü darlıgı cekecektir? bir isci günde 4-5 saat calısıp belki de hobi olarak ressamlık ya da balıkcılık yapacaktır bos, kendine ait aksamustu vakti... öbür yandan, hangi düzende kim eziliyor, düsündük mü? belki cogumuz yasam standartları olarak iyice bir konumdayız, dunyada sozkonusu olan adaletsizligi goremiyoruz, medya bunu engelliyor, fakat kendimize soralim; gercekten hakca bir dünya düzeni olsaydı kapitalizm, iki sokak ötemizde insanlar aclıktan öluyor olabilir miydi? komünizmden korkup kactık, ancak kimin kucagına düstük? dinden imandan edecekler gavur olacagız dedik, insanlarimiz ölürken din, iman onlari ölümden kurtarabiliyor mu? köle gibi calısacagız, yine de ac kalacagız dedik, bu denilen asıl bugün, bu sartlar icin gecerli degil midir?
    tabii özellikle bugün uzak bir ihtimal olarak bakılıyor komunizme ve sosyalizme, insanların artık bu fikri takip etmedigi soyleniyor, ancak g-8 zirvelerine yoneltilen uluslarası tepki bunu yanlıslar nitelikte, goruluyor ki kapitalizm, gözümüzün önüne cekilen perdede gosterildigi gibi vazgecilmez degil. tabii ki insan dogasına yabancı bir takım basamaklardan gecer bu surec; ancak insanı insan yapan ozellik onun dogaya karsı olan savası, sürekli evrilmesi, dogasına karsı cıkıp onu yeniden tanımlayıp degistirmesi degil midir, degismeyen, ilerlemeyen insan ne kadar insandır, ya da insan mıdır?
    bir sorular sekansi sonrasinda sizleri düsüncelerinizle basbasa bırakıyor, bazı önyargıları yıkabilmis olmayı umuyorum
  • hiç bir zaman bu sistemin yerleşik olduğu bir ülkede (ya da dünyada) yaşama fırsatına erişemediğimden kelli; yaşamsal etkilerini bizzat deneyim edemedim. kağıt üzerinde müthiş olduğunu söyleyebilirim.

    ancak, herkesin (ya da ciddi bir çoğunluğun) komünist olduğu çeşitli ortamlarda bulundum. kendi evim, öğrenci evi, dernek, eylem, okul, konser gibisinden. bir gösterge midir bilmiyorum ancak hayatımın düşünsel olarak en üretici dönemleri; en özgür ve mutlu anları bunlardır.
  • hayatımızın mevcut teknolojik imkanlar ve altyapıyla idamesi için herhangi bir çalışanın günde 2 saat çalışmasının yeterli olacağı düzenin adıdır. ya da isterse 1 ay günde 8 saat çalışıp 3 ay tembellik hakkını kullanabileceği düzenin. kısaca tembellik sistemidir komünizm. tembelliği zorunlu üretim faaliyetine katılmama anlamında kullanıyorum. insanlara tembellik haklarını dünya turuna çıkarak kullanma olanağı sağlayan sistemdir yani mesela (bu turun bir yerlerinde motorlar maviliklere de sürülebilmektedir).

    bu kadar zamanı olan insalığın her bir ferdi hem mühendis, doktor ya da öğretmen vb. hem de oboist ve ressam ve futbolcu ve dağcı olabilir bu sistemde. general, otopark mafyası, kapkaççı, multimilyarder tarikat şeyhi olmaz, olmaya da çalışmaz. sanatın, huzurun, çeşitliliğin, saygının, yüzde yüz bilimselliğin rejimidir aynı zamanda komünizm. jean luc picard "money is not the driving force in our society... we seek to better ourselves" diye bahseder bundan.

    bugün herkes için insani ihtiyaçların (hatta ihtiyaç olmayan ama olsa da fena olmayan herşeyin) edinilebilir olmasını sağlayan çalışma hayatına yani toplumsal üretime katılmaya uygun ben deyim 3 siz deyin 4 belki 5 milyar insan var yeryüzünde. ama aktif çalışan insan sayısı bunun çok altında malumunuz. onların da sadece piramitlerin tepelerine yakın olanları bulundukları konumdan memnun. geri kalan milyarlar; açlık sınırının altında yaşayanlardan, başını sokacak bir evi belki bir otomobili olmasına şükür eden ama yaşadığı hayattan zerre haz duyamayanlara kadar uzanan bir yelpazede dağılmış durumdalar. bu insanların büyük bölümü günde 8 saatten fazla çalışıyor ve mevcut sistemin doğası gereği emeklerinin karşılığını alamıyorlar. çalışmaktan arta kalan zamanda yapabildikleri ise genellikle kendilerini bir sonraki iş gününe hazırlamaktan ibaret (yemek ye, tv izleyip kafanı dağıt ve uyu). insandan ziyade biyomakine yığınları halindeler.

    işte "bu böyle olmak zorunda mı" sorusuna verilen "hayır çünkü eldeki işgücü ve üretim imkanlarıyla optimum bir planlama yapılabilir ve herkes hem çalışıp hem de doya doya yaşayabilir" yanıtındaki "planın" adıdır öcü gibi korkulan bu kavram.

    yukarıda çizilen portrede bir yanlışlık gören, çağdaş köleler olarak çalışmak zorunda olmaktan, hayatın bu şekilde olmasından şikayet eden; azcık aklı olan ve mazoşist olmayan herkes potansiyel komünisttir.

    insan doğası bunu kaldırmaz mı? insanlığın tarihi kaldıramadığı şeylerin yerine yenilerini koymasının tarihidir aynı zamanda. ki bugün modern haline ihtiyaç duyulan bu sistemin bir de ilkel hali vardı bir zamanlar (bkz: ilkel komünal toplum). bu yalana kendini inandıran varsa bu tür kara çalmaları bir kenara bırakıp iki dakika konstanre olup düşünsün.

    tek başımıza kurtulmaya çalışıyoruz memnun olmadığımız bütün bu koşullardan ama piramitlerin tepesinde de fazla yer yok. kişisel egoizmle birşeyler elde edebiliriz ama bunu toplumsal hayata bakışımızın dayanağı yaparsak kendi zincirlerimizi kutsamış oluyoruz aslında. mesela bu entryi okuyan her yüz kişiden sadece biri bilemedin ikisi çıkabilir tepelere. başlığı görür görmez godumun kafiri, şerefsiz gomünist diye çemkirerek entryi okumadan çok kötüye basan milliyetçi, muhafazakar şahıslar da dahil hepimiz bu bok batağının içindeyiz; ve daha iyisi varken hiçbirimiz burada kalmak zorunda değiliz. ermeniler, rumlar, kürtler, eşcinseller vb olmasa da, beş vakit namaz kılsak da çıkamayız burdan. çünkü soru/sorun başka.

    bu ideali politik kimliğinde taşıyan ve bunun için mücadele edenlere de şunu söylemek istiyorum: bence günlük politik mevzuların yanı sıra şimdiye kadar yapmadıkları ölçüde tembellik hakkına vurgu yapmalılar. hayatından bezmiş milyonlar alternatif arıyor ve bunu dolaylı yoldan değil direkt duyursalar daha etkili olabilirler. "kahrolsun faşizm" yerine "yaşasın tembellik hakkı" mesela?
  • efendim simdi komunist devlet diye bir sey yoktur, olmaz. komunizmde devlet yoktur cunku. (bkz: yani) rusya, dogu almanya, arnavutluk falan bunlar sosyalist devletlerdi. "komunist olmak" burda komunizm utopik bir goruntude oldugu icin kisinin "komunizmi algiliyor ve onun icin cabaliyor olmasi" gibi bir iyimser cikarima vardirabilir bizi, fazla da zorlamamak lazim.
  • insağın yüzde 99 u böyle yaşamış diye biz de mi böyle yaşamalıyız diye düşündürendir...verilen linkleri okumadım ama ben insnaı iyi okuduğumu iddia edecek kadar bu hayatı yaşadım...insan, avrupadaki insanı blmiyorum ama, bencil. ha illa ki bencil olmayan insanlarımız da vardır, ama genel olarak ben bencil olduklarını düşünüyorum insanların...doğası böyle, mayasında var...şimdi insan bencil, herkesin gözü birbirinin malında. öyle olunca ne oluyor? adaletsizlik oluyor. komünizm diye bir avuç insanın belki de dünyadaki malın yüzde 90ından fazlasına sahip olduğu bir şeye okey vermiş oluyoruz...buna geçmişte izin vermişler diye şimdi de izin verilmesini söyleyenler yok elbette ama var diyen varsa ben gerçekten hiç bir cevap veremiyorum onlara...neyse, bence bir takım entellerin, ki bütün enteller böyledir demek de istemem ama bir takım enteller bu kominizme fazla kaptırmışlar. çok okuya okuya gözleri görememiş. çok bilen çok yanılırı bilememişler...entel kardeşlerim, okumuşsunuz, istiyorsunuz ki herşey güllük gülistanlık olsun ama bu böyle gelmiş böyle gitmiş. bunu ben deyiştiremem, sen de deyiştiremezsin. ayrıca senin entelin varsa kapitalistin enteli yok mu? çocuklar okumuş amerikada, cayır cayır mastırını vermiş. o bilmiyo da sen mi biliyosun doğruyu? zaten deyişebilseydi o başımızdaki büyükler şimdiye bin kere deyiştirirdi. misal bir atatürke bakalım...ülkeyi kurtarıyor ama komünizmi getirmiyor...niye getirmiyor? getiremez miydi? getirirdi. ama getirmemiş. siz o atatürkten daha mı iyi biliyorsunuz? o kitaplarda bunlar da mı yazıyor? yazmıyor. dahası amerikaya bakın. dünyanın en komünist olmayan ülkesi belki de amerika. eee nerede bu amerika? en tepede. komünistler nerde? en aşağıda. ya o kadar okuyorsunuz, ama onu da mı göremiyorsunuz? bugün o burun kıvırdığınız amerika silah sanayinde bir numara, daha iyisi daha iyi bonbalayanı yok..yani istese sizi bonbalar öldürür hepinizi. ama öldürmüyor. komünizmde olsa, iki ters şey söyle şak öldün, ülkenin malının güvenliği yok. bir sene içinde yoktan savaş çıkarıp 800bin sivili öldürebilen bir rejim komünizm. ha iyi komünizm de vardır, başım üstüne. iyi kapitalizmde de buyur otis sana güzel iş imkanı, fon yöneticisi ol, dünyayı gez, hayatını yaşa desinler, ona da okey. ikinci ihtimal daha mümkün. o yüzden kimse kusura bakmasın yani.
  • insanların hala ısrarla sosyalizm'le karıştırdıklarını gördükçe şaşırtan. komünizm bir yönetim biçimi değildir. sosyalizm bir yönetim biçimidir ve tüm dünya devletlerinin mutlak, tek bir sosyalist düzen içerisinde bulunduğu duruma ( yani tüm devletlerin sosyalist olduğu, aslında ortada devletin falan kalmadığı ) komünizm adı verilir.
  • gerçekleşmeyi öyle bir hak eden ve ütopya olmaktan öylesine uzak bir şey ki bu.

    şimdi, birincisi komünizm bürokratik bir vıdıvıdı diyen cahil sürüsü için diyeceğim şudur:
    hiçbişeyi bilmiyosunuz oğlum. okuyun da gelin; ya da isterseniz anlatayım. ama okuyun bakın, güzel şeyler anlatacağım.

    şimdiii. önceee. sizin komünizm sandığınız şeyin adı sosyalizmdir. o da default olarak kötü bir şey değildir, ama o komünizm değildir işte.

    açalım:
    komünizm bir işbölümü ve paylaşım sisteminden ibarettir. iktisadi yapılanmanın, toplam emeğin ürettiği toplam değerin toplam ihtiyaçların karşılanması için toplamın çıkarı üzerinden ihtiyaca yönelik eşitlik mantığıyla bölünmesinden ibarettir. insanın ihtiyaçları da sanıldığı gibi sınırsız filan olmadığı için, toplamın ihtiyacından fazlası bile üretilir, bu da gelişmeyi sağlamaya hayli hayli yeter.

    şimdi itiraz edin bana, mesela şey deyin:
    toplamın çıkarı nedir?
    toplamın ürettiği emek nasıl yönlendirilir deyin?
    toplamın ihtiyaçları nasıl belirlenir diye haykırın?
    ihtiyaca yönelik eşitlik nasıl saçma bişeydir diye gürleyin?

    önce bir sakin olun da anlatayım size:
    toplamın çıkarı öncelikli çıkarlara herkesin ulaşabilmesi durumudur, yani:
    herkesin temel ihtiyaçları vardır:
    - beslenme, konaklama, sağlık, eğitim, ulaştırma, güvenlik, aşk, özgürlük vb.
    herkesin ikincil ihtiyaçları vardır:
    - eğlence, kültür, sanat, bilim, estetik, mimari, tasarım vb.

    toplamın ürettiği emek, toplam dediğimiz şey içerisindeki eğitilmiş bireylerin, kafa ya da kol emeği dallarında toplam potansiyel işgücüdür. yani çalışan herkesin herkesin çıkarına oluşturabildikleri voltrana denir. her çalışma grubu bir otonom, kolektif ya da komün niteliğindedir.

    ("ne diyo lan bu" diyecekler için ara hatırlatma: koçum biz burada devrim yapıyoruz. sizin yediğiniz haltlara da geleceğiz, dur bekle daha)

    toplamın ihtiyaçları doğrudan demokrasi yöntemiyle belirlenir. komünlerde herkes karar alır ve yerellik dibine kadar söz sahibidir. yerellikteki ile diğer otonom, kolektif ya da komün yapıları bir iletişim ağı kurarlar ve karşılıklı ihtiyaçlarını anlatırlar. komünlerin temsilcileri biraraya gelir ve tüm komünlerin birlikte nasıl çalışacağını ve neye ihtiyacı olduğunu belirlerler.

    gelelim en can alıcı meseleye. eşitlik nedir biliyor musunuz? eşitlik bireyin neye ihtiyacı varsa, başkasının haklarına tecavüz etmeden ona sahip olmasıdır. birey tiyatro yapacaksa, fizik okuyacaksa, beni uğraştırmayın bunlarla bana en basit işi verin sonra da gideyim alemlere akayım diyorsa, herbirinin istediğini almasıdır. güzel bir şeydir bu, valla bak.

    sonracığıma, şimdi bir küçük özet yapalım:
    - hepimiz gittik komün olduk, onlar da gitti komün oldu, şunlar da gitti otonom oldu, bir kısmımız da kolektif kurdu. bizimki misal kent komünü, haldır huldur film çekiyoruz. geçen bizim kameramanlık yapan arkadaş, yetti canıma abi, ben artık gidip bir kır komününde otların arasında bulutlara doğru uçmak istiyorum dedi. arkasından su döküp uğurladık. zaten bizim iş bir garip kim kameraman, kim yönetmen, kim montajcı filan belli değil de, her filme başka birisi yönetmenlik yapıyor diyoruz, işimiz kolaylaşıyor.
    - gittik iş kolumuzu seçtik, sonra çalışmaya başladık. herkese iş garanti abi. çalışmazsan başımıza bela olursun zaten. mümkün olan en istediğin işi vereceğiz sana söz. zaten biz şimdi sistemi kuruyoruz hep birlikte, "ne yapmalı" diyeceğiz sonra herkes anlatacak birlikte karar vereceğiz. sonra da ona göre eğitim sistemi filan yani. aç yok açık yok abi.
    - yemek burada, paylaşacağız. hepinize benden en az bir oda. sıcak banyo. bedava hastane. bedava otobüs. isteyene sıcacık dostluk filan.
    - ne istiyorsan onu yap abi. git satranç klübü kur. gökyüzü izleme komitesi kur, sinemaseverler derneği kur. kim ne karışacak, devlet diye birşey yok ki.
    - bundan 2 yıl önce dünya seyahati yaptı bizim emmoğlu. güney afrika'da bir komünde bir ay yaşamış. oradaki afrikan afrikan bir hanımkızımızla biraz zaman da geçirmiş. geçen bu zamanın meyvesi yeğeni aldım resim okuluna yazdırdım. 3 ay deneme süresi sonrasında, ressam olmak istemediğine karar vercek.

    aşağı yukarı böyle bir şey işte.

    bana insan doğası gibi şeylerle gelmeyin kardeşim. dağcılık yapan adam da insan doğası, 500 kiloluk adam da insan doğası, richard dawkins de insan doğası adnan oktar da insan doğası, o dediğin oyuncak hamur gibi bir olgu ey güzel kardeşim.

    ya da ne bileyim:
    (bkz: sosyalizm/@el fikir)
  • komünizmin iyisi var kötüsü var. ama maalesef ülkemizde avrupadaki gibi bir komünizm olamayacağı için beni komünizm belası endişelendiriyor diyebilirim. bir çok sorun var...öncelikle mülkiyetin olmaması. yani benim sırtımda bir çeket var. o kadar çalışmışım, köle etmişim kendimi. sonra o çeketi biri geliyor sokakta diyor ki, arkadaş o senin değil, hepimizin. e hadi ona çeketi verdin. donunu isterse? onu da mı vereceyiz yani dediğimdir. helalimi de mi verelim yani? karılarımız, bacılarımız da mı ortak olacaz diye kara kara düşündüren bu sistemi batıda bu anlamda uygulayanlar da vardır belki, ama bizde o iş olmaz. komünizmi seven bazı inançlar buna okeydir, ama biz değiliz, çünkü biz ceketimizi, bacımızı paylaşamayız. bunun dışında polis meselesi var. polisi komünistler sevmiyor. e komünizmde polis yok. evine girdiler , tecavüz ettiler karına. karım istese dahi belki ben istemiyorum? polisi çağıracam polis yok. masanın üzerinden uçarak müdahale edersem de kim güçlüyse o mu kazanacak. böyle faşist şeyler var içinde. ha ama insana değer veren, bu tip olayları olmayan, mülkiyet hakkının kutsal olduğu komünizm yok mudur? vardır. öyleyse ben de komünistim. ama illa çeketini, karını ver, polisimizi al diyorlarsa komünistlerin daha çok beklemeleri lazım.
  • komünizm insan dogasi üzerine baraj falan oluşturmaya çalışmayan bir sistemdir... çünkü bilinir ki insan doğası denen mefhum herhangi bir elektrik üretimine vakıf değildir ve ayrica insan doğası sergen falan da değildir. sergen doğa üstü bir varlıktır ki muhtelif biçimlerde baraj üstünden top aşırabilmektedir...
    neyse, aslinda ben yukardaki milli maç oncesi damarları çatlayarak milli marş söyleyen sert türk futbolcusu alpay kıvamına gelmiş "insan doğası ve komünizmin uyumsuzluğu" konulu entryleri okuyunca epeyce elektriklendim ve etrafta bir parça toprak aramaya başladım... o halde bir kaç topak toprak topalım...

    oncelikle insan doğası tarihsel bir kategoridir. yani tarih üstü, "kadim ve değişmez" bir nitelik taşımaz. yani "insan doğası" olarak tanımlanan vasıfların önemli bir kısmı tarihsel süreç içinde oluşur ve değişir. yani bundan yaklaşık 100 bin yıl önce homosapiens dediğimiz tür ilk ortaya çıktığında "insan doğası"; üremek, karnını doyurmak ve barınmak gibi çok temel meseleler etrafında oluşmuş bir takım özelliklerden ibaretken, aradan geçen binlerce yıl insan doğasını bugün kimilerimizin "özel mülkiyete sahip olmanın verdiği güven duygusu" gibi ideolojik meselelerin eklendiği bir heyula haline getirmiştir... temel insani niteliklerin üzerine eklemlenerek oluşturulan her insan doğası tarifi kaçınılmaz olarak "ideolojiktir"...
    marksizm ya da burada kullanıldığı anlamıyla komünizm insan doğasını bastırmaya ya da ona barajlar kurmaya değil, tarihsel dönemler boyunca insan doğasına eklenmiş ve neredeyse "biyolojik" özellikler haline getirilen insan doğasına eklenen deyim yerindeyse "insanlık dışı" nitelikleri ortadan kaldırmaya, başka bir deyişle insanın etrafında oluşturulmuş barajları yıkmayı hedefleyen, özgürleştirmeyi, hain ve utanmaz isviçrelilerin emansipasyon da dedikleri insani kurtuluşu hedefler... (bu noktada insanin özü nedir, insan salt biyolojik bir kategori midir vs. ontoloji tartışmalarina girmeyelim müsadenizle.. ilgilisi korsch, lukacs falan okusun)

    ve tüm bunlardan sonra bir not daha düselim ki yanlış anlaşılmayalım, komünizmin kendisi de insanliğin belirli bir dönemine ait "tarihsel bir ideolojidir". ama yukarida bir yerde birinin 19. yüzyil için iyi bir fikir ama 21 yy. için kötü bir fikir dediği kadar da değil. insani şekilsizleştiren mevcut siyasal toplumsal düzenler ve "kültürel barajlar" olduğu müddetçe değil 21. yüzyil 321. yüzyil da olsa komünizm önemli bir siyasal akım ve marks'in söylediği gibi "bugünü yıkan ve geleceği kuran gerçek bir hareket" olmaya devam edecek...
    az önce jüpiterden de bir mesaj aldım, ilk bakteriler oluşmuş süper bir komünist eşitlikçi canlı ortamı varmış... selam söylediler. hem deniz de boyu aşmıyormuş, korkmayın yahu boğulmazsiniz...
  • sanılanın aksine küçük kavimler dışında dünya üzerinde henüz uygulanamamış olan iktisadi sistemdir. "komunizm" kelimesi içinde bir devlet anlayışı barındırmadığından sscb'de komunizmden bahsetmek yanlış olur. sscb'nin uyguladığı ilk dönemlerde sert ve tepeden inmeci bir sosyalizmdir ki sonradan yugoslavya örneği baz alınarak yumuşatılmaya çalışıldıysa da (kaba olarak) tüketici tercihlerinin, arzın ve talebin etkisiz eleman muamelesi görmesi yüzünden çökmüştür. elle tutulur, önemli derecede başarı kazanmış herhangi bir örneği olmadığı için halen ütopyadır. çok daha yumuşak bir versiyonu olan sosyalizmin de çökmesiyle kapitalist dünya açısından ideoloji olarak en ufak bir sorun, dert, tasa yaratamaz hale gelmiştir. bir şekilde uygulanabilirlik kazanması için önce kapitalizmin merkezindeki üç odağın (abd, ab, japonya) sonra kapitalizmin çökmesi, sonra sosyalizme geçilmesi ve sonra da insan bilincinin kendi çıkarlarını ve mülkiyet kavramını hiçe sayacak kadar gelişmesi gerekmektedir. bu bağlamda torunlarımızın torunlarının bile görebileceği bir iktisadi sistem değildir.
hesabın var mı? giriş yap