73 entry daha
  • vakti zamanında müziksiz kafe ile ilgili muazzam bir yazı yazmış olan yazar. şu adresten ulaşılabilir: http://haber.gazetevatan.com/0/124539/4/haber
    kaybolma ihtimaline karşı şuraya da copy paste yapıyorum:

    -----
    söke milas arasındaki bafa gölü’nün kuzey tarafında, yani tatilcilerimizin geçip gittiği yönün tam tersi tarafında, “kapkırı” köyündeyiz. kimisi “kapıkırı” da diyor. kısmetimize her gün başka bir şey düşüyor. bir şehir, bir köy, bir şehir bir köy dolanıp duruyoruz.. memleket büyük, memleket geniş, memleket güzel.

    kapkırı, öz hakiki bir köy. etraftaki tarihi kalıntılar sebebiyle bir takım pansiyonlar açılmış açılmasına ama köy çok şükür köylüğünden bir şey yitirmemiş. eşeğiyle, horozuyla, guguklayıp duran kumrularıyla (onların da mevsimi fena açıldı.. bir flört bir flört..) ağaç altında yemeni satan ve gelen geçen çocuklara nedendir bilinmez ha bire bağıran yaşlı teyzesiyle tam bir köy..

    şu an saat 17.09 ve hayatımda duyduğum en acayip ezanı dinlemekteyim. hoca efendinin az sonra uyuya kalacak gibi bir hali var. bizim istanbul’daki her geçen gün daha bir nağmelenen, daha bir -kimse kızmasın ama- “gazinolaşan” (bütün müezzinler birer mahsun kırmızıgül olma sevdasında..) ezanlara kıyasla iddiasız, sakin ve sempatik. (bu yaptığım yorumdan rica ederim din düşmanlığı mesajı çıkmasın. ezana karşı değilim, yeri geldiğinde beni çok da etkiler ama camilerin hoparlörlerinden her geçen gün daha çok açıldığı ve ezan okunurken tek kelime etmenin mümkün olmadığı ve müezzinlerin birbirleriyle tuhaf bir rekabet içinde olduğu da başka bir gerçek.. çocukluğumun davudi sesli ve mütevazı müezzinlerini özlüyorum.)

    şunu anladım ki gönlüm köyden yana.. bir saatir bir inek bağırıp duruyor, neredeyse kafamı şişirdi diyeceğim ama inek mö’lemesini, eşek anırmasını bin kere, yüz bin kere cıstak, otomobil, kamyonet, çöp arabası, seçim anonsu, cep telefonu seslerine tercih ederim.

    yüz tane horoz aynı anda ötsün ama lütfen müzik adı altında bir takım detone kadınların bögürmesine, bir takım cırlak sesli erkeklerin inlemesine maruz kalmayayım. bu ülke beni müzikten de bu kadar tiksindirdi yani. (ülkenin de çok umuruydu..) bazen düşünüyorum genel bir sağırlık söz konusu olabilir mi? yani bu kadar gürültüye nasıl tahammül ediyoruz milletçek anlamakta güçlük çekiyorum. kulakları duyan bir tek ben varmışım gibi geliyor bazen. beni yerimden hoplatan bir takım sesler bakıyorum kimsenin keyfini kaçırmıyor. sokaklar cayır cayır, arabalar gümbür gümbür, evler cozur cozur.. sonra gidiliyor bir takım kafelere, bir takım lokantalara, bir takım sosyete kulübü adı altında pazarlanan boğaz kenarındaki aksaray düğün sarayı tadındaki “gazinolara” ve aynı gürültü yedi kat daha yüksek bir şekilde dinleniliyor, üstelik bir araba dolusu da para veriliyor..

    çok bilmiş bir arkadaşım şu yorumu yapmıştı: “senin gürültü dediğin o müzikler konuşmayı engelliyor. bu sayede insanların aptallığı daha geç anlaşılıyor. bu da bir sürü tahammül edilmez zeka seviyesinde olan insanın o zekalarına ve kültürsüzlüklerine rağmen kendilerine birilerini bulmasına yarıyor.”

    pek ekşi bir yorum ama katılmamak mümkün değil.. yine de kulak denilen bir şey benden başka kimsede yok mudur? müziksiz lokanta, müziksiz kafe, hatta müziksiz bar açmayı düşünen kimse çıkmayacak mı? köy filozofu da olduk çıktık...
    -----
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap