eskidendi çok eskiden
-
herkes doğururken, arkadaşların, akrabaların, kardeşin bile evlenirken, dedeni babaanneni gözlerinin önünde toprağa verirken, tanıdıklarının yaşlandığına şahit olurken; sonraları aynaya baktığında dikkatlice, yüzündeki küçük değişiklikleri görmek
karlı bir öğle vakti, çocuklar dışarıda kartopu oynarken pencereden bakıp ne çıkıcam da uğraşıcam, ayağım kayar, bi yerim kırılır maraz çıkarma şimdi diye düşünmek, garip olur diye hissetmek, sonrasında saçmaladığını farketmek ama yine de pencereyi örtüp yorganın altına girmek
her sene 31 aralık'ta okul tatil olacak diye umutlu beklemek, en azından yarım ders olacağını sanmak; soğuk, çok üşüten sabahlarda okula gitmemek için hasta numarası çekmek ama yememesi, mecburi istikamet marş marş okul yolunu tutmak
evde ya da dışarıda yaramazlık yaptıktan sonra, akşama baba gelecek korkusuyla erkenden yatağa geçmek, uyuyor numarası yapmak; sokakta top oynarken cam çerçeve inmesin yahut top her mahallede bulunan deli teyzelerin/amcaların balkonuna kaçıp kesilmesin diye içten içe korkmak, dilediğince hayvani abanamamak
geçmez sandığın dertlerinin geçmesi, altından nasıl kalkacağım diye düşündüğün ödevlerin, yazılıların, sınavların bitmesi; sonra okul dönüşünde köprü üstündeyken arkadaşına bakıp: 'bu okul bitecek şuraya yazıyorum, biz de ne kadar da çabuk geçti diyip şaşıracağız' demek ve her seferinde yeniden şaşırmak ama şaşırmaya da devam etmek
üniversiteye hazırlanırken, dersane etütlerinde gece geç saatlerde dışarıdaki yağmura bakmak, eve dönmeyi çok istemek ama kalmak ve mfö şarkılarını içinden geçirip hüzünlenmek
ilkokul biterken anı olsun diye can arkadaşlarının koluna bunu hiç silmeyeceğiz, silinse bile hep yapacağız diye sembol çizmek; sonra yıkanmak, yine yıkanmak, hep yıkanmak ve üzerinden bi ay bile geçmeden bunu bırakmak.. okul kitaplarına sonra bakarım diye saklamak, kitapların tozlanması, sonra da hiç bakılmadan başkalarına vermek
18 yaşına girince bambaşka birşey olacağını hissetmek, 15-16da tazeyken henüz 18den sonra yapacaklarının hayalini kurmak; büyüyünce sorumlulukların artacak, askerlik, evlilik vb. konuşmaları hiç büyümeyecekmiş gibi dinlemek, ben öyle olmam diye düşünmek, anlatılanları bir efsaneymişcesine dinlediğini hüzünle hatırlamak
ilk sevişme öncesi, olayın yaklaştığını anlayınca müthiş bi heyecan duymak, ama buna rağmen karizma kaybı olmasın diye bu işleri biliyorum havasına girmek.. sonrasında sonsuz mutluluk ve bi anda büyüdüğünü sanmak; tabi ki biraz da artizleşip 'ben oldum ya' havasına girmek
herkesi kendin gibi olmadığını anlamak, samimi olmanın, 'iyi insan' olmanın bazen hiçbir anlama gelmeyeceğini, bi işe de yaramayacağını anlamak, bazen de kullanıldığını öğrenmek
hayatında ne istemiyorsan, ben bunu asla yapmam vs. dedikten sonra onun başına geldiğini görmek ve tüm bunlardan sonrasında keyif almak. gazetelerdeki iş ilan sayfalarını bir çırpıda geçip niye var ki bunlar diye düşünürken, o ilanlara bakar olmak. ben öyle olmam diye düşünüp: tüm hafta it gibi çalışarak pazar gününü, sonrasındaysa yıllık iznini beklemek, işteyken saçma esprilere bile gülmek zorunda kalmak.. çoğu zaman da hayallerine gem vurmak ve içten içe ortalamalaştığını hissetmek
çocukluğundan beri hep soran insan konumundayken, cevap veren insan konumuna geçtiğini anlamak; üstelik çocukken uyuz olduğum kaça gidiyorsun, kaça geçtin sorularını sorduğumu farkedip, neye sinir oluyorsam onu yaptığımı görmek
bakkallarda, marketlerde, kafelerde bana seslenilirken yakışıklı, genç, aslanım tabirlerinden sonra; belki de benden büyüklerin bile arada abi diye seslenmesi, bazen sakal bıraktığım oluyor ama hiçbir önemi olmadığını düşünsen bile, öyle demesinler diye içimden geçirmek
çocukluk albümlerine bakarken üzerinden ne kadar da zaman geçtiğini fark etmek ama aynı anda nasıl da dün gibi olduğunu görmek. çocukken sevdiğin programların, oyuncakların bir anı olarak internette, sağda solda karşına çıkması; her şeyi ne kadar da çok özlediğini hissetmek.. bazı şeyleri, duyguları içinden hiç atamayacağını sanmak..
ilk çıkma teklifi, ilk öpüşme, ilk sevişme derken üzerinden çok zaman geçtikten sonra; bazı özel olması gereken şeyleri kanıksadığını, hatta yeterince değer vermediğini, en kötüsü de masumiyetini yitirmeye başladığını hissetmek ama amiyane tabirle kaşarlanmamaya da çalışmak, özünü korumak için çabalamak
çılgınca düşüncelerinin gitgide azalması, sürekli mantıklı kararlar alan, mantık çerçevesinde hareket eden insan haline gelmek: kavuniçi balık benmişim diye düşünürken oysa afiyetle yiyenlerden olmak
.
.
.
eskidendi, eskidendi çok eskiden -
-
"yirmilerde bu kadar üzüyorsa, kırklarda dinleyince intihar mı ettirecek" kaygısı yaşatan şarkı.
-
benim gibi bir öküzü bile her an ağlamaya hazır pms hatun moduna sokabilen şahane şarkı. vurucu olan kısmı nesidir, neresidir şarkının anlayamadım, geçip biten gençlik mi, ona duyulan özlem mi yoksa artık grileşmiş ruhun beyaza olan tutkusu mudur bilemiyorum ama mideme yumruk gibi iniyor bu şarkı her dinlediğimde.
-
en kaba ve doğru tabiriyle insanın ağzına sıçan şarkı! düşündüm düşündüm daha edepli, usturuplu ne yazabilirim diye ama sanırım bu en doğrusu. şiir olarak da insana koyan bir eserken atilla özdemiroğlu'nun üstün çabaları sonucu insanın gözünden yaşı daha şarkıyı ilk kez dinlerken getirmeyi başarmıştır.
-
sıradanlığımızı farkettiren şarkı.
demek herkes benzer şeyler yaşıyor. demek çok da farklı, çok da bambaşka değilmiş bizi büyüten acılarımız. demek, herkes eskiyi özlüyor, ya da zaman herkes için eskiyi güzelleştiriyormuş.
bir de oyunlar bitip, ihanetler başlayıp, küsmeler ve ölümlerle taçlanınca değeri anlaşılırmış eski günlerin. bunun da herkes için aynı olduğunu, kalbimize ufak bir kesik atarak anlatan şarkı olmuştur.
ezgi, bizi vurmakta, şiire uymuştur! -
bir murathan mungan şiirinin atilla özdemiroğlu tarafından bestelenip düzenlenmesi ve sezen aksu tarafından yorumlanması sonucu ortaya çıkması kaçınılmaz muhteşem sonuç
biraz da insanı boşluğundan yakalayan bir eser olarak da düşünülebilir, henüz hiç kimse ölmemişken diyerek herkesi illa ki bir yerden vurur, öldürür
(bkz: son sardunyalar) -
ah kaldirimlar biliyor bir devir muhtesemdik..
diye bir sarkimiz vardi, sezen hediye etmisti, dinler tasinan komsu cocugu arkadaslarimi düsünürdüm.
sonra büyüdük az biraz da olsa,
hani çerçeveler boş
hani körkütük sarhoş gençliğimizden
hani şarkılar bizi henüz bu kadar incitmezken
demeye basladi sarkilar kralicemiz.
bu sefer de megersem ayrilik sadece tasinmalar yüzünden olmuyormus anladim. artik hatirlamamiz icin cerceveli resimlerine bakmamiz gereken yakinlarimiz, dostlarimiz vardi.
hani herkes arkadaş
hani oyunlar sürerken
kimse bize ihanet etmemiş
biz kimseyi aldatmamışken
hani biz kimseye küsmemiş
hani hiç kimse ölmemişken
diyince hele bu minik kralice, anlami bir türlü yerine oturamayan ama bizi sürekli üzüp duran bir sürü seyin asil nedeni ortaya cikarmis olduk.
eskidendi,eskidendi,çok eskiden... -
bu şiirin
"hatıralar gökyüzü gibi
gitmiyor üzerimizden"
dizeleri ile edip cansever'in 1982'de yazdığı bezik oynayan kadınlar kitabının "manastırlı hilmi beye ikinci mektup" adlı şiirinde geçen
"gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
hiçbir yere gitmiyor."
dizeleri neredeyse aynıdır. buna tesadüf diyesim gelmiyor bir türlü. dikkatimi çekmişti, murathan mungan bunu* turgut uyar'a da, cemal süreya'ya da yapmış, bu hat trickiyle dream team'in hiçbir üyesini gücendirmemeyi başarmıştır.
(bkz: plagiarism)
kedit: aramaya üşenmezsem turgut uyar ve cemal süreya örneklerini de vereceğim, evet. bir vatandaşlık görevi bu, evet. -
kimsenin kimseye ihanet etmediği, aldatmadığı bir zamanı anlatan, çocukluğu hatırlatan hüzünlü şarkı. (bkz: ani harabeleri)
http://www.youtube.com/watch?v=lobv45ce2rw
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap