• butun dusunce akimlari gibi kendisini bu dunyaya baglamak, iddialarini makul gostermek mesruiyet kazanmak icin irkcilik da bilimsel tabani varmis gibi yapar. nazilerin taa tibetlere kadar gidip aryanlik arastirmalari yapmalari, 1930 ve 40larda eugenics hikayesinin bu denli kuvvetle savunulmasi falan hep bundan dolayidir. adama benim irkim ari, benim irkim super, seninkinden daha iyi dedin mi kanit sunmadikca anca bir yere kadar gidersin.

    ama nazi'lere kadar gitmeye gerek yok. elimizde guzelim gunes dil teorisi var, turk tarih tezi var.

    pek guzel. iyi de irkcilik bilimsel bilgi ile eleledir ne demek? irkcilik, butun diger ideolojiler gibi kendisine bilimsel bir taban arar. ama bulamaz. sozde bilimsel verilerle kendisini mesru kilmaya calisir ama beceremez. irkciligin bilimsel yonteme tecavuz etmesine eleledir demek biraz garip. olsa olsa irkcilik bilimsel bilgiye tecavuz eder, bilimsel bilgiyi istismar eder, bilimsel yontemi carpitir, eger buker falan olmalidir.

    elelelik istestir, bilimsel bilginin de kendi istegiyle irkciligin elinden tuttugunu ima eder, oysa bilimsel bilgi rizasi disinda kelepcelenmistir nicedir kendisini mesrulastirmak icin istismar eden dusunce akimlarina.

    bilimsel bilginin, bilimsel yontemin irkcilika destek olmak gibi bir egilimi, ozellikle onun iddialarina kanit bulmak icin bir egilimi mi var da elele oluyor irkcilikla? sonucta feyerabend basligi esanlamli olacak sekilde bilimsel bilgi irkcilik ile eleledir diye de acabilirdi.

    unutmamak lazim ki her turden irkci soylemi yalanlayan, elinden mesruiyetini alan da bizzat bilimsel bilgidir. eugenics insanlarin akli basina geldigi icin degil bilimsel olarak temelsiz oldugu anlasildigi icin ortadan kalkti, amerikada bir zamanlar zenci kaninin beyaz kaniyla karismamasi gerektigi inanci hakimdi (kimi zevzeklerde hala var) ama bilimsel arastirmalar sayesinde simdi hastahanelerde irk gozetmeden kan depolaniyor.

    bilimsel olarak gecersiz bir yontem oldugu anlasildigi icin artik kafatasi olcmeye kalkan oldugu zaman kicimizla gulmemiz daha kolay. kimi zaman irkciligin zaten yanlis olmasi yetmiyor, her kanaldan yanlislanmasi gerekiyor. o zaman yardimimiza kim kosuyor zannediyorsunuz?

    antropolojiden verilen ornekler de, eugenics hikayesi de, nazilerin ari irk arastirmalari da bilimsel bilginin irkciligin emrine amade olmasina ornekler degil, bilimsellik kisvesi altinda kendini mesru kilma cabalarina orneklerdir. eger bir sey anlatiyorlarsa bize o da bilimsel bilginin mesrulastirici gucu, ve o guce sahip olmak icin deli sacmalarina bilimsellik addetmek icin ne denli ugrasildigidir.
  • özellikle gün itibariyle tekrar üzerinde düşünülmesi geken, birçok araştırmanın ana konusu olmuş önermedir.

    ulusun kuruluş aşamasında peydahlanmış tarih yazıcılığı, dil çalışmaları ve antropoloji araştırmaları düşünüldüğünde gelinen nokta o kadar da şaşırtıcı değildir. bir yandan kabul edilen retorik türklüğün esasının vatandaşlığa bağlı olduğu vurgusunu yaparken, diğer yandan da kuruluş yıllarının bilimsel ve siyasal çehresini inceleyen araştırmalar ulus inşasının etnik kökene dayandırıldığının altını çizmektedir.

    bu işin bilim kısmına gelindiğinde maksudyanın türklüğü ölçmek tezi gayet aydınlatıcıdır. 1939 yılında eugéne pittardın danışmanlığında cenevre üniversitesinde, türk halkının ırksal özellikleri üzerine bir doktora tezi yazılmıştır. bunu hazırlayan bilim adamı afet inandır.

    bu çalışması için 200 kadın üzerinde yaptığı ön çalışmanın yetersiz olduğunu söyleyerek daha büyük bir çalışma yapılması için hükümete başvurur. ve sonuçta anadolu'da 64000 kişilik bir anket düzenlenmiştir. buradaki anketten kasıt, kafatası ölçümleridir. bu çalışma, 1937 yılının 19 haziran'ından 31 aralık'ına kadar sürmüş ve ardından türk ırkının brakisefal kafatasına sahip alpin ırktan olduğu ortaya çıkmıştır.

    maksudyan, n., 2005, türklüğü ölçmek, sf 94-96

    antropolojik çalışmalar bununla da sınırlı kalmayarak, türk tarih tezini destekleyicisi rolüne bürünmüştür. ölçülerle ve bilimsel yöntemle desteklenen bu çalışmalar tarih tezini sağlamlaştırmak üzere kullanılmışlardır.
  • bir yerlerde götümüzü yırtmıştık blim ahlaksal açıdan nötrdür, kullananın insafına dayanır, kullanan hayra da kullanablir şerre de, o yüzden bilime ahlaki veya ideolojik değer ataması yapılmaz diye ama, yine laf anlatamadığımızı gösteren tespittir.

    edit: buyurun, üstad dawkins demiş bizden evvel -

    "scientific and technological progress themselves are value-neutral. they are just very good at doing what they do. if you want to do selfish, greedy, intolerant and violent things, scientific technology will provide you with by far the most efficient way of doing so. but if you want to do good, to solve the world's problems, to progress in the best value-laden sense, once again, there is no better means to those ends than the scientific way." -richard dawkins

    "bilimsel ve teknolojik gelişim kendi başlarına değerler açısından nötrdürler. sadece işlerini yapmakta son derece başarılıdırlar. bencil, açgözlü, tahammülsüz ve şiddet yanlısı mı olmak istiyorsunuz? bilim size bunu yapmanın en iyi yolunu sunacaktır. yok, iyilik yapmak, dünyanın sorunlarını çözmek, değerler açısından en iyiyönde ilerlemek mi istiyorsunuz? yine, bu amaca ulaşmak için, bilimsel yöntemden daha iyisi yoktur."
  • ırkçılık insanın, evrenin, hayatın doğası, işleyiş kuralları ile ilgili fikri pozisyonları olan ve ideolojisini politik arzu ve hedeflerini bunlarla temellendiren bir "şey"dir. kanaatim o dur ki bu şeyin doğruluğu veya yanlışlığı, fikri temellerinin bilimsel olarak doğrulanmış olmasına değil, şu dünyada bir hayat sürmek isteyen insanın ahlaki tercihine ahlak anlayışına bağlıdır. herhangi bir türden faşizm, istediği kadar kişilere veya topluluklara avantaj sağlasın veya sağlamasın.

    evrimsel psikolojinin getirdiği, getirebilceği olası insanlık durumu ontolojileri, hominid atalarımızın (bölge veya nesne, kaynak sahiplenmeciliği), iç güdüye, genetik koda dayalı yaşam ve toplumsallaşma biçimleri, klan dışı türdeşini zevk için katletme, ötekine farklı olana düşmanlık göstererek grup bütünlüğünü (ruhunu?), gerekli kaynakları koruma gibi, evrenin ve canlı yaşamının "doğa"sından gelen, geldiği bilimsel olarak iddia edilebilecek (veya bilimsel olarak yanlışlanabilecek) eylemlerin "insan" dediğimiz soyutlamanın taşıyıcısı zihin sahibi mahlukun, tam da taşıdığı ve başkasını düşünme, onun acısından acı duyma, mutuluğundan zevk alma gibi refleksif nitelikleri olan bu zihin sayesinde kaderi olmadığına inanıyorum şahsen ve naçizane.
  • ırkçılığın bilim tarafından entellektüel olarak desteklenmesini anlatması birincil olarak işlediğim yanıdır bu söylemin.

    dediğimiz gibi sadece ırkçılık değil her türlü totaliter rejim bilimi bir iktidar aracı olarak kullanabilir. (bkz: #10494169)(bkz: #10494599)(bkz: fiziksel antropoloji)

    ikincil olarak bilimin ırkçı rejimlerin altında güçlenerek etik değerlerini kaybetmeleridir. bu bilimin "matematiksel" bir vakumda yaşamadığının en güzel göstergesidir. ırksal üstünlük tezleri sayesinde yapılmış olan tıbbi araştırmalar bilimsellikten uzak değildir.

    bu iki etken birbirlerini destekler bir şekilde iktidar aracılığıyla topluma nüfuz eder. işte tam bu nedenle ırkçıların ve ırkçılığın cahilliğe delalet ettiği bir sanrıdır, bir retoriktir, rasyonal bir önermedir, yoksa nesnel değişmez bir gerçek değil. ırk kavramı ve ırkçılık cahil kafalara gökten zembille ya da vahiyle inmemiştir. ırk tanımları bilimsel araştırmalar önderliğinde yapılmış ve ardından "milli" eğitime katılarak, toplumsal bilinçaltımıza ve toplumsal ezberimize eklenmiştir, aynı pozitif bilim retoriğinin eklendiği gibi.

    ama asıl mevzu şudur.

    (bkz: turk un onunde secde eden avrupali)
  • bir yerlerde götlerini yırtanlar modernite eleştirisi yapılan başka yerlerde "o zamana göre değerlendirmek lazım," diyenleri gözardı ediyorlar nedense.

    ırkçı değilim ama asil kanimda bir kudret var, diyenlerin dedeleri 1930larda ırkın ölçülebilirliğine kanmamışlar mıydı? şimdi kanma falan diyor bu adam, bilimle bir alakası yok pis yobaz dediğinizi duyar gibi oluyorum.

    yirminci yüzyılın başındaki tarih yazımı trendlerini düşündüğünüzde, kriminal antropoloji yapılması, kranyal ölçüme dayalı secere çıkarılması bilim dışı mı oluyor? ya da anakronik olarak bilimsellik ölçümü yapıp geçmişin bilim dışılığını görebiliyoruz da, neden bugünün biliminin rasyonellik dışı eğilimleri olduğunu gelecekten buraya bakarak göremiyoruz bunu anlayamamıyorum. bilim, kötüye kullanılmasının ötesinde, kurumsallaşmanın büyük etkisiyle, pratiğiyle bile ırkçı, humanizme aykırı olabilir.

    kafatası ölçmek bilimsel değildir diyemez kimse. alırsın kafatasını ölçersin, ancak bilim sayıların yalın varlığı değil, bu sayılara atanan anlamlardır. metafiziksel açıklaması olmayan bilim içi boştur anlamsızdır. bugün kafatası ölçümünden, adli tıbbi bilgi elde edebiliyorsak, dünün ırksal üstünlük tezlerinin bilim dışılığının ideolojik olduğunu kabul edip bunun metodla ilişkisi neden kanbullenilemiyor anlaşılmaz.

    ideolojiden bağımsız bir bilim devşirme hayalleriniz, ancak muktedirlerin eline oynuyor. biliyorlar ama yine yapıyorlar ve siz hala bunun farkında değilsiniz. tutup da emtia fetişi üzerine kurulu, pazarın doğallığına iman etmiş ekonomik modelleriniz de aynı şekilde matematiksellikleri sayesinde, doğal temiz ideolojiden uzak anadolu bilimi oluveriyor ve halka bu şekilde servis ediliyor.

    bilimin suçu yok söylemi, idealar dünyasında alice'inki vari bir arayıştan öteye gidemiyor, dış dünyada sömürü devam ederken, sizler mantarlarla uyutulurken. doğru bilim olarak taptığınız metodolojinizin saptırılması bu kadar kolayken, durup da yapıya bakmaksızın, aslında bilimin suçu yok demek, "islam en güzel din, müslümanlar onu yanlış anlıyor, hatalı davranıyor," demekle denk.
  • ekşi sözlük e bakıyorum yorumlara inanamıyorum. erkeğin kadına üstünlüğü, beyazın zenciye üstünlüğü gibi mefhum hata mevhumları bile olumlayabilen yüce bilimin, hala nesnel olduğu, ırkçı olmadığı söylenebilegelmiş. sanki bizarro evreninde yaşıyormuşum gibi muarızlarım bana araz veriyorlar. elimden geldiğince madde madde inceleyeyim:

    *"bilimin kuralları içinde, akılcılık çerçevesinde olduğu sürece, ürettiği bilgi nesneldir."

    bu safhada epistemolojiden bahsedenler, tek bir epistemolojiye ihtiram ettiklerinin farkındalar mı, öncelikle bunu sormak gerek. verilen epistemoloji tanımı, olabilecek bir çok farklı özne nesne ilişkisini dışlamasını bıraktım. böyle bir tek epistemolojinin varlığından bahsetsek bile, bunun "gerçeğe" ulaşmadaki işlerliği konusunda endüksiyon problemi nasıl gözardı ediliyor, anlaşılır gibi değil.

    bu madde içindeki ikinci konu ise bilimin sınır problemidir. belki uç örneklerde sınırı çizmenin kolay oluyor ancak, bilim daha önce de alay ettiğim üzere öyle karanlık odada oturan cüppeli ruhbanlar tarafından nesnel bir şekilde bilimsel/bilimsel değil şeklinde sınıflandırılamıyor. sırf bunu yapabilmek için, peer reviewe başvuruluyor, ki bunu kabul ediyorsanız, bunun insan ve toplum bazlı olduğunu kabul etmek durumundasınız. 50 yıl öncesinin standartları ile bugünün standartları eşit değildir. bu sınır sosyal göreliliğin dışında bile, problemi kendi içinde bir geribildirim mekanizması halinde, neyin bilim olup olmadığını çizmekte ve kendisi de değiştikçe bu sınırlar değişmekte. popper falan demarcation diye uğraşıp, duhem-quine tezi ile eleştirilen olay budur.

    * "bilimsel bilgi" gibi değerli bir mefhumun (...)

    gerçekten bunun değerli olduğunu nereden çıkarıyoruz, bunu tartışmak gerek evet. şimdi girmiyorum.

    *"siyahlarla beyazlar arasındaki zeka farklılığın anlaşılmasına dair sağlam veriler sunmuş olması laboratuar ortamında anlamlı değil midir? (...)"

    hayır değildir. hele hele bunu marsta su bulunması analojisi ile nesneleştirmeye çalışmak tam da anlatmaya çalıştığım şey. marsta su bulunması ile gidip gözle görülmediği sürece yaptığınız analizlerdeki ara basamaklara dayanmakta. yani diyelim ki atmosferde tayf analizi yapıyorsunuz. tayfınızın mars'ın yörüngesindeki moleküllerden etkilenmediğini, aletinizin doğru tarafa baktığını, aletiniz size bilgiyi iletirken bitlerin matrikslere doğru yerleştirilip, nizami bir şekilde çözümlendiğini varsayıyorsunuz, örnek olarak. bu basamaklar, ön kabuller çerçevesinde su vardır diyorsunuz. bunun ardından, suyun ne olduğu bunun bilgisinin bize nasıl iletildiği heyulası var ki bu ayrı bir konu.

    ırk bazlı zeka testine gelelim. böyle bir deneyi bir bilim insanının dizayn etmiş olması bile, ırkçılığın ne kadar içselleştirildiğine işaret ediyor. bir kere şu konuda anlaşamamış gözüküyoruz: bir araştırmaya başlamadan önce kafanızda belli bir soru olması gerek, bu soruya alacağınız cevapları teorik olarak tahmin edebiliyor olmanız, bu tahmini olanakları bire indirmek, yani indirgemek için araştırmaya girişirsiniz. rastgele, "buna bakalım bir de buna," şeklinde araştırma yapılmaz, yapılamaz. bu böyle kural falan değil, pratiğin bir getirisi, eğer incelediğiniz sistem ile ilgili bir teoriniz yok ise, verilerinizi yorumlayamazsınız. işte o gerçeklik sandığınız son yorum, tamamen ontolojinize bağımlı.

    eğer senin ontolojin, ırkların farklı olduğunu ve buna istinaden farklı kognitif süreçlere haiz olduğunu öngörüyorsa, zenci zeka testi de yaparsın, yahudi basınç testi de. buradaki sorun bilimin ontolojiden, bilim insanının yetiştirilme ideolojisinde, daha da önemlisi bilimin tarihsel süreç içerisindeki gelişiminden bağımsız olduğunu söyleyip, nesnelliği savunmaktır. işte laboratuar ortamı dediğiniz şeyin vakumda olmaması bundan kaynaklanmaktadır.

    bilimin kullandığı epistemolojinin ontolojik bağımlılığından bahsettik. bütün bunları bırakıp örneğe yoğunlaşalım: zeka testi. yahu zeka nedir? zeka dediğiniz şey, nesnel bir olgu mudur, bugün "zeki" olarak tanımlanan yarın da zeki olarak mı tanımlanacaktır? velev ki bunun zaman bağımlı olduğunu kabul ettiniz, bunun kültür bağımlı olduğunu da kabul etmelisiniz. bugünün batı merkezcil biliminin, değer verdiği sayısallık ve sayısal kesinliğin zeka tanımını belirlediğini kabul ettiğimizde, gerçekten bunun tek zeka tanımı olabileceğini kabul edebiliyor musunuz? deneyinizi ölçümünüzü yapmadan, sonuçlarınızı yorumlarken bir çok kategoriye başvuruyorsunuz, bunların toplum bağımsız olduğunu iddia etmek en basitinden safdillik, en kötüsünden de bariz propagandadır, ideolojinin allahıdır.

    *genellemenin doğallığı, alet edevat analojisi

    eleştirilen bu noktada da tam da budur aslında. sorun kafatası ölçümünün kafatası olması değil, insan davranışının sosyal etmenlerden bağımsız sayısallaştırılabileceğine olan imandır. pozitivizm denen şeyin temel bilimler için bile sağlayamadığı "laboratuvar nesnelliği"ni, tutup sosyal bilimlere uygulamaya çalışmasıyla ırkçılık mevzuu bir araz olarak ortaya çıkıyor. bu ontolojiden bağımsız nesnellik propagandası ile birleştiğinde elinizde kalan ancak sömürü ve baskı oluyor.

    bahsettiğiniz alet bir ingiliz anahtarı değil, başlı başına silahtır. silahla insan öldürülür hayvan öldürülür. güncel biilimsel metod olarak bahsettiğimiz viyana çevresi pozitivizminin tanımladığı evren matematiksel kesinlik ve etmenlerin elimine edilerek korelasyon bulmasına dayanmaktadır, bilimin tarihler üstü bir idea olduğunu varsaymaktadır. bu yaklaşım, avrupanın tarihsel gelişimi ile paralel olarak gelişip, metodun kendisini avrupa merkezcil olarak şekillendirmiştir.

    yukarıda bahsettiğimiz bilimsel olan ile bilimsel olmayanın ayrımını yapan demarcation dediğimiz, bilimin kendi rasyonel sürecinden bağımsız (çünkü tarihsel olduğunu reddediyor) karar verme mekanizması bir sosyal iktidar aygıtı olarak yaşamını sürdürdükçe bu sömürü de devam edecektir. örneklendirelim: bilimin "ileri" olduğu ülkelerde bilimsellik trendleri yıllar geçtikçe değişmekte, temel bilimler için teorik hesaplamalar eskiden yeterli olabilecekken, artık markov-chain ile hesağlanmış olasılık uzayı diagramı çıkarılması isteniyor olabilir, gözlemlerle ne kadar uyuştuğunu ölçmek için teorinin. şimdi burada bilimin, bilgi edinmenin ardında yatan orijinal fikir olan teorinin bizzat içeriğinin önüne teknik engeller çekilmiş oluyor. eğitimi teknik edevatlardan uzak ancak teorik altyapısı sağlam bir insanın bu şartlar altında "peer" yani alanındaki diğer bilim insanlarını bilimselliğine "ikna" etmesi zorlaşıyor. standartların bu kadar hızlı ilerleyeyip, araştırmanın sosyal kurallarının belirli odaklar tarafından koyulduğu yerde, çevre ülkelerin başarıları ancak göreli olabiliyor.

    ırkçılık mevzuuna geri dönersek, bu batı merkezcil bakış açısından bakılarak, "bunlar bilimde geri, geri bir millet," denilebiliyor mesela. bunun dün ırk, bugün dna, yarın teknik gelişme olması hiç bir şeyi değiştirmiyor. güncel "bilim"in fetiş unsuru haline getirdiği sayısal kesinlik ancak ve ancak sembolik şiddet ve ayrımcılık vesilesi oluyor.

    yazımı buraya kadar takip edebildiyseniz, söyleyeceğim şu ki:
    *epistemolojinin yanı sıra ontolojiyi gözardı ediyorsunuz.
    *epistemoloji ve ontoloji seçimini, öznel şartların belirlemesine rağmen, tekilleştiriyorsunuz.
    *bütün bu görelilik argümanlarıma rağmen yaratılan düşünsel hegemonya ancak ayrımcılığı tetikliyor.
  • ben "yerel" örnek teşkil eden tarihyazımının ideolojik araç haline getirilişi ve ulus inşasına bilimsel dayanak hazırlanışı üzerine okumalar yapılabilecek bir makale buldum, ona bakınız verip kaçayım:

    (bkz: türklerin 7000 yıldır anadolu'da medeniyet kurması/@dopermen)
  • ideolojiyle bilimi, aslında ideolojiyle hiçbir şeyi ayıramyanların yanılgısı. ideolojii, felsefe nerede biter, tarafsız, yargılamayan bilim nerede başlar bunu öğrenince insan, yanılgıyı anlamak kolaylaşır.

    kafatası ölçmek bilim olabilir. ama "türk ırkı/alman ırkı/japon ırkı/beyaz ırk/siyah ırk diğer lerindenden üstündür, daha iyidir!" demek bilimsel değildir. ırksal saflık ölçütünün toplumsal kıymet kazanmasının bilimle alakası yoktur. bilim, alettir. bıçağı ekmek kesmek için de kullanabilirsiniz, adam kesmek için de. bilim de aynı haldedir.

    ideolojik masturbasyona yaramayacak bir şeydir bilim. bilimle bunu deneyen, ancak komik duruma düşer. zira ideoloji bilimin işi değildir. bilimin işi, açıklama yapmaktır. soru cevaplamaktır. yargı vermek değildir. mekanizma çözümlemektir. değer yargısı yaratmak değil. yargı vermek, değer yargısı yaratmak, bilimin verilerini yorumlayacak, felsefe yapan insanın işidir. bilimden veremeyeceklerini, vermeyi amaçlamadıklarını talep etmek, bilime haksızlıktır.
  • ifade (en azından tarihsel bir dönem için) geçerlidir.

    fakat anlamı, ırkçılığın gerçeklikle teyid edilebildiğine ("bilimsel bilgi" ile sınanmasına) değil,

    "bilimsel bilgi" ile kast edilenin egemen ideoloji ve geçerli olan toplumsal dizge ile ne denli koşut geliştiğine delalet etmektedir.

    postmodernist amca ve teyzelerle (ve savunabileni varsa sabilerle) uzlaştığım yegane sav da bu olsa gerektir. bilim dediğiniz her ne ise, toplumsal bağlamda tanımlıdır ve dahi mevcut iktidarın araçlarından biridir.

    pozitivist amcalar ve teyzeler (ve savunabileni varsa sabiler) kızacaklar bu sözüme en çok, feyerabend'den evvel,, biliyorum.
    onlar da takkeyi önlerine koyup düşünüversinler artık bir zahmet.
hesabın var mı? giriş yap