47 entry daha
  • ben, etrafımda olan bitenleri algılayabilme yaşına eriştiğimde o, galatasaray'daki yerini çoktan mustafa denizli'ye bırakmıştı. lakin, beraber maç izleme ritüeline yeni başladığım babam, savaş demiral'a ettiği küfürler ve uğur tütüneker'e düzdüğü methiyelerden fırsat buldukça kendisinden bahseder, her şeyin onun eseri olduğunu söylerdi. o vakitler, allah'ı, başında kocaman bir sarığı bulunan ve dünyanın üzerinde oturan devasa bir imam olarak kodlayan ben; bahsi geçen derval'i de, benzer bir biçimde, galatasaray takımını çepeçevre sarmalayan hayali bir figür olarak nakşetmiştim zihnime. sonra onu gördüm televizyonda, kanlı canlıydı, saçları bembeyazdı; köln'de tribünleri dolduran binlerce gurbetçiyi büyük bir içtenlikle selamlıyordu. ve çok iyi birine benziyordu. kanım ısınmıştı.
    aradan ne kadar zaman geçti anımsamıyorum: sanırım orta okula yeni başlamış, hazırlık ingilizcesine hazırlanmaya çalışıyordum. ankara'da, yüksel caddesinde, longman'ın kitaplarını satan; ama şu an adını anımsayamadığım kitapçıya uğramıştım okumamız beklenen hikaye kitaplarını almak için. ama rafların birinde, o beyaz saçlı adamın kapağında olduğu kitabı görünce, longman kitaplarını unutuverdim. kitabı raftan indirmem ile satın alıp eve yollanmam bir oldu. bütün akşam kitabını okudum hilafsız. dursun özbek'i tanıdım. onu galatasaray'a getirecek antonio maceda'nın golünün içine doğuşunu, şampiyonluğun geldiği eskişehir maçının son saniyelerinde, eskişehir'in kazandığı bir serbest vuruşta, nasıl aynı maceda'nın golünden önceki hislerle dolduğunu ve hakeme maçı bitirmesi için yalvaran gözlerle baktığını gözümde canlandırdım. fotoğraflarına baktım, galatasaray'ı ne çok sevdiğini anladım. daha da sevdim onu.
    lakin zaman ayrılık vakti. güle güle derwall, sen gerçekten unutulmayacaksın.
101 entry daha
hesabın var mı? giriş yap