14 entry daha
  • bu bir şarkı aslında. tanju okan seslendiriyordu. açık açık bu şarkıdaki ciddiyete ve karamsarlığa hayran oldum. “o zamanlardan yasaklamışlar, doyasıya doyasıya ağlayamıyorum” dedikçe kendi çocukluğumu düşünüp durdum. sanılmasın şimdi çocukluğunu yaşayamamak gibi bir derdim tasam asla olmadı. bizimkiler sağolsun gayet el bebek gül bebek davranırlar bana hala. zira bir söz vardır ya “babanız oldukça siz hala çocuksunuz” diye, bu vesileyle hakkını da vermeliyim burada.

    maksadım kimseyi yermek değil, yalnızca geriye dönüp kısa bir durum değerlendirmesi yapmak. bilhassa, son zamanlarda ikibinli yılların başına dair ne anlatıyorsam on yıla yakın bir zaman dilimini kastettiğime dikkat ettiğim için buna ihtiyaç duyuyorum.

    bir yokuşta geçti çocukluğumun ilk zamanları, bu yüzdendir hayatın yokuşlarına çok aldırmadan pek çok şeyi kabullenişim. çıkarken ağır ağır, inerken koşa koşa mesafeleri kat edişim. o zamanlardan ise tek hatırladığım şimdiki gibi herkesinkinden büyük bir kafaya sahip oluşumdu. evet, çok dalga geçildi benim koca kafamla. yürürken dengeyi nasıl kurduğum soruldu kimi zamanlar, kimi zaman boynumun yorulup yorulmadığı merak edildi. hiç kimsenin şapkasını, kaskını, gözlüğünü takamadım kafama uymadığı için. kafama göre bir eşya bulmak nasıl zor olduysa ona göre bir insan bulmak da zor oluyordu bir zamanlar. düşünün, saklambaç oynarken bile ilk ben sobelenirdim. zira bu koca kafayı bırakın ebenin görmesi, uzaydan fotoğrafını çekseler çin seddi gibi fark edilirdi. evet bu yüzdendir her oyunu kaybedişim.

    bir zaman sonra bunu kabullendiğimdendir ki oynamayı da bıraktım.

    işte bu noktada şarkıyı yakaladım sanırım. hayat insana çocukluğundan başlayıp kabullenmek üzerine kurallarını yıkmaya, uymaya ve uygulamaya zorluyordu. insanlar da buna “olgunluk” ismini veriyorlar, bir şekilde bu hayat şartları tarikatına mensup, mutlu mesut gibi yaşamaya devam ediyorlardı. farkında olan biri de çıktı; “bir boşluk var anlayamıyorum. kapkaranlık derin bir kuyu var, bir türlü içinden çıkamıyorum…” dedi sonunda.

    bu derlemenin neticesinde ise varabildiğim tek sonuç; çocukluklarımızı bir şekilde içimize hapsetmişiz. hayat ise geçmiş karşımıza dalgasını geçiyor sürekli. ha, sanılmasın saklambaç oynayın demiyorum. ama içinizdeki çocuk oynamak isterse izin verin. yoksa şarkıyı başa alın, bir daha dinleyin.
55 entry daha
hesabın var mı? giriş yap