• kendisini tanıyanlar için çok da bir anlam ifade etmese de (belki ediyordur) tanımayan ve ölümü ile haberdar olanlar için filmlerini listelediğim ustadır.

    1) bin-jip / 3-iron (2004)
    (yönetmen - yazar - editör - yapımcı)

    tae-suk, motorsikletine atlayıp yollara düşen ve karşılaştığı boş apartman dairelerinde kendine başka hayatlar yaratan yalnız bir adamdır. tatil gibi çeşitli nedenlerden ötürü evlerinden bir süre ayrı kalan insanları takip eden tae-suk, onların bıraktığı boş evlere girip bir süreliğine burada misafir olmaktadır, bunun karşılığında ise kendince çalışmayan ev aletlerini tamir ederek borcunu ödemektedir. bu ziyaretlerinden biri sırasında evde yalnız olmadığını fark eder...

    2) spring summer fall winter and spring / bom yeoreum gaeul gyeoul geurigo bom (2003)
    (yönetmen - editör - oyuncu - yapımcı)

    mevsimler ve doğanın o kusursuz çağrısı, yarattığı teslimiyet arzusu belki de başka hiçbir şeyde benzeri olmayan…yüzen bir ev ki doğaya dair ne varsa muhteşem olan onu çevrelerken o göl ortasında yüzmekte. yaşlıca bir rahip ve kendisine refakat eden diğer genç-çocuk rahip adayı.yaşlı rahip, ona her şeyi bilgelikle ama bir o kadar da doğal bir akış içinde öğretir. bu şekilde geçip giden mevsimler ile büyüyen çocuğun geçirdiği evrim, son derece doğal bir ahenk içinde ilerlerken sıra artık büyümüş olan çocuğun öğrendiklerini gerçek hayata nasıl yansıtacağını görmeye gelir. ufak yaştan beri öğretilen erdemlere rağmen asıl öğretimin hayatın kendisi tarafından yapıldığının farkında olan bilge rahip için ise bekleme ve görme zamanıdır.

    3) red family / bulg-eun gajog (2014)
    (yönetmen - senarist - yürütücü yapımcı)

    güney koreli sıradan bir aile kılığına giren kuzey koreli casus grubu anlatır.

    4) the bow / hwal (2005)
    (yönetmen - yazar - yapımcı)

    bir tablo içinde yer alan yaşlı adam ile genç kızın, pencerelerinden algılanan farklı dünyalar. ikisi de bir okyanusun orta yerinde teknedeler. genç kız için hayatın anlamı o tekne ile alabildiğine engin sulardan oluşuyor. yaşlı adam için ise hayatın tek anlamı o on yedi yaşındaki genç kız. yaşlı adam vakit gelip de kız on sekizine varınca onunla evlenmeyi hayal ederken tekneye gelen balıkçılar tarafından kız tecavüze uğrar. ayrıca tekneye gelen bir başkası ise genç kızın gönlünü çalar. yaşlı adam onu yay ve oku ile korumak istese de başaramaz.

    5) time / shi gan (2006)
    (yönetmen)

    günümüzün gelişen estetik teknolojisiyle gittikçe artan bir çılgınlık haline dönüşen estetik ameliyatları tema olarak seçen zaman'da, erkek arkadaşının dış görünümünü beğenmediğini düşünen bir genç kızın kendini estetik ameliyatlarla baştan aşağıya değiştirmesini anlatılıyor.

    6) address unknown / suchwiin bulmyeong (2001)
    (yönetmen - yazar)

    güney kore'de bulunan amerikan askeri üslerinden birinin olduğu fakir bir kasabada geçiyor hikaye. filmin karakterlerinden herbiri hayattan paylarına düşen garipliklerden fazlasıyla nasiplenmişler. hepsi birbirinden arızalı. hepsi yaşama tutunmak için çırpınıyorlar ama nafile. çırpındıkça daha da çok batıyorlar. (bkz: #8942021)

    7) samaritan girl / samaria (2004)
    (yönetmen - yazar - editör)

    jae young, erkeklerle uyuyan amatör bir fahişedir ve en yakın kız arkadaşı yeo-jin ise onun işlerini yönetir, adam bulur, parayı alır, vs. jae-young, bu adamlardan birine aşık olunca son derece kıskanç olan arkadaşından saklamak isteği ile duygularını bastırır. bir gün bir olay olur. polis baskınından kurtulmak için uğraşan jae young camdan atlar ve ciddi şekilde yaralanır. çok geçmeden de hastanede can verir. bunun üzerine yeo-jin, onun yerine geçerek erkeklerle birlikte olmaya başlar. bunun üzerine dedektif babası, kızının nasıl bir işin içinde olduğunu öğrenince, bütün o müşteri adı altındaki adamlardan intikam almaya soyunacaktır.

    8) the isle / seom (2000)
    (yönetmen)

    kırsal bölgedeki bir göl (ya da nehir tam anlayamadım ya da anlamam gerekmiyordu) üzerine kurulu ufak balıkçı evleri kiralayan bir kadının (mute hee-jin) hayatından bir kesit sunuyor. balık tutmak için gelen müşterilere evleri kiralayan mute hee-jin ayrıca balık yemi olarak kullanılmak üzere solucan, yemek, kahve ve zaman zaman da kendini satıyor. gördüğü sanrılardan anladığımız kadarı ile bir namus cinayetinin faili olan bir adam (hyun-shik) bir gün bu evlerden birini kiralar. niyeti intihar etmektir amma velakin kendisine fena(!) halde aşık olan evsahibesi tarafından kurtarılır(!). olaylar gelişir. (bkz: #10687059)

    9) breath / soom (2007)
    (yönetmen - yazar - oyuncu)

    hapishanedeki bir tutuklunun hücresini dekore eden kadına aşık oluşunu anlatır.

    10) pieta (2012)
    (yönetmen - senarist - editör - yürütücü yapımcı)

    tefeciler için çalışan ve "tahsilata giden her yol mubahtır" ilkesiyle davranan adına gang do'nun kaybedecek hiçbir şeyi yoktur; bu yüzden de zalimliğinin zirvesindedir. fakat bir gün annesi olduğunu söyleyen bir kadın karşısına çıkacak ve yaşamını yeniden sorgulamasına neden olacaktır. gang do kadına başta inanmasa da, sonrasında sakladığı dehşet dolu sırları öğrenecektir...

    11) bad guy / nabbeun namja (2001)
    (yönetmen - yazar)

    ne kadar aşk konusu içersede bir çok kişiyi özellikle kadınları kızdıracak bir senaryoya sahip bu yapım han-ki adlı karakterin (jae-hyeon jo) 21 yaşındaki üniversiteli bir kızı (sun-hwa) sokağın ortasında öpmesiyle başlar. ilk başta çok saçma gelen bu durum , özür bekleyen genç genç kızın han-ki'yi aşağılamasıyla olayları daha ilginç boyutlara taşıyacaktır.

    12) crocodile / ag o (1996)
    (yönetmen - yazar)

    ag-o 1996 yılı mahsulü ki-duk kim tarafından yazılıp yönetilmiş olan güney kore yapımı bir film. ustanın hem senaryo yazarlığı, hem yönetmenlik söz konusu olduğunda verdiği ilk ürün.evsiz serseri ag-o başkent seul'de han nehri üzerine kurulu bir köprünün altında yaşlı bir adam ve bir çocukla beraber yaşamaktadır. ag-o gündüzleri işportacılık, hırsızlık, dolandırıcılık yapar, geceleri köprüden atlayıp intihar edenleri soyar, üç beş kuruş para kazanır, kazandıklarını ise hileli bir kumar masasında kaybeder. yaşlı adam kola, bira kutuları toplayarak, ufaklık da sağda solda sakız satarak hayatlarını idame ettirmeye çalışırlar. günleri bu monoton rutinde devam eden üçlümüzün hayatı bir gece değişir. ag-o köprüden atlayan genç bir kızı kurtarır. okeye dördüncü misali gruba katılan genç kız her birinin hayatını derinden etkileyecek olayların tetikleyicisidir...

    13) the net / geumul (2016)
    (yönetmen)

    film, kuzey koreli bir balıkçının içine düştüğü siyasal ve insani zorlukları merkezine alıyor. teknesinin motoru bozulunca kendisini güney kore’de bulan balıkçı, casus sanılarak gözaltına alınır. sert geçen sorgu ve ikna sürecinin ardından kuzey kore’ye iade edilen balıkçı, burada da zorluklarla karşılaşır ve iki ideoloji arasında kapana kısılacaktır.

    14) dream / bi-mong (2008)
    (yönetmen - senarist - editör)

    jin, berbat bir rüya görür. adeta bir kabus olan bu kötü rüya onu derinden etkiler. çünkü gördüğü rüyasında jin'in sebep olduğu bir trafik kazası meydana gelmiştir. gözlerini açıp kendini toparlar toparlamaz içgüdüsel olarak rüyasında gördüğü kaza alanına gider. bu defa daha fazla dehşete düşecektir. çünkü geldiği bu yerde kabusundaki gibi bir kazayla karşılaşır. fakat kazaya ran adında bir kadın sebep olmuştur. jin kaza mahallinde ran’la tanıştığında aralarında bir bağ olduğunu anlar. ran jin’in rüya gördüğünde yaptıklarını, gerçek hayatta yapıyordur.

    15) moebius / moebiuseu (2013)
    (yönetmen - senarist - yürütücü yapımcı - editör - görüntü yönetmeni)

    bir kadın kocasının kendisini aldatmasından dolayı çok hırslanır ve içinde düşmanlık besler. intikam hırsı ise oğlunda ölümcül bir yaraya neden olur ve kadın suçluluk duygusunu kaldıramayarak ortadan kaybolur. baba ise bunalıma giren oğlunun artık iyileşemeyeceğini anlar ve o da farklı bir suçluluk duygusuyla hayatını tamamen oğluna adar. zaman yaralara ilaç olurken, annenin eve beklenmedik geri dönüşü ailenin de tepetaklak olmasına neden olacaktır...

    16) arirang (2011)
    (yönetmen - senarist)

    güney kore'nin en başarılı yönetmenlerinden olan kim ki-duk'un cannes'da prömiyeri yapılan on altıncı filmi arirang'da yönetmen kamerayı kendisine çeviriyor ve anlatmaya başlıyor: "bir yönetmen ve insan olarak günah çıkartmak istiyorum." sanatsal kariyeri ve kendi yaşamı içerisinde keşfe çıkan yönetmen, anekdotlar paylaşıyor, çekilmemiş bir filminin senaryosunu kendi kendine tartışıyor ve yaşam ile ölüm hakkında sahip olduğu düşünceleri izleyenler ile paylaşıyor. sonunda ise kore halk şarkısı olan "arirang"ı söyleyerek gözyaşlarına boğuluyor. kim ki-duk, kendisiyle veya gölgesiyle yaptığı röportajlar aracılığıyla dünya çapında sahip olduğu başarıları sorguluyor ve sinema, ün, özgünlük üzerine bir düşünce egzersizi, itirafname sunuyor.

    17) the coast guard / hae anseon (2002)
    (yönetmen - senarist)

    er kong, güney kore kıyılarında bir askeri üstte askerdir. kendini ülkesini korumaya öyle şartlandırmıştır ki, dikenli tellerle çevrili kıyıdan gelebilecek casuslara karsı sürekli tetiktedir. yine öyle bir gecede, yasak bölgede sevdiceğiyle yiyişmekte olan arkadaşını casus sanarak oldurur. bu hadiseden sonra iyice gaza gelip kendini kaybedince olaylar da gelişir... (bkz: #11094141)

    18) one on one / il-dae-il (2014)
    (yönetmen - senarist - yürütücü yapımcı)

    liseli genç bir kız kaçırılır, tecavüze uğrar ve vahşice katledilir. kız, yedi kişilik bir ekip tarafından öldürülmüştür. eğitimli bir askeri tim ortaya çıkar ve bu yedi katilden birini ele geçirir. katile zorlu işkence seanslarının ardından, yaptıklarını itiraf ettiği bir not yazdırılır ve ardından serbest bırakılır. tim, bu suça karışan her sorumlunun peşine düşmüştür. katil birdenbire kendini korku dolu bir maceranın içerisinde bulmuş, bir sonraki kurbanı takip etmek için yola koyulmuştur.

    19) real fiction / shilje sanghwang (2000)
    (yönetmen)

    film güney koreli bir sanatçının sistematik olarak aradığı ve sonrasında öldürdüğü gerçek ya da hayali düşmanlarını konu alıyor.

    20) wild animals / yasaeng dongmul bohoguyeog (1996)
    (yönetmen)

    bir ressam olmak isteyen cheong-hae, bu uğurda güney kore 'den ayrılarak fransa 'ya yerleşir. fakat cheong-hae 'nin kendisini bir anda bambaşka bir kültürün içinde bulması ve buna hazırlıksız olması, maddi sorunlarla da birleşince; genç ressam adayı kısa sürede kendisini göç nedeninden oldukça farklı bir noktada bulur...

    21) birdcage inn / paran daemun (1998)
    (yönetmen - yazar)

    bir üniversite öğrencisi olan hye-mi 'nin ailesi, yaşadıkları müstakil evdeki boş odalardan iki tanesini bir fahişeye kiralamaktadır. kiracıları, odalardan birinde barınırken; diğerini ise çalışmak için kullanmaktadır. son kiracıları evden ayrılacağını söyleyince; hye-mi 'nin annesi yeni bir kiracı ile anlaşır ve yeni kiracıları, eski kiracılarının evden ayrıldığı gün odasına taşınır...

    22) human space time and human / inkan, gongkan, sikan grigo inkan (2018)

    inkan, gongkan, sikan grigo inkan, bir savaş gemisinde bir arada bulunan farklı kökenlere mensup insanların yaşamına odaklanıyor. yolcular arasında oğlu olan bir senatör, yeni evli bir çift, gizemli yaşlı bir adam, bir grup seks işçisi ve bir grup suçlu bulunur. haydutların ve onların liderlerinin agresif davranışları başlarda birinci sınıf yolculara yönelik olur. ancak zaman geçtikçe onların şiddetinden gemideki diğer yolcular da nasibini alır.

    23) din (2019)
    (yönetmen - yazar)

    geleneksel bir ailenin ferdi olan kız, kendisine tıpa tıp benzeyen bir kız ile karşılaşır. bu kızın kendisine özgür bir yaşam tarzı ve dilediği her şeyi sağlayan bir sponsora sahiptir. iki kız yer değiştirir ve birbirlerine yardım eder ancak vakit ilerledikçe durum ilk kız için daha tehlikeli bir hale gelir.

    24) stop / seu-top (2015)
    (yönetmen - yazar)

    japonya'nın fukushima nükleer reaktöründeki erime sırasında radyasyona maruz kalan genç evli çiftin hikayesi.

    25) amen (2011)
    (yönetmen - yazar - oyuncu)

    irtibatı kaybettiği adamı aramak için fransa'ya giden kadın, bu kişinin venedik'e taşındığını öğrenir. venedik'e giderken trende korkunç bir olayla karşı karşıya kalır. bu durum, hayat ve ilişkiler hakkında kendisini acı bir şekilde sorgulamasına neden olur.
  • 7. boğaziçi film festivaline " masterclass " kapsamında gelen koreli yönetmen.

    boğaziçi film festivali her yıl olduğu gibi bu yıl da masterclass adıyla bizi değerli yönetmenler ile buluşturmaya devam ediyor. daha önce bela tarr gelmişti ...

    24 ekim perşembe günü saat 18.00 de feriye sinemasında yapılan etkinlik sınırlı sayıda katılımcı ile oldu. yaklaşık 150 civarı sinemasever oradaydık. 90 dakika kadar sürdü.

    kim ki duk - korece telaffuz edilişi ile kim ki dok -
    salona girdiğinde küçük bir şaşkınlık yaşadı açıkçası çünkü bu denli bir ilgiyi beklediğini söyleyemeyiz. biz onun fotoğrafini çekme yarışına girmeden o bizim fotoğrafımızi çekti ve salona pozitif bir enerji verdi.

    moderatörün sorduğu sorulara içtenlikle cevaplar vermeye çalışsa da genelde cevaplari politik dil diye tabir ettiğimiz geçiştirme ile oldu.

    sinema için " işçilik " tanımını da eklediğini vurguladı. sinema için eğitim alamadığını ve askere gidene kadar beden işçisi olduğunu söyledi. askeriyede uzun yıllar kalmış. - deniz kuvvetlerinde askerlik yapmış yaklaşık 5 yıl -

    sinemaya başlamasına yol açan iki filmden bahsetti bunlar " kuzuların sessizliği " ,ve " köprü üstü aşkları" bu iki filmin etkisi büyüktür dedi. görsel olarak beni tatmin etti diye ekledi.

    en büyük yeteneğim olarak resim çizmek ve fotoğraf çekmekti diye devam eden konuşmada hayalinin bir senaryosunun bir yönetmen tarafından film yapılması olduğunu ama bunun olmadığını bunun yerine kendi senaryolarının filmini çektiğini ifade etti.

    yönetmen sinemaya başlarken film çekme üzerine kendisine üç söz verdiğini; bunların
    "politik konularda film çekme!", "gerçekten yaşanmış hikâyeleri film çekme!", "uluslararası sorunlara dair film çekme!" olduğunu ve film çekerken gerçek hikâyelerden uzak durduğunu yineledi. sonra sorulan başka bir soruda yukarıdaki üç maddeye bir madde daha ekledi.

    arirang belgeseli için "bir dönem film çekmedim bir dağa çıktım dağ evinde üç yıl kadar tek başıma kaldım ve sürekli içki içtim bu arada bir kamera aldım önüme koydum ve karşısına geçtim konuştum kendi kendime sonra bunu bir festivale gönderdim orada ödül aldı ! şaşırdım demek ki bu film bile ödül alabiliyor" burada festivalleri aslında çok da büyütmemek gerektiğini söyledi.

    yurt dışında filmler çektiğini - kazakistan , kırgızistan , çin ve rusya - çekebileceğini de ekledi.

    şimdi moskova'da yaşadığını söyledi. ülkesinde sansüre uğrayıp uğramadığı sorusuna cevap vermedi sansüre uğradığını biliyoruz yine de o nedenle konuşmak istemedi.

    marvel filmleri hakkında görüşleri soruldu ve moderatör de ek olarak bela tarr martin scorsese gibi isimlerin konuyla ilgili söylediklerini ifade ettiğinde de " onlar söylemişse onlara katılıyorum " dedi ve geçiştirdi.

    sıklıkla unutkan olduğunu söyledi ama yıllar evvel bir metroda - fransa - başından geçen bir olayı en küçük detaylara kadar anlattı. galiba unutkan olduğu konu uzun içerikli sorular.

    bin jip filmindeki arapça müzik sorusu geldi.

    fransa'da bir film çektiği dönemde oradan iki kaset aldığını ve bunlardan birisinin de bu arapça kaset olduğunu filmde kullanmak istediğini ama yapımcının izin vermediğini söyledi . sonra da bin jip te kullandım o müziği dedi.

    filmin ana unsurunun senaryosu olduğunu söyledi. bir bina yaparken temel sağlam olmalı bu nedenle de film yaparken de senaryo sağlam olmalı dedi.

    çok film çekmesi için de şöyle dedi " babam çok çalışkandı ve bir gün çalışmaz isen o gün aç kalmasın derdi o yüzden film çekmeyi de çalışmak olarak görüyorum bu benim işim ve emek veriyorum o yüzden ister beğenilsin ister beğenilmesin hemen hemen her yıl film çekiyorum."

    ...

    söyleşi sonrasında da bize korece arirang söyledi. ( kore dilinde türküler )

    harika neşe dolu ve insana umut veren bir etkinlik oldu.
  • "it's my belief that history is a wheel. 'inconstancy is my very essence,' says the wheel. rise up on my spokes if you like, but don't complain when you're cast back down into the depths. good time pass away, but then so do the bad. mutability is our tragedy, but it's also our hope. the worst of time, like the best, are always passing away.'' demiş boethius, consolation of philosophy isimli eserinde.

    kişisel tarihimiz de çark-ı felektir aslında, mevsimler geçer, çarkımız döner, bir yukarıda bir aşağıdayızdır, bir yükselir bir alçalırız kendi gözümüzde ve belki başkalarının.

    bir yalnız ve mutsuzuzdur, sonra yalnız ve mutlu, biriyle ve mutlu, biriyle ve mutsuz ve belki tekrar mutlu, tekrar mutsuz oluruz aynı kişiyle. sonra bazen yalnız ve mutsuz oluruz yine, sonra hatırlarız yalnız ve mutlu olmayı. bazen o birinin çarkımızdan geçen tek kişi olmadığını farkederiz, bazen evimize geri döneriz, bazen annemize, bazen eski dostlarımıza...

    her mevsimimizin bir sembolü olur, o zamana ait bir şey, bir içecek olabilir, bir kedi, bir dolap, bir yatak, bir sandalye. ortak noktaları maddi değerlerinin yüksek olmayışıdır genelde, tek taş gibi değil yani, tek taşına bakıp 'ah ne güzel bir evlenme teklifiydi' diyenlerin sembolizasyonu kusurludur çünkü. kalp kıymetsizi kıymetli yapabilendir. işte o nesnelerle/şeylerle karşılaştıkça çarkımızı zihnimizde şöyle bir çeviriveririz.
    hop! film şeridi, hem de ölümle karşılaşmadan.
    herkesin bir baharı, bir yazı, bir güzü ve bir kışı olur, sonra genelde bahar yine gelir, çiçekler tomurcuklanır.

    merhaba küçük tomurcuk!

    hayatta elbette yerine konulamayacaklar olacaktır, ama döngü durmaz. yuvarlanıp gitmek kötü bir şey değildir, hayatın özüdür aslında, çünkü ne yapsan, ne kadar uğraşsan, her gün bir başka ülkeye gitsen ya da dünyanın en monoton yaşamını sürsen de yuvarlanıp gidersin.
    yukardaysanız düşeceğinize üzülmeyin, aşağılarda hissediyorsanız da çok sevinmeyin yükseleceğinize, ters yüz olmanız hep an meselesi, hem kutsama hem felaket...

    * yıllar yıllar önce, yirmili yaşlarımda spring, summer, fall, winter... and spring izledikten sonra yazmıştım bu yazıyı. çok sevdiğim kim ki duk'un ruhunu şad etmek için, filmlerinin yarattığı, ve zihnimin dünyayı algılama şekline etkisi büyük olan çağrışımlarımı yazmak istedim.
    sanatçıların, hiç tanımayacakları, bambaşka dünyalarda yaşayan insanların zihnini eserleri ile dönüştürüyor olması ne kadar büyük bir marifet. ne diyelim, ruhu şad olsun, toprağı bol olsun.
  • bu dünyadan göçmüştür. her nereye gittiyse huzur bulsun. son dedece özgün, ruhani bir sineması vardı. boş ev'i (bkz: bin-jip) izleyip de etkisinde kalmamak imkansızdır. (bkz: bom yeoreum gaeul gyeoul geurigo bom) filmiyse sanat nedir, sinema nedir, görüntü, derinlik, dinginlik ve bilgelik nedir gösteren, aşmış bir eserdir. ölümü bir sinemacıdan öte bir dervişin, allamenin, şamanın gidişidir.
  • "anlamadığım bir şey olduğunda anlamak için onun hakkında bir film çekerim." demiş bir keresinde.

    ne kadar hoş, içten bir açıklama. şu "yazmasaydım ölürdüm", "başka bir şey yapamadığım için film çekiyorum", "tek yapabildiğim bu" gibi klişe açıklamalardan çok daha dürüstçe.
  • mimar sinan'daki söyleşiden önce cemal reşit rey konser salonu'nda gerçekleşen türkiye - kore film haftası açılış galasına katılarak bizleri sevindiren muhteşem yönetmen. sineması hakkında sayfalarca yazılır da ben özellikle bu kadar yakından tanık olmuşken mütevazılığına değinmek istiyorum. hem girişte basın açıklamasından önce ve sonra hem de çıkışta salondan ayrılırken hayranlarıyla tek tek fotoğraf çektirip sohbet edebilecek kadar nazik, tarzından ödün vermeyecek kadar karizmatik, organizasyondan başka her şeye benzeyen açılışta sahneye çağrılıp sap gibi bırakıldığı halde tepki göstermeyecek kadar sabırlı bir insanmış. kendisini canlı kanlı görerek dünyevilik listeme bir çizik daha atmış oldum.
  • kayan bir yıldızın ardından bakıyorum. içimde kırgınlıkla kızgınlık karışımı tuhaf bir duygu, bir tanıdığı kaybetmiş gibi, neredeyse ağlayacağım. bugün böyle duygusalken, bir şeyler söylemek için belki erkendir diye düşündüm ama olur ya, yarın hiç olmayabilir.
    en son 2016 yapımı the net filmini seyretmiştim ve çok beğenmiştim. politik önyargılarımızı çöpe atan bir filmdi. 25 yıldır film çekiyor, şimdi bazılarına ait çok az şey hatırlayabildiğim için kendime kızıyorum.. unutmak en çok böyle zamanlarda koyuyor. evet, "hafıza-i beşer nisyan ile maluldür"

    hem çok sert hem çok lirik olabilirdi. bu, aklın sınırlarını aşan, marjinal senaryoların yaratıcısının, nereden edindiği belli olmayan ve daha çok belgeseli andıran etkileyici bir kamera kullanma tekniği vardı.
    uzun şiirsel su sahneleri, neredeyse hiç diyalog yaşanmayan sekanslar ya da gözünüzü kapattığınız sahneler.. hepsi aynı kim ki-duk'a aitti.
    15 yaşında ağır işçilik yapmaya başlayan, 17 yaşında eğitimini terk eden, ömrünün 5 yılını deniz kuvvetlerinde geçiren, 34 yaşındayken ilk sinema filmini seyreden, "bugün bir iş yapmadınsa, yemek de yeme" diyen bir babanın tedrisatından geçmiş kim ki-duk, bu karmaşaya nasıl olmuşsa "temel bütünlük görünürdeki boşluktur" diyen lao tzu'dan esin katmıştı. suyun filmlerinde çok önemli bir yer tutmasının nedeni de budur. "boşluk aslında boşluk değildir, doluluktur" şeklinde ifade edilebilen uzak doğu felsefesinde su; akışkan, her şeyin içine sirayet edebilen, objelerin arasını doldurabilen ve onları birleştirebilen kutsal bir yapıya sahiptir.
    onun minimalist ve sadelik örneği sinemasının hissettirdiği "boşluk duygusu", boşluk değildir aslında.

    "bazı insanlar hayatın sadece mutlu anlarını güzel sanıyorlar, halbuki bana göre hayatın asıl güzel yanı, kendi yıkıcılığı ile arzunun psikosomatik doğasının karışımıdır."
    böyle zor bir "güzel hayat" tanımı olan anti-masallar kahramanı ..sonsuzluğa uğurladık..
  • “sözlerin her şeyi çözebileceğini düşünmüyorum. bazı durumlarda sözcükler anlamı bozarken sessizlik gerçekçi hisleri ortaya çıkarabilir.” diyen büyük yönetmen bugün sessizliğe yol almış.
    ömrünün ilk yarısında hiç film izlememişken ikinci yarısında kore sinemasını dünyaya sevdirmiş/tanıtmış bir insan oğluydu.
    gitti ama çok güzel izler bıraktı, bizler de nasiplendik. iyi ki yaşamış.
  • filmlerinin çoğu "ben dublajsız, altyazısız kore filmi izliyorum olm" diyebilmek için gayet uygundur.
  • film çekiyorum ayağına şiir yazan adam.
hesabın var mı? giriş yap