• ona kara ölüm deniyordu. bu ismi almasının nedeni, damarların çatlayıp deri altında kuruyan kanın siyah renkli noktalar oluşturmasıydı.

    dünyayı kasıp kavururken 1347-1351 yılları arasında avrupa'ya sıçradı. sonuçları da yıkıcı oldu. fransız vakanüvis jean froissart'ın gerçeğe yakın olduğu kabul edilen saptamasına göre avrupa nüfusunun yaklaşık üçte birini öldürdü. büyük şehirlerdeki etkisi daha da büyüktü. floransa nüfusunun %50'sini viyana nüfusunun %60'ını yok etmişti.

    ancak uzun vadede sonuçları bugünkü avrupa'nın temellerini de atmıştı:
    1) kilisenin otoritesi sarsıldı, daha bireysel bir din ve seküler bir yaşam anlayışı ortaya çıktı.
    2) başlangıçta, tanrı'nın günahkarlara cezası olduğu düşünülen şeyin, pratik tedavi yöntemlerine ihtiyaç duyan bir salgın hastalık olduğu anlaşılınca, tıp, teolojik öğretinin baskısından sıyrılmaya başlayarak klinik gözlemlere dayalı bir bilim dalı olarak algılanmaya başladı.
    3) azalan iş gücü vassalın etkisini de azalttı, soylular gündelik ihtiyaçlarını kendileri karşılamak zorunda kaldılar, dolayısıyla halka indiler.
    4) aynı sebeple mekanizasyon ve teknolojik çözümler öncelik kazandı öncesinde işcilere yaptırılan pekçok iş için mekanik aletler kullanılmaya başlandı.

    bütün bunların aynı yüzyıl içinde varacağı nokta renaissance ve reform olacaktı!
  • sonucunda, kilise otoritesini yıkıp geçmiş, din adamlarının yaydığı ahlakı sallamayan insan topluluklarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. kara ölüm avrupa ve dünya tarihinde çok önemlidir. ortaçağı bitiren esas neden budur. ölümü enselerinde hisseden insanlar, sanılanın aksine dine sarılmamış, aksine sıçarım öbür dünyana diyip kaç gün/ay/yıl olduğu muallakta olan zamanını değerlendirmek için kilisenin yapmayın dediği ne varsa yapmaya koyulmuş, itaatsizliğe başlamıştır.

    yığınla insan ölmüştür falan ama geride kalanların hayatını değiştirmiştir. insanlar, en basitinden duayla yara iyileştirme, felaketi önleme safsatasına inanmaktansa yarayı dağlayıp iyileştirmenin daha mantıklı olduğunu fark etmişler, tıbbın karşısında kilisenin osuruktan teyyare olduğunu keşfetmişlerdir. çok çok önemli bir toplumsal travmadır. bize de bir benzeri lazım.
  • ingilizlerin hapşırınca "god bless you" yani "tanrı seni korusun" demesinin nedeni olan salgın hastalıktır aynı zamanda veba, yani black death, yani kara ölüm. çünkü veba başlangıcı tıpkı basit bir üşütme gibi başlarmış hapşırık, aksırık, tıksırıkla. bu yüzden bir insan hapşırdığı zaman, karşısındakiler üzüntüyle, ve daha ziyade dehşetle, hapşıran kişiye "god bless you" diyerek onun için duacı olduklarını vs. iletirlermiş yakında öleceğini bildikleri için.
  • 1347 ekim ayının ilk günleri. on iki ceneviz kalyonu, sicilya’da messina limanına girer. liman yetkilileri çok az kişinin canlı olduğunu fark eder.

    yaşayanlar da iyi durumda değildir. hepsinin vücudu kara çıbanlarla kaplıdır ve yaralardan akan kan ve irin berbat kokmaktadır. kalyonlar gün sonunda hemen limandan çıkartılırlar. ancak yine de çok geçtir, hastalık üç gün içinde kenti ele geçirir. kara ölüm, avrupa’ ya gelmiştir.

    veba hastalığı avrupa’ ya hiç yabancı değildi, her nesilde bir bölge ile sınırlı ve birkaç ay süren salgınlar olurdu. 1167, 1230, 1244, 1320 ve 1333. ancak bu defa farklıydı.

    elbette kara ölüm birden bire bu on iki ceneviz kalyonunda çıkmadı. arap tarihçiler vebanın moğolistan’dan geldiğini yazar, moğol kayıtlarında da büyük han’ın hastalık yüzünden 1332’de öldüğü, önce oğlunun sonra da ard arda hastalık yüzünden ölümlerin sebebiyle torunlarının tahta geçtiği mevcuttur.

    veba taşıyan pireler, fare ve dağ sıçanlarından tüccarların kumaş, halı ve kürklerine atlayabilmiş olmalıdırlar. veba 1345 yılında volga kenarındaki saray şehrine, 1346’ da azerbaycan'a ve kırım’a ulaştı ve bir anda 85.000 can aldı. kırım müslümanları şaşkındı ve hastalığın hristiyanlar yüzünden çıktığına karar verdiler.

    kıpçak hanı ceneviz şehri kaffa’yı kuşattı. cenevizliler teslim olmayı reddettiler. tatar ordusu kuşatmayı sıkılaştırırken, aniden veba orduda yayıldı. her gün yüzlerce asker kırılıyordu. han, cenevizlilerin de hastalığı tatmalarına karar verdi ve vebalı cesetleri mancınıklarla kaffa şehrinin içine fırlattı.

    duvarlarla çevrili bir şehrin kapalı ortamında veba çabucak işini gördü. cenevizliler cesetleri hemen denize atsalar bile hastalık çoktan yayılmaya başlamıştı. gemilerine atlayıp şehri terk ettiler. hastalıkla birlikte tabi. işte messina şehrine gelen on iki kalyon bu gemilerden bir kaçıydı.

    1300’ lerin başında, avrupa‘da haçlı seferleri ile para, şan ve savaş arayan belalı unsurlar uzaklaşmış, artan zenginlik ve güven, barış döneminin başlamasına yol açmıştı. rhine ve moselle vadilerinde toprak değeri 17 kat artmıştı. bunların en negatif sonucu, nüfusun inanılmaz artmasıydı. örneğin toskana bölgesinde nüfus, sonraki 500 yılın en yüksek oranındaydı. grenoble yakınlarındaki oisans kasabası 13.000 kişiydi ki bu sayıya bir daha ancak 1911 yılında ulaşacaktı. toprak değerlenmişti ancak alınan ürün artmıyordu.

    yoğun tarım toprağın kalitesini düşürdü ve 40 yıl içinde 5 kıtlık yaşandı. burgonya bölgesinde 1315 ile 1322 yılları arasında nüfusun yüzde onu açlıktan öldü. insanlar kedi ve köpekleri hatta kaçırdıkları çocukları yiyorlardı.

    kara ölümün italya’ yı vurmasından önceki 5 yıl boyunca, roma, pisa, bologna, padova, venedik ve napoli, hepsi de şehirlerinde meydana gelmiş depremlerin sonuçlarıyla boğuşuyordu. 1345 yılında tüm italya’ da normalin çok üstünde yağan yağmurlar sellere ve tarım ürünlerinin dörtte üçünün kaybına yol açmıştı. floransa’ da 94.000 kişinin ekmeği karneye bağlanmıştı, 1347’ de 4.000 floransalı yetersiz beslenmeden öldü.

    yine floransa'da üç banka iflas etmiş, şehir 2 milyon florin kayba uğramıştı. cenova ve venedik tarihlerinin en şiddetli savaşını yaşıyorlar, roma hala papalığın avignon’a gitmesinin etkilerini yaşıyordu. deprem, açlık, kıtlık, iflas, seller… havada bir kıyamet kokusu vardı. kara ölüm’ ün en gelmemesi gereken dönemdi bu. ve tam o sırada, messina limanına on iki kalyon giriverdi.

    messina’ dan kovulan gemiler, diğer limanlara girdiğinde de aynı şey tekrarlanıyordu. gemilerin hastalık taşıdığı belirlendiğinde ki bu bir iki saat içinde oluyordu, artık çok geçti.

    kara ölüm’ ün en çok etkilediği şehir floransa olmuştur, hastalığa kimi tarihçiler floransa vebası adını taktılar. floransa bu hastalığın kırdığı ilk büyük şehirdi.

    giovanni boccaccio’ nun decameron isimli kitabı, vebadan kaçan floransalı bir grup zenginin şehir dışında bir villada, sıkıntılarını dağıtmak için 10 gün boyunca birbirlerine anlattıkları hikayeleri içerir. kitabın başındaki açıklayıcı bölüm ise kara ölüm’ü anlayabilmek ve yaşayabilmek için yeterlidir.

    floransa’da kara ölüm’ den kaç kişi öldü? bunu bilmek zordur. zamanın kayıtları 100.000 der. ancak o dönemde kayıtlar bol yorum da ihtiva ettiğinden bu rakamdan şunu anlamak gerekir: ölü sayısı çoktu.

    decameron kitabında taşraya kaçan zenginler, kara ölüm yayıldıkça tekrarlanacak bir klişeyi anlatıyordu. evler ve mallar terk edilecek, hastalar yalnız ölecekti. kentteki fakirler için ise kaçış yolu yoktu. hastalık italya’da hızla yayılmaya başladı

    salgın zirvedeyken, venedik’te günde 600 kişi ölüyordu. cesetleri adalara taşımak için tekneler yeterli değildi, zaten adalarda da ceset gömecek yer kalmamıştı.

    kısa sürede tüm italyan şehirlerinin uygulayacakları veba kuralları getirildi. şehre gelen yabancı için 40 günlük karantina süresi, düğün ve kumarın yasaklanması gibi. mezar kazıcı takımlar oluşturuldu, 16 kişiden oluşan bu takım dışında kimse cesetlerle ilgilenmeyecekti.

    milano’ da bir evde hastalık çıktığında, kapı ve pencerelerine duvar örülüyordu, içerideki hastalar ölüp çürüyorlardı. orvieto, 12.000 kişilik zengin bir şehirdi. 80 mil uzaklıktaki floransa vebadan kırılırken orvieto halkı korku ile kaderlerini bekledi. kara ölüm nisan ayında bu şehre geldiğinde üç ayda şehrin şehir konseyi'nin 7 üyesinden 5’i de dahil nüfusun yarısı ölmüştü.

    siena’da katedral inşaatı durdu, herkes hastaydı, mahkemesi de kapandı çünkü ne bir hakim ne de çalışan kalmıştı. kilise yararına yapılan vasiyetnameler o kadar çoktu ki kiliseler topladığı vergilerden vazgeçti, ihtiyaçları yoktu. şehirlerden kaçış tek umuttu ancak kaçan insanlar da hastaydı ve yanlarındaki eşyalar mikropluydu. ticaret tamamen durdu.

    bir tarihçi şunu yazıyor: vasiyetini yazdırmak isteyen bir adam noterle ve yanında getirdiği şahitle birlikte öldü. hekimler hasta bakmaya, paniğe kapılmış rahipler ayinlere gitmiyor.

    yersinia pestis isimli veba basili, fare, sıçan, gibi kemirgenlerin kanında yaşar. hastalık bu hayvanlardaki pirelerle yayılır. pire, mikroplu bir hayvandan beslendiğinde, veba basili pirenin yemek borusunu tıkayarak pireyi kronik şekilde susatır. pire dürtüsel olarak sürekli ısırır. üzerinde beslendiği hayvan öldüğünde başkasına sıçrar artık sıçradığı her hayvana mikrop bulaştıran bir şırınga haline gelmiştir.

    vebanın bu denli yayılmasındaki sebeplerinden biri de cadıların büyülü hayvanları olarak görülen kedilerin katledilmesidir. kediler geceleri dışarıda dolaşır ve gözleri parlar, rahiplere göre uğursuzluk getirirlerdi. avrupa'da binlerce kedi katledilince farelerin sayısı kontrolsüz bir şekilde katlanarak arttı. tarihte veba salgınlarından önce şehirlerde büyük miktarda fare ölümlerinin meydana geldiği görülmüştür, çünkü aslında vebanın ilk kurbanları bu farelerdi.

    fransa’ya veba marsilya limanından girdi. marsilyalılar hemen gemiyi limandan çıkardılar ama çok geç kalmışlardı. 56.000 ölüme yol açtıktan sonra hastalık şubat ve mart aylarında montpellier ve narbonne’ a, oradan da ağustosta bordo’ ya erişerek carcassonne ve toulouse’ a girdi. martta avignon, mayısta lyon ve haziranda paris’e ulaşmıştı.

    avignon 1309’ da papalığın merkezi olunca hac merkezi haline gelmişti. kalabalık sokakları hastalık yayılması için idealdi. nüfusun yarısı, gelen hacıların büyük bir bölümü ile birlikte avignon’da acı içinde öldüler. papalığın en üst düzey 450 kardinalinden 94 tanesi de avignon’da öldü. şehrin en zengin ve en iyi beslenen bu kişilerin ölüm oların 21% ise, durumun vehameti anlaşılabilir. papa vı clement, hastalık avignon’a gelir gelmez odasına çekildi ve kimseyi huzuruna kabul etmedi. ilk fırsatta da kaçarak rhone vadisinde bir şatoya yerleşti. hristiyan dünyasına ölüden çok canlı olarak daha fazla faydalı olacağını düşünmüştü.

    vebanın üç türü bulunur. kara ölüm’ ün, bu üç veba türünün bir karışımı olduğu kabul edilir.

    bubonik veba mikrobu lenf sistemine saldırır ve kasık veya koltuk altında bademden portakala kadar değişen boyutlarda çok acı veren çıban ya da hıyarcıklar oluşturur. bu tür veba 60%’ lık ölüm oranına sahipti. buna yakalanan kişi, kusma, aşırı baş ağrısı, ışığa karşı hassasiyet ve ishalin görüleceği bir yüksek ateş haline girecektir.

    bunlara ek olarak, ciltte çürük benzeri lekeler, manik haykırış halleri ile istemsiz dans etmeye sebep olan hezeyan hali ve dayanılması imkansız ter, kan, dışkı, idrar, iltihap karışımı keskin bir koku görülür.

    pnömonik veba, mikrop akciğerlere yerleştiğinde oluşur ve temel belirtisi kanlı öksürüktür. öksürük ile birlikte mikrop hava yoluyla geçeceğinden, en bulaşıcı vebadır. bubonik vebada yaşama şansı varken bunda ölüm oranı 90%’dı.

    septisemik veba ise ölüm oranı en fazla olan, kişinin asla kurtulamadığı veba türüydü. mikrop kan dolaşımına karışırsa görülür. o kadar hızlı gelişir ki hıyarcıkların oluşmasına zaman yoktur. eller ve ayaklar kararıp sertleşir. akşam iyi yatıp sabah ölü bulunmak olasıdır.

    kara ölüm, kiliseyi köşeye sıkıştırmıştı. rahipler görev gereği hastalarla ilgilenmeliydiler ve bu sebeple doktorlarla birlikte en fazla kayıp veren meslek oldular. ancak halk rahiplerden soğumuştu çünkü kilisenin ve tanrının temsilcisi rahiplerin ellerinden birşey gelmiyordu.

    ortaçağ’da biri hastalandığında rahip doktordan önce çağrılırdı. bir doktor hasta yanına gittiğinde ilk sorması gereken hastanın günah çıkarmış olup olmadığıydı. günah çıkarma işleminden önce muayeneye başlanmazdı. günah çıkarma, kutsal yağ sürme ve dualar o kadar uzun sürerdi ki doktora çoğu zaman sadece ölümü not etmek düşerdi.

    avrupa’da tıp eğitimi sadece paris ve montpellier’de vardı. 1300 yılında papa boniface’ ın bir emri ile cesetlerin kesilmesi ve otopsi yasaklanmıştı.

    paris’teki üniversite cerrahi bilimine karşı olduğunu açıklamış, daha liberal montpellier üniversitesi ise organ kesme derslerine devam edeceğini açıklamıştı, ancak sadece yılda iki kere.

    veba tedavisi ise genel olarak vücuttaki kötü salgılardan oluştuğu düşünüldüğünden, hastaların kusturulması ve kan alınmasından ibaretti. bazı doktorlar hıyarcıkları bıçakla keserdi. acısı korkunç olmalı.

    fransa kralı, hastalık fransa’ ya ulaştığında, paris üniversitesini görevlendirerek belaya çözüm bulmalarını istedi. tıp kurulu toplanarak bir rapor sundu, tüm ızdırapların kökeni, 20 mart 1345 günü satürn, jüpiter ve mars’ın elverişsiz dizilişinden kaynaklanıyordu. kara ölüm’ün sebebiyle ilgili 20 kadar farklı rapor mevcuttur. genel kanı, salgına bozulan atmosferin sebep olduğu ve hastalığın zehirli bir gaz bulutu şeklinde hareket ettiğiydi.

    en iyi tedavi dua ve tecrit idi. evler sahilden uzak ve kuzeye dönük olmalıydı. zararlı havayı dışarıda tutmak için pencereler kapalı olmalıydı. dünyada ilk perde kullanımı bu yıllarda başlamıştır. ev içinde havayı temizlemek için kokulu bitkiler yakılırdı. ani hareket ve gereksiz zahmet tehlikeliydi. paris üniversitesi, kahvaltıdan önce incir yemenin ve toz haline gelmiş zümrüt yutmanın faydalı olduğunu ancak marul yemenin yararının görülmediğini açıkladı.

    sonunda veba, dünyanın en yetenekli hekimlerine sahip paris’e ulaştı. nangis’li william günde 500 cesedin gömüldüğünü, bu gömü işinin fedakar hemşireler tarafından yapıldığını, her hafta hemşirelerin gömülenlere katılarak cennete gittiğini, yerlerine yeni hemşirelerin geldiğini anlatır. 1348’ in ikinci yarısında, 6 ay boyunca paris’ te toplam ölü sayısı 50.000 idi.

    fransa kralı filip, normandiya’ya kaçtı. ancak veba kralı takip ediyordu. graverie köyünde dua etmek istediğinde yanındakiler onu uyardı, kilisede siyah bayrak dalgalanıyordu, bu insanların kiliseye girmelerini engellemek için konmuş bir tedbirdi, hemen o köyden kaçtılar. köyde hastalık o kadar ağırdı ki, cesetler son yattıkları şilteler üzerinde kokup çürümüşlerdi.

    almanya’ya veba haziran 1348’ de önce bavyera’ ya ulaştı, aralık ayında hamburg ve baltık kıyılarına ulaşmıştı bile. viyana, bir günde en çok ölümün yaşanması rekorunu, 960 kişi ile kırdı. almanya’ da rahipler, daha vicdanlı ve yardımseverdiler, bu sebeple çoğu hastalığa kurban gitti. bu büyük kayıp, boşalan kadroların yetersiz kişilerce doldurulması ve eğitimsiz gençlerin rahip olmasına yol açtı. almanların ölürken mallarını kiliseye bırakma geleneği sayesinde alman kilisesi bu dönem eskisine göre eğitimsiz kişilerle dolup 10 kat daha zenginleşti. reform hareketinin almanya’da çıkmış olması şaşırtıcı değildir.

    kara ölüm’ün almanya’da görülen en ilginç etkilerinden biri, kırbaççılar kardeşliği topluluğudur. bunlar veba’nın gelmesine sebep olan günahların kefaretini ödemek için kendilerini kırbaçlayan gezici gruplardı. sessizce ikişer sıra ile 200-300 kişi kadar erkekler önde kadınlar arkada yürürlerdi.

    bir kente girdiklerinde bir kilisede dualarını eder, sonra da kentin meydanında kendi kırbaçları ile kendilerini dövmeye başlarlardı. üyeler, her gün üç kere olmak üzere toplam 33 gün boyunca bu kırbaçlama törenine katılmak zorundaydılar. bu süre içinde yıkanmak, elbise değiştirmek, yatakta uyumak ve karşı cinsle konuşmak yasaktı.

    kırbaççılar ilk yıllarda hoş karşılandı. veba’yı iyileştirici veya vebanın o kente gelmesini önleyici olduğu düşünülmüştür. fakat bu gruplar ünlendikçe, tavırları da değişti. gittikleri şehirlerde bulunan rahipleri aşağılamaya başladılar. insanlığın kurtuluşunun onların elinde olduğuna inandıklarından kiliseye ihtiyaç yoktu. servet karşıtı bir hale de gelmişlerdi.

    soylu ve burjuva aileler bu gruplara verdikleri desteği çektiler. gerçek sofular da ayrılınca grup bir süre sonra suçlu kişilerin saklanmak için katıldığı bir topluluk haline geldi. üstelik veba’nın en tehlikeli taşıyıcıları haline gelmişlerdi. sonunda papa ekim 1349’da topluluğu yasakladı.

    ancak yarattıkları en büyük olumsuzluk, yahudilere yapılan zulümde oynadıkları roldü. vebanın yahudiler tarafından yayıldığını iddia ettiler ve yahudi mallarını yağmalamayı teşvik ettiler. 1340’de frankfurt’ ta yahudi mahallesinde gittiler ve bir katliam yaşandı. kırbaççıların yaklaşmakta olduğu haberi yahudi karşıtı hareketlerin başlamasına yetiyordu. örneğin brüksel'de kırbaççılar şehir surlarından görüldüğünde 600 yahudi öldürülmüştü bile.

    kırbaççılara göre toledo’ da bir haham, yahudilere ödeme yapıyor, onlar da kuyuları kirletiyorlardı. 1348’da isviçre chillon’ da bir yargılamada, işkenceyle alınan itirafla birkaç yahudi kuyuları zehirlediklerini kabul ettiler. papa ıv clement’in yahudilerin de öldüğüne bu sebeple suçlamaların doğru olmadığına dair itirazlarına rağmen, itirafçı yahudiler idam edildiler.

    zürih’te yahudiler kovuldu ve şehir yahudilere ebediyen yasaklandı. basel’de ahşap binalara doldurulup içinde yakıldılar. katliamlar almanya'ya sıçradı. speyer’de yahudi cesetleri fıçılara konup rhine nehrine bırakılıyordu. şubat 1349’da strasbourg’da 2000 yahudi öldürüldü. mainz şehrinde yahudiler örgütlenip karşı saldırı yaptılar ve 200 hristiyan öldürdüler, bunun öcü bölgede 12.000 yahudi’nin öldürülmesi ile alındı. öldürüleceklerini bilen yahudiler, mallarını kendileri yakıyordu.

    1348’ de esslingen’de yahudi cemaati kendilerini sinagoglarına kapattılar ve toplu olarak intihar ettiler. baltık şehirlerinde evlerinin kapı ve pencerelerine duvar örülerek açlıktan ölüme terk ediliyordu. sadece polonya kralı casimir sayesinde polonya’ da hiçbir olumsuz davranışa tanık olmadılar. kara veba yahudilerin hitler dönemi dışındaki en kötü dönemi yaşamasına sebep olmuştu.

    aragon kralı ıv pedro’nun kızı ve yeğeni, avrupa'da veba’dan ölen ilk kraliyet mensupları oldular. kastilya kralı alfonso ise veba yüzünden ölen avrupa'daki tek kral oldu. kastilyalılar müslüman cebelitarık’ı kuşattığı sırada, şehir vebadan kırılıyordu. şehirdeki müslümanlar hristiyan olurlarsa vebadan kurtulacaklarını düşündüler ancak veba din ayrımı yapmıyordu.

    vebanın mısır ve ortadoğu'yu atlamaması imkansızdı. müslüman toplum vebayı metanetle karşıladı. mısır’da cenaze masrafları devlet tarafından karşılandı. şam’ da defin ücretleri kaldırıldı. müslüman teorileri, hristiyan teorilerinin çok benzeriydi. tanrının cezası idi ve bundan kaçmaya imkan yoktu. hac ziyareti sırasında şehre girenler 1348 yılında hastalığı mekke'ye getirdi. peygamber bir hadise göre mekke ve medine’ ye hiçbir hastalığın giremeyeceğini buyurmuştu ve bu teolojik bir tartışma başlattı. sebebinin mekke’ye giren imansızlar olduğuna hükmedildi. medine’ye hastalığın bulaşmamış olması ise mucize kabul edildi.

    kara veba ile ilgili bilgilerin en sağlıklı olduğu yer, o dönemde dünyada kayıtların en iyi tutulduğu ingiltere'dir. toprağın ne zaman ve niye devredildiğinden tutun herhangi bir yer ve zamanda kaç kişinin neden öldüğüne kadar arşiv bulmak mümkündür.

    ingiltere’ye hastalık 1348 yazında melcombe limanından girdi, hemen bristol kentine ulaştı ve kısa sürede güney batıda bulaşmadığı köy kalmadı. londra’ da 80.000 kişi yaşamaktaydı, ikinci ve üçüncü büyük kentler ise 13.000 kişi ile norwich ve 10.000 kişi ile york idi. nüfusun %90'ı köylerde yaşamaktaydı. o kadar çok din adamı ölmüştü ki, ocak 1349’da bath piskoposu bir izin yayınlayarak, rahip bulunamadığı taktirde günah çıkarmanın herhangi birine, bir kadına dahi yapılabileceğini açıkladı.

    ancak ocak 1349, ingiltere için daha bir başlangıçtır. oxford’da din adamlarının 40%’ı ölmüştü. tilgarsley köyü ile ilgili bir rapor, veba’ dan on yıl sonra bile köyde kimsenin yaşamadığı belirtir. 1349’ da cuxham muhtarı hastalıktan öldü, yerine geçen kişi bir ay, sonraki ise iki ay dayanabildi, dördüncü kişi ise temmuz'da hayatını kaybetti. ingiltere’ nin her yerinde durum aynıydı, wycombe’ da rahiplerin %60'ı , winchester’ da yarısı ölmüştü.

    londra avrupa'da yaşanması en zor ve kötü şehirdi. hiçbir sağlık önlemi yoktu, pislik her yerdeydi, çok kalabalıktı. atıkların doğal bırakılma yeri sokaklar veya thames nehriydi. lağım içme suyuna karışıyordu, fakirler hayvanlarıyla aynı odada yaşarlardı, sokaklar dar ve kalabalıktı. veba londra’ya 1348’da vardı, 1349 başında mevcut mezarlar dolmuş, kitlesel çukurlar kazılıyor ve 5-6 kat ceset gömülüyordu. şehirde 30.000 kişi ölmüştür.

    ülkenin ikinci büyük şehrine veba ulaştığında, norwich’ in yarısı öldü. bölgeye senede 80 rahip tayin edilirken, veba sebebiyle bu sayı 831’e ulaşmıştı. yeni rahipler genç, deneyimsiz, eğitimsiz ve ahlaki yönden yetersizdi. ingiltere, durum ne kadar kötüye giderse gitsin hükümet görevlerinin yapılmaya çalışıldığı bir yer oldu. ölümler çoktu ama ölenlerin yerine her zaman atama yapıldı. mahkemeler işlerini yapmaya devam ettiler. insanlar ellerinden geleni yaptı, belki de bu mücadelenin bir biçimi idi. herşeye rağmen pes etmemek.

    ingiltere’de vebanın yayıldığı haberi iskoçya’ya ulaştığında, iskoçlar sevindi ve ingiltere ile savaşa girmenin tam zamanı olduğunu düşündüler. ordu toplandı ve tam saldıracakken iskoç ordusunda hastalık baş gösterdi. askerler evlerine kaçtılar, mikrobu da taşıyarak.

    irlandalı keşiş john clyn, yazmış olduğu kronikte, şöyle demektedir: “ölümün beni ziyaret etmesini bekleyen ben, işittiğim her şeyi doğru şekilde yazıya döktüm. ve yazılar yazanla birlikte yok olmasın diye bu çalışmanın devamı için parşömen bırakıyorum, eğer bir ihtimal birisi sağ kalırsa ve adem ırkından herhangi biri bu salgın hastalıktan kaçarsa benim başladığım işe devam eder.” bunun altında sadece şu yazmaktadır: “büyük yokluk.” hemen ardında da bir başka yazıcı, “burada yazar ölmüş görünüyor” diye eklemiştir.

    veba, bir bölgeyi kasıp kavururken bazı şanslı bölgeler bu illetten kurtulabilmişlerdir. örneğin milano, avrupa’da en etkin karantina kurallarını uyguladığından vebayı görmedi. hollanda da vebadan zarar görmemiştir. kara ölüm dünya nüfusunun üçte birini öldürmüştür. 1328’ de moğolistan’daki ilk ölümlerden 1352’de moskova’daki son ölümlere kadar, 50 milyon kişi.

    bazı tarihçiler, kara ölüm’ün, en az endüstri devrimi kadar önemli olduğunu savunur. bu felaketin, rönesans’ın yaşanmasında önemli etkenlerden biri olduğu düşünülmektedir. vebanın doğrudan etkilerinden biri ücretlerin en az 25% artmış olmasıdır. yeterli işçi olmadığından kalanlar daha yüksek ücret talep edebilmişlerdir. emek daha hareketli bir hale gelmiştir.

    bir yerde yeteri kadar ücret alamayan işçiler başka bir lordun emrine gidebiliyorlardı. hatta feodal beyler, kalan insanların topluca göç etmesini engellemek için, daha düşük kira ve daha fazla özgürlük konusunda anlaşmalara girmişlerdir. bazı bölgelerde ise tersine, işgücünün azalması sonucu feodal beyler serflerini serbest bırakmaktan vazgeçtiler, hatta onları daha ağır şartlarda çalıştırmaya çalıştılar.

    bu ağır tedbirlerin neden olduğu 1358’de fransa’da ortaya çıkan jacquerie hareketi, 1381’de ingiltere’de patlak veren köylü ayaklanması, 1395’te ispanya’da yaşanan katalonya ayaklanması ve almanya’daki bir dizi köylü ayaklanması, feodalitenin çözülmesinde önemli rol oynadı.

    nüfusun azalmasından dolayı hayat standardı da yükselmiştir. daha az kişi için daha fazla yiyecek bulmak mümkündü. biracılık gibi bazı sektörlerde ilk defa eleman eksikliğinden dolayı kadın işçiler çalışmaya başladı.

    tıp ve hastaneler de veba sonrası ilerleme gösterdiler. hastaneler hastaların karantinaya alındığı yerler olmaktan çıkıp tedavi amaçlı kurumlar haline geldi.

    kara sıçan ve pirelerin cirit attığı saman tavanlı evlerden, kiremit damlı tuğla evlerin inşasına geçildi. bu, mimarlık ve kentleşme alanında çok önemli bir adımdı.

    eğitimde büyük ilerlemeler oldu. üniversitelerde, latince yerine yerel dilde eğitim başladı. bunun sebebi basitti, latinceye hakim yaşlı öğretim üyeleri artık yaşamıyorlardı. veba öncesi avrupa’da bulunan 30 üniversiteden 4 tanesi kapandı, ancak yerlerine yeni ve genç öğretim elemanlarının çalışacağı kurumlar geldi, floransa, prag, viyana, krakow ve heidelberg üniversitelerinin kuruluşları hep bu dönemdedir.

    kiliseye gelince, büyük prestij kaybı yaşamıştı. birçok din adamının görevi uğruna öldüğü unutuldu, çünkü bunu görenler de ölmüştü. akılda kalan, ölen din adamlarının yerine gelen yetersiz, eğitimsiz, ahlaksız ve aç gözlü selefleriydi. birçok yeni tarikat çıktı ve hepsi kilisenin para hırsı ve zenginliğini eleştirdiler. protestanlığın ayak sesleri uzaktan duyuluyordu.

    en fakirlerin bile dini şekilde gömülmesi çok önem kazandı her şehirde cenaze kulüpleri kuruldu. ölüm ve ıstırap sanata girdi. insanlık yaşadığı bu travmayı asla unutamadı. kara veba mikrobunun dünyada yayılma hızı olan günde 2 millik hız rekorunu başka hiçbir hastalık kıramamıştır.

    16. yüzyılda bile kara veba hala hafızalarda tazeydi. londra ve venedik’te veba’ ya önlem olarak balmumu ile astarlanmış uzun cübbeler giyilmekte ve kokulu otlarla doldurulmuş uzun gagalı maskeler takılmaktaydı.

    kara vebanın nasıl 1352 yılında aniden sona erdiği tam olarak bilinmemektedir. bilim adamları, mikrobun kendisini değiştirdiğinden bahsederler. bu sayede mikrop üzerinde yaşadığı insanı öldürmemekte böylece kendi de konaksız kalarak ölmemektedir.

    diğer bir görüş de hastalığın aşırı hızlı yayılmasının, bizzat salgının da sonunu hazırladığıydı. virüs o kadar güçlü hale gelmişti ki, bulaştığı insanları öldürme süresi kısalmaya başlamıştı. virüsü kapmış olanlar başkalarıyla temas edip onlara da veba bulaştırmadan ölüyorlardı..

    1894’ de üçüncü salgın denilen veba salgını, hong kong’ta iki ay içinde 100.000 kişiyi öldürdü, bu şehrin nüfusunun 75%’ydi. bu salgın sırasında genç bir isviçreli doktor, alexandre yersin, veba basilini teşhis etti. bu gün bu sebeple veba basiline yersinia pestis ismi verilmektedir. ilginç bir şekilde, ortaçağda vebayı çıkardığı ve yaydığı düşünülenlerden biri, yani bir yahudi idi.

    sonraki yıllarda veba mikrobunun taşıyıcısının, fareler ve üzerlerindeki pireler olduğu anlaşıldı. 1897 yılında veba aşısı bulundu, bunu bulan doktor waldemar haffkine bizzat aşıyı kendi üzerinde denedi ve başarılı oldu.

    kara ölüm ismiyle adlandırılan 1350’ lerin vebasını, diğer veba salgınlarından ayıran birkaç unsur vardır. tanrının işaretleri ismi verilen çürük benzeri lekeler, zararlı kötü kokular, çılgınca sinirsel davranışlar, orta asyadan güney avrupa'ya sonra da moskova'ya kadar 20 yıllık bir sürede yayılma ve genel ölüm oranları, başka hiçbir veba salgınında görülmemiştir. kara ölüm’ e en yakın veba salgını olan üçüncü salgında ölüm oranı 3%’ tür, ayrıca 1350’ lerdeki gibi bulaşıcı olmamıştır.

    kara ölüm, yazılı tarihin kaydettiği en travmatik olaylardan biridir. yaşananlar yüzyıllar boyunca insan zihninde yer etmiş ve korku salmaya devam etmektedir. şöyle bir düşünelim, acaba günümüzde buna benzer bir travma ne olabilir? nuh tufanı, dünyaya meteor çarpması, veya uzaylıların dünyayı ziyareti.. evet, kara ölüm buna benzer bir travma yaratmıştır. etkilerini hala hissetmek mümkündür. insanlık hala tüm medeniyeti sona erdirecek gizemli bir hastalığın toplumları süpüreceği korkusu ile yaşamaktadır. ilginç olanı birçok bilim adamı bu gizemli hastalığın bir tür veba türevi olabileceğini düşünmektedir.
  • bazı bilim adamları kara ölüm'ün yaygın iddianın aksine hıyarcıklı veba olmadığını savunurlar. bunun sebebi, vebanın bulaşma yolu olan yersinia pestis bakterisini` :alexandre yersin` taşıyan pirelerin üstünde yaşadıkları ve gittikleri yere hastalığı götüren farelerin kara ölüm avrupa'yı kasıp kavururken ortada olmamasıdır.
    salgının en çok can aldığı köylerde o devre ait yapıları inceleyen bilim adamları güvercin ve kumru yetiştirilen kuşlukların fareler sürekli etrafta gezinip salgını yayıyor olsalardı çoktan yıkılmış olacağını buna kanıt gösterirler, çünkü bu yapılar farelerin kolayca en tepeye kadar tırmanmasına olanak sağlayacak şekilde inşa edilmiştir, eğer fareler sürekli ortalıkta geziniyor olsalardı kuşları telef edebilirlerdi diyerek tezlerini savunurlar. ayrıca yine o zamanlar tutulmuş yazılı kaynaklarda fare ölümlerinden ya da farelerin çokluğundan hiç bahsedilmemiştir. alexandre yersin'in bir veba salgınında görev yapmak üzere gittiği çin'de hastalığın sebebini anlamak için kadavraların eklem yerlerindeki şişliklerden aldığı örnekler ise kara ölüm'ün tasvir edildiği eserlerdeki deri üzerindeki şişkinliklere benzememektedir.

    kısaca kara ölüm hala bir muammadır.
  • decameron'un yazılmasına sebep olmuş salgın.
  • veba salgını kaynaklı olması tamamen bir teoridir. en güçlü şüpheli veba olarak görülmesine rağmen daha önce hiç bilinmeyen ve sonrasında da tekrarı görülmeyen bir hastalığın sebep olması da son derece olasıdır.
  • bu veba salgını,1347 ile 1350 yılları arasında avrupa nüfusunun üçte birini yok etmiştir. asya'dan kaynaklanan yüksek oranda bulaşıcı bakteriyel hastalık yıkıcı bir hızla yayıldı.ortaçağ avrupası'nın pislik yuvası şehirlerinde yaşayan kurbanlar;kusma,ishal,deri üzerinde beliren siyah tümörler gibi tipik belirtilerin ortaya çıkmasından sonra sadece birkaç gün yaşayabiliyordu.
    avrupa toplumunda vebanın sonuçları derin oldu.birçok çileden çıkmış avrupalı hıristiyan,hastalıktan dolayı yahudiler'i suçladı ve kara ölüm'ü takip eden katliamlar tarihteki en kötü antisemitik saldırılar arasında yerini aldı.çoğu avrupalı aynı zamanda katolik kilisesi'nin öğretilerini ve mevcut siyasi düzeni sorgulamaya başladı.tanrı böylesine zalim bir hastalığa nasıl izin verebilmişti?hayal kırıklığına uğramış bazı avrupalılar,kendilerini kırbaçlayarak ibadet eden''kırbaççılar'' gibi radikal tarikatlara yöneldiler.bunun bir sonucu olarak kiliseye duyulan saygı azaldı.çoğu tarihçiye göre,veba orta çağın feodal düzenini yıktı ve rönesans'a giden yolu açtı.
    kara ölüm'den sonra, avrupa'nın 1347 öncesi nüfus düzeyini tekrar yakalaması dört yüz yıl aldı.
  • 1300'ler civarında tarımsal verimlilik konusunda belli bir çizginin ötesine geçilemiyordu. muhtemelen mevcut yöntemler ve ekim yapmak için kolayca elde edilebilen toprak konusunda potansiyel tükenmişti. nüfus baskısının kaynakları bitirmesi konusunda belirtiler ortaya çıkmıştı. bunlardan dolayı, nüfus 14. yüzyılda büyük oranda geriledikten sonra 15. yüzyılda yavaş bir toparlanma başladı. bir genelleme yapmak çok zor olsa da, 1320'li yıllarda ardı sıra gelen kötü hasatlar yüzünden, ölüm oranı pek çok yerde dikkat çekici boyuta ulaştı. nüfusta yavaş seyreden bir gerilemenin başlangıcını oluşturan bu durum, salgın hastalıkların ortaya çıkmasıyla bir felakete dönüştü. tüm bu salgınlara genel biçimde 1348 ila 1350 yılları arasında görülen en şiddetli salgının adı nedeniyle "kara ölüm" dendi. bu salgının taşıdığı hastalık hıyarcık vebasıydı ancak hiç kuşkusuz ardından gelen salgınlarla birlikte, avrupa'yı silip süpüren pek çok ölümcül hastalığı da beraberinde taşımıştı. avrupalılar sadece vebadan değil, tifüs, grip ve çiçek yüzünden de ölüyordu. kesin olan şu ki bu salgınların yol açtığı sonuç, demografik bir felaketti. bazı bölgelerde nüfusun yarısı veya üçte biri ölmüştü. toulouse 1335'te 30.000 nüfuslu bir şehirken, bir yüzyıl sonra burada sadece 8.000 kişi yaşıyordu. bir keresinde avignon'da, sadece üç gün içinde bin dört yüz kişi ölmüştü. bütün avrupa'da toplam nüfusun dörtte birinin öldüğü hesaplanmıştı. papalığın yaptığı bir araştırma, bu rakamın kırk milyonun üstünde olduğunu gösteriyor.

    (bkz: avrupa tarihi)
    (bkz: john roberts)
  • 1347-1351 yılları arasında ortadoğu, hindistan ve çin'de dahil olmak üzere bir çok bölgeyi, en fazla da avrupa'yı etkileyen büyük veba salgını'na verilen addır.

    (bkz: hıyarcıklı veba)
    (bkz: kara veba)
hesabın var mı? giriş yap