• seyircisini/dinleyicisini güldürmek niyetiyle bir gösteri sahneye koyan kişi.

    burada niyet kavramının ve sahneye koymak etkinliğinin altını ayrı ayrı çizmek gerekir:

    1. kendisi başkalarını güldürmek niyetinde olmadığı halde, şu ya da bu nedenle o başkalarının kahkahalarına maruz kalan veya mazhar olan kişiye "komedyen" denmez:
    -bu kişi çok çok "komik" birisidir; kanımca daha büyük ihtimalle de "safdil" veya "alık"tır.
    --örneğin ajdar anık'ı "komedyen"den saymamamız, bu ilke yüzündendir.

    2. bir kişinin "komedyen" sayılabilmesi için, birilerini güldürme amaçlı olarak tasarlanmış bir gösteriyi düzenli olarak sahneliyor olması gerekir:
    -yoksa o kişi çok çok sadece "komik" birisidir: güldürdüğü kişiler, kendilerini güldürmesi beklentisiyle değil de başka saiklerle onun yanındadırlar, onu o saiklerle izliyor-dinliyordurlar. bu durumda, çoğunlukla, bu "komik" kişi bir güldürü "sahneliyor" da değildir; ve/ya, bu kişinin ("komedyen" sayamayacağımız "komik" kişinin) ortaya koyduğu güldürü(*), süreklilikten ve düzenden yoksundur: bu güldürü, ya hiç tasarlanmamış bir şeydir (şayet böyle birisi etrafındakileri bu biçimde, ama sık sık güldürebiliyorsa, ona çok çok "espritüel" denebilir) ya da, tasarlanmış bir şeyse dahi, tekil bir duruma özgü olarak tasarlanmıştır ("konuşmamın bu kısmında size bir fıkra anlatmak istiyorum") ve çok çok, bu tekil durumun tekrarlarında -o duruma bağlı olarak- tekrarlanabilecek bir şeydir ("geçen gün yaptığım konuşmada anlattığım bir fıkra vardı, yeri gelmişken şimdi size de anlatayım"): o tekil durum yoksa, o tasarının da uygulanabileceği bir bağlam yok demektir.
    -"komedyen" olanın güldürüsüne yataklık eden bağlam, gösterisinin bütününden başka bir şey değildir: öyle ki, güldürüyü oluşturan bütün birimler, varlıklarını, ortada bir "gösterinin" dönmesine borçludurlar (ve pek tabii, gösteriyi "döndüren" de -yani gösteri sürecini işleten de- bu birimlerin kendisidir).
    --konuşmasının "o noktasında" bir fıkra anlatan kişinin güldürü etkinliği tek bir birimden ("o fıkra"dan) oluşmaktadır. etkinliğin gerçekleşme zemini de (kişinin verdiği konuşma) o fıkraya dışsaldır: konuşmasında herhangi bir fıkraya yer vermeyecek olsa bile, bu kişi, "bir konuşma yapıyor" sayılacaktır.
    ---o halde, gösterisi hiçbir güldürü birimi barındırmayan kişi "komedyen"den sayılamaz. dahası, gösterisi, güldürü birimleriyle -ve/ya bu birimlerin toplamıyla- tarif edilemeyen kişiye de "komedyen" denemez (böyle bir kişi çok çok, yer yer "komik" olan bir gösteri sahneliyordur: seyfi dursunoğlu/huysuz virjin herhalde en çok bu yüzden "komedyen" değildir - gösterisini tarif ederken şarkı ve danslarına da atıfta bulunmak zorunda olduğumuz için).

    //
    *güldürüyü, "bir kişi tarafından, başkalarını güldürme amacıyla gerçekleştirilen herhangi bir etkinlik ve/ya bu etkinliğin aracı/aracısı" olarak tanımlıyorum. bu tanım doğrultusunda, örneğin, "bir konuşma esnasında fıkra anlatılması" etkinliğini ve "anlatılan fıkranın kendisi"ni, birer "güldürü" olarak kabul ediyorum.
  • kendi gülmeyeceği şeylere başkalarını güldürebilen kimse.
  • komedi ile hayatini kazanan.
    guldururken surunen.
  • nasıl oluyor da tüm komedyenler tatlı tatlı güldürürken bir yerden sonra muhakkak ama muhakkak (!!!) dini karakterlere saygısızlığa bağlıyorlar?
    tam olarak 45 dk, 1 saat arasında çok tatlı, kendi sorun ve problemlerden bahsederek güldürüyorlarken bir anda o 1 saati doldurunca, düğmeye basılmış gibi çirkinleşip, yaratıcıya, meleklerine, peygamberlerine hatta cennet ve cehenneme de dil uzatır oluyor, çirkin ve karikatürize bir şekilde "canlandırıyorlar" bu güzel zat'ları..

    bunu yapmayan komedyen olamaz diye bir kod filan mı var bizim bilmediğimiz? hani işe girerken evrak istenir ya, bunlarda da kitapsızlık mı şart koşuluyor nedir?

    kimi izlesek, saygısızlığa geldiği anda kapatıyoruz. ve izlediğimiz tüm o eğlenceli kısımlar gözümüzde bir anda, kötü bi'şey öncesi şirinlik yapmak gibi görünüyor. ki bu şeytanın işidir... doğrunun içine katar fitneyi o da...
    bunu yapınca, kişinin tüm itibarı, tüm komikliği, tüm o şirinliği bir anda bitip gözümüzde, tamamen bir şeytana dönüşüyor öncelikle bunu bi bilesiniz...

    hadi inanan kesime saygınız yok anladık da, bu kadar büyüklere saygısızlık nedir? nasıl olur?
    anasına babasına saygı duymamış belli ama, "saygı" kelimesini de hiç mi bilmemiş ya!

    sizin puppet master'ınız kim? şeytanla, deccalle bi iş birliğiniz mi var? kimi izlesek aynı, lütfen bakın inceleyin, girin youtube'a, herhangibirini açın, 45 dakika 1 saat sonra bişey oluyor, o demin sizi çok güldüren "palyaço" gidiyor, yerine "pennywise" geliyor (al sana saygısızlık! saygısı olmayana ancak bu lakaplar yakışır).
    saygısızlık yaparak komik olduklarını zannediyorlar yazık.. 4 kişi izledik, 4'ü de aynı dakikalarda benzer saygısızlıklar yaptılar. bunu görünce artık bir şeyler yazmak istiyor insan. buna ben komedyen terörü diyeceğim...

    şimdi diyebilirsiniz ki, özgürlük var. evet var, ancak bir kişinin özgürlüğü, bir diğerinin alanına girene kadardır! örnekleyelim; atatürk'e laf söylense, üzerinden komiklik yapılsa herkes ayağa kalkar, kutsal isimlere yapılınca, "özgürlük" deniliyorsa burada bir çarpıklık var, baş aşağı bakıyorsunuz demektir.
    saygı duyulacak yer, saygı duyulacak yerdir!
    bunun inançla alakası yoktur.

    bu şarlatanlar çıkıp, saygısızlık ediyor, halk da buna gülüp geçiyor, altına girdikleri yükün farkında bile olmadan.. ve bu saygısızlık, yapılabilir bir şey olarak bilinçlere işliyor. o zat'lara saygısızlık edenler, herşeye ve herkese saygısızlık edebilir oluyorlsr bilinçaltları kirlendi bir kere..

    böyle böyle saygısız, sevgisiz, sözde iyi ama özde kötü insanlar türüyor ve toplum çürüyor.

    önce saygı! saygı sevgi ve merhamet çerçevesi içinde kalındığında ancak özgürlük vardır.

    umarım ki bu kişiler bunu okurlar da ders alıp "şarlatan", "pennywise" olmaktan kurtulup, gerçek birer komedyene dönüşürler... bu şekilde üzgünüm ancak fazlası değilsiniz!

    güldürürken düşündürmek diye bir kavram vardı eskiden, zekiceydi. şimdikilerin aklı yok, fikri var...
  • pop kültürü ile kavgası olmayan komedyen komik değil gülünçtür.
  • bunu işine yansıtmasa bile, her zaman muhalif bir duruşa sahip olması gerektiğini düşündüğüm...
  • türkiye özelinde konuşacak olursam son zamanlarda karşıma çıkan 3 tip komedyen oldu. elbette sayıları daha fazla lakin özellikle aramadığım için bana denk gelen 3 kişi üzerinden yorum yapmaya çalışacağım. bu fikirleri spotify ve youtube aracılığıyla edindim ve tamamen yanlış da olabilir, bilmiyorum.

    dediğim gibi çok gülen biri değilim- that what rte said- o yüzden daha tahlil odaklı gideceğim. ilk tipimiz deniz göktaş olsun. yürürken ayıracak vaktim olduğu için kendisini dinledim, bir de konuk olduğu iki programı izledim. edindiğim izlenimler klasik kendini gömen biri gibi. diğer iki tipe nazaran daha zayıf psikolojide olduğu da bir gerçek. psikoloji mezunu olması terzi-sökük ilişkisini yine canlandırıyor olsa da bu kadar sığ bir yorum yapmak istemem. katıldığı programlarda pek bir şey veremese de spotify'daki yorumları fena değil. tabi hepsi yazılı olduğu için doğal ve hazırcevap hali hakkında bir fikrim yok. onun da yok gibi.

    ikinci tip ismail türküsev. klasik bir bully. ortam olduğunda-crossover talks- gruptaki en zayıfı-ömercan- hedef gösterip kendini ön plana çıkarma varken ortam olmadığında-can sungur- pısıp kalma hali mevcut. genel olarak bel altı şakaları ve biraz da tespit mevcut. deniz kadar entelektüel veya zeki değil ama karakter olarak daha baskın olup kendini olduğundan daha birikimli biri olarak gösterebiliyor.

    son tipimiz ise aralarında bana en sempatik gelen ve diğerlerinden ayrılan bir tip. doğal komik olan, hazırcevaplığı mevcut ve kendisiyle barışık olan özgür turhan. kendisinin kötü özelliği ise oldukça tembel olması. zeki ama çalışmıyor klişesindeki kişi oluyor kendisi. duyduğum kadarıyla ekrana yansıttıklarının çok daha fazlasını gösterilerinde seyirciye kusuyormuş ama o paraya canlı hiçbir komedyene bilet almam. george carlin veya ferhan şensoy dirilse ancak o zaman olur.

    toparlamak gerekirse komedi karşı tarafın savunma mekanizması olan gülme eylemini ortaya çıkarma işi olduğundan bunun nasıl yapılacağı komedyene kalmış. komedyen kendini gömüp bakın ben de sizdenim diyerek mazoşist bir narsisizm eşliğinde yapabilir. komedyen üçüncü dünya ülkelerinde halen tabu olan cinsellikten ekmek yiyebilir. veya komedyen yaratıcılığını kullanıp değişik bağlantılar kurarak hem zekasıyla hem de cesaretiyle seyirciye oynayabilir.

    sonuç olarak türkiye'de bu işi yapmak cem yılmaz gibi suya sabuna dokunmayıp zenginlik hikayelerini anlatmak gibi değil artık. gençler emek veriyor ve karşılığını da gördüğüm kadarıyla alıyor. o yüzden fena gitmiyor işler.

    ekleme: ayıp etmişim. robin williams olsa ona da para verirdim.
  • (bkz: (#134186851))

    belediyenin toplu taşıma şirketinde temizlikçi ve sporcu olanlar yönetiyor da komedyen niye yönetemesin denilen meslek grubu.
  • ah ekşisözlük, az evvel bir fıransız’dan ögrendim ki; fıransızca’da „comediénne“ aslında, almanca’daki „schauspieler“, ingilizce’deki „actor“, yâni düpedüz güzel türkçemiz’deki „tiyatro ve/veya sinema oyuncusu“ demekmiş.

    kelime antik yunanca’dan türemiş. asıl ilginç olan, tıpkı güzel türkçemiz’de oldugu gibi, fıransızca dışındaki diger avrupa lisanlarında da „komedyen“ bir nevi „güldürücü“, „sahnede ya da filimde oynarken güldüren“ mânâlarında kullanılıyor. şaşırtıcı…
  • 11 ocak 2014 tarihinde bkm mutfak sahne'de stand-up gösterisi izlenebilecek olan hasan can kaya'nın mesleği.
    (bkz: hasan can kaya)
    https://www.facebook.com/events/664708776883265/
    http://www.biletix.com/etkinlik/rtr10/turkiye/tr
hesabın var mı? giriş yap