6 entry daha
  • agamben'e göre pür potansiyele dönüşmüş yazıcı.

    bartleby yazmayı bıraktığı andan itibaren tanımlanabildiği tek özelliğini de terk ederek öykünün ortasından itibaren beyaz bir kağıda dönüşür. öykü zavallı bir kalvenist ve erken dönem kapitalisti olan avukatın bu potansiyeli tanımlama çaresizliğini merkeze alır. beyaz bir kağıdın üzerine hem her şey yazılabilir hem de hiçbir şey. o beyaz kağıda kalemin yazmak üzere götürüldüğü ama henüz hiçbir şey yazılmadığı bir an var ya işte o anın adı bartleby'dir.

    şöyle düşün: lisede hafif sol çaprazında oturan insanı kestin kestin, allahım bu insan ne kadar yağuşuklu/güzel dedin, akşam eve gidip gizli gizli sigara içerken, şiir ya da mektup yazmak istedin. o sikimsonik deftere, o sikimsonik kalemle yazacağın şiir kesin bok gibi olacak. ama eğer o deftere sonsuza dek hiçbir şey yazmadan, elindeki kalemle birlikte, sanki her an o çizgili sikimsonik sayfaya bir şey yazacakmış gibi beklersen bartleby olursun.

    agamben'in potansiyelden kastı ve türkçeye olumsallık ya da gizilgüç olarak çevrilebilecek düşüncesi, tam o yazma anına odaklanır. bartleby boş bir levhadır (bkz: tabula rasa), o kendini tefekkür eden düşüncedir.
    ne demek ulan kendini tefekkür eden düşünce? bununla ilgili liseden örnek verebileceğim bir anekdot yok, şöyle devam edelim:

    insanın özgürlük alanı bireyin potansiyelini gerçekleştirmesi için gereken alandır aynı zamanda. o potansiyelin içeriğini birey kendi belirler. ister gider bakkal olur, bakkala digiturk bağlatırsın; istersen abd'de doktora yaparsın. birey; ilişkilerden, var olan cemaatlerden, kurumsal yapılardan, toplumsal normlardan, her türlü üst yapı ve ideolojiden uzaklaştıkça bu potansiyelin yaratıcı dünyasına adım atmış olur. (bkz: nietzsche) bartleby aslında bunu başarabilmiş, başardığı anda da ölmüş bir kurgu karakterdir. peki bunu başarmak mümkün mü, ya da başaran bireyler yok olmaya mahkum mudur, yokluk belki de çoh iyidir olum gibi soru ve argümanlara üç beş kelimeyle hemen kapılmayın; ya acınası ya da gülünç olursunuz. günün tarihsel gerçekliğinde kimse bartleby olamaz.

    bartleby bu ilişkilerden koparak düşüncenin ya da eylemin gizilgücü haline geldiğinden; agamben, münzevi zatı muhterem için kendini tefekkür eden düşünce benzetmesi yapmış.

    öykünün sonundaki alıcısı ölmüş mektuplar dairesi hikayesi oldukça ilginçtir. bu finalin çok farklı okumaları yapılıyor, senelerdir derslere konu olmuş bir kurgu zaten. benim bu finale dair en yakın olduğum düşünce şu: avukat, bartleby öldükten sonra bile onu uyduruk fikirlerle bir kalıba sokmaya, tanımlamaya çalışıyor ama yalan söylediğinin o da farkında. melville bu yalanı araya sıkıştırdığı göstergelerle belli ediyor zaten.

    o nedenle öyküyü okuyup "haaaaaa o ölü mektuplarla çalışınca garibim böyle olmuş demek" demeyin. birkaç kez daha bakın, bu kadar ilginç bir ilişkiyi (avukat&bartleby) başka yerde bulamazsınız. 1853'te yazılmış bir öykünün bu kadar güncel kalabilmesine şaşıracaksınız.
65 entry daha
hesabın var mı? giriş yap