8 entry daha
  • ((spoilerı bol.. sonra okuyup, tadını kaçırdığım için bana küfretme diye yazıyorum. yok bana bişe olmaz diyosan başımın üstünde yerin var. ha spoiler okuyup sinirlenen ve sonra küfreden biriysen de okumayasın. ama bu uyarıya ve sinirlenmene rağmen devam edeceksen, yapma hayrettin! hem penaltı, hem gol olur zaman. maçı çeviremem.. eheh neyse geyiği bırakalım da başlayalım artık, nasıl davranırsan kısfmet işte.. yani takıl kafana göre.. entri senin be!))

    angeloupoulos'un en iyisi değil ama çok baba bir filmi.

    mesele sadece babasını arayan, bulmak isteyen çocuklar düzeyinde değil; tanrısını arayan terkedilmiş, korunmasız, kuşun kanadındaki masum insanoğlu metaforu ekseninde değerlendirilmesi gerek bence. arada ihtiyaçlarını karşılayamayan(?) bir rehberleri de var üstelik. filmin sonunda ise puslu manzaralarda önce karanlık vardı ve ışık sonra geliyordu; yuhanna'ya göre incil'in başlangıcında ise, ''önce söz vardı. söz tanrı'yla birlikteydi ve söz tanrı'ydı.''

    ve dahi yolda tanıştıkları, bi anlamda rehberleri/hamileri olan başroldeki gencin ismininin orest olması da orestes kompleksiyle birebir ilgili diye düşünüyorum. alexander; ismi gibi 'büyük' karakterde bir çocuk.
    voula içinse;

    voula bir deli kız onikisinde
    bir dikili taşı yoktu şu fani dünyada
    voula garip voula yalnız voula
    voula sahipsiz voula aşık bir kız çocuğu

    ayrıca, (bkz: ağaç olsam)
51 entry daha
hesabın var mı? giriş yap