• bir first lady'ye karşı acıma duygusu hissettiren film.

    kocası başkan olunca jackie de hükmen first lady oluyor ve bedel olarak da bütün hayatı süs bebeği gibi davranmak zorunda kaldığı büyük bir gösteri(ş) malzemesine dönüşüyor.

    kadının hayatı gerçekten zor. eşinin yaramazlıklarını metanetle karşılamak bir yana, dinlediği ve ruhunda fırtınalar koparan bir müziğe karşı bile soğukkanlı bir duruş sergilemek zorunda. tamam, dünya üzerindeki tüm first lady'lerin s.kilesi derdi bu. ama hayat arkadaşının beyin parçalarının kucağına saçılması hepsinin yaşayacağı bir travma değil. o kanlı giysilerle bütün bir gün geçiriyor, odasında kocasının kanının sıçradığı çorabını sıyırıyor, duşun altındayken saçlarına sıçramış kan boynundan aşağı süzülüyor. ama kendini hala tutmak zorunda. görevi bitmedi. annelik mesaisi devam ediyor. çocuklarına bu durumu onları korkutmadan açıklamalı. o kadarla da bitmiyor. ya gelecekleri? zor... ve o bunu, eşi "başkan" olduğu için yaşıyor. eşi bu suikaste "başkan" olduğu için uğruyor. haliyle bu ülke de bu adama en azından unutulmaz bir cenaze töreni borçlu ve onu unutulmaz kılmak için jackie'ye yine kendini dizginlemek düşüyor.

    teknik (nacizane) birkaç gözlem:

    ailenden birini kaybettiğinde dünya ıssızlaşmış gibi gelir. habitatındaki nüfusun azalışına adapte olana kadar da o yalnızlık duygusu sürer. hatta bazen aşamaz, mekan değişikliğine bile gidersin. filmde bu an'ı güzel yakalamışlardı. jackie'nin john'suzluğunu sonuna kadar hissettirdiler.

    ve biyografi filmleri, kişinin karakterini ve tepkilerini tutturabilmek açısından zordur. anormal tepkileri filme aktarırken doğallık bozulur ; ya abartılı görünür, ya yersiz. neyse ki bu filmde "niye böyle yapmış ki?" deyip anlam veremediğim bir bölüm olmadı.

    zamanda atlamalarla kafa karıştırsa da beynin kıvrımlarını zorlaması açısından başarılı bir film. natalie portman da sahiden rolüne bürünmüştü. bazen oyuncular büyük küçük kendilerinden bir şeyler katarak karakteri kendilerine dönüştürürler. ama bu filmde natalie'nin "n"sini bile görmediğime eminim. oscar'ını bilmem de, filmografisinde başarıyla altından kalktığı rollere eklenebilir.
  • bana hiçbir şey anlatmayan film. oysa ki daha önce pablo larrain'in çektiği no'yu izlemiş ve çok beğenmiştim. bilemiyorum, belki de biyografi olmasının etkisindendir bu memnuniyetsizlik. zaten bugüne kadar capote dışında ilgimi çeken bir biyografi de olmadı. tüm hayatlar birer dramken, kitleler tarafından tanınsa da bireysel olarak sıradan bir kişiliğe sahip birinin dramı pek de merak uyandırıcı değil açıkçası. bir sanatçının yaratma sancısını ya da hayatı algılayış biçimini anlatmadığı müddetçe alelade hayatlarınız kimsenin ilgisini çekmez. ister rahmetli başkan kennedy'nin karısı olun, ister taçsız kral pele'nin oğlu, ya da nadia komanaçi'nin biraderi...

    bu arada film boyunca natalie portman'ın nerenin aksanıyla konuştuğunu da anlayamadım, ona da ayrı gıcık oldum. film hakkında araştırdığım ilk şey de bu oldu bu yüzden. ingilizce seviyem native-like olduğundan değil de, kültür emperyalizmi ingilizce'yi bize lehçe lehçe öğretti neticede. amerikalılar da garipsemiş ki, dil bilimcilere bu aksanın nereden geldiği sormuşlar. 20. yy'ın ilk yarısında, long island'daki birkaç özel okulda öğretilen ve bireyin belirli bir sosyo-ekonomik sınıfa ait olduğunu belirten bir aksanmış. filme dair ilgimi çeken tek şey bu oldu:

    "it's an accent from a fairly small region. meaning a particular area of long island. most people who were born and raised in the united states speak nothing like that and may very well go their entire lives not meeting anyone else who speaks anything like that. it's a minority speech pattern."

    http://europe.newsweek.com/…ent-jackie-530675?rm=eu
  • muhtemelen natalie portman'a 2. oscarını getirecek film. basında çıkan ilk fotoğrafı görünce resmen şok geçirmiştim, fragmanını izlediğimde aralarındaki benzerliği farkedince tüylerim ürperdi.

    iyi oyunculukla tamamen o karakter olmak çok çok farklı şeyler, fragmanda bile jackie kennedy'yi gördüm. sesi konuşması bile tıpa tıp aynı. şimdiden reserved yapayım, ödül sezonunda görüşürüz.

    http://hbz.h-cdn.co/…8-hbz-jackie-natalie-index.jpg

    http://www.the6milliondollarstory.com/…-kennedy.jpg

    https://trailers.apple.com/…fox_searchlight/jackie/

    diyecek başka sözüm yok.
  • film biter bitmez jackie kennedy'nin televizyonda yayınlanan beyaz saray turunu açtım izledim. natalie portman baya baya kopyalamış kadını. mimiklerinden sesine kadar utangaçlığını sürekli gülerek saklamasına kadar o kadını kendine geçirmiş. ağlama sahneleri çok iyi, soğukkanlı olmak için çabalaması da iyi. kanlı elbiselerini çıkarmayı reddediyor perişan haliyle gazetecilerin önüne çıkıyor diye filmde bakın ne soğukkanlı kadın hayran olun demişler de hayran olmadım ben pek o kadına. soğukkanlı duruyor, cesur duruyor başı dik falan ama başka? başka nesi var bu kadının kim bu kadın? beyaz sarayda müthiş partiler vermesi ve döpiyes giymesi dışında ne var onu o yapan? bu bağlamda beni aç bıraktı film. jackie'yi tam olarak tanımak isterdim ama belgesel tadında sadece jfk'nın ölümü ve sonrası günleri var filmde. ve bu bence filmi biraz sınırlandırmış. bir de jfk'nın vurulduğu anı da izledim ve bu kadar birebir sinemaya yansıtmalarına hayret ettim. hiçbir ölçü şaşması yok olay tüm sadeliği, tüm gerçekliği ve tüm dehşetiyle sinemaya yansımış. jfk'yı canlandıran kişi hayret edilecek derece jfk'ya benziyor. natalie portman da jackie kennedy'e zarif yüz hatları, minyon vücudu (jackie her ne kadar 170 olsa da ince yapılı bir kadın) bakımından benziyor.
    jfk'yı niye öldürdüler, soru işareti. marilyn olayı? bir de sonrası ne oldu, ipucu yok. film jackie kennedy'nin hayatını değil de eşinin ölümünden sonraki kısma değinen bir film. natalie'nin en iyi oyunculuklarından biri bence ama black swan'ın yeri ayrı. daha güzel bir filmdi o.
  • yönetmenin ismini yeni işittiğim için temkinliydim. beklediğim gibi de oldu. sorun aslında yüzeysel işlenmiş senaryo ile ilgili. neden çünkü sağır sultan da biliyor ki jfk ile karısı jackie beyaz saray'da şatafata gömülmüş bir yozlaşmışlık içinde yaşıyorlar, kamuoyuna mutlulukla gülümsüyor, çatırdayan evlilikleri hakkında ser verip sır vermiyorlardı. saray'ı dinleyen ajanların fbi kayıtlarının da sonradan deşifre edildiğinde anlaşılabileceği gibi karı-koca yaşamları hep sallantılıydı. bundaki esas neden ise jfk hazretin meşhur çapkınlıkları ve düzenlediği kişisel partilerdir.

    kennedy ailesine de hep temkinli yaklaşmışımdır. bu film de sözde jfk mirasını jackie üzerinden günümüz amerikasına taşıma derdinde. yok artık! bu filmlerin çoğu amerikan tarihi ve önemli isimleri ile bir uzlaşma arayışı içinde gibi görünüyor.

    özetle vasat senaryo, pırıltılı bir imaj tazeleme çabası.
  • tıpkı the revenant gibi en iyi film oscarı'nı kazanamayacak ancak en iyi kadın oyuncu oscarı'nın natalie portman'a gitmesini sağlayacak güzel film. konu malum. john f. kennedy suikasti, eşi jacqueline kennedy yani jackie'nin gözünden anlatılıyor. natalie portman jackie rolüyle kusursuz bir oyunculuk sergiliyor. güzelliğiyle, kostümüyle, sesini kullanışıyla harika bir first lady profili çiziyor. filmde ara ara suikast sonrasına dair gerçek görüntülerin kullanılmasını ve bu görüntülerin kurguyla devam ettirilmesini çok başarılı buldum. bu sayede gerçekle kurgu iç içe geçiyor, filmin atmosferine girmeniz kolaylaşıyor. hikaye düz bir zaman çizgisinde değil zikzaklar çizerek ilerliyor. bu da monotonluğun önüne geçiyor. hikayenin işlenişi açısından iyi, performans açısından harika bir film olan jackie kesinlikle izlenmeye değer.

    edit: portman'ın jackie rolüne nasıl büründüğüne dair verdiği röportaja buradan ulaşabilirsiniz.
  • 1928–1956 yılları arasında mgm'in logosu olmuş 2. aslancığın ismidir. ayrıca logoda kükremesi duyulan ilk aslan imiş. sonuncusu ve bizim tanıdığımız için (bkz: leo)
  • biyografi desen değil, kennedy suikastine farklı bir bakış desen o da değil, bir kadının hikayesi desen onu da karşılamıyor. belgeseller için çekilen "canlandırma"ları andırıyor daha çok.

    çekilen ham filme kurgu marifetiyle "filmmiş gibi" hava vermektense iyi bir belgeselciyle anlaşıp adam akıllı bir "metin"le belgesel filme dönüştürselermiş ortaya daha "izlenebilir" bir iş çıkabilirmiş.
  • brian molko gayet guzel seslendirmistir bu parcayi ama sonda uc kere "jackie oh" deyisi ister istemez akillara bayhan'i getirip dikkat dagitiyor.. tabii suc brian'in degil bayhanin.. (isimler de benziyormus aslinda, hmm)
  • başıma birşey gelmeyecekse gayet beğendiğim filmdir kendisi. evet ağır ilerliyor ama. zaten travmatik bir olayı anlatırken hızlı gidemez film bence. natalie portman muazzam oynamış belgesel havası var filmde resmen. ağırlığına rağmen sıkmayan kurgusu gayet güzel bir film olmuş yapanın çekenin oynayanın eline sağlık.
hesabın var mı? giriş yap