• birinci dünya savaşı sonlarına denk gelen zamanlarda, dünya genelinde çok sayıda insanı hayattan koparan salgına sebep hastalıktır.

    o zamanlar toplam nüfusun %5'ine denk gelen sayıda insanı dünya denilen diyardan alıp savurmuştur.

    adındaki 'ispanyol' ispanya'da ortaya çıkmasından değil; ilk kez ispanyol medyasında konuşulup bahsedilmesinden gelmektedir çünkü ispanya birinci dünya savaşı' nda savaş dışı ve sansürden uzaktır. savaştaki avrupa medyası bu salgını sümen altı etmiştir.

    mustafa kemal: türk'ün medarı iftiharı;

    samsun'a hareket etmeden evvel bu hastalığa yakalanmış, şükür ki atlatmıştır.
  • büyük cihan harbi ile savaşa tutulan dünya, 1918 ve 1919 yıllarında karşısında görünmez yeni bir düşman bulmuştu: dünyayı kasıp kavuran "ispanyol gribi" salgını. salgın, ülke ayırt etmeden herkesi harap ederken ardında on milyonlarca ölü ve hasta bıraktı. dünya nüfusunun %5'ini öldüren hastalığın ölçeğini göz önüne alırsak, o günlerde pandemik ispanyol gribi ile yaşamak nasıldı?

    günümüzün pandemisi olan coronavirüs'e karşı alınan önlemler daha hızlı ve evrensel ancak 100 yıl kadar önce vuku bulan bu salgına karşı devletler ve insanlar ne yaptı? bu salgın insanlığı nasıl vurdu ve bir yanda büyük cihan harbi varken, onunla nasıl savaştı?

    önce bu hastalığı özet geçelim;

    agresif bir grip türü olan bu hastalık, öncelikle 1918'de birinci dünya savaşı'na katılan askerleri enfekte etmeye başladı. bu virüsün kaynağına dair bir fikir birliği olmamasına rağmen, new mexico ve kansas'ta ortaya çıktığı ve askeri hareketler yoluyla dünyanın geri kalanına yayılmış olması muhtemeldir. yıllar sonra açılan bazı toplu mezarlardan alınan örnekler sonucunda, ispanyol gribinin domuz gribine sebep olan h1n1 virüsünden (birkaç ufak farklılık haricinde aynı) kaynaklandığı belirlenmiştir. ispanyol gribi, 18 ay içinde 50 ile 100 milyon arası insanın ölümüne sebep olarak insanlık tarihinde bilinen en büyük salgın olmuştur. ispanyol gribinin bir özelliği, zayıf, yaşlı ve çocuklardan çok, sağlıklı genç erişkinleri etkilemiş olmasıdır. birinci dünya savaşı'nın son aylarında tüm dünyayı etkisi altına almış, hatta kimi tarihçilere göre dört yıl süren savaşın sona ermesinde önemli bir etken olmuştur.

    1918 mart'ında 84.000 amerikan askeri avrupa'ya gönderildi. nisan ayında 118.000 kişi daha atlas okyanusu'nu geçti. amerikan askerleri, itilaf kuvvetleri için zafer ile birlikte bu hastalığı da kıtaya getirmişti. haziran ayında, ingiltere'de 31.000 grip vakası bildirildi. virüs hızla düşman hatlarına ve hatta ötesine rusya, hindistan ve kuzey afrika'ya yayıldı. temmuz ayında hastalık pasifik boyunca çin, japonya, filipinler ve yeni zelanda'ya yayılmıştı. dünya kırılıyordu.

    ve salgın ile o yıllar;

    ispanyol gribi'nin 1918 yılındaki ölüm oranı, her ülkenin salgını kontrol altına almak ve önlemek için aldığı önlemlere bağlı olarak şehirden şehre farklılık gösterdi ancak bu salgında, birinci dünya savaşı'ndan daha fazla insan öldü. amerika birleşik devletleri'nde yaklaşık 600.000 kişi bu hastalıktan öldü. salgın 1918 eylül-kasım aylarında zirve noktasına ulaşmış ve osmanlı dahil tüm dünya ülkelerini etkilemiştir. hindistan'da 17 milyon kişi, yani ülke nüfusunun %5'i bu hastalıktan ölmüştür. britanya'da 250.000, fransa'da 400.000 kişinin öldüğü tahmin edilmektedir. hastalığa dönemin önemli isimlerinden de yakalananlar olmuştur. lord edward cecil, mark sykes, john francis dodge, max weber, ispanya kralı xiii. alfonso, sophie halberstadt freud ve p. t. barnum'un sirk cücesi admiral dot bu kişiler arasında sayılabilir. ulu önder mustafa kemal atatürk de türk kurtuluş savaşı'nı başlatmak adına samsun'a hareket etme hazırlıkları içerisindeyken bu hastalığa yakalanmış ve hastalığı beşiktaş'taki evinde atlatmıştır. bu salgınla olan savaşından kazanarak çıkan mustafa kemal paşa, ulusu için yeni bir savaşa girişecek ve ondan da galip ayrılmasını bilecekti. ispanyol gribi bütün dünyayı kasıp kavurduğu gibi istanbul'u da etkilemiştir. nazım hikmet dizelerinde ispanyol gribine şöyle yer verir:

    "biz ki istanbul şehriyiz, seferberliği görmüşüz: kafkas, galiçya, çanakkale, filistin, vagon ticareti, tifüs ve ispanyol nezlesi bir de ittihatçılar, bir de uzun konçlu alman çizmesi 914’ten 918’e kadar yedi bitirdi bizi."

    1918 ve 1919 grip salgınına sadece tıbbi bir felaket olarak bakılmamalı çünkü aynı zamanda insanlık için önemli bir deneyimdi. bu salgın ve edinilen tecrübe sayesinde, sonraki senelerde insanlığı vuran büyük salgınlara karşı devletler -hala yetersiz olsa da- daha hızlı tepki gösterebiliyorlar.

    hastalığın belirtileri; akciğerin enfeksiyonu ile dudaktan, burundan ve kulaktan kan gelmesi, derinin -özellikle dudakların- mavi renge dönmesiydi. gribin belirtileri netti ve çoğu insan, bu belirtiler sayesinde grip olan birini fark edip kendince önlemini alıyordu. salgın, endişeli, dehşete kapılmış ve tedirgin hisseden bütün halklar için günlük hayatı etkilemişti ancak bu karamsar hisler onları salgınla mücadele etmek için gereken kitlesel seferberlikten alıkoymadı. bu virüse karşı, gönüllü hemşirelik, maske üretme ya da karantina kararlarına uyma gibi herkes için uygun bir görev vardı.

    hastalığın yayılabileceği büyük toplulukları önlemek için, evvela bütün şehirlerde kalabalıkları çeken birçok eğlence mekanları kapatıldı. bazı şehirlerde dans salonları ile sinema salonları kapatıldı ve büyük etkinlikler iptal edildi ama bazı şehirler bunu yapmadı. örneğin new york şehri sinemaları açık tutmayı tercih etti ve tiyatrolar rutin bir şekilde düzenlendi.

    bu önlemsizlik yüzünden amerika'nın en büyük salgın merkezine dönüşen new york'taki syracuse şehri, geç de olsa ekim 1918'de artan vakalardan sonra bütün toplanma alanlarını kapattı. yerel gazeteler ise syracuse'un "sessiz bir şehre" dönüştürülmesini eleştirdi.

    "önümüzdeki 24 saat boyunca şehrin sakinlerini merkeze çekecek hiçbir şey kalmadı. araba dumanının tütmediği, kilisesiz, hareketsiz ve tiyatrosuz bir pazar günü olacak."

    benzer şekilde philadelphia şehri de karantinaya alındı. salgının vurduğu bütün şehirlerde hayat neredeyse durmuştu ama büyüyen salgın sonrası alınan bu sosyal mesafeli katı tedbirler işe yaramıştı. bu tedbirleri titizlikle uygulayan şehirlerdeki vakalarda ve ölüm oranlarında belirgin bir düşüş görüldü.

    hastalığın sürekli yayılışı ve öldürme hızı, devletlerin ölüm sayısı ile baş edememesi anlamına geliyordu. morgların kapasitesi artık yetersiz kalıyordu ve bazı aileler ölülerini morg ve mezarlarda yer açılana kadar evlerinde tutuyorlardı. teksas'ta, philadelphia'da, paris'te, madrid'te, berlin'de ve lizbon'da ölenler için yeterli tabut kalmamıştı. bu sebeple ahşaptan yapılan bütün eşyalar tabut yapımında kullanılmaya başlandı. hükümetler, halklarına bu durumu yönetmek için ihtiyaç duydukları kaynakları kullanmaya teşvik ediyordu.

    "evdeki bütün ahşap ürünlerinizi alın ve marangozlara gidin. bu ahşaplar ile tabut yapmalarını isteyin. sonra da kendi mezarlarınızı kazın. bunu yaparsanız ölülerinizi gömmüş olursunuz ve hastalığın size bulaşma şansı azalır."

    hastalıktan korunma yöntemlerinden birisi olduğuna inanılan gazlı bez maskeler, bu pandemi sırasında neredeyse herkesin yüzünde yer bulmuştu. hatta bazı şehirler maske kullanımını şart koşmuştu. colorado'da insanlar alışveriş yaparken maske takmak zorundaydı. seattle'da ise toplu taşıma araçları kullanılıyorsa maske zorunluydu. san francisco ise kamuya açık alanlara maskesiz çıkılmasını yasakladı. takmayan herkes para cezasına çarptırılacak veya gözaltına alınacaktı. maske kullanımı yaygın olmasına rağmen aslında hastalığa karşı çok etkili değildi.

    1918 ve 1919 yılları arasındaki bu salgına yakalanan hastaların sayısı devletlerin sağlık sistemlerini çökertmişti. hastanelerde hastaları tedavi etmek için yeterli alan yoktu. sonuç olarak birçok yerde sahra hastaneleri ve derme çatma hastaneler inşa edildi, açık hava hastaneleri oluşturuldu. kışlalar, kamu binaları ve özel konutlar tıp merkezlerine dönüştürüldü. birçok üniversite, öğrenci yurtlarını karantina bölgesine ve hastaneye çevirdi.

    hükümet yetkilileri ise pandemi konusunda kamuda oluşabilecek panikten kaçınmak istiyordu. birçok devlet sorumlusu, halka her şeyin "kontrol altında" olduğunu garanti bile etmişti ama gelin görün ki hiçbir şey kontrol altında değildi. bu tür güvenceler insanların gerçekte şahit oldukları hastalığın etkisi karşısında yalandan ibaretti. sert önlemler ve gerçeği göz ardı etmenin kombinasyonu, tehlikeli sonuçlara yol açtı. hastalığın kısa vadede sonuçlanmasını uman yerel yetkililer, hali hazırda süren savaşın gidişatına zarar vermemek için gerçekleri sakladılar veya açık açık yalan söylediler. teknik anlamda hastalık ile ilgili haberler başlangıçta sansürlenmemesine rağmen, hükümetlerin propagandaları ile tam bir işbirliği içinde olan basın tarafından hastalık hakkında yanlış bilgiler verilmesine izin verildi. ancak güvence ve gerçeklik arasındaki korkunç kopukluk, otoritelerin güvenilirliğini bozacaktı.

    şehirlerin birçoğu bu hastalığı yenmenin en iyi yolunun karantina yöntemi olduğuna inanıyordu. hasta insanlar ya kendi evlerinde ya da belirlenmiş yerlerde tecrit edilmeliydi.

    karantina kuralları şehirlere göre değişim gösteriyodu. paris, dublin ve missouri'nin yetkilileri katı karantina emirleri uyguladı. new york için tutarsız bir şekilde karantina uygulanmadı ve bunun yerine, halkın hastalıkların önlenmesi konusunda eğitilmesine daha fazla kaynak ayrıldı. colorado ve mexico city ise, dünyanın geri kalanına kendini kapatarak salgını başarılı bir şekilde atlattı.

    salgına neden olan virüs hakkındaki bilgi eksikliği nedeniyle, doktorlar bir türlü herhangi bir tedavi yöntemi geliştiremediler. ispanyol gribi hastaları için uygulanan bakım, yalnızca alkolü içeriyordu. doktorlar ve hemşireler, bulantıya yardımcı olması adına hastalara şampanya içiriyorlardı. tedavi için uygun zamanı olmayan doktorların çok fazla hastası vardı ve tansiyon ölçmek için bile zamanları yoktu. bu sebeple hastalara sadece şampanya, şarap ve sıcak viski verebiliyorlardı.

    birinci dünya savaşı 1918 yılının ilkbaharında ve sonbaharında iyice şiddetlendi ve birçok ülkede daha az sayıda doktor ve hemşire cephe gerisindeydi. grip ülkelerin tümüne yayıldığında, hasta sayısına mevcut sağlık personeli yetmiyordu. sonuç olarak bütün ülkelerde gönüllü hemşireler işe alındı. doktorların herhangi bir grip tedavisi olmadığı için, hemşireler pandemi tedavisinde tartışmasız daha önemliydi çünkü hastalara bakım sağlıyorlardı. salgının büyük ölçeği nedeniyle, birçok insan hastanelere bile erişemiyordu. bazı umutsuz insanlar hastanelerden hemşireleri kaçırdılar ve aile üyelerine bakmalarını istediler. hemşirelik özellikle bu salgın döneminde en kutsal görevdi ve hem türk kadını hem de diğer milletlerden çok sayıda kadın elini taşın altına koyarak hemşirelik için gönüllü oldu.

    sağlık yetkilileri salgın sırasında kalabalıklara işaret ediyorlardı çünkü hastalığın daha kolay yayılmasından korkuyorlardı. örneğin bir geçit törenini izlemek için 200.000 kişi sokaklara dökülürse, salgının önü kesilemezdi. bu nedenle sağlık görevlileri griple mücadeleye devletlerle birlikte özel işletmeleri de dahil etti. mağazalar, çok sayıda müşteriyi aynı anda çekmemek adına kapatıldı. birçok şehirden, şehirlerin toplu taşımasında kalabalığın oluştuğu saatleri azaltmak için çalışma saatlerini kademelendirmeleri istendi.

    bazı insanlar, endişe, belirsizlik ve korku yaratan salgına kara mizahla tepki veriyordu. örneğin indianapolis gazetesi, ispanyol bir iskeletin insanları takip ettiği bir karikatür yayımladı. insanlar, kafatası ve kemiklerle süslenmiş maskeler takıyorlardı. grip, toplumların tekerlemelerinde ve masallarında bile artık yerini almıştı. o zamanların en ünlü masallardan biri, dört kişilik bir korsan tayfasının bir gecede gripten üç üyesini kaybedeceği şeklindeydi. çocuklar da bir tekerleme ile gribi hayatlarına dahil etmişlerdi:

    "i had a little bird
    and his name was enza;
    i opened the window,
    and in flew enza"

    salgının yarattığı bilimsel bilinmezlik, birçok insanı homeopatik yöntemlere itmişti. bazı çay türlerini içmek veya kahverengi şeker kullanmak, birçok insanın hastalıktan kurtulmaya çalıştığı yöntemlerden sadece birkaçıdır. en popüler halk ilacı ise sarımsaktı. insanlar kendilerini gripten korumak için kolye gibi sarımsakları boyunlarına doluyorlardı ve sürekli tüketiyorlardı.

    ölüm oranını düşürmek ve salgının kontrol altına alınması için alınan halk sağlığı önlemleri, birçok devletin sosyal yaşamını etkiledi. bu, kamusal olduğu kadar bireysel de bir kaygıydı. hastalıktan sağ kurtulanlar, kendilerinin, insanların ve toplumun değiştiğini düşünüyorlardı. artık herkes bireyselleşmişti ve kişisel alanlarının çizgileri daha da belirgindi. insanlar hastalığı kapma korkusu nedeniyle sosyal alanlardan kaçınmaya başladı ve birbirlerine karşı artık çok daha temkinliydi. insanlar birbirlerini öpmekten korkuyorlardı, birbirleriyle yemek yemekten korkuyorlardı. bu grip, insanlar arası teması yok etti ve insanlar arasında var olan son samimiyet kırıntılarını da beraberinde götürdü.

    sağlık görevlileri, bireysel hijyeni arttırmanın halkın sağlığını korumada önemli bir adım olduğuna inanıyorlardı. bunun sonucunda şehirler ve işletmeler, ispanyol gribini yaydığı için tükürüğe savaş açtı. birçok şehirde insanların halka açık alanda tükürmeleri yasaklandı. hapşırık ve burun akıntısı görülen kişiler de hemen karantinaya alındı.

    grip salgını cihan harbi zamanında zirveye tırmanmıştı. bu nedenle itilaf devletleri, hastalık için başlangıçta almanya'yı suçladı. almanya'nın, itilaf devletlerini yenmek için gribi bir silah olarak kullandığını iddia ediyorlardı.

    hastalığa ispanyol gribi denmişti çünkü savaşa giren devletlerdeki sansür sebebiyle hastalık başlangıçta ayyuka çıkmamıştı ama ispanya savaşa dahil olmayıp gribi dünyaya açıkladıktan sonra bu ismi almıştı. amerika'da, başkan woodrow wilson'ın çıkardığı 1918 sedisyon yasası, katıldıkları büyük cihan harbi'ne aykırı olarak yorumlanabilecek her şeyi yasaklamıştı. büyüklüğü halkı demoralize etmekle tehdit eden yeni bir hastalığın ayrıntıları da dahil olmak üzere savaş çabasına zarar verebilecek her şey ile alakalı yazmak, basmak veya yayımlamak yasaya aykırıydı. amerikan gazeteleri de yasaya uydu ve başlangıçta salgının şiddetini küçümsedi. buna karşılık, ispanya birinci dünya savaşı'na katılmamıştı, yani gazeteleri savaş sırasında sansüre uymak zorunda değildi. 1918-1919 grip salgını ispanyol gribi olarak biliniyordu çünkü ispanya bunu rapor eden ilk ülke idi. ispanyol gribi denmesinin bir diğer sebebi ise; hastalığın, tıpkı amerika'nın keşfi sonrası ispanyolların hızlı bir şekilde yeni dünya'yı istila etmesine benzetilmesiydi. hızlı ve ölümcüldü, tıpkı ispanyol istilası gibi. ilginç bir şekilde, ispanya'da birçok kişi bu hastalığa "fransız gribi" diyordu.

    grip salgını birleşik devletler'i, amerikan iç savaşı'ndan bu yana görülmeyen bir ölçekte ölümle karşı karşıya bırakmıştı. türk dünyası da 93 harbiden beri süren ölümler kadar insanını kaybetmişti. avrupa'da savaşan askerler, silahlı çatışmadan daha çok bu grip yüzünden ölüyordu.

    1918 salgınını özellikle korkutucu yapan şeylerden biri, sağlıklı gençlerin hayatlarını hızla almasıydı. tüm yaş gruplarını vuran bu hastalık, özellikle sağlıklı gençleri öldürüyordu. günümüz salgını coronavirüs yaşlıları, 100 yıl önceki ispanyol gribi ise gençleri hedef alıyordu. tarih insanlığı sınayan nice olayla dolu. yaşlılardan kurtulmak gözüyle bakılan bu hastalıktan 100 yıl önce hedefte biz gençler vardık ve öyle ya da böyle atlatmasını bildik. atlatma sırası şimdi yaşlılarımızda.

    şu anda dünyayı kavuran yeni salgının genç veya yaşlı daha fazla can almasının önlenmesini ve böyle sonuçlanmamasını umarak, ispanyol gribini atlatan bir hemşirenin salgını anlatışı ile ile bu bahsi kapatalım;

    "salgın bizi vurana kadar, ölüm gençlerimize çok uzak görünüyordu. ölüm, kurbanlarını aniden yakalıyor ve acılar içinde öldürene dek bırakmıyordu. önce bir genç geliyordu, sonra diğeri sonra daha fazlası. neredeyse hepsi öldü. hepsi güçlü ve sağlıklı idi ama grip, dirençlerini köreltti, ciğerlerini boğdu, kalplerini susturdu. insan hayatının bu anlamsız israfında üzüntü ve dehşetten başka bir şey yoktu."
  • ya da ispanyol nezlesi, 1918-1920 yılları arasında h1n1 virüsünün ölümcül bir alt türünün yol açtığı grip salgınıdır. ispanyol gribi, 18 ay içinde 50 ile 100 milyon arası insanın (o dönemde yaşayan nüfusunun %5'i) ölümüne sebep olarak insanlık tarihinde bilinen en büyük salgın olmuştur. ispanyol gribinin bir özelliği, zayıf, yaşlı ve çocuklardan çok, sağlıklı genç erişkinleri etkilemiş olmasıdır. birinci dünya savaşı'nın son aylarında tüm dünyayı etkisi altına almış, hatta kimi tarihçilere göre dört yıl süren savaşın sona ermesinde önemli bir etken olmuştur.

    türkçede 1918'den itibaren "ispanyol nezlesi" sözcük grubu kullanılmıştır. yıllar sonra açılan bazı toplu mezarlardan alınan örnekler sonucunda domuz gribine sebep olan h1n1 virüsünden (birkaç ufak farklılık haricinde aynı) kaynaklandığı anlaşılan hastalık, ingilizce'den tercümeden dolayı "ispanyol gribi" olarak anılmaya başlanmıştır. bu hastalığa "ispanyol" gribi denmesinin sebebi dünyada birinci dünya savaşı yıllarının kamuoyundan yeni bir hastalık salgınının saklanmasına rağmen ilk olarak ispanya kamuoyunda tartışılmaya başlamasıdır yani ispanya bu hastalığın ortaya çıktığı veya en yoğun olduğu yer değil; bu hastalığın bir salgın olduğunun tespit edildiği yerdir.

    tarihçe
    ispanyol nezlesi ilk kez 11 mart 1918'de abd'nin new mexico eyaletinde tespit edildi. salgın 1918 eylül-kasım aylarında zirve noktasına ulaşmış ve türkiye dahil tüm dünya ülkelerini etkilemiştir. hindistan'da 17 milyon kişi, yani ülke nüfusunun %5'i bu hastalıktan ölmüştür. abd'de nüfusun yaklaşık %28'i hastalığa yakalanmış ve 500.000 ilâ 675.000 kişi hayatını kaybetmiştir. britanya'da 250.000, fransa'da 400.000 kişinin öldüğü tahmin edilmektedir. fiji adalarında nüfusun %14'ü iki haftalık bir süre içinde ispanyol nezlesi'nden ölmüştür. hastalığa dönemin önemli isimlerinden de yakalananlar olmuştur. max weber, ispanya kralı xııı. alfonso ve sophie halberstadt freud bu kişiler arasında sayılabilir. mustafa kemal atatürk de samsun'a hareket etme hazırlıkları içerisindeyken bu hastalığa yakalanmış ve hastalığı beşiktaş'taki evinde atlatmıştır. ispanyol gribi bütün dünyayı kasıp kavurduğu gibi istanbul'u da etkilemiştir. nâzım hikmet dizelerinde ispanyol gribine şöyle yer verir:

    "biz ki istanbul şehriyiz, seferberliği görmüşüz: kafkas, galiçya, çanakkale, filistin, vagon ticareti, tifüs ve ispanyol nezlesi bir de ittihatçılar, bir de uzun konçlu alman çizmesi 914’ten 918’e kadar yedi bitirdi bizi."

    salgın ispanya'da başlamadı. ispanyol nezlesi olarak adlandırılmasının sebebi ispanya'nın, birinci dünya savaşı'nda yer almamış olması ve askerî sansür nedeniyle diğer avrupa devletlerinde salgından söz edilmezken ispanyol basınının salgın konusunu ilk kez gündeme getirmiş olmasıdır.

    kaynak
  • malum virüs sebebiyle aklıma gelince, bbc'nin ispanyol gribi'nin 100. yılında yaptığı belgeseli izledim.*

    --- spoiler ---

    1918'deki salgının nasıl ortaya çıktığı, ne şekilde yayıldığı mükemmel anlatılmış. hele o buram buram bbc kalitesi kokan canlandırmaların sayesinde zaman makinesi ile 1918'e gitmiş gibi hissettim.

    o zamanki şimdiye oranla ilkel teknoloji ile virüsü teşhis etmeye çalışan biliminsanlarının çabası takdire şayandı.

    normalde kan, parçalanmış ceset vs görünce kolay kolay etkilenmem. ama gripten ölen adama otopsi yaptıkları sahnede virüsün haşat ettiği akciğeri görünce barzo.swf'deki dayı gibi "çekme ananı bacını s....m çekme" dedim ya la...

    belgeselin sonunda benzer bir salgın yeniden olabilir mi, olursa ne yapmalıyızı anlatan ingiliz biliminsanlarını dinlerken ağzım açık kaldı.

    --- spoiler ---

    (bkz: herkese döve döve izletilmesi gereken belgeseller) listesine kafadan girmiş belgeseldir.

    edit: dailymotion da patlamış, yeni link.
  • salgının 5 etkisini konu alan bbc dergi makalesi:

    birinci dünya savaşı'nın yaralarının sarılmaya çalışıldığı bir dönemde yaşandı ispanyol gribi salgını. bu salgın 20. yüzyılda dünyayı değiştiren izler bıraktı.

    1918'deki grip salgınıyla ilgili ayrıntılar bugün çok daha net ortaya çıktığı halde tamamlanmış bir süreç değil.
    2005'te ann reid ile birlikte ispanyol gribine yol açan virüsün gen dizilimini bulan amerikalı bulaşıcı hastalıklar uzmanı jeffery taubenberger konuyla ilgili hala yanıt bekleyen birçok soru olduğunu söylüyor.
    araştırmacılar bu sorulara yanıt ararken bugüne kadar ortaya çıkardıkları bulgular oldukça şaşırtıcı.

    en sağlam yaş grubu hasta oldu

    hastalığa yakalanma ve ölme riski en yüksek olan 20-40 yaş grubundakiler olduğu için pek çok aile eve kazanç getiren kişiden mahrum olmuş, geride çok sayıda kimsesiz çocuk ve yaşlı kalmıştı. ölenlerin çoğu erkekler ve hamile kadınlardı.
    araştırmacılar hayatının baharında ve sağlıklı olan bu insanları bu hastalık karşısında bu kadar zayıf kılan şeyin ne olduğunu tam olarak bilmiyor.
    insanın bağışıklık sistemi en etkili savunmasını ilk karşılaştığı grip virüsüne karşı oluşturuyor. ancak gribe yol açan virüsler sürekli yapısal değişim geçirir. virüsün yüzeyinde kısaca h ve n olarak bilinen iki ana antijen vardır. antijen, vücuda girdiğinde bağışıklık sistemi tarafından antikor üretimine yol açan yabancı moleküllerdir.
    1918'de genç yetişkinlerin ilk karşılaştığı virüs türü (h3n8) daha sonra büyük salgına yol açan türden (h1n1) farklıydı ve onların bağışıklık sistemi esas olarak ilkine karşı hazırlık yapmıştı. yaşlılar ise 1830'larda ortalıkta dolaşan h1 veya n1 antijeni ile tanışık olduğundan büyük salgından fazla etkilenmedi.

    ölüm oranları ülkeden ülkeye değişiyordu

    dünya çapında yayılan hastalıktan en fazla ölenler asya ve afrika'daydı. asya'daki bir hastanın ölüm ihtimali avrupa'dakinin 30 katıydı.
    ancak kıtaların kendi içinde de önemli farklılıklar görülüyordu. örneğin danimarka toplam nüfusunun yüzde 0,4'ünü kaybederken macaristan'da bu oran üç kat daha fazlaydı.
    salgın sırasında bu farkları görmek mümkün değildi. ama istatistikler üzerinde on yıllardır süren çalışmalar bunun esas olarak sosyo-ekonomik farklardan kaynaklandığını gösteriyor.
    ancak paris'te daha farklı bir durum gözleniyordu. en yüksek ölüm oranları en zengin mahallelerde olmuştu. ama ölenler ev sahipleri değil, soğuk çatı katlarında kalan hizmetçilerdi.
    bütün dünyada hastalıktan en çok etkilenenler kötü beslenen, kötü konutlarda oturan ve doktora gidemeyen yoksullar, göçmenler ve etnik azınlıklardı.
    o günden bu yana bu bakımdan değişen çok şey olmadı. 2009'da ingiltere'deki grip salgınında yoksullar arasındaki ölüm oranı zenginlerinkinin üç katıydı.

    sadece solunum yolları hastalıkları değil

    büyük salgında hastalığa yakalananların büyük kısmı iyileşmiş olsa da ölenlerin sayısı diğer grip salgınlarından 25 kat daha fazlaydı.
    ilk belirtiler arasında solunum güçlüğü oluyor, hastaların yüzü kızıl kahve bir renk alıyordu. bu renk daha sonra maviye dönüyor, öldüklerinde ise simsiyah oluyordu. ölüm nedeni çoğu vaka açısından gribin kendisi değil, virüsün akciğerde açtığı yaralara yerleşen bakteriler sonucu oluşan zatürreydi.
    hastalarda diş ve saç dökülmesi de oluyor, baş dönmesi, uykusuzluk, görme ve işitme kaybından şikayet ediyorlardı. hayatta kalanlar virüs enfeksiyonu sonrası oluşan depresyon geçiriyordu.
    grip salgını sonrasında farklı nedenlerden kaynaklı ölümlerde artış bugün de gözlenen bir olgu. kalp krizi veya inme vakaları vücudun gribe karşı iltihabi tepkisinden kaynaklanır. yani grip hiçbir zaman sadece solunum yollarını etkileyen bir hastalık değildir.

    salgın sonrası kamu sağlığı alanındaki değişiklikler

    öjenik (soy arıtımı) 1918 grip salgını öncesinde de sonrasında da ana düşünce akımlarından birini oluşturuyordu. ama salgın en azından bulaşıcı hastalıklar konusunda bu teoriyi zayıflatıcı etkide bulundu.
    bunlar bulaşıcı hastalıkların alt sınıfları ve 'geri ırkları' etkilediğini ve kendi suçları olduğunu söylüyordu.
    salgın ise gerçeği ortaya çıkardı: yoksullar ve göçmenler arasında ölümler daha fazla olmakla beraber kimse hastalıktan muaf değildi. tek tek bireylere yönelik koruyucu önlemler bulaşıcı hastalıklar söz konusu olduğunda işe yaramıyor, sorunu tüm toplum seviyesinde ele almak gerekiyordu.
    1920'lerden itibaren bu algı değişimi kamu sağlığı stratejilerine de yansıdı. birçok ülkede sağlık bakanlıkları yeniden düzenlendi, daha iyi hastalık takibi yapılmaya, sağlık hizmetlerinin ihtiyacı olan herkese ücretsiz sunulması anlayışına kucak açılmaya başlandı.
    ingiltere'de bunun meyveleri 1948'de ulusal sağlık hizmetlerinin (nhs) kurulması ile alındı. rusya'da ise böyle bir sistem 1920'lerden itibaren işlemeye başlamıştı. başlangıçta kent halkına yönelik olan bu hizmetler zamanla kırsal bölgelere de yayıldı. bu büyük başarının ardında lenin vardı.

    toplumda yaşanan diğer dönüşümler

    1918'deki grip salgınında en çok etkilenen kesimlerin sayısal oranı hakkında fazla bilgi yok. ama her birinin sayısının çok yüksek olduğu tahmin edilebilir. örneğin güney afrika'da grip sonucu ebeveynlerini kaybedip kimsesiz kalan çocukların sayısı 500 bini bulmuştu.
    anne karnında bu enfeksiyonun etkilerine maruz kalanlar açısından ise hastalıktan etkilenmemiş kesimlere kıyasla eğitimlerini tamamlama ve iyi bir işe girme ihtimali çok daha düşük, cezaevine girme ihtimali daha yüksekti.
    hattı 1920'lerdeki yüksek doğum oranlarını 1918'deki grip salgınına bağlayanlar bile var. geride kalan sağlıklı nüfus daha yüksek oranda üremeye başlamıştı.
    1918 grip salgınının 20. yüzyıl üzerinde büyük bir iz bıraktığına şüphe yok. bir sonraki salgına hazırlanırken bunları akıldan çıkarmamak lazım.
  • 1918 yılında meydana gelen ve savaş bittikten sonra dünyaya yayılan domuz gribinin atası olan hastalık tahmini ölü sayısı 100 milyondan kişiden fazladır.
  • avusturyalı ünlü ressam egon schiele'nin 28 yaşında ölümüne neden olan hastalık.
    (bkz: egon schiele)
  • h1n1 (influenza) virüsünin atası.

    dudakları ve yüzü maviye boyaması en azından görülür bir semptom olmasındandır mert bir virüstür.

    korona gibi sessiz sakin görünmez ve kalleş bir virüs değildir.
  • cuma günü burnum akıp hafif öksürük başladı, insanlar veremliymişim gibi bakmaya başlayınca cumartesi sabahı hastaneye gittim. alerjiye bağlı sinüsler harekete geçmiş, burun etlerim de biraz şişmiş. alerji testi yapıldı, polen ve toza karşı hassasiyet çıktı. bugün* ofise geldim. iş arkadaşım "neyin varmış?" dedi gözlerini belerterek. "önemli bir şey yokmuş, ispanyol nezlesi olmuşum" dedim. "ouu çok havalıymış, neyse aman corona değilmişsin çok şükür" dedi. bu gerzeği zamanında ceylanların geyik yavrusu olduğuna da inandırmıştım.
  • bir iddiaya göre insanların gripten değil zehirleyici dozda verilen aspirinden öldükleri salgın:

    https://boriquagato.substack.com/…told-during-covid

    bana 8'er 8'er haplar verilen, insanların entübe edildikleri ve büyük oranda öldükleri bir "pandemiyi" hatırlattı ama adını tam çıkaramadım şu anda.
hesabın var mı? giriş yap