1 entry daha
  • rastladığımdan beri ara ara girip takip ettiğim, dergileri eleştirmeyi görev bilen mecmular.org'un, son sayısını şöyle yorumladığı dergi:

    parayı aydın doğan’dan söğüşleyen edebiyatçıların dergisi gösteri. türkiye’nin en kapitalist adamının dergisinde sosyalistlik oynamak isteyenler için birebir. çok bilmiş edebiyatçımız – ne eser vermiş, elle tutulur ne eleştiri yapmış tartışılır- doğan hızlan’ın önyazısı ile başlıyor dergimiz. gösteri dergisi üç aylık olmasından kaynaklı olsa gerek çok kalın (160 sayfa). yazılar sayfaları doldurmak için uzatılmış sündürülmüş sanki. röportajlar sayfalarca sürüyor, yazılar ayrıntılara dalmış o da yetmemiş konudan konuya atlanmış.

    ilk uzun röportajımız sina akyol’la yapılmış. genel anlamda çocukça sorular röportajcılarımızı abandone ediyor onlar da garip cevaplar veriyorlar. “şiir eleştirisi var mı?” gibi eksantrik sorulara cevaplar da aynı egzotiklikte oluyor. bu soruya cevap her yaşlı şair amcamızın vereceği klasik bir cevap verilmiş. eleştirilmekten fena halde tiksinen yaşlı şairlerimizden biri olan sina akyol, eleştiride öteye gidilemediğini iddia ediyor. “türk şiirinin geçmişiyle hesaplaşması” başlıklı soruda breh breh breh demekten kendimizi alamıyoruz. kocaman kocaman sorular şairlerimizin iştahını kabartıyor ve boylarından büyük sözler söylüyorlar. mesela müslüman şiir- laik şiir ayrımı yapıp cehaletini ortaya koyuyor şair amca. gösteri, kendini sanat edebiyat dergisi olarak tanıtsa da daha çok edebiyat; edebiyatın içinde de şiir dergisi görünümünde. şiir dergisi derken iyi ve çok şiir yayınlıyor diyemeyiz. poetik yazıların bolluğu, şiir kitabı tanıtımları ve şair röportajlarını görünce ağzımızdan çıkıverdi böyle bir yargı sayın dergiseviciler. bu arada sina akyol röportajında da gördüğümüz üzere toplum içinde çok sık(!) kullanılan şırılşenlik kelimesini dilimize kazandırdığı için çok teşekkür ediyoruz.

    livaneli ve son romanı ile ilgili gene uzunca bir yazı var sırada. “livaneli, “serenad”ta edebiyatı veya yazınsal üretimi ve kavramları da içkin bir öğe olarak estetikleştirir” gibi salakça cümlelerle dolu bu yazıyı sonuna kadar zor okuyoruz. yıllardır kendini yenileyemeyen tarık günersel şiiri/deneyselliğiyle başbaşayız.

    mustafa şerif onaran yazısı alıntılara boğulmuş uzun ve içi bomboş bir yazı. kemalist takıntı mustafa amcayı o kadar komikleştirmiş ki arapça kökenli kelimelerden tiksindiği için yazıda aşk kelimesi yerine bile sevi gibi aptalca bir kelime kullanıyor. (sevi ilişkileri ne la?!) biz "sevi" kelimesini yunus'ta seviyoruz diyelim.

    gösteri’deki şiirlerin hepsi klişe yumağı. özcan erdoğan’ın şiirine vasat bile denemez örneğin. tanpınar’ın mahur beste romanı hakkında sayfa doldurmaya yönelik uzun bir yazı görüyoruz. sayamadığımız bir sürü şair röportajlarından sıra arife kalender röportajında. ancak şu soruyu ve cevabını duyduğumuzda kusmamak için röportajın devamını okumadan geçtik: “ biraz da şiirinizin ana izleğinden söz edelim”; cevap: “ana izleğim insan!” j

    poetik yazılar 80’li 90’lı yılların klasik safsataları, başlıklar bile aynı adeta. metin cengiz’in şiir evreni, puslu kıtalar atlasında oyunsuluk (vay be!) vs vs. adil izci’nin güvercinleri anlatan yazısı çok güzel başlıyor, sonra devam ediyor ediyor ediyor… adil izci’ye abi yazabildiğin kadar yaz demişler güzelim yazı mahvolmuş.

    röportajlardan fuat çiftçi’nin röportajı bizim favorimiz. her soru bir konu başlığı her cevap bir bir üniversite tezi. ilk sorulan soruyu yorumsuz aktarmak istiyorum: geçit vermeyen deliksiz imgelerle bütüncül düğümler ağrılı renk’i kavramların buzul soğukluyla [aynı böyle yazılmış] ele almamış olsam da, imgenin ateşi başında uyanık kalmak için kurduğum tümce bu. kendi içinde taşkın bir kitap ‘ağrılı renk’. geleneğin dev taş ocaklarında çetin bir işçilik sizinkisi. ne dersiniz? (allah deriz ne diyelim! diye cevap verseydi keşke) valla saçma sapan uzun cevabı burada alıntalayacak kadar düşmedik ama cevapta 6 adet gelenek,4 adet öteki, 3 adet de imge kelimesi geçtiğini söylersek sanırım cevabın kalitesini biraz olsun sezebilirsiniz.

    az sayıda müzik ve sinema yazılarını haddimiz olmadığı için yorumlamıyoruz. köy romanları gibi günümüze kalmayan garip konuların uzun uzadıya anlatılması ölü bebeği diriltme çabasından başka bir şey değil.

    yavuz özdem’in şiiri posta gazetesi şiirlerinden farksız maalesef. gülseli inan’ın alıntılanan, yunan mitolojisinden kelime kotarıp klilşelere kucak açan bir şiirimsi.

    günlerdir yemedik içmedik dergimiz hürriyet gösteri’yi bitirdik. buradan yetkililere sesleniyoruz, güzel işler yapacaksınız lütfen ama lütfen doğan hızlan’ın elinden alın dergiyi, yalvarırız!
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap