• gosha hideo’nun samurai wolf filmleri ile the shogun’s samurai'ı chambara meraklısı sinefiller (gerçi onlar her türden film izlemeyi severler) için öneriyorum.

    düzeltme: imla
  • 19.yy'da geyşaları konu alan kısa belgesellerden, 60'larda pik noktasına ulaştığı filmlere ve günümüze değin gözümüzün pasını silen sinemadır. ilk usta pek tabii ki kenji mizoguçi'dir. kendisi 1920 ile 1930 arasındaki on yıl içindeki kısa dönemde samuray filmlerinden, melodramlara elliden fazla film yaparak japon sinemasının sağlam temellerini atmıştır. (bkz: kenji mizoguçi/@guyiks)

    1940'lara geldiğimizde akira kurosava sazı eline alacaktı. insani duyguları onun kadar derinlemesine irdeleyen çok az yönetmen olduğunu söyleyelim. altın çağın büyük ustalarından üçüncüsü ise yasujiro ozu'dur. ozu'nun nev-i şahsına münhasır natüralist tarzı kimleri etkilemedi ki; jim jarmusch, mike leigh ve wim wenders gibi kalburüstü yönetmenlerin filmleri ozu menşelidir.

    1960'larda ise sahneye hiroşi teşigahara çıkıyor ve suna no onna ile dikkatleri ciddi anlamda tekrardan japon sinemasına çekiyor. 1980'lerde ise anime uzun metrajlı filmler devreye giriyor. 90'lar, 2000'ler günümüz derken müthiş bir külliyat ile japon sineması dünya sinema tarihinde önemli bir yere sahiptir. bu anlamda japon sinemasının adeta insan psikolojisinin röntgenini çektiğine inandığım en iyi 10 filmini de buraya bırakalım. şimdiden iyi seyirler.

    (bkz: saikaku ichidai onna) / yönetmen kenji mizoguchi / 1952

    venedik film festivalinde gümüş aslan'ı kazanmasının uluslararası başarısı, japon sineması'nın batıda popülerleşmesine katkısı çok büyüktür.

    (bkz: rashomon) / yönetmen akira kurosava / 1950

    insanoğlunun kendine dair tüm gerçeklerini görebileceği müthiş bir meditasyon. deneysel sinematografisi ve zamansız hikayesi bugün hala incelenir.

    (bkz: tokyo monogatari) / yönetmen yasujiro ozu / 1953

    japonya'nın batı modernizminin gelişiyle boğuştuğu dönemde tokyo'daki hayata dair müthiş fikirlerin resmedildiği bir şaheser.

    (bkz: jigokumon) / yönetmen teinosuke kinugasa / 1953

    uluslararası alanda gösterime giren ilk renkli japon filmi. cannes film festivali'nde altın palmiye ödülünü kazanmıştır ki bu onuru kazanan da ilk japon filmidir.

    (bkz: suna no onna) / yönetmen hiroşi teşigahara / 1964

    filmin uyarlandığı abe kobo'nun kitabı sartre'ın gizli oturum ve beckett'in mutlu günleri gibi varoluşçu eserlerle karşılaştırılır ki bu açıdan kayda değer bir edebi eserdir de ayrıca. gerçekten büyülü, zamansız bir kalite olduğunu söyleyebilirim.

    (bkz: koroshi no rakuin) / yönetmen seijun suzuki / 1967

    gerçeküstü yakuza tarzı gangster filmi. sıradışıdır ki birçok yönetmeni de etkilemiştir.

    (bkz: ran) / yönetmen akira kurosava / 1985

    kurosava'nın kariyerinin son destanı ran, kurosava külliyatının en iyilerinden.

    (bkz: seppuku) / yönetmen masaki kobayaşi / 1962

    samuray kurallarını eleştiren nefis bir film.

    (bkz: sen to chihiro no kamikakushi) / yönetmen hayao miyazaki / 2001

    miyazaki özellikle, kapitalizm, eşitsizlik, tüketicilik ve kimlik kaybı gibi konuları ele alır. anime filmlerinin şahıdır.

    (bkz: paprika (anime)) / yönetmen satoşi kon / 2006

    film, bilinçaltının farklı aynaları olarak kabul edilebilecek rüyalar, resimler, ekranlar ve internet ağını da içeren bir ayna dünyası yaratır. satoshi kon, modernleşme sürecinde bireylerin bilinçaltı arzularının ifadesini ve öz kimlik eksikliğini keşfederek, rüyayı adeta bir çekirdek haline getirir. izlenesidir.
  • japon sinemasına karakterini veren temel öğeleri, diğer tüm japon sanatlarını da etkileyen japonya'nın tarihi kökeni, kültürü ve gelenekleri olarak sıralayabiliriz. konulu filmlerin ilk kez gösterilmeye başlandığı 1899 yılı, japon sinemasının başlangıcı olarak kabul edilir. bu dönemlerde kabuki ve no tiyatroları japon sinemasına kaynaklık eder ( ka = müzik, bu = dans, ki = yaratıcılık ).
    japon sineması bu dönemde 3 ayrı türde gelişiyor :
    1. jida-i geki ( tarihi )
    bu türün filmleri bütünüyle geleneksel unsurlar içeriyor.
    2. genda-i geki ( modern )
    bu türün filmlerinde ise batılılaşmanın japon kültürüne olan etkileri üzerinde duruluyor.
    3. aile
    aile filmleri ise aileyi temel alan unsurlar ve batılılaşmanın aile kurumu üzerindeki daha çok olumsuz etkileri üstüne çekiliyor.

    [ 1920 ]

    bu yıl içinde japon sinemasında çok hızlı bir gelişim yaşanıyor ve benshilik ortaya çıkıyor.
    (bkz: benshi)

    [ 1920 - 1945 ]

    bu süre zarfında ülke sinemasının kaderini belirleyen üç yönetmen çıkıyor ortaya ;

    kenji mizoguchi
    feminist olduğu söylenen yönetmen, erkek egemen toplumda acı çeken kadın filmleri çekiyor.

    yasujiro ozu
    değişen ahlaki değerleri, toplumsal koşulları konu alıyor, modern toplumda çalışan ücretlilerin filmlerini yapıyor.

    akira kurosawa
    japon sinemasının dünyaya açılmasına öncülük eden yönetmen, birey olabilme, benlik, iç çelişkiler, sorgulamalar, yoksulluk, açlık, insan ve doğa ilişkisi gibi konuları işler. filmlerinin her bir karesi bir tablo, bir resim gibidir, doğayı bir başrol oyuncusu gibi kullanır. rashomon ile 1952 en iyi yabancı film oscarını ve yamulmuyorsam venedik film festivalinde ödül almıştır.

    [ 1950ler ]

    çok hızlı bir üretimin var olduğu bu dönemde, sanırım bugün için bile hâla geçerli olan bir rekorla, 1958 yılında 1 milyar 100 milyon biletin satılmasıyla sinemaya olan ilginin doruk noktasına çıkılıyor. bunda akira kurosawa'nın aldığı ödüllerin de etkisi var. bu arada televizyon ortaya çıkıyor ve dolayısıyla sinema televizyonla başedebilmek için iki film türüne ağırlık veriyor ;

    1 ) yakuza filmleri.
    2 ) erotik filmler.

    [ 1970ler ve sonrası ]

    şiddet yoğunluğunu yitirmiyor ama daha deneysel bir sinema türünün varolmaya başladığı görülüyor. filmlerin temel motifini ise doğu - batı çatışması oluşturuyor.

    copyright mopyright © gülsüm yeşilyurt

    (bkz: sözlük bırak ders çalışayım lan allahsız)
  • kesinlikle jet li yada jackie chan kişilerinden ibaret değildir. onlardan önce gelen masaki kobayashi , kon ichikawa , shohei imamura ve akira kurosawa unutulmamalıdır. kendileri japon sinemasına yön veren en büyük ustadlardır. ichikawa sama ve imamura sama şuan hayatta olmasalarda geride bıraktıkları mükemmel eserlerle hala anılmaktadırlar.

    ayrıca jet li japon değil çin li dir.
  • söyle bir sitesi olan sinemadır.
  • dünyada önemli yere sahip bir ülke sinemasıdır efendim. insan kendini kaptırmaya görsün, dönem dönem hortlayan tematik sinema sevdama (veya ülke sineması da denilebilir) japon sinemasını da eklemiş bulunuyorum (sinemaya hakimim demek istiyo. kıps). siyah beyaz filmlerle başlayan japon sineması serüvenim bir yerden sonra renkliye, daha da başka yerlerden günümüze ulaştı. ufak tefek, çekik gözlü kardeşlerimizin normal olamayabildiğini, ufacık tefecik içi dolu turşucuk vaziyetinde olduklarını, aynı dövüşür gibi konuştuklarını, üç kalpli altı yüzlü olduklarını filmleriyle iyice idrak etmiş bulundum. sıradan, günlük yaşantılarını, ikinci dünya savaşı sonrası dönemlerini veya daha çok orta çağ japonyasını konu edinen filmlerine denk geldim.

    ikiru, seven samurai, yojimbo, tsubaki sanjuro, harakiri, dersu uzala, tokyo monogatari gibi filmlerin; akira kurosava, masaki kobayashi, yasujiro ozu, shohei imamura, takaşi miike diye uzayıp giden film yönetmenleriyle kendilerine saygım bi kez daha arttı. gerçi önceden pek bi saygım yoktu. her neyyse.

    tabii, bu saygı artarken ve de insan sürekli japon filmi izleyince günlük hayatta hafiften japon gibi hissedebiliyorsun. hayor, (japoncanın bilinçaltı eseri) , mesela, aynaya bakınca kendini birden çekik gözlü gibi görebildiğini düşün "n'oluyo lan?! iyi miyiz, n'oluyoruz?" diyebiliyorsun. ya da aynaya eğilerek "oss!" diyorsun. hani yaşından başından utanmasan küçüklükte olduğu gibi kungfu yapacaksın evin içinde "ayyt! haiii!" hesabı.

    japon sinemasının en dezavantajlı, sen söyle yan etkileri bunlar, geri kalan kısmı harikulade. bir de richard chamberlain babanın dizisi shogun var, hollandalı bir denizcinin japonya'daki serüvenlerini mevzu alan. bir dönemin ünlüsü, her ne kadar japon sineması'na dahil olmasa da şahsen süper bir yapım, onu da eklemeden edemedim.

    - doumo arigatou!! (kızgın ve öfkeli biçimde)
  • üzerine en doyurucu incelemelere donald richie'nin kitapları ve midnighteye.com isimli internet sitesi vasıtasıyla ulaşabileceğiniz tapılası sinema. yazdığım internet sitesi yerinde dursa da artık eski aktifliğinde olmayışı üzücü.
    okumalarınızı buradan beslediğiniz sürece yerli kaynakların (halihazırdaki sinema bazlı sitelerimizin) teorik noktada ya da ufuk sunma anlamında size artık verebileceği çok az şey vardır. matbusu zaten hak getire!
  • 90'lar japon bağımsız sinemasından az bilinen 10 harika film

    geçen gün akşam yemeği hazırladığım esnada tavukları jülyen doğrarken bazı düşüncelere daldım. daha doğrusu, beynimin içinde kendi kendimle sinema üzerine biraz hoşbeş ettim. ve tabağımdaki ilk lokmayı ağzıma götürene kadar süren bu yarım saatlik sohbetin neticesinde üç farklı konuda bazı sonuçlara vardım.

    - 70'ler ve 80'ler sinemasının ürünü olan iyi filmlere verdiğim puanların ortalaması da oldukça yüksek olsa bile esas favorim* 90'lar sineması.

    - dünya sineması ile alakalı hazırladığım şu listede 6. sırada yer alıyor olsa bile yönetmenlerinin muazzam hikâye anlatımı ve oyuncularının da o hikâyeleri overacting yapmadan kusursuza yakın aktarımı* sebebiyle gönlümdeki 1 numara japon sineması.

    - özgürlüğü bir takıntı haline getiren, hatta mutsuz bir özgürlüğü bile mutlu bir tutsaklığa tercih edecek kadar özgürlük düşkünü bir herifçioğlu olmam sebebiyle, yaşasın bağımsız sinema!

    ve bunun üstüne, gözlerim boşluğa dalmış bir vaziyette ağzımdaki lokmayı çiğnediğim esnada şöyle bir şey düştü aklıma: "ne duruyorsun? helva yapsana!"

    90'lar japon bağımsız sinemasından az bilinen 10 harika film

    1) ohikkoshi (1993) - (shinji sômai)
    altıncı sınıfa giden renko, ebeveynleri boşanma kararı aldığında ilk başta pek üzülmez. ancak bu boşanmanın pratikteki sonuçlarıyla yüzleşmeye başladığında kendini oldukça büyük bir ruhsal mücadelenin ortasında bulur. artık bir yandan olgunluğa geçiş sürecini kendi başına yürütmeli ve diğer yandan çocukluğunun alevler içinde yanmasını izlerken, korlardan yeni bir benlik yaratmanın yollarını bulmalıdır.

    2) ai o kou hito (1998) - (hideyuki hirayama)
    yıllar önce çok sevdiği annesi tarafından hem zihinsel hem de fiziksel istismara uğrayan ve bu sebeple travmatik bir çocukluk geçiren terue, vefat eden babasının kayıp küllerini bulmak için kızıyla birlikte japonya'dan tayvan'a geri döndüğünde geçmişiyle yeniden yüzleşir ve hayatı boyunca ondan saklanmış bazı sırları keşfeder.

    3) kizzu ritân (1996) - (takeshi kitano)
    çevrelerindeki hemen hemen herkese zorbalık yapan shinji ve masaru'nun yolları liseden sonra ayrılır ve zaman içerisinde shinji başarılı bir boksör olurken, masaru kendine mafya dünyasında yer bulur. ancak shinji'nin benimsediği sağlıksız yaşam tarzı boks kariyerini erken noktalamasına ve masaru'nun patronuna karşı olan küstahlığı da onun mafyadan atılmasına sebep olunca iki kafadar yıllar sonra yeniden bir araya gelir. okul bahçesinde birlikte bisiklet sürerlerken shinji bunun hayatlarının sonu olup olmadığını merak eder, ancak masaru ona 'bunun sadece başlangıç' olduğunu garanti eder.

    4) ano natsu, ichiban shizukana umi (1991) - (takeshi kitano)
    doğuştan sağır-dilsiz olan shigeru, yarı zamanlı olarak çöp toplama işinde çalışmaktadır. günlerden bir gün, çöp yığını içinde kırık bir sörf tahtası bulunca daha önce hiç yürümediği sörfçülük yolunda bir adım atma isteği duyar. kendisi gibi sağır-dilsiz olan kız arladaşı takako sahilde oturup onu izlerken, o da dalgalarla mücadele eder ancak doğal olarak ilk denemelerinde pek başarılı olamaz. insanlar shigeru'yla dalga geçerken, onlara aldırış etmeyen shigeru ile takako her gün sahile gitmeyi sürdürür. shigeru'nun kararlılığından etkilenen bir sörf dükkanı sahibi shigeru'ya bir sörf giysisi ve sörf yarışmasına katılım formu verir.

    5) maboroshi no hikari (1995) - (hirokazu koreeda)
    kocası hiçbir sebep olmaksızın intihar edince, genç kadın kendini soru işaretleriyle dolu bir dünyada bulur ve suçluluk psikolojisi içinde yıllarca kavrulur. sonrasında yeniden evlenir ve osaka'dan ayrılıp küçük bir balıkçı kasabasına taşınır. ancak uyum sağlamaya çalıştığı bu yeni dünyada bir yandan yeni anlamlar ararken diğer yandan eski eşinin intiharını bir türlü aklından çıkaramaz. aile dramalarının usta ismi koreeda'nın dünyadaki tüm sinemaseverleri, "yoksa yeni bir efsane mi doğuyor?" diye heyecanlandırdığı ilk uzun metrajlı filmi.

    6) unagi (1997) - (shôhei imamura)
    beyaz yakalı işçi yamashita, işten eve erken döndüğü bir akşam, kendisini aldatırken yakaladığı karısını gözünü kırpmadan öldürür. sekiz yıllık mahkumiyetinin ardından tahliye olunca hayata sıfırdan başlamak ister ve küçük bir köyde berber dükkanı açar. ancak hapishanede kendisine arkadaşlık eden bir yılan balığı dışında kimseyle konuşmaz. günlerden bir gün intihara teşebbüs eden keiko isimli bir kadını çalılıkların arasında baygın halde yatarken bulur ve bu kadın ona nedense eski karısını hatırlatır. sonrasında kadına yardımcı olmak için dükkanında çalışmasına izin verir ancak kadının ona karşı beslediği romantik hislere karşılık vermemekte kararlıdır.

    7) moe no suzaku (1997) - (naomi kawase)
    tahara kozo, annesi sachiko, eşi yasuyo, yeğeni eisuke ve küçük kızı michiru ile birlikte nara'daki nishiyoshino isimli uzak bir japon köyünde yaşamaktadır. ekonomik durgunluk, kentleşme dalgası ve başarısız kalkınma planları aile içinde bazı trajedilere neden olur.

    8) haru (1996) - (yoshimitsu morita)
    tokyolu genç bir iş adamı, internetteki bir film forumunda tanıştığı ve erkek olduğunu zannettiği 'hoshi' takma isimli biriyle birkaç gündür e-posta üzerinden sohbet ederken hoshi'nin aslında forumdaki erkek üyelerin boğucu ilgisinden kaçmak için kendini erkek olarak tanıtan bir kadın olduğu ortaya çıkınca ikili arasındaki sohbet derinleşir ve aralarında özel bir bağ oluşmaya başlar.

    9) natsu no niwa (1994) - (shinji sômai)
    keyifli ve dokunaklı bir büyüme hikayesi. üç küçük çocuk, aşırı bakımsız bir bahçeyle çevrili evinde yalnız yaşayan yaşlı bir adama hem yoğun bir ilgi hem de onun hayatına dair büyük bir merak duymaya başlar. çocuklar, en nihayetinde bu münzevi adamla bir bağ kurar ve onun hem hayatındaki hem de bahçesindeki yabani otları temizleyip bahçesini ve hayatını yeniden düzenlemeye başlar.

    10) sangatsu no raion (1991) - (hitoshi yazaki)
    film, iki küçük çocuğun(biri erkek biri kız) bazı polaroid fotoğraflarıyla açılır. ekranda bilgi verme amaçlı belirlen yazılar bize bu çocukların abi-kardeş olduğunu ve kızın abisine hayranlık duyduğunu, hatta günün birinde onun sevgilisi olmayı umduğunu, aradan yıllar geçtikten sonra abinin hafızasını kaybettiğini ve kızın da abisi hafızasını geri kazanana kadar ona kendisini onun sevgilisi olarak tanıtmaya karar verdiğini söyler.
  • gökhan kuloğlu’nun koordinatörlüğünde, sinemaya gönül veren sekiz yazarın derlediği faideli kitap ülkemizin önemli japonya uzmanlarının başında gelen onur ataoğlu kitabı şöyle tanıtmış.
    '' nippon diyarlarında kiraz çiçeklerinin açmaya başladığı bu mevsimde japon sineması üzerine bir kitabı tanıtmak istiyorum sizlere… kendine özgü tarzları, çok farklı ekollerde, yeni akımlara öncülük eden eserleri ile ana akım sinemada hak ettiği kadar tanınmasa da, film fanatikleri için çok özel bir yeri olan japon sinemasını kapsamlı bir şekilde ele alan türkçe bir kitap bugüne kadar yoktu.
    yazının tamamı için bakınız
    http://onurataoglu.blogspot.de/…/japon-sinemas.html
    https://i.hizliresim.com/9d82vk.jpg
  • japon sineması bu seneki 96. oscar ödül töreninde, bir film bir animasyon yapım temsil edecek... bu ikisi dışında bir de ortak yapım ile oscar ödüllerinde boy gösterecekler.

    usta yönetmen miyazaki'nin kimitachi wa do ikiru ka filmi (japon yapımı olduğu için adı the boy and the heron değildir, o ingilizce konuşulan ülkelerde ki adıdır) ve yamazaki'nin gojira -1.0 / gojira mainasu wan filmleri...

    ingilizce konuşmayan ülkelerin sanat ve edebiyat eserlerinin isimlerini ingilizce yazmayın, hele bunu japonya söz konusuyken hiç yapmayın çünkü nefret ederler böyle şeylerden.

    ayrıca; wim wenders'a ait perfect days filmi japon/alman ortak yapımı... sinema dili olarak japon sineması ile alakası dahi yok.
hesabın var mı? giriş yap