• armağan da derler, bir deli sosyal hayvan nezaketi de. şimdilik sadece ben diyorum sosyal hayvan nezaketi diye ama yarın ne olacağını da bilemiyorsun hacı. bakarsın popüler olur, ne kadar da zamanın ötesindeyim bilemezsin bebeyim derim. genelde şakam yoktur pek.

    çok seviyorum ben vermesini. lan böyle yazınca da bi şey oldu. tövbe tövbe. hediye vermesini. böyle şeyler önemli. en basitinden, safından bir seni düşünüyorum, gözetiyorum ifadesi olarak pahadan bağımsız çok şık hareket hediye vermek. gittiğim yerlere elim boş gitmem. hele çocuk varsa çikolatadır, ufak tefek oyuncaktır, üst baştır vesaire, herkesin yaptığı şeylerden. yalnız içimdeki emekli albayı öldüremediğimden bununla ilgili bile sevmediğim şeyler var ve herkesin bildiği gibi benim fikirlerim çok önemlidir. çünkü emekli albaylıktan dolayı. beceremiyorum anasını satayım ince düşünülmüş hediye vermesini. baskı altında hissediyorum kendimi ve baskı altındayken korkunç kararlar veriyorum özel hayatımda. büyük problem. hediye vermek tamam, zaten başlı başına ince düşünülmüş bir şey ama işte yıl dönümüdür, kabotaj bayramıdır, mevlit kandilidir filan diye isim verince seçemiyorum lan hediye, etkilemeye çalışıyorum. çok zor yani. ha denemeden ezbere de konuşmuyorum, yanlış olmasın. denedim, görkemli şekilde başarısız oldum da acı tecrübelerime dayanarak konuşuyorum. iki elimle bir siki beceremedim de onun mahcubiyeti ile konuşuyorum. çabalayıp başaramayan bir derbederin muz.. ya ben ne diyorum amına koyim? sıkıntı yani özel hediye.

    şimdi aga benim hatunla senelercedir beraberiz. 5 çocuğumuz var ellerinden öper. ahdsgjhsdg. yok lan yok. birlikte büyüdük, onla ilgili bi şey anlatacağım. ya aslında birlikte büyüdük diyorum da asıl büyüyen benim. bizimkisinin büyümesi benim büyümeme göre amatör büyümesi, hobi olarak büyüme. benim büyüme bayağı cilalı taş devrinde alet, edevat yapmak. yontulma. nadasa bırakılan tarlanın coşması. süreçte de özel günlerde hediye almayı alışkanlık haline getireyim, gerçekten şık şeyler hediye edeyim diye çok uğraştım. hakikaten çok uğraştım ama yok lan. lanet olsun. ha bunu da sanma ki ay yapmalıyım, vay nasıl bir ince insanım filan diye yapmak istiyorum. maksat sevdiğini sevindirmek. yalnız arkadaş sürekli tekrar eden özel günlerin de ta amına koyayım ya. bak uzun uzun da yazdım. her sene düşünerek bir şey almak çok zor.

    hatunla ilk çıkmaya -çıkmak kadar tiksindiğim laf da yok ya, neyse- başladık üniversitede, lan bizim yılımız mı doluyor, kızın doğum günü mü geliyor ne oluyor hatırlamıyorum, geçmiş zaman, önceden konuşup bak doğum günüdür, yok sevgililer günüdür, yıl dönümüdür, ay dönümüdür -bunu kutlayan var, allah ıslah etsin- filan sikik sikik şeyleri kutlayıp hediyeleşmeyeceğiz diye anlaşmamıza rağmen ben kendi kendime gaza geldim, hatuna hediye almaya karar verdim. böyle afili, yakışıklı bir hediye alacağım. hayatımda hiç bu kadar uzun süren ilişkim olmamış, onun çocukça bir heyecanı var, motivasyonum da bundan. çok büyük fikirlerim var ama hepsi ham, üzerine düşünmek lazım. lan ben ciddi ciddi sonra yaparım, yarın düşünürüm, haftaya kesin çözüyorum, şimdi yatayım da sabah erken kalkar düşünürüm diye diye, önümdeki zamanı yedim. bildiğin sınavdan önce sırada önündeki arkadaşından çikolata isteyen öğrenci misali sik gibi uyandım özel günün sabahına. kendime de öyle yersiz bir güvenim var ki, sanıyorum doğaçlama ile halledemeyeceğim şey yok. bu arada yazarken fark ettim, hediye almak da değil derdim. müthiş jest yapmak. hatunun aklını almak. ki kendisi çok geçim ehlidir, gülümsersin tav olur ama yetmez tabii. ben fukara sanıyorum ki o zamanlar ejderhayım, ateş saçmam lazım.

    kalktım gittim hediyelik eşya satan bir dükkana. orada benim gibi salak bir tezgahtar buldum, durumu anlattım. bakıyoruz birlikte, onu mu alalım, bunu mu alalım. derken çok büyük bir eksiklik fark ettim; lan bende para da yok. beğendiğim hiçbir şeye param yetmiyor. kız da baktı benden bi sik olacağı yok, daha ufak tefek şeylere yönlendirdi beni, mumluktur, kandildir bakıyorum. lan baktım, baktım, baktım, o kadar şey içinden geyik şeklinde mücevher saklama kabı aldım. bildiğin böyle kocaman boynuzlu filan ala geyik. çirkin mi çirkin. hayvan 4 ayağının üstüne çökmüş, çok belli dua ediyor allah'ım al canımı da kurtulayım diye. içine de taş çatlasa fındık sığar. hayır bende sike sürülecek akıl yok, tamam da, lan hiç eşim dostum da mı yokmuş bilmiyorum ki uyarmadılar verme diye. verdim lan o şekilde hediyeyi çok matah bir şeymiş havalarıyla. kızın hediyeyi alınca yüz ifadesini anlatmam mümkün değil. bir geyiğe bakıyor, bir bana bakıyor, içinden "lan taşak mı geçiyor acaba?" dediği çok belli ama nazik de kız, teşekkür ederimden başka bir şey demiyor. ben, o an, hediyenin çirkinliğini ve alakasızlığını fark ederek bir açıklama yapmak zorunda hissettim kendimi. geyik çok asil bir hayvan dedim, yüz ifadesi değişmedi. üstelik av hayvanı dedim, yüz ifadesi değişmedi. eti olur, sütü olur, çok güzel yahnisi olur dedim, gülecek gibi oldu. ne boktan bi hediye almışım değil mi dedim, yarıldık. demek ki kısmet değilmiş.

    aradan yıllar geçti, arada bir sürü deneysel denemem var ama geçeceğim. tuğla gibi oldu yazdıklarım zaten. filmini çeksen çekilir. sik gibi film olur gerçi ama çekilir. neyse. yurt dışındayım. uzak mesafe ilişkisi yaşıyoruz 3-4 senedir. çok zor malum yürütebilmek. biz de istiyoruz ki her fırsatta görüşelim, o geliyor, ben gitmeye çalışıyorum filan. maddi durum el verdiğince zorluyoruz. bir çarşamba günü aradı, dedi ki bilet aldım geliyorum cuma günü. allah'ım dünyalar benim. beni bu kadar mutlu etti ya, dedim ki ben de onu mutlu edeceğim, hediye alacağım. hiç anlamam mücevherden filan, daha önce de hiç almadım ama ne düşündüm de mantıklı geldi bilmiyorum, mücevher almaya karar verdim. evde de temizlik yapmam lazım çünkü ev bildiğin hijyenin afrikası. survivor yarışmacısı koysan 3 güne ölüsünü bulurlar. öyle bir rezillik. 2 günüm var, acele ediyorum halletmek için. temizlik için bir tane temizlikçi ayarladım. yalnız nevresimlere takıldım, yedeğim de yok, yıkayacak olsam vaktim yok, gerçi benim nevresimler artık yıkanarak kurtarılacak yeri geçmiş, yakıp imha etmek lazım, ev arkadaşımdan rica ettim bana nevresim al diye. dükkanlar erken kapanıyor, işlerim yoğun, bir sürü saçmalık. ben de gidip mücevher alacağım. perşembe akşamı gittim bir yerlere mücevher bakıyorum. yüzük alsan anlam yüklenir, bileklik takılmaz, küpe küçük kalır derken kolye gibi bir şey alayım taşlı maşlı diye karar verdim. neyse, yine müthiş estetik zevkimi devreye soktum, oradaki kızların da desteğiyle bir şey beğendim aldım. eve geldim, ev içine girilecek gibi olmuş. arkadaşım da nevresim almış. nereden bulduysa gül yapraklı kırmızı filan bi şey bulmuş, lan arasan bulamazsın. bu ne lan çingene donu gibi dedim, abi kız geliyor gül filan romantik olur dedi. çevremde herkes romantik serseri amına koyim. mantıklı geldi.

    ve büyük gün; sabah erken kalktım, saat, dakika saydım. hava durumunu, flight radar'ı aktif takip ettim ve nihayet hava alanında kavuştuk. hoş geldin, çok özledim vesaire eve gittik. hatunun valizleri odaya koyuyoruz;

    -dshkgfjsgfjsjfs, selçuk bu ne biçim nevresim?
    +gül yapraklı. kırmızı. romantik. ince ruhumu yansıtan bir nevresim takımı. gül, aşkın çiçeğidir, derin ve gönülden bağlılığı gösterir beyb. işçi partisinin de çiçeği ama konumuz o değil. diğer taraftan ezilenin de yanındayım.
    -sen yeni gelin misin lan, allah iyiliğini vermesin.

    doğru, yeni gelin değilim. şimdi allah için, bu da çok mantıklı geldi. içimden senin ben zevkini sikeyim ev arkadaşı diye arkadaşıma sövdüm, güldük geçtik. neyse. dedim ben sana hediye aldım. ya niye zahmet ettin filan ses incelmesi, heyecan vesaire. verdim hediyeyi. kutusu var filan, şekilli.

    -selçuk?
    +efendim hatun.
    -bunu sen mi beğendin? -gözleri büyütüyor sorarken-
    +evet. -beğendi ya, bendeki havaları tripleri görmen lazım. duvara filan yaslandım. yaklaşık şu moddayım, ateş ediyorum-
    -sen bu kadar zevksiz olmazsın.

    lan birden ayıldım. hatun öyle deyince aldığım şeye -bak şey diyorum, mücevher-kolye filan değil- baktım, benim laptop şarjının yarısı kadar var, at yarrağı gibi. kız bayağı bayağı haklı. bütün kabahati kolyeyi aldığım yerdeki kızlara attım, moda diye kandırdılar beni dedim. hülasası özel hediye işlerini bıraktım. anı yaşayan bir çılgınım derim soran olursa. illa hediye lazımsa da yoğurt alıyorum, daha bir kez şaşkınlığa neden olduğuna denk gelmedim.

    bu arada o ala geyik de evin bir yerlerinde hala. at diyorum, atmıyor. çok asil hayvanmış. biz bir şey yapınca da kimse unutmuyor amına koyim. kusur örtmede gece gibi olacaksınız lan, hayret bi şey.
  • beklenti kırdığında düzeltilmesi zor yaralar açar.
    ne zaman hediye ile ilgili bir tartışma duysam; üniversite yıllarından bir olay gelir aklıma. kız "haklıydı" ya da "haksızdı" demeden paylaşmak isterim:
    üniversitede hem çok güzel hem de çok zengin bir arkadaşım vardı.
    kızın erkek arkadaşı da çok yakışıklı ve çok zengin bir çocuktu.
    çok aşıktılar.
    kızın doğum gününde çocuk 20 tl'ye repredüksiyon bir tablo alıp eve gelmiş.
    kız çocuktan sırf bu nedenle ayrıldı.
    ben nankörlük ettiğini, şımarık olduğunu falan söyledim durdum kıza.
    dedi ki:
    "ben nankör ya da şımarık değilim. bunun maddiyatla hiç ilgisi yok. bu hediye dünyanın en özensiz hediyesi. annemin en önemli sözüdür: 'eğer bir erkek hediye beklentini karşılamıyorsa, seni özel günlerde hayal kırıklığına uğratıyorsa, ondan uzak dur.'
    neden biliyor musun? babam anneme doğum gününde tahta bir kutu yaptırmış, içine yeni yeşermiş bir çiçek ve kuru bir yaprak ile plastik kar taneleri koymuş.... "sen benim hayatımın dört mevsimisin" yazılı bir not eklemiş. annem ne kadar ağladı. ne kadar emek verilmiş bir hediye. bence babam pırlanta alsa bu kadar sevinmezdi annem. onun için annem haklı. hediye beklentimin aynı olmadığı biriyle deli gibi aşık olsam da birlikte olamam"
    ve ayrıldılar...
    arkadaşım bir başkasıyla evlendi. yeni duydum ayrıldığını. hediye beklentileri mi uymamıştı bilmem. onun bana hediyesi de bu hikaye oldu galiba.
  • almaktan da vermekten de hoşlanmadığım hede. nası huysuz duruyo di mi... herkesin hoppidi poppidi acayip sevdiği bi şeyi hiç sevmem diyince kendini yerlerde yuvarlanan patrick'le spongebob'un yanından “göz teması kurma squiidi, göz teması kurma squidy” diye diye yürüyen squidward gibi hissediyor insan.

    da işte sevmiyorum. görüp bi şeyi onun seveceğini düşünüp çat almak değil dediğim. o nötr. öyle etrafımda patlayan plip plop pembe kalpçiklerle yapmıyorsam da uyuz da olmuyorum. “aaa bundan arıyodu lan dur alayım” diyorum. eve süzgeç alırken hissettiğim “böyle bi ihtiyaç vardı alındı, mission accomplished” hissi yani. uyuz olduğum, işte doğum günü hediye almalı, vay yılbaşı hediye almalı muhabbeti. hediye düşünmek kadar sıkıldığım bi şey yok. hediye alacağın kadar yakınında olan birinin eksiğini ihtiyacını onu mutlu edecek şeyi bilirsin di mi.. yok anacım öyle değil. o özel gün hediyelerinin bi tınısı var. yani atıyorum benim süzgeçe ihtiyacım var, bunu biliyor. ama doğum günü hediyesi süzgeç olmaz anlıyor musun? elinde süzgeçle gelse mutluluktan havaya uçarım oysa.. ama olmaz. işte zorlama kolye alır, kazak alır, şapka alır… daha kişisel bi şey olmalı çünkü hediye. “seni seviyorum ve seni önemsiyorum kalp kalp kalp vıççık mesajını vermeli. süzgeç vermiyo bunu. dünya tersine dönse giymeyeceğin sarı bluz, takmayacağın boncuk bileklik gibi siksok şeyler veriyor anca.

    su terazim düştü kırıldı, dev tablo asıcam su terazim yok asamıyorum, doğum günüm de yanaştı:

    - doğum gününe ne istersin bakiim
    - su terazisi alsana be, kırıldı alamıyom bi aydır
    - öyle doğum günü hediyesi mi olur adam gibi bi şey iste
    - parlak kağıda sararsın kurdela takarsın?
    - ya geç, onu yine alırım (almaz) sen özel bi şey iste
    - tek boynuzlu su balerini al o zaman! özel bi şey, hem de hiçbiskime yaramaz ne güzel bakışırız öyle, nefis hediye!!
  • sila'nin sadece yeni ay'da degil, tum albumleri icinde en guzel sarkisi olabilir. erken tuketmemek icin sik dinlememeye calisiyorum ama elim surekli replay'e gidiyor, nefis bir sarki.
  • sıla gençoğlu'nun son albümü yeni ay'da bulunan şarkısı.

    buraya sözler gelecek.

    geldi;

    yoktur haberin
    yaktım yıktım
    naraların nidanın bini bir para

    nereye koysam
    sığmam içime
    öteler yakın olsun
    dostlar bana hediye

    aaaaah canım akıyor kaleme
    can buluyor acıyor evet hem de çok
    gözyaşım gün sayıyor

    kalbime değdim nihayet
    ne kadar özledim de
    gel gel ne olur dön gel
    hadi dön gel be

    sulara saldım
    sussun balıklar
    her yer masmavi
    bugun acılar bile yeni ay

    nereye koysam
    sığmam icime
    öteler yakın olsun
    dostlar bana hediye

    aaaah canım akıyor kaleme
    can buluyor, acıyor evet hem de çok
    gözyaşım gün sayıyor

    kalbime değdim nihayet
    ne kadar özledim de
    gel gel ne olur dön gel
    hadi dön gel be
  • "canım akıyor kaleme can buluyor" sözüyle beni etkileyen sıla şarkısı
  • almaktan ziyade verdiğinde, muhatabının yüzündeki sevincin senin damağında bıraktığı lezzeti tattıran..

    almak o derece lezzetli değil..

    pek az şeye değişirim, pek az şeyden bu kadar keyif alabilirim sanırım..

    hele bir de tam yerine rast getirip en zayıf noktasından vurabilirsen karşındakini, o lezzetin sonu sınırı olmaz.. bunu yapabilmenin cüzdanın şişkinliği ile de çok ilgisi yoktur esasen.. bir yolu bulunur bulunmak istenirse.. o gülümsemeyi dudağın kenarına yerleştirmek sanıldığı kadar zor değil..

    hediyeleşmek güzel şey be azizim..
  • insanlara katlanmamizi saglayan, mükemmel bir ic güdüsel arac.. sahsen ben hediyelerin tamamen sevdigimiz insanlarin kücük kusurlarina katlanmamiza yaradigini düsünüyorum aldigimiz hediyelerin.. mesela bir arkadasa saat mi aldik? arkadasimiz tuvaletten ciktiktan sonra ellerini yikamadiginda "aman tanrim ne kadar igrenc onunla iliskimi hemen kesmeliyim!" demek yerine "alttarafi ellerini yikamadi canim" diyebiliyoruz.

    iliskilerde de hediyeler bu sekilde ilerliyor.. ne kadar büyük hediye alirsak o kadar cok yatirim yapiyoruz sevdigimize ve boylelikle kolaylikla ayrilmak zorlasiyor. o yüzden büyük hediyelerden korkarim dostlarim..

    ve son olarak tek tas yüzük. kesinlikle evliliklerin cabucak sonlanmasini onlemek adina uydurulmus bişi.. sahsen ben 3000 ytl verip tek tas yüzük aldigim bir insandan basit nedenlerden oturu ayrilmam dostlarim. hatta bu hediyelerin maksimum noktasi olan "cocuk" hadisesinin de evli insanlarin birbirlerinden ayrilmamalari üzerine etkisi kanitlanmis durumda..

    hülasa eger birisinden vazgecmek istemiyor fakat bir cok da goze batan noktasini buluyorsaniz ona hediye alin.. ask ilk baslarda güzel olsa da bir yerden sonra kusurlari ortmemeye basliyor.. işte orada mükemmel bulus olan "hediye" kavrami giriyor işin icine.. boyleyken boyle dostlarim.. iliski uzmani dr azuth gibi konustum anasini satiim.. esra ceyhan filan gorsun beni!!!
  • insanlarımız hediye vermekte zorlanır nedense.
    bir misafirliğe gittiniz, kapı önünde hediyeyi kim verecek sorunu yaşanır, hediye aile bireyleri arasında elden ele geçer durur. sonra hediyeyi alan kişi, içeri girdikleri zaman hediyeyi münasip bir yere iliştirir, o hediyeyi vermemiş gibi yapar, ev sahibi de almamış gibi. sonra çıkıp giderler, hediye hakkında bişi demeden.
    misafir kapıdan, ev sahipleri bacadan hediyeye düşer, hemen açılır paket. evde 'paketinizi unuttunuz' diye hatırlatacak bi babanne olmamasının riski yanlış hediye açmaktır. çat kapı geri gelip paketimizi unuttuk diyebilirler. en iyisi makul bir süre bekledikten sonra paketi açmaktır. haa açtınız içinden röntgen gibi bişi çıktı, o zaman gene yanlış pakettir.
  • kişisel kanaatime ve deneyimime göre kız kardeşinizden gelen

    "bilemezsin
    sana verecek bir armağanı ne çok aradığımı.
    hiçbir şey içime sinmedi.
    altın madenine altın sunmanın ne anlamı var.
    ya da okyanusa su.
    düşündüğüm her şey
    doğu'ya baharat götürmek gibiydi.
    kalbimi ve ruhumu da vermemin bir yararı yok.
    çünkü sen zaten onlara sahipsin.
    o yüzden sana bir ayna getirdim.
    kendine bak ve beni hatırla."

    notu iliştirilmiş bir aynadan daha anlamlısı olmayandır.
hesabın var mı? giriş yap