aynı isimde "factotum (sözlük yazarı)" başlığı da var
  • yaşlı adam: "kadının var mı?"
    henry: "hayır yok, kadınımı kaybettim"
    yaşlı adam: "üzülme, yenisini bulur onu da kaybedersin".
  • sabahın altı buçuğunda bir çalar saatin sesine uyanıp yataktan fırla, giyin, zorla birşeyler atıştır, sıç, işe, diş fırçala, saç tara, başka birine büyük paralar kazandırmak ve sana tanınan fırsat için müteşşekkir olmak için berbat bir trafiğin içine dal. nasıl razı olunur böyle bir yaşama?
    charles bukowski
  • bukowski'nin en karakteristik kitabı.romanın sonunda chinaski bir grup içinde şehvet dansı yapan kadını ustalıkla tasvir ettikten sonra şu ölümcül lafı söyler:"ve kaldıramadım."
  • samiminin en önde gideni bukowski nin nefis kitaplarından biridir, kitaptan altini cizdiklerim su sekildedir:

    * iş çıkışıydı. akın akın insan çıkıyordu metrolardan. karıncalar gibiydiler, yüzleri yoktu, çıldırmışlardı, üstüme geliyorlardı, gergindiler.

    * yalnızlıkla beslenen biriydim; yalnızlığımı alırsanız yemeğimi ve suyumu almış kadar olursunuz. yalnız kalamadığım her gün gücümden bir şeyler alıp götürür. bununla övünmüyorum ama önemliydi benim için. odanın karanlığı güneş ti bana.

    * patronlar daha fazla adam çalıştırmaktansa birkaç kişiyi fazla çalıştırmayı yeğliyorlardı. adamlara sekiz saatini veriyordun ama yetmiyordu, fazlasını istiyorlardı. altı saat sonra seni eve yolladıkları görülmemiştir mesela. düşünecek zamanın kalmamalıydı.

    * insan ruhunun kökleri midededir. güzel bir bifteği midene indirip viskini içmişsen beş sentlik gofretle beslenen adamdan çok daha iyi yazarsın. aç sanatçı efsanesi aldatmacadır. herşeyin aldatmaca olduğunu idrak ettiğin an uyanıp insanları kanatmaya, mahvetmeye çalışırsın.

    * samimiyet le söylüyorum, yaşam beni dehşete düşürüyordu. yemek, uyumak ve çıplak dolaşmamak için insanın yapmak zorunda olduğu şeyler ürkütücüydü. ben de yatakta kalıp içiyordum. içtiğin zaman dünya yine ordaydı, kaybolmuyordu ama boğazına sarılmıyordu en azından.

    * kadınlar diye düşündüm, sihirliydiler kadınlar. ne harikulade varlıklardı onlar!

    * pencere açıktı ve güneş gözlerine vurmuştu, ruhunu görebilirdin orda.

    * akşamdan kalma biri asla sırt üstü yatıp bir fabrika çatısına bakmamalı. ahşap kirişler etkiler insanı; ve tavan ışıkları -tavan ışıkların içindeki teller hapishaneyi anımsatır insana bir şekilde. gözler ağırlaşır, bira için ölürsün ve insan sesleri duyarsın, süren bitmiştir, ayağa kalkmayı becerip işinin başına dönersin...

    * serseriydik, tembeldik, günlerimizin sayılı olduğunu biliyorduk. rahattık bu yüzden, ne kadar yeteneksiz olduğumuzu anlamalarını bekliyorduk. o gün gelene dek arada sırada birkaç dürüst saat çalışıp sistemin içinde varolmaya çalışıyor, geceleri hep beraber kafaları çekiyorduk.

    * dünya denen uçurumun eteğinde olmak gibiydi -son düşüşten önce bir dinlenme yeri.

    * - sana ruh veriyorum. derin bilgiler, müzik, ışık ve kahkaha veriyorum. ayrıca dünyanın en müthiş bahisçisiyim, evet..
    - at boku!
    - hayır at bahisçisi.

    * sabahın altı buçuğunda bir çalar saatin sesine uyanıp yataktan fırla, giyin, zorla birşeyler atıştır, sıç, işe, diş fırçala, saç tara, başka birine büyük paralar kazandırmak ve sana tanınan fırsat için müteşşekkir olmak için berbat bir trafiğin içine dal. nasıl razı olunur böyle bir yaşama?

    * - bay adams'ın cenazesine çiçek almak için aramızda para topluyoruz.
    - çiçekler ölüler için değildir, ölülerinnn çiçeğe ihtiyaçları yoktur.

    * giyim delisi değilim ben. elbiseler canımı sıkar. korkunç şeylerdir, vitaminler gibi, astroloji, pizza, buz pistleri, pop müzik, ağır siklet unvan karşılaşmaları gibi.

    * amerika'da iş arayan çoktu. kullanıma hazır sürüyle beden. ve ben yazar olmak istiyordum. nerdeyse herkes yazar olmak istiyordu. kimse dişçi veya otomobil tamircisi olabileceğinden emin değildir ama herkes yazar olabileceğinden emindir. sınıftaki elli kişiden belki de on beşi yazar olduklarını düşünüyorlardı. herkes konuşabiliyor, sözleri kağıda yazmayı biliyordu, demek ki herkes yazar olabilirdi. ama allaha şükür insanların çoğu yazar değildir; hatta taksi şoförü bile olamazlar ve bazıları -birçoğu- maalesef hiçbir şey değildirler.

    * sevmem partileri. dans etmeyi bilmem, insanlar beni ürkütür, özellikle partilerde. seksi, neşeli ve zeki olmaya çalışırlar ama değildirler. olamazlar. durmadan çabalamaları durumu daha da dayanılmaz kılar.
  • enteresan bir adamın sık sık güldüren enteresan hikayesi;

    --- spoiler ---
    chinaski'ye mr. adams'ın öldüğünü ve cenazesi için para toplayacagını söylerler, tabiiki chinaski kayıtsız kalır;

    - bay chinaski aramızda para topluyoruz da mr. adams için katkıdan bulunabilir misiniz
    - saçmalık bunlar
    - 1 dolar olsun yardımda bulunamaz mısınız
    - bak guzelim benim o 1 dolara mr. adams'dan daha çok ihtiyacım var

    --- spoiler ---

    edit: kitaptan bir parçadır, filmine koyulmamış malesef
  • kahrol bukowski demek istiyorum bu film aklıma geldikçe. hele ki bir sahne son günlerde hiç aklımdan çıkmaz oldu.

    --- spoiler ---

    henüz filmin başı, chinaski bir bara gidip oturur. yanında yaşlı bir adam önce ona nasıl olduğunu sorar. ve sonra o sözü söyler

    "i've probably slept longer than you've lived."

    --- spoiler ---

    işte hepimiz bu kadar boş yaşıyoruz aslında hayatı, şimdi gidip bi köşede ölebiliriz
  • --- spoiler ---
    "yatağa girip şişeyi açtıktan sonra yastığımı arkama destek yapıp derin bir nefes aldım ve karanlıkta pencereden dışarı baktım. beş gündür ilk kez yalnız kalıyordum. yalnızlıkla beslenen biriydim; yalnızlığımı alırsanız yemeğimi ve suyumu almış kadar olursunuz. yalnız kalamadığım her gün gücümden bir şeyler alıp götür. bununla övünmüyorum ama önemliydi benim için. odanın karanlığı güneşti bana. şişeden bir fırt aldım."
    --- spoiler ---
  • bukowski nin turuncu kapakli metis den çikma kitabi.neredeyse bütün bölümler kalkan kadehlerle biter.

    (bkz: iki bira dipledim)
  • çok güzel bi film olmuş... zaman zaman içten güldüren, yerinde hüzünlendiren, izlerken bile çok düşündüren, farklı ve özel bir insanın hayatından bir enstantane.

    hank in tuvalete kustuktan sonra çok sevdiği jan ile arasında geçen diyalog... jan da kustuktan sonra hank in yanina gelir, yatağın üzerine oturur...

    --- spoiler ---

    j: nasil hissediyorsun?
    h: kötü... yalnız kalmak istiyorum...
    j: yeterince sevgin yok... seni bozmuş.
    h: insanların sevgiye ihtiyacı yok. ihtiyacımız olan bir çeşit başarıdır... bu sevgi de olabilir, ama illa sevgi olmak zorunda değildir...
    j: incil de "komşunu sev" denir
    h: bu aynı zamanda "onu rahat bırak" anlamına da gelebilir...

    --- spoiler ---
  • turkceye avi pardonun cevirdigi charles bukowskinin bir kitabi.
    kitabin arkasindaki tanim:
    fac totum: herşeyi yapan.
    fac, yapmak anlamindaki facere'den.
    totum, her şey, bütün anlamındaki totus'tan.

    bir işte yapılması gereken tüm niteliksiz işleri yapan kişi, kâhya, ayakçı.
hesabın var mı? giriş yap