• galatasaray dergisine verdigi roportajdan;

    ''60'ncı doğum günümü kutlayacaktım. hilton oteli’nde verdiğim partiye yakla$ık 100-150 kişi davet etmi$tim. ama bunların içinde 20 ki$ilik, kulüpte birlikte çalı$tığım ekip de vardı. sahadaki çimleri kesen bahçıvanımızdan, ahçımıza, malzemecilerimizden, masörümüz ahmet’e kadar, hepsinin o akşam orada olmasını istedim. yukarıda misafirlerimle ilgilenirken hilton oteli'nin resepsiyonundan bir telefon geldi: ''bay derwall lütfen a$ağıya gelir misiniz?'' a$ağıya indiğimde benim o 20 ki$ilik ekibim giyebilecekleri en iyi kıyafetleriyle aslanlar gibi kapıda bekliyorlardı. resepsiyon müdürü girmelerine güçlük çıkartıyordu. çok kızdım. müdüre ''bayım bunlar benim arkada$ım ve benimle birlikte gelecekler'' dedim. malzemeci ahmet'e ''hadi ahmet yürü'' dedim. asansörün önüne geldik. 10 kişiyi asansöre bindirip yanıma aldım, çünkü onlar benim ailemdendi. aynı kaderi payla$ıyorduk. ondan sonraki 2 yıl da o insanların nasıl şevkle çalıştığını, bana nasıl destek olduklarını söylememe bilmem gerek var mı?
  • insanlik acisindan da ornek bir kisidir. sozu ali sami alkis'a birakalim:

    "alman hoca, iyi bir teknik adam olmanın ötesinde, iyi bir insandı.

    bir samsun deplasmanında, gazeteci arkadaşlarla turban oteli lobisinde otururken; önümüzden geçti. bir ara göz göze geldik, selamlaştık. birden bana doğru yöneldi ve 'yüzünüz çok soluk, hasta mısınız?' dedi.

    bir şeyim yoktu, turp gibiydim. ama kış aylarında rengim biraz solar. olağan bir durumdu... ancak derwall 'hasta mısınız?' diye sorunca, 'yoo bir şeyim yok' demenin, onun hassasiyetiyle çelişeceğini düşündüm. lüzumsuz bir soru sormuş adam durumuna düşürmemek için, 'biraz midem rahatsız' dedim.

    bir anda telaşlandı. merakla 'geçmiş olsun ne oldu?' diye sorarken; yanındaki masör mehmet akpençe'ye 'tut, yukarı odaya götürelim' dedi.

    itiraz, mitiraz kar etmedi. beni, futbolcular için oluşturulan sağlık odasına götürdüler. baktılar, incelediler; 'bir iğne yapalım, bir şeyin kalmaz' dediler.

    yahu ben iğneden korkarım. üstelik bir şeyim yok. ama söyleyemiyorum.

    beni yüzüstü yatırıp, kalçamdan iğnelediler.

    ugghh!"

    (kaynak: http://www.galatasaray.com/haberler/11424)
  • türk futbol tarihine sistemi getiren, türk takımlarının cim sahalarda antreman yapmasının öncüsü olmu$ olan insan. tam bir galatasaray ve türkiye a$ıgıdır kendisi.

    ispanyol defans oyuncusu antonio maceda'nın macın tam 89 dakikası ve 22. saniyesi oynanırken yaptıgı kafa vuru$unun aglara gitmesi ile belki de dolaylı yoldan türkiye futbol tarihinin makus kaderinin degi$ecegini kimseler tahmin etmemi$ti elbet. ancak galatasaray'ın jupp derwall'e teklif götürme cesaretini kendisinde bulması da derwall'ın almanya'nın bu yedigi gol neticesinde elenmesi ile olmu$tur. hemen aynı tarihlerde oynanan fransa macında da birbirinden hatalı 3 gol yiyen yugoslav milli takım kalecisi simovic'in de bu sayede galatasaray'a katıldıgını eklersek sanırım turnuva'nın en kârlı takımlarından birisinin galatasaray oldugunu tahmin edebiliriz..

    jupp derwall'i türkiye'ye getirmek icin faruk süren ve alp yalman büyük cabalar sarf etmi$, en sonunda bu huysuz alman'ı o kadar gelemem demesine ragmen kandırmayı ba$armı$lardır.. derwall' türkiye'ye ilk geldigi günün ertesinde hemen gerisin geriye almanya'ya dönmek istemi$ti. bunun sebebi ise ta$, ve toprak karı$ımı olan, o dönem en modern tesislerden olarak gösterilen florya'yı görmesi olmu$tur. birinci ligde hala toprak sahalar oldugundan bu durum türk futbolu icin o dönem gayet normal, kabul edilebilir bir durummu$.. mamafih derwall takımda kalmak icin ilk $art olarak, futbolculara düzgün malzeme, cim saha $artı getirmi$, ba$kan ali uras'da bizzat florya'nın cimlenmesinde, gerek cim kesimi gerekse cim sulama i$leriyle ilgilenmi$tir....

    derwall'in ilk senesinde takım 5., ertesi senesinde ise takım namaglup 2. olmu$tur. onun döneminde takıma zoran simovic, ismail demiriz, semih yuvakuran, erhan önal, erdal keser, cevat prekazi, ilyas tüfekci, arif kocabıyık gibi bir cok isim katılmı$tır.
    ilk defa futbolcular antremanlarda maclardan daha cok yorulur olmu$lar gene o dönemde. pres, ko$mak gibi türk futboluna daha girmemi$ kelimeleri galatasaray futbolcularına ögretmi$, imkanlar dahilinde galatasaray total futbol oynamaya ba$lamı$tır.

    1987 yılının 31. haftasında galatasaray rizespor'a 2-0 yenilince taraftarlar florya'ya gelip tepki göstermi$, ancak derwall herkesin i$ bitti demesine ragmen lig daha bitmedi diyerek futbolcularını yarı$tan kopartmamı$tır. [hatta iyi hatırlarım ki ali sami alkı$, bu i$ matematik olarata, fiziksel olarakta, kimyasal olarakta bitti, be$ikta$ $ampiyon yazısını yazmı$, 3 hafta sonra da bu $ampiyonluk inananların zaferidir diye bir yazı yazmı$tır. hala dü$ünürüm de, eski$ehirspor $ampiyonluk macından sonra 16 tane futbolcunun boynuna takılı o cicekle bezeli celenklerden nasıl bulup kendi koca kafasına takmı$tır ali sami agabey..] be$ikta$'ın son 3 hafta da yaptıgı 3 puan kaybıyla derwall türkiye'de $ampiyonlugu ya$amı$tır..

    derwall'in gidi$i tipik bir galatasaray yönetim vefasızlıgı olarak cok sessiz olmu$, taraftar onun hakkını ödeyemedigi icin buruk kalmı$tır. beni ilk kez galatasaray macıyla tanı$tıran ve hala koyu bir galatasaray taraftarı olan bir akrabamın sözlerinden de her derwall konusu acıldıgında bunu kolayca anlarım.

    galatasaray taraftarı kısmen derwall hocaya borcunu 15 mart 1989 galatasaray monaco maci'nda onu sahanın ortasında tezahurat ve ilgiden hüngür hüngür aglatarak ödemi$tir. hatta stadyumda bulunan alman görevliler'de bir almana gösterilen bu ilgi kar$ısında inanılmaz $a$ırmı$lar ve olanları idrak edememi$lerdir.
    derwall hocanın bir büyük iyiligi ise kesinlikle kafasında galatasaray'ı dü$ünmeyen karl heinz feldkamp'a tek bir telefon acarak galatasaray'a gitmesini saglayarak yapmı$tır.

    iyi hocadır. severiz, bol bol tamek iceriz $erefine.
  • insanoglu insan.

    dursun adında bir delikanlı;

    ''kendi ya$ındaki bir çok delikanlı gibi onun da kalbi sırf futbol icin atiyordu. ama bir gün antremanda, tam oyunun ortasında duruverdi. bir daha atmamak üzere duruverdi. ayagındaki top, bir gün gercekle$ecegini umdugu rüyalarından yuvarlana yuvarlana uzakla$tı.''

    o günü hic unutmayacagım. bir salıydı.
    bütün galatasaray dursun adındaki oyuncusu icin yas tuttu. büyük bir aile gibi, kulübün üyeleri onun anısına tabutun ba$inda nöbet tuttular. genc takımdaki arkada$ları onu kulüp binasindan caddede bekleyen cenaze arabasına kadar sırtlarında ta$ıdılar. tabut oradan camiye götürüldü.
    ailesini bir parca olsun avutmaya calı$tım. annesi elimi sıkıca tuttu, bana sarıldı ve te$ekkür etti. ikimiz de söyleyecek ba$ka söz bulamamı$tık. acımız öylesine büyüktü. arkasından bir kac adım daha yürüdük, sonra onu ulu tanrı'ya emanet edip yalnız bırakacaktık. büyük bir kalabalıgın toplandıgı $i$li camisinin avlusunda onu ugurladık. ''ho$ca kal genc dostum. yine görü$ecegiz''...

    florya'daki tesislerde,ön taraftaki cim sahada cali$iyorduk. gökyüzü kül rengiydi, puslu ve bulutlarla örtülü. hic de güzel bir hava degildi. buna kar$in bizim havamiz iyiydi. antremana ba$layalı yarım saati gecmi$ti. soluk alma sesleri, bagirmalar, gol atınca atılan sevinc naraları artmı$tı.
    cabukluk antremanı yapıyorduk. bu arada ayakta kalma gücü ve dayanıklılık da ölcülüyordu. programa göre önce yüksek tempolu ko$ular yapılmı$tı. sonra butun saha boyunca ko$arak kısa pas calı$tık. oyuncular hem kısa, hem de uzun mesafelerde en yüksek tempoyla ko$acaklardı. amac; gerekli hızı tutturabilmek, topa tam zamanında yeti$ebilmek ve hareketi ceza sahasında kaleye $ut cekerek tamamlayabilmekti
    yanımızdaki sahada, eski bir milli futbolcu olan bülent 16-18 ya$ arasındakilerden kurulu bir takıma antreman yaptırıyordu. bütün tesislerde hareketli bir gün ya$aniyordu. biz de bir yandan galatasaray'ın genclerini, gelecegin oyuncularını seyretmekten kendimizi alamıyorduk.
    her zaman oldugu gibi kenarda seyirciler de eksik degildi. onlar da artık antremanın bir parcası haline gelmi$lerdi. zaten taraftarı göz ardı etmek olmazdı. cünkü onlar takıma motivasyon ve destek saglıyolardı.

    a ve genc takımları antremanlarını aynı zamanda bitirirlerse o güzel, bakımlı kücük sahamızda aralarında mac yaptırır, böylece antremanda ögrendiklerini gercek oyun ortamında uygulama olanagı bulmalarını saglardım.bunu her iki üc haftada bir tekrarlardım ve oyuncuların normal antremanın üstüne yaptıkları bu gercek maclardan büyük zevk aldıklarını bilirdim.
    kadroları genellikle yedi$er ki$ilik gruplara bölüp oyle oynatirdim. sahamizin büyüklügü 40x70 metre oldugu icin takımları daha kalabalık tutamiyordum. amac cabuk ve ayaga oynamakti. topu uzun süre ayakta tutmak ve fazla dripling yapmak yasakti.takımların biri kurallara uymayınca top diger takima geciyordu.
    o bulutlu ogleden sonrada da galatasaray'ın florya'da ki tesislerinde durum her zamanki gibiydi. ilk iki takım arasindaki mac ba$ariyla tamamlanmi$, oyuncular evlerine gidip ailelerine kavu$acak olmanın sevinciyle soyunma odasına yönelmi$lerdi. ben de karima ak$am di$arida yemek yeriz diye söz vermi$tim. deniz kıyısına , ye$ilköy'de balıkcı hasan'a giderdik. istanbul'un en iyi balık lokantalarından biriydi. kırmızı biberli karidesle bir kadeh $arap ya da rakı icer, kalkan ya da lüfer yerdik.

    birden bire kar$ima orta saha oyuncum arif dikildi. sanki yerden bitmi$ti.antremanın ba$indan beri ortada yoktu. her zaman oldugu gibi bu kez de gec kalmi$ti. bir sürü mazeret sıralamaya koyudu. ben de lafı fazla uzatıp vakit kaybetmemek icin kabul ettim.
    günün son macını oynayacak iki takım da ellerinden gelen en iyi bicimde oynamak icin hazir bekliyordu. birincilerin amacı önümüzdeki $ampiyonluk macında takıma alınmak, ikincilerin ilerisi icin göze girmekti. uzun bir antremanla gecen günün sonunda hepsinin de $anslarını zorlamaya hazir oldugunu görüyordum.
    citin öbür yanındaki genc takım antrenörü bülent'e seslenerek bana bir oyuncu daha göndermesini söyledim. takımların e$it olabilmesi icin arif'in kar$isina da bir oyuncu alınması gerekiyordu. bülent genc takimdan birisini secerek yolladı. gelen genc; dursun'du... her zaman mutlu ve keyifli görünürdü. $imdi de takımın yıldızları ile oynayacak olmaktan da cok memnun oldugu acikti.

    düdük calarak oyunu ba$lattim. bu kez macta hız cok daha büyük bir rol oynayacaktı. takımlar sekizer ki$ilik oldugundan oynama alanı da kücülmü$, topu ayagında bulunduran oyuncunun gerek hareket alanı gerekse oynama zamanı azalmi$ti.
    daha on dakika bile gecmemi$ti ki olanlar oldu. savunma topu orta sahanın üzerinden ileriye, dursun'a uzatmı$tı. rakip bir durakladı, sonra topu ıskaladı. dursun kaleye dogru atak yaptı. ayagında topla ko$arken bir yandan da kendisini destekleyecek bir orta saha oyuncusu arıyordu.

    birden ko$ması yava$ladı, kontrolünü kaybetmi$ti. hareketleri yuvarlanır gibiydi. dengesini bulmak ister gibi kollarını salladı, kim bilir belki de yardım istiyor, korkuyla seslenmeye gayret ediyordu.
    ben donup kalmi$tim. sanki birisi dipsiz bir kuyuya dü$üyordu. kötü bir $eylerin oldugunu anlamı$tım. yerde yatmakta olan ve hic bir ya$am belirtisi göstermeyen delikanlıya yardım etmek icin yerimden fırladım.
    masörümüz mehmet'e dogru ko$tum. o da kötü bir $eyler oldugunu anlamı$tı. ben yanlarına vardıgımda mehmet, kendisinden gecmi$, hareketsiz yatan dursun'un yanında diz cökmü$tü. dursun'un gözbebekleri donup kalmi$ti. hicbir $ey algilamadıkları belliydi. mehmet onun bogulmasını önlemek icin gırtlagına dogru kacmi$ dilini önce cekmeye cali$iyordu. ben nabzını duymayınca ellerimle gögsüne bastırarak kalp masajı yapmaya ba$ladım.
    ama kalpte bir hareket yoktu. vucudu hareket etmeden cansız gibi öylece yatiyordu. cevremize birikmi$ oyuncuların yüzünden duydukları deh$et okunuyordu. herkes yardıma hazırdı, hepsi ellerinden geleni yapabilmek icin yakla$mi$ti. oyunculardan ikisini doktor cagirmaya ve ambulans bulmaya yolladık. endi$eyle dursun'un baygınlıgının sona ermesini bekleyerek gayretlerimizi sürdürüyorduk. her saniyenin önemi vardı.
    mehmet'le ikimiz devam ettik. bu genc vucudun yeniden nefes almaya ba$lamasini saglamaya hayat öpücügüde yetmedi. genclerden birsi yanına diz cöktü, agzı ve soluk borusu serbest kalsın da kalbi yeniden kan pompalamaya ba$lasın diye ba$ını yana cevirdi.

    ambulans hala gelmemi$ti. hicbir zaman böylesine öfkelenmemi$tim. en gerekli oldugu zaman hicbir $ey cali$miyordu. e$güdüm diye bir $ey yoktu, hic bir $eye hakim olunamıyordu. ''bir $ey zamanında gercekle$irse rastlantıdandı''
    .
    elimden ba$ka ne gelirdi? aklıma antreman sırasında citin arkasinda, ilerdeki evlerin yakınında bekleyen polis arabası geldi. allahtan hala oradaydı. fırlayıp ko$tum, bu en son kurtarma umuduydu. polislere acele yardım gerektigini hangi dilde anlattım bilmiyorum ama hemen fırladılar. arabaya binip sahanın cevresinden dola$tılar, kulübün arka kapisindan gecip dursun'u en yakin hastaneye goturmek icin yanımıza geldiler.
    dursun'un nabzı hala duyulmuyordu. kalbini cali$tirabilmek bir daha icin her $eyi denedik. gögsüne kısa aralıklarla bastirarak yeniden masaj yaptık. birden bire kalp yeniden atmaya ba$ladi ama cok yava$ti.
    icinde bir doktor ve gerekli donanım bulunan bir ambulans hala ortada yoktu. polisler telsizle arayarak hastanelerden biriyle baglantı kurmaya ve bir ambulans saglamaya cali$iyorlardı. oksijen ve kalbi destekleyen ilaclar olmadan dursun'un durumunun düzelme $ansi yoktu. polisler onu arabalarıyla bakırköy'e hastaneye götürmeye hazırdılar. biz de bu riski artık göze almı$tık. yoksa burada cimenlerin üstünde yatmaya devam ederse onu kaybedecegimiz kesindi. yeter ki bir mucize olsun.. bülent'le mehmet polis arabasına binip birlikte gittiler ve yol boyu, doktorlar müdahale edene kadar dursun'u ya$atabilmek icin hayatlarının mücadelesini verdiler.

    ama ba$aramadılar.. dursun hastaneye 300 metre kala pes etmi$, hocası bülent'le masör mehmet'in kollarında son nefesini vermi$.biz hepimiz bu gencin ölümü kar$isinda caresiz orada kalakalmi$tik. ben bir cenaze töreninde daha önce hic bu kadar peri$an insan görmemi$tim. kimse böylesine sevilen bir insanın yok olup gittigine inanamıyordu.
    ben de dü$üncelerim arasında kaybolmu$tum. aklıma antrenörlük ya$amımın ce$itli dönemleri, cocuklarım patrick ve manuela geliyordu. manen tükenmi$tim. bir yıl daha sabretmem gerekti. ikinci kez $ampiyon olmak istiyorduk.

    hemen hemen otuz yıldan beri genc insanlarla birlikte iyi zamanlar da kötü zamanlar da gecirmi$tim. birlikte zaferleri tattıgımız kadar yenilgileri, haksızlıklarıda ya$ami$tik. bu dünyadaki bütün $ampiyonlukları, bütün galibiyetleri, en parlak zaferleri seve seve verirdim. yeter ki bu delikanlıyı, dursun'u geri alabileyim...

    bu kitabı dursun'a dursun'a adamak istiyorum. o bana hayatımda ne kadar güzel yıllar gecirdigimi hatirlattı. ne kadar $ansli oldugumu, futbolun hayatım boyunca neler kazandırdıgını.. yazık ki bunların bir coguna o eri$emedi..

    ''ve futbol topu, onun bir gün gercekle$ecegini umdugu hayallerine carpıp yıktı. uzaklara dogru yuvarlanıp gitti....''
  • 1987. galatasaray'ın eskişehir maçı. ilkokul ikinci sınıf bitti ya da bitecek, hatırlamıyorum. hatırladığım sadece galatasaray'ın eskişehir maçı. 7 haziran 1987. ve şampiyonuz. öncesini hatırlayamadığım, o günkü yaşımın iki katı kadar geçen şampiyonluktan uzak yıllar bitmişti.

    ak sakallı, gözlüklü bir amca, bir futbol filozofu işte bizi şampiyon yapmıştı. erdal plastik marka futbol topuma tükenmez kalemle, defterimin arkasına yazdığım galatasaray'ın ilk onbirinin başına, kolu kırılan kuzenimin alçısına ismini yazdığım bir adam: jupp derwall.

    sadece galatasaray'a değil, türk futboluna sahici futbolun ne idüğünü anlatmaya çalıştı, herkes hissesi oranında bir şeyler, ondan öğrendi. galatasaray'ın kazandığı uefa kupası'nda ve o süper kupa'da derwall'in parmak izleri, teri, emeği, tebessümü ve gölgesi ve belki de gözyaşları vardır. tıpkı şimdi benim gözlerimde olduğu gibi.

    auf wiedersehen und bis dann meister...
  • türk futbolunun hala süren çıkışı, belki de beyaz saçlı bir adamın yeşilköy havaalanı'na inen uçağın merdivenlerinde görünmesiyle başlamıştır, ne dersiniz?
  • her maca lacivert adidas e$ofman altı, üstüne de beyaz adidas tenis t-shirti giyip cıkardı. kı$ın soguk havalarda lacivert e$ofman altının üstünü giyerdi.
    7 haziran 1987 galatasaray eskisehirspor maci'nda lacivert e$ofman altının cebinde kırmızı uzun marlboro paketi vardır. bu da böyle salak bi ayrıntıdır aklımda kalan.
  • 80lerde cocuk olan bir organizma olarak hic ölmeyecek sandigim insanlardan bir digeri daha göctü gitti...

    adile teyze * göctü ilk, cocuklugumdan bir parca koptu... baris manco gittiginde pazar gunlerimin adam olacak cocugu büyüdü...

    simdi de ak sacli efsanemiz birakti bizi...sari öksüz kaldi, kirmizi yetim...

    aufwiedersehen chef..!

    * topragi bol mekani cennet olasica, en sevdigim alman.
  • ben, etrafımda olan bitenleri algılayabilme yaşına eriştiğimde o, galatasaray'daki yerini çoktan mustafa denizli'ye bırakmıştı. lakin, beraber maç izleme ritüeline yeni başladığım babam, savaş demiral'a ettiği küfürler ve uğur tütüneker'e düzdüğü methiyelerden fırsat buldukça kendisinden bahseder, her şeyin onun eseri olduğunu söylerdi. o vakitler, allah'ı, başında kocaman bir sarığı bulunan ve dünyanın üzerinde oturan devasa bir imam olarak kodlayan ben; bahsi geçen derval'i de, benzer bir biçimde, galatasaray takımını çepeçevre sarmalayan hayali bir figür olarak nakşetmiştim zihnime. sonra onu gördüm televizyonda, kanlı canlıydı, saçları bembeyazdı; köln'de tribünleri dolduran binlerce gurbetçiyi büyük bir içtenlikle selamlıyordu. ve çok iyi birine benziyordu. kanım ısınmıştı.
    aradan ne kadar zaman geçti anımsamıyorum: sanırım orta okula yeni başlamış, hazırlık ingilizcesine hazırlanmaya çalışıyordum. ankara'da, yüksel caddesinde, longman'ın kitaplarını satan; ama şu an adını anımsayamadığım kitapçıya uğramıştım okumamız beklenen hikaye kitaplarını almak için. ama rafların birinde, o beyaz saçlı adamın kapağında olduğu kitabı görünce, longman kitaplarını unutuverdim. kitabı raftan indirmem ile satın alıp eve yollanmam bir oldu. bütün akşam kitabını okudum hilafsız. dursun özbek'i tanıdım. onu galatasaray'a getirecek antonio maceda'nın golünün içine doğuşunu, şampiyonluğun geldiği eskişehir maçının son saniyelerinde, eskişehir'in kazandığı bir serbest vuruşta, nasıl aynı maceda'nın golünden önceki hislerle dolduğunu ve hakeme maçı bitirmesi için yalvaran gözlerle baktığını gözümde canlandırdım. fotoğraflarına baktım, galatasaray'ı ne çok sevdiğini anladım. daha da sevdim onu.
    lakin zaman ayrılık vakti. güle güle derwall, sen gerçekten unutulmayacaksın.
  • artık 80 ya$ında olan, hayatımın en dogru kararı ''galatasaray''dı diyen hocaların hocası.
hesabın var mı? giriş yap