7 entry daha
  • insanın içi ile dışı arasındaki sınırı kolayca çizemeyenler için zordur sükûnet. dünyanın -tamamen ya da kısmen- iyiye ya da kötüye ya da ötesine eylediği, sakin olamadığı, sükuneti mesken edinemediği, hareketin ivmesi ile kanının kaynadığı ve/ya midesinin bulandığı durumlarda insanın içinde sükunetin ikamet etmesi, ne kadar mümkündür, ne kadar kandırmacadır? bu, sükunetin insanın içini mülke, gayrimenkule -taşınmaz mala- çevirmesi değil midir?
    bildiğim kadarıyla oluş, akış halindeki varlıklar, mülkiyetçi değildir, bir yeri mesken tutarak değil; bin yaylayı mesken tutarak göçerler bu dünyadan.
    bunu başaramayan bir sükûnet ehli, ötekini de dinlemez, ötekinin hikayesini merak etmez. monolojik bir içe kapanma, diyaloga gözleri kapamadır bu.
    kendi ekseni etrafında dönerken ötekilerin etrafında da dönmeyen sakin için ötekilerin varlığının bir uyduya indirgenmesi de pek yakındır.
    varlığında oluşmuş yarığın arasından dünyanın tüm gürültüsünün girdiği kişioğlu/hiçoğlu, gürültünün plastik elbisesini kolayca çıkarıp sükunetin çıplak tenine bürünemez. gürültü iletişimi kısıtladığı kadar mümkün kılan şeydir aynı zamanda.
70 entry daha
hesabın var mı? giriş yap