• deprem vesilesiyle kendilerine notumu verdim:

    beni taniyan hollandalilarin buyuk kismi laf arasinda ailemden herkesin guvende olup olmadigini sordu.

    gunlerdir topladigimiz koli koli yardimlarda bir cok hollandali yardim getirdi.

    turkiye'ye gondermek icin bos koli satin alan bir turke marketteki calisan neden aldigini sormus, sebebini ogrenince kasaya gidene kadar diger calisanlarla aralarinda para toplayip kasada cebine sikistirmislar, corbada bizim de tuzumuz olsun demisler.

    yine baska bir turk cadir alirken hollandali dukkan sahibi deprem icin alindigini ogrenince yuzde 50 den fazla indirim yapmis.

    her buyuk sehir nufuslari kadar para toplayip yolluyor. her vatandas icin 1 euro gonderiyorlar.

    bunlar son gunlerde yasadigim ve cevremde duydugum anekdotlar. bazen cok direk konustuklari icin sert ve igneleyici buluyordum ama harbiden delikanli insanlarmis. kendilerine cok tesekkur ediyorum. haklarini helal etsinler.

    edit: 14 subat 2023 hatay’daki enkazdan ses gelmesi başlığına desteklernizi bekliyorum.

    edit2: halkın topladığı paralar giro555 isimli bir organizasyonda toplanıyor. bu organizasyonda kızılhaç, kiliseler, çocukları koruma organizasyonları, unicef falan var. şimdiye kadar 28 milyon euro toplanmış durumda. şimdi giro555 i arayıp parayı hangi kuruma vereceklerini sordum. henüz belli olmadığını, direktörlerinin türkiye’de olduğunu, yakın zamanda bunun belli olacağını öğrendim.

    edit3: bu akşam devlet televizyonunda yardım programı yaptılar. türk sanatçılar türkü söyledi. giro555’de toplanan para da şu anda 57 milyon euro’yu aştı. ana haberlerde de sürekli ilk haber olarak geçiyor. baya kamuoyu oluştu burada.
  • aile hekimlerinden parasetamol tavsiyesini eskisi kadar duymadığm ülke. zira aile hekimini görebilmek için zaten birkaç gün parasetamol kullanmak gerekiyor kullanmadan randevu için aradıysan, birkaç gün kullan tekrar ara diyorlar.

    son zamanlarda bir diğer favori de gpinfo.nl. aile hekiminden randevu almak için arıyorsun, problemini söylüyorsun. gelmene gerek yok, buradaki tavsiyelere bak diyor. açıp tavsiyelere bakıyorsun, durum buysa aile hekimine başvurun yazıyor. aile hekimini buraya yönlendiyor, burası aile hekimine yönlendiriyor. seni bir döngüye sokup "hay sokayım sağlığınıza da sisteminize de" dedirtip hastalığı unutturuyor. temiz çözüm.

    hakkını yemeyelim gpinfo.nl bazı konularda çözüm sunuyor. mesela boğaz ağrısı var: olur öyle arada, pastil em geçer yazıyor. mesela stresliyim: git birileriyle konuş, içini dök iyi gelir yazıyor. doktoru boşuna meşgul etmemiş oluyorsun. mesela yorgunum: uyu, dinlen yazıyor. hiç akla gelmeyen çözümleri çıkarıp yüzüne şak diye vuruyor. teşekkürler gpinfo.nl. teşekkürler hollanda sağlık sistemi.

    (bkz: yapacağınız işi sikeyim)
  • güzel ülkedir, yeşil ülkedir, huzur verir ama pespembe değildir; ayrımcılık da vardır kadın-erkek eşitsizliği de. kültürel olarak eğer bir skala varsa türkiye’nin (genel olarak doğu mentalitesinin) 180 derece tersinde yer alır. bu yüzden hollanda’da azınlıklarla yaşanan kültür çatışmasını “ama bizimkiler de çok çomar” a indirgemek çok yanlış olur. malum korona zamanı, burada yaşayan pek çok expat in yaşadığı kültür şoklarına sağlık sektöründen birkaç örnek. hollanda tıp etiğinde bir tedavinin “zinvol” olması -türkçe’de “anlamlı” olması- diye bir tanım var. bu tanıma göre bir hastaya bir tedavi verilecekse bu tedavinin hastalığı iyileştirme ihtimalinin yüksek olması ve tedavi masrafının yüksek olmaması gerek(en büyük problem bu masraf kısmında). bu etik ilkeye dayanarak hollandalı doktorların hasta talep etse bile hastayı tedavi etmeyi reddetme hakkı var. örneğin, çalıştığım hastanede epideminin ilk haftasında acile 38 yaşında als’li bir hasta geldi koronaya bağlı solunum yetmezliği ile. hasta zaten evde de solunum cihazı kullandığı ve yaşam beklentisi az olduğu için kendisi çok istemesine rağmen yoğun bakıma kabul edilmedi. aynı hafta 80 yaşında bakımevinde kalan bir kadın hasta geldi, yine koronaya bağlı solunum yetmezliği. bu hasta bilinci kapalı geldiği için hakkında çok fazla bilgi edinemedik, yoğun bakıma gitmek istiyor mu soramadık. (acilden yatışını yaptığım hastalara dayalı olarak şahsi tecrübem hollanda’da 60 yaş üstü neredeyse hiç kimse yoğun bakım, reanimasyon veya solunum cihazına bağlanmak istemiyor. kendi deyimleriyle “kasplant” (serada yetişen bitki) olmaktansa ölmeyi tercih ediyorlar) hastanın ailesi geldi bir süre sonra. yoğun bakım uzmanıyla konuşmaya gittik. “bak biz bugün yoğun bakıma alacağız ve yarın bir iyileşme göstermezse tedaviyi keseceğiz ve doktor olarak bu bizim kararımız, sizin yapabileceğiniz bir şey yok” dedik. aile de saygı gösterdi. ertesi gün tedavi durduruldu ve hasta vefat etti. böyle böyle tüm epidemi boyunca yoğun bakıma sadece ciddi iyileşme ihtimali olan hastalar kabul edildi(çoğunluk 50-60 yaş) , 75 yaş üstü ya evde ya bakım evinde ya da normal hastane servislerinde vefat etti. sonuçta hollanda hem total ölü oranında hem popülasyona oranla ölü oranında dünyada ilk 10’da olmasına rağmen herkes epideminin ele alınış biçiminden çok memnun. bu ön elemeler sayesinde yatakların en dolu olduğu zamanlarda bile tüm ülkede kapasite aşımı olmadı. hani o kimin yaşayacağına kapıda karar veriliyor diye ağlayan italyan hemşirenin anlattığı hikâye burada baştan beri “zinvol” tıp pratiği adı altında zaten soğuk kanlılıkla yapılıyordu. şimdi tüm bunlara mantık çerçevesinden bakarsak her şey çok mantıklı. zaten korona olmasa başka şeyden ölecek insanlar biraz daha erken öldüler. ama duygusal bir “doğu”lu olarak baktığımda, eğer bunlar bir sevdiğimin başına gelseydi yıkılacağımı düşünüyorum. “beğenmiyorsan geri dön, gittiğin yere tabi ki entegre olacaksın” demeden önce bir düşünün lütfen bu kadar farklı kültürel öğelere adapte olmak kolay bir şey mi. ben dindar bir birey değilim, ötenazinin bir hak olduğuna inanıyorum ve hollanda’da yaşamaktan ciddi keyif alıyorum ama bu tarz tıbbi pratikleri sindirmek bir doktor olarak zor geliyor hala.

    gelelim ayrımcılığa. ben başka sektörleri bilemem ama kendi sektörümden örnek verecek olursak hollanda, avrupa’da yabancı doktor olayına en az aşina olan ülkelerden biri olduğu için yabancı doktorların epey dezavantajlı bir durumu var. türkiye’de veya amerika’dakinin aksine merkezi bir yerleştirme sistemi olmadığı için burada ihtisasa başlamak tamamen lokal başvurulara bağlı ve açıkçası tıbbi bilgin ve becerinden ziyade “bu bizim ortama ayak uydurur mu”ya bakılıyor. bu “ayak uydurma” meselesi de işte o büyük kültürel farklılıklara takılıyor. dini sebeplerle alkol kullanmayanlar, yetiştiriliş tarzından ötürü daha çekingen olan insanlar, aksanla hollandaca konuşanlar yavaş yavaş eleniyorlar ve sonunda çok çarpık bir uzmanlık dağılımı ortaya çıkıyor. sadece sonradan buraya taşınan doktorlar değil burada doğup büyümüş ama göçmen uyruklu olanlar da aynı problemle karşılaşıyorlar. tıp fakültesindeki öğrencilerin %20’si göçmen uyrukluyken hastanede çalışan uzmanlarda bu oran %2 ye düşüyor. gerisi ne oluyor derseniz, doktor açığı olan hastane dışı uzmanlıklara geçiyorlar: türklerin faslıların %90’ı aile hekimi, sigorta doktoru, iş yeri hekimi vs. burada hayal biraz cerrahi bölümler yabancılar için. ha yine %100 hollandalılaştıysanız, anne babanınız dilini hiç öğrenmediyseniz mesela, öğle yemeğinde iştahla peynir ekmek yiyorsanız ve mizahta/etikte/yaşam tarzında tamamen hollandalı iseniz yine şansınız var. buradaki ayrım adınızdan veya kökeninizden ziyade kültürel olarak farklı oluşunuzdan kaynaklanıyor. bu konuda yazılmış tezler bile var. ilgilisine aşağıda hollandaca bir iki link bırakıyorum.

    geçen hafta kendi başıma gelen ufak bir örnek: iş değiştireceğim, motivasyon mektubumun başına ufak bir paragraf türkiye’den ne zaman geldiğimi ve ne ara denklik aldığımı yazdım. şu anki bölüm başkanıma mektup hakkında ne düşündüğünü sordum. bana bu paragrafı sil, benim umurumda değil ama buraya bakıp mektubun devamını okumayacak çok insan var burada, dedi. bir almanya böyle değil mesela. sadece benim türkiye’den iki dönem arkadaşım almanya’nın en ünlü tıp fakültesinde cerrahi bölümlerde asistanlık yapıyorlar. bir kere ukraynalı bir arkadaşım facebook’da almanyadaki rusça konuşan doktorlar diye bir grup var orada herkes halinden memnun bizim grup karalar bağlıyor, burası niye böyle anlamıyorum demişti. kendisi staj yaparken hollandalı bir nöroloji asistanı tarafından hastanın yanında devamlı ne kadar kötü iş yaptığını söyleyerek indirekt mobbing den, açıkça “ben yabancılardan nefret ediyorum, hepiniz geri gidin ülkelerinize” ye değişen bir skalada anlamsız bir ayrımcılığa maruz kalmış birisi. (çok dobra bir kızdır bu arada, ajitasyonu hiç sevmez ama illallah getirtmiş asistan, şikayet etmiş anabilim dalına ama pek de bir şey olmamış)

    bazen öğle yemeği tercihiniz bile farklı hissettiriyor. bir gün öğle yemeğine sıcak wokta noddle aldım, beraber bir cerrrahla yemek yiyoruz. baktı yemeğime senin yemeğin de güzel görünüyormuş ama sıcak yemek pahalı dedi. pahalı dediği yemek 4,5 euro ve bu adam senede 200-300bin euro para kazanıyor. böyle bir yorumun üzerine çok bir cevap veremiyorsunuz çünkü tecrübe zamanla öğretiyor ki bir hollandalı ne kadar para kazanırsa kazansın öğle yemeği vazgeçilmezi “boterham met kaas” yani peynir ekmektir. sevgili türk süserler alışın bakalım her gün öğle yemeğinde soğuk peynir ekmek yemeye, entegrasyon kulağa çok mantıklı gelen ama çetrefilli bir yol. insanın evim dediği her yeri sorgulamaya, ait hissetmek istemeye ve iyileştirmeye hakkı var. ben seviyorum hollanda’yı ama asla anlayamayacağım, ayak uyduramayacağım birtakım kültürel kodları da var.

    uzun bir entry oldu, kadın-erkek eşitsizliği durumlarına da başka bir entry de yer veririz artık.
    linkler:
    göçmen uyruklu doktorların maruz kaldığı ayrımcılıkla ilgili doktora tezi
    volkskrant
    edit:imla
  • bu ülkeyle olan bağın sadece paraysa siktir git buyurmuş, sanırım hollanda içişleri bakanlığı yetkilisi bir türk ekşici.

    ne için bağlı olması gerekiyordu hollanda’ya afedersiniz? hollanda kralı ve yüce hollanda halkına mı bağlılığı olsun türkiye’den gelen bir türkün.

    insanlar diyor ki, bu şartlar olursa almanya’ya ingiltereye giderim. gidebilirlerse giderler. gidemezlerse mesleğe devam.adam yurdunu ailesini , arkadaşlarını bırakıp gelmiş. hollanda’yı kim siker diyor , haklı.
    burda neye tepki gösteriyorsunuz asıl bu anlaşılmıyor. ekmek parasına çalışırım, yeter ki hollanda yaşamaya devam etsin mi desin?
  • türkiye ile aynı gayrisafi hasılayla, türkiye’nin yaklaşık 5’te biri nüfusa sahip:

    - türkiye’de her 2800 kişiye 1 yoğun bakım servisi yatağı düşüyor.
    - hollanda’da her 14 bin 700 kişiye 1 yoğun bakım yatağı düşüyor.

    neoliberalizmin rüyası bu ülke olsa gerek. abd’de sistem daha vahşi elbette ama orada en azından insanların bir kısmı durumun farkında, hollanda’da bu bile yok.

    edit: bunun akp propagandası olduğunu düşünen salaklar var ya. vallahi eğitilmezsiniz, billahi eğitilmezsiniz.
  • araba kullanma konusunda garip huylari olan insanlarin memleketi.

    otobanda hiz siniri gunduz 100 km'dir. en sag seritte hiz sabitleyicisini ayarliyorum ve efendi efendi 100'le gidiyorum. soldaki seritlerin tamami bos. onum arkam yanim bombos boyle bir yol hayal edin.

    ama manyagin biri geliyor ve aramizda 2-3 metre kalacak sekilde arkamda suruyor. adamin gozlerini dikiz aynasinda net bir sekilde gorebiliyorum.

    lan maden hizlanmak istiyorsun, sinyal verip soldan gitsene!

    ama yok bu sekilde arka arkaya kilometrelerce gidiyoruz. ani fren yapsam direksiyon icine girecek adamin. bunu art niyetle yaptiklarini da sanmiyorum. acaba elektrikli araba kullaniyor ve surtunmeyi azaltmak icin tasarruf olsun diye mi dibimden gidiyor diye merak ediyorum.

    bunun bir degisik versiyonu da, yine bombos yolda dibime kadar gelip bir sure boyle gittikten sonra sinyal verip sola gecen, beni 20-25 metre gectikten sonra da saga sinyal verip onume gecen versiyonu. bu sefer de ben onu yakindan takip ediyormusum gibi oluyor. frene basip arayi aciyorum oyle devam ediyorum.

    sadece bana yapilan birsey de degil bu. adamlarin genel surus tarzi bu. manyak misiniz lan?
  • son birkac entryde donen muhabbete bir yorum da benim yapmak istedigim ulke. 3.5 yildir burada yasiyorum. lahey ve cevresindeki illerde yabanci oranlari cok yuksek oldugu icin ben yuzume irkcilik yapildigina rastlamadim. ancak dunyanin her yerinde oldugu gibi kirsalda yogun irkcilik oldugun duydum.

    simdi bu balikci muhabbetine gelirsek, orada yapilanin irkcilik oldugunu dusunmuyorum acikcasi. cunku erdogani destekliyor musun ya da laik misin gibi sorularin irkla alakasi yok. buraya 60’larda gelen su malum gurbetci kesimin genel davranis bicimiyle alakasi var. boyle tiplere turklerin aslinda bu kadar cahil suca yatkin orospu cocuklari olmadiklarini anlatmak ise bizim gibilerin gorevi. irkcilik yaptilar diye aglamadan once bu orospu cocugu cahillerin davranislarina bakmak gerek.

    gecen sene esim (ingiliz-fransiz) yerel haberlerden bir harita cikarmaya kalkmisti. haber olarak da bicakli ya da silahli saldirilari aldi ve adreslerini haritada isaretledi. sonuc ne cikti tahmin edin? tum bu tarz suclarin isledigi yerler haagse markt olarak bilinen pazar yerinin etrafindaki mahalleler. bilin bakalim bu mahallelerde kimler yasiyor? en yogun nufus turkler, faslilar, sonra polonyalilar bir miktar da suriyeliler ve siyahiler.

    simdi buradan cikan sonuc ne? bu cahil vizyonsuz got laleleri hem her turlu sucu isler insanlara illallah ettirir, hem de sonra bize irkcilik yapiyurler diye aglarlar. adamlar birkac ay once gelin konvoyu yapacaz diye bir polisi doverek bayilttilar lan tum akrabalari da bulunmasin diye bilgi vermedi aylarca. yarrak kafalilar polis dovmeyi kendine hak goruyorlar. bunlari erdogan’in polis devletinde yapmaya gotleri yer mi cok merak ediyorum. bulmuslar anlayisli polisi, anarsinin kralini kesiyorlar. sonra da isidci gibi allahu ekber naralari atiyorlar. 2017’de tayyip miting yapamadi diye rotterdam’i allahu ekber nidalarina bogdulardi girtlagini siktiklerim.

    niye bu kadar kufur ediyorum? cunku bu orospunun firlattigi cahiller yuzunden tum turkleri boyle saniyorlar. sonra sen gelip bana erdogani sordu laik misin diye sordu diye uzuluyorsun canim kardesim. uzulme. yaptiklari irkcilik degil tam olarak. ama bunlardan ben bile biktim turk halimle onlar nasil bikmasin?
  • "30 tane milletten insan tanıdım hayatımda gördüğüm en ırkçı millet türklerdir" diyen az akıllıların hakkında yorumda bulunduğu ülke.

    30 millet derken afrika'nın orman kabilelerinden bahsediyor herhalde.

    başta ermenistan, isveç, çin, israil, ruanda, rusya, abd, hollanda, sırbistan, fransa, bulgaristan, yunanistan, almanya gibi ırkçılığı tavan yapmış ülkeler ve milletleri dururken, türkleri dünyanın en ırkçı milleti olarak etiketlemek için mağarada yaşıyor olmak yetmez, korkunç bir bilgisizlik ve derin bir aşağılık kompleksine de sahip olmak gerekir.

    sen ırkçılık görmemişsin.

    isveç ırksal biyoloji enstitüsü ile, iskandinavya'nın yerel halklarına her türlü zulmü yapan, laponlar'ın soyunu kırmak amacıyla kadınlarını kısırlaştıran, sami'lere dönük planlı bir etnik temizlik kampanyası yürüten isveç diye bir ülke var, duydun mu hiç?

    karışık ırkları, düşük zekalıları, engellileri, muhalifleri, hafif meşrepli olanları zorla kısırlaştıran ve bu insanlık dışı ırkçı ve faşist vahşeti 1976 yılına kadar sürdüren bir ülkeden bahsediyorum.

    ırkçılık uğruna 13 yaşındaki lapon ve sami kızlarının yumurtalıklarını bağlayan, biyolojik soykırım yapıp hadım eden, sonra da yüzsüzce ve utanmazca barışçıl, sevgi dolu, insancıl görünmek için göz boyama işlerine giren, kültürel makyajlara başlayan, özgürlük ve demokrasi satan, türkiye'de yaşayan bilgisiz ve kimliksiz eziklere de bu hapı yutturan isveç!

    bulgaristan ırkçılık adına yıllarca türklerin adını değiştirdi, binbir türlü zulüm ile faşizmin en kötüsünü uyguladı.

    sırplar ve ermeniler çok yakın tarihte dünyanın gözü önünde türk ve boşnaklara soykırım yaptı.

    abd milyonlarca ortadoğu insanını öldürdü, israil halen katlediyor. çin uygur türklerine eziyet ve zulüm ediyor.

    hollanda'ya gelirsek hollanda da, avrupa'nın en ırkçı ülkelerinden biridir. ırkçılık hollanda'da artık kurumsal bir hale gelmiştir. daha geçen ay hollanda başbakanı mark rutte, "ayrımcılığın hollanda'da sistematik sorun haline geldiğini, insanların kökenleri nedeniyle yargılandığını, hollanda'da sistematik bir ırkçılığın söz konusu olduğunu" ifade etti.

    ırkçılık, temel insan haklarına açık bir saldırıdır, çeşitli mertebelerde ve şekillerde dünyadaki her ülkeyi de az ya da çok etkilemektedir. elbette türkiye'de de ırkçılık rezilliği mevcut. ama kalkıp da "en ırkçı millet türklerdir" dersen gülerler sana.

    ~

    son olarak: "...(hollandalıların) erkeklerini geçtim kadınları bile senden daha uzun, hepsi çok güzel, muhtemelen sana dönüp bakmıyorlar...". "...(bir türk olarak) değer görmen için onları kendi seviyene çekmene gerek yok. çekemezsin de zaten..." diyerek türkleri küçümseyerek ırkçılık yaptığını bile algılayamayan biri var karşımızda.

    zekamızı aşağılıyorlar, bize de yazık. gerçekten. ki en incitici olan da bu.
  • hindistana tanrı ihraç eden ülke..
  • nedendir bilinmez konya'dan daha az toprağı olduğu halde türkiye'den daha fazla tarım ürünü ürettiği zannedilen ülke. halbuki gerçekte türkiye hem hayvancılık da hem meyvecilik ve sebzecilik de hem de tahıl üretiminde hollanda'dan kat be kat öndedir. tarım gelirleri bakımından bizden 5 kat daha fazla gelirleri var asıl eleştirinin bu noktada yapılması gerekiyor bizden daha az üretip daha fazla kazanmaları onların başarısı mı bizim başarısızlığımız mı? tabi bir de bizim nüfusumuz ve nüfus yoğunluğumuz daha fazla olduğu için iç tüketimimiz haliyle daha fazla ve ürettiğimiz ürünlerin büyük kısmını ihraç edemiyoruz bu sebepten. ama hollanda'nın asıl başarısı ürün kalitesine bağlı olarak yüksek fiyatlardan ihracat yapması.örnek olarak ülkemizde yıllık 3.5 milyon ton elma üretilirken (bu kayıtlı rakam bir de kayıtsız olanlar var) hollanda sadece 275 bin ton elma üretebiliyor yalnız bizim ihracat fiyatımız 35 cent iken hollanda ürettiği elmanın kilosunu 1 dolar 20 cente ihraç ediyor. buradan çıkarmamız gereken sonuç ne ? her şeyden önce batı karşısındaki eziklik hissiyatımızı ve bir de "biz sanki ne üretiyoruz yea" kafasını bir kenara atalım deli gibi üretiyoruz ama marka yapıp yüksek fiyatlardan sat(a)miyoruz inanıyorum ki iyi bir tarım politikası ile biz bu hollanda'dan daha fazla tarım geliri elde edebiliriz.inovasyon teknolojileri kullanarak daha verimli sulama sistemleri ile daha kaliteli ürünler elde edebilir ve büyük bir ihracat geliri elde edebiliriz yeter kihem biz hem de bizi yönetenler dürüst, çalışkan ve liyakatli bireyler olsun, olalım.
hesabın var mı? giriş yap