• kim ki duk un en son filmi, ve yine bu adamdan izledigim hayatımın en güzel filmlerden biri (bkz: samaria) (bkz: bom yeoreum gaeul gyeoul geurigo bom). ingilizce title ı "3 iron" olan filmde, üç ön planda, her sahnede üç görülmekte/duyulmakta, ve üç ün bir fazla oldugunu, hatta bazen iki bile bir fazla oldugunu anlatmakta. bu filmde kimse konuşmuyor, film her saniye, her karede sorular soruyor sessizce... ve nihayet üç kaybolup gercekten var oluyor... çok sevdim ben bunu, çokkk...

    its hard to tell that the world we live in is either a reality or a dream...
  • korece boş ev
  • 24. istanbul film festivali'nin yıldızı olmaya şimdiden aday filmlerden. 2004 yılında gösterildiği bir çok festivalde bir ton ödül toplamış. konu çok enteresan duruyor. görsellik de olağanüstü imiş. hatırlara dolls'u getirip daha bir heyecanlanıyoruz.
    festivalin sitesindeki aşağıdaki yazanlar gayet heyecan uyandırıyor...
    konuşma ihtiyaci hissetmeyen eski bir model ve evsiz bir kuryenin alişilmadik, etkileyici aşkina, ilkbahar, yaz, sonbahar, kiş... filminin yönetmeninden trajik ve çarpıcı bir bakış. tae-suk, geceleri, boş olduğunu bildiği evlere girip uyur. hiçbir şeyden haberi olmayan ev sahiplerine şükran duygusundan, onların çamaşırlarını bile yıkar. girdiği evlerden birinde karşısına çıkan, kocasından yediği dayaklardan bezmiş sun-hwa ile ilk görüşte ruh eşi olduklarını hisseder ve beraber kaçarak sonu belirsiz, umutsuz bir maceraya adım atarlar.
  • "hepimiz birer boş eviz, ta ki birisi kilidimizi kırıncaya kadar..."

    kore sinemasının ne kadar şiirsel olduğunun ve de görselliği bu şiirsellikle birleştiren bir hız ve de güvenle geldiğinin kanıtıdır bu film. çizilen portreleri, karakterleri, öyküyü es geçiyorum... spoiler vermek istemiyorum. esasen, filmin dili de bunların hepsini önemsiz kılıyor. çünkü büyüleyici bir rüzgarla, az bulunur bir bütünlükle sürükleniyorsunuz "boş ev"lerin arasındaki bambaşka bir yolculuğun içinde. arkanızda, önünüzde, üstünüzde birisi, bir şey olabilir ama... gözlerinizin açısının dışında başkaları olabilir. görmedikleriniz, hissedip de es geçtikleriniz, her hareketin ardında olabilecek bir başka şey, bir başka bir devinim, sizinle aynı düzlemde, bir yansıma gibi ilerleyen... dikkatli olmalısınız. çünkü "hep bir şeyler oluyor," ve aslında "yaşadıklarımızın ne kadarı gerçek ki?"...

    venedik'te de kendisini kanıtlayan bu film; 24. istanbul film festivali'nin en güzel hediyelerinden biri.
  • her ne kadar iki tane filmini izlemis (bahsi geçen film dahil) olduum bir yönetmenin filmi olsa da, sayesinde, tipik bir klise tabir ile "tipik bir" kim ki-duk filmi demem saglayan film. ayni zamanda kim ki-duk'u (abartarak) ilham kaynagi seviyeme yukseltebilecek potansiyele sahip etkileyici bir film de.

    oncelikle, belirtmek isterim ki, ornegini verecegim the edukators (ki goremedim bu filmi) ile birlikte bu filmde de bir "baskalarinin ozel alanina girelim ve de (esyalarin yerlerini degistirme, evdeki kirli camasirlari yikama gibi..) onlarin hayatlarinda ufak degisiklikler yapalim vari bir temanin varligindan soz edilebilir. sanirim bu tema bugunlerde epeyce populer olmaya baslamistir ve de (the edukators'un aciklamasinda yazdiig gibi) bu hareket '68 kusaginin devrimci ruhunu tasiyan gunumuz genclerinin ufak bir eylem metodu olabilir. belki de bunu, modern hayata verilen postmodern tepkiler olarak da gormem mumkun olabilir. kaldi ki, ben de kendimi arada sirada, etrafimdaki objelerin yerlerini degistirir, baskalarinin sahip oldugu somut veya soyut kavramlar ile oynarken bulurum, ve de belki de hangimiz bunlarii yapmiyordur ki?

    bunlardan cok daha belirgin olarak filmi "tipik bir kim ki-duk" filmi yapan ozelliklerden bahsedilebilir. oncelikle kim ki-duk gene diyaloglar yerine, karakterlerin vucut dillerini, hislerini, hareketlerini konusma araclari olarak kullanmis ve dunyanin obur ucundaki meslektasi; diyaloglari cok seven ve cok iyi kullanan richard linklaterin tam aksine, bir kez daha bilincli olarak diyaloglari cok iyi "kullanmamistir". muhtesem sinematografisi, surekli uyguladigi tekrarlar (ayni sarkinin tekrar tekrar calmasi, ana karakterlerin ayni yan karakterlerle tekrar tekrar iliskiye girmesi, ayni mekanlar uzerinden tekrar tekrar gecme), filme kattigi uzak dogu felsefesinin sairane kullanimi gibi ozellikleriyle diyalogsuz bu filmi ile bir kez daha seyirciyi 1.5 saatten uzun bir sureligine sinema salonuna mihlamaktadir.

    filmde gorulen belirgin ozelliklerden biri de, "ilkbahar yaz sonbahar kis..." taki gibi; ana karakterin belirli kaotik deneyimler uzerine (bu durumda, ask acisini, yalniz kaldigi bir hapishane hucresinde yasamak gibi), kendini egitmesi, ki-duk un muhtemelen buyuk bir ilham aldigi uzak dogu felsefe/mitolojilerinden birine gore zihin egitimi ile birlikte vucut egitimini de kusursuzca tamamlayarak (gardiyani cilgina ceviren golge oyunu) gibi bazi yetilere sahip olmasi ve butun bunlari "ki-duk'engiz" mucizelerle harekete gecirmesidir. belki turk seyircisine biraz da beklendik gelecek bir bicimde; kurgu, ana karakterin muhtesem bir hayal kirikligi ve cokus yasamasi uzerine, "sevgilisinden ayri kaldigi donemde", intikam ve acilarini sabri ile yogurup kendini guclendirmesi temasini ele almakta fakat bunu, kendine has uzak dogu yorumu ve gereksi (hatta tum) diyaloglardan kacinarak, gorselligi ve ebediyetin ve edebiyatin en buyuk silahi olan saf sevgi ve ask ile cok guzel harmanlayarak; film, benzersiz bir deneyim yasatmaktadir. her ne kadar felsefe zaten edebiyatin veya filmin disinda (ve hatta hayatin) dusunelemez olsa da, ki-duk filmlerinin icine isleyisi basit bir olgudan ibaret degildir.

    gene onemli bir hadise, ic ve dis mekanlarinin, tipik yoresel ozellikleri alabildigine genis bir yelpazede inceleyebilecek karakterlere sahip olmasi, ve bunun kullanilan ses ve muzik ile birlikte on plana cikmasidir. tamam belki, filmde bir kac defa calan sarki cok da kulaga hos gelen bir sarki degildi, ve hatta belki de ki-duk un diyaloglara bu kadar yatkin olmamasinin bir sebebi de, guney kore ve benzeri yerlerden gelen karakterlerin o sinir bozucu (oyle degil mi ama?) "moshi moshi"vari konusmalari kulaklari tirmalar vaziyette oldugundandir ama; ozellikle "ilkbahar, yaz..." filmine bakarak, ki-duk'un bu filmin de can alici yerlerinde sese ve muzige verdigi onem gozardi edilmemelidir.

    bunlardan kelli, "ilkbahar, yaz.." veya ki-dukun herhangi bir filmini seyretmis olanlara siddetle ve hararetle, herhangi bir filmini izlememis olanlara ise israrla ve onemle tavsiye edebilecegim filmlerden biri. kisacasi, gidiniz, gorunuz ve kim ki-duku bir ustad olarak belleyiniz efendim.
  • kim ki duk dan festival izleyicisine sürpriz bir film. tadı damagımızda kalmıştır...güney kore sineması, hatta belkide dünya sineması yeni bir sinema büyücüsüne daha kavuştu diye düşünmeme-sevinmeme neden olmuştur.
  • bir film sayesinde yakında vizyonda göreceğimiz film...
  • bu yıl istanbul film festivalinde gösterilen,güney kore yapımı bir film.biraz tuhaf sonlanıyor ama yine de tavsiye edebilirim.ilginç...
  • insani gulumseten garip bir ask hikayesi. seyredilesi, sevilesi, ustunde dusunulesi ...
  • ana karakterlerin film boyunca hic konusmadiklari film. sadece kadin karakter tek bir cumle ediyor, o cumle de insana ister istemez...

    --- spoiler ---
    elvis costello'nun i want you sarkisindan

    "i can't say anymore than "i love you"
    everything else is a waste of breath"

    dizelerini hatirlatiyor.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap