8 entry daha
  • siradan bir izleyici olmanin disinda turk sinemasi tarihinden anlamam ama bana oyle geliyor ki sabaniye 80li yillarda turk sinemasinin icinde bulundugu darbogazi cok guzel simgeliyor, belki bir cikis yoklama denemesi.

    80li yillar diyorum, boyle yimsak koltuklu, dolby stereo ses duzenli sinema salonlari yoktu o zamanlar. hatta sinema salonu da bugun buyuk sehirlerde her kosebasinda mantar gibi bitmis cep sinemalari dikkate alinirsa yok denecek kadar azdi. o zamanlar babamin elimizden tutup bir et’ye, bir rockye goturdugunu hatirliyorum ama orduevi sinemasi disinda turk filmi oynatan yer var miydi acaba ankara’da, onu hatirlamiyorum. girgir’dan anlayabildigim kadariyla bir video furyasi vardi ve insanlar turk filmlerini videoda izliyordu. ve simdi geriye bakinca farkina variyorum ki o yillarda yesilcam’in o kara gozlumlu, kezban paristeli romantik turk sinemasi tukenmis artik: zengin kizla fakir oglanin* askindan daha kac film yapabilirlerdi ki?

    guzel olmadigim kadar da kustahim, nnevet, insanlari biktirmis bu romantizm, bu mutlu sonlar. 80li yillarin, darbe sonrasi ortamlarindan, gercek hayatin igrencliginden kacis icin ya “bana bir masal anlat baba, ama benim hayatima o kadar yabanci olsun ki inanmayayim da hani bana hani bana diye kahrolmayayim” diyerek rocky’e, ya “hayat bizi becerdi, biz de becerenleri izleyelim” diyerek iki film pespese miki filmlere yonelmis olmalilar insanlar. yesilcam’dan ise bunyeler ancak gulmek icin suluzirtlak komedileri ya da sular seller gibi aglamak icin arabeskcilerin klip tadindaki filmleri kabul edebilir duruma gelmis. benim cocuk algilarim ve hafizamdan kalanlari bugun yorumlayisim bu sekilde.

    sabaniye’nin bu cocuk algisina hedef olusu ise “diyarbakir’dan gelip ankara istikametinde yol alan oz diyarbakir seyahatin sayin yolculari”ndan biri oldugum zamana denk gelir. (otobusun tavanina bir sekilde monte edilmis kucuk boy tv ve video ikilisine katkilarindan dolayi tesekkur ederim.) filme emegi gecenler “otobuste yolcularin kafalarini gerekirse koridora dogru uzatarak izleyecekleri bir film yapalim. eglenceli olsun-seyirciyi baglasin, hafif olsun-yorgun beyinler zorlanmasin.” niyetiyle yola cikmis gibiler bu filmde. ama bir de ustune “seyirci zorlanmasin diye bizden bir meseleyi (kan davasi) alip, absurdlestirelim, olaganustu hale getirelim, ne edelim? ne edelim? hah, bak tootsie iyi voli vurdu, bizim kemal’i* kadin edelim” de demis olabilirler. artik ne dedilerse bir sekilde bu fantastik film ortaya cikmis.

    bu absurdlestirme isini yaparken –hani biraz zaz ekibi filmlerindeki gibi- bir durum olusmus, bilincli yapildigina inaniyorum. o doneme kadarki, artik oeh dedirten turk filmi kliseleriyle bir guzel dalga gecilmis. mesela kiraladigi adamlari kizin ustune salip sonra onlari dovup kizi kurtarma cabasi, mesela pavyon sahneleri. kartallar yuksek ucar tipi hanimaga bile filmde karsiligini bulmustur.* saban(iye)-kan dusmani-kan dusmaninin kizkardesi arasindaki ask ucgeni(dortgeni?) cercevesindeki romantik sahneler ise… hmm… agaclar arasinda gunbatimina karsi yakalamaca oynayan, sonra dusup otlarin arasinda yan yana uzanan sevgili sahnelerine gondermedir. sabaniye’nin olursem kabrime gelme‘yi soyleyerek pavyonda sigara saticiligindan assolistlige yaptigi sicrayis teknik ve artistik puanlarda full cekmistir, o sahneye ozellikle hastayimdir.

    daha uzatirim ben bu bahsi, ama ozet geceyim. bana gore -imho diyeyim ustune basa basa- sabaniye yesilcam’in 80li yillarda icine yuvarlandigi kara kuyudan eskilerin uzerine basa basa yukselerek ve hollywood’un tutacak bir el uzattigini umarak cikma cabasidir. kemal sunal’in kisisinde ozdeslesmis komiklik de her adimda kuyunun duvarlarina gecirilen tirnaklar olsa gerek.
69 entry daha
hesabın var mı? giriş yap