• ilk defa bir omurluk misafir albumunde rastladim bu siire...

    "govdeme bir insan yaslanip uyusa...
    ben bunlari hic bilmesem; sadece agac olsam..." dizeleri can yakar, tuyleri diken diken yapar...
  • (bkz: ceviz agaci)
    (bkz: cem karaca)
    (bkz: gulhane parki)
  • (bkz: erkan oğur)
  • içimi cız ettiren istek.

    kasımın yirmi yedisiydi, ankara’daydık. kasım yanında ankara nasıl olur bilmeyenler ayaz kelimesin karşılığına bakıp göğüslerine buz bassınlar, öğrensinler.
    bir iş için ordayız, gece yarılarına kadar dışarıda kalmamız gerekiyor. beraber çalıştığım bir kadın var. birkaç gece soğuktan götümüz donunca ‘’hadi, bu gece sana güzel bir masa donattırayım, karşılıklı rakı içelim’’ böyle bir teklifi iki elim kanda olsa kabul ederim.
    çalışanları ektik, ikimiz mülkiyeliler lokaline gittik.

    ortam harika, mezeler leziz, rakı desen her zamanki gibi eşsiz. önce işten güçten konuştuk, sonra biraz aşk meşk derken konu dönüp dolaşıp geçmişe geldi. rakının böyle bir huyu var sanırım, ‘’çok güldünüz hadi biraz da hüzünlenin’’ diyor her seferinde.

    kaya gibi bir kadın karşımdaki. nasıl öyle olunur bilmiyorum. sordum haliyle. nasıl dedim sadece.
    başladı anlatmaya;
    ‘’ben üniversitede hocama aşık oldum. aşk olunca her şey mubahtır ya, koynuna girdim adamın, hamile kaldım. babam duyunca evden attı beni. sonra evlendik hocamla. hayatımın en doğru şeyi olan ayşe’yi doğurdum. ama yürümedi evlilik. çok küçüktüm.
    mülkiyeyi bıraktım, çalışmaya başladım. kucağımda ayşe yetmiş iki vilayeti gezdim.
    tabela işleri yapıyordum o zamanlar. kim gel dese gidiyordum. para kazanamam lazımdı, kızımı büyütüp annemi yanıma almam lazımdı.
    bir süre iyi gitti işler, o sırada yeniden aşka düştüm. bu şirketi kurdum işte o adamla. hayat nihayet olması gerektiği gibi görünüyor bana. tozpembe değilse de artık koyu sarı değil. sevmem sarıyı hiç, göğsümü sıkar o renk.

    ben böyle yaşarken, hem sevdiğim adamla yaşayıp hem bana ait bir işi yaparken bir sabah uyanmadı adam. hep benden önce uyanırdı. uyandım, dedim bak saat kaç olmuş, geç kalıyoruz. ses gelmedi önce. kalktım çayı koydum, peynir zeytin çıkardım masaya. bir daha gittim yanına. dedim kalk artık, bu ne tembellik. omzuna dokundum. eli düştü yana.
    hani filmlerde olur ya, işte aynen öyle düştü eli sol yana. kalakaldım. yapayalnızdım sanki. ayşe bile gözümde yoktu.
    sen hiç cenaze gördün mü? ben ilk cenaze törenini kendi canım için bizzat kendim yaptım. bir yanımı onunla koydum toprağın altına.

    aynı gün işe gittim, bir sürü sipariş vardı, müşteriler arıyordu. hayat akıyordu işte, ölümü tanımıyordu hayat ya da görmezden geliyordu. ben nefes alıyordum, öyleyse mecburen yaşayacaktım.
    yaşadım. ama ne oluyor biliyor musun? ağaç oluyorsun. bak o dönemde bir süre kapadım kendimi. sonra bir ağacı izledim, delirdi dediler benim için o dönemde.
    bak çok basit, ağaç hep orda duruyordu. dalarlı zamanla eğilse de, yapraklarını dökse de hep toplanıyordu sonra. sonra bir bakıyorsun meyve veriyordu. bu döngü devam edecekti. bir ağaç için bile varsa benim için olmaması imkansızdı ’’

    o sırada bir yudum aldı rakıdan, biraz nefes aldı. gözleri cam gibiydi, masmavi. islak. ağlıyordu kadın, ama sesinde bir gıdım titreme yok. bense daha o el düştüğünde bırakmıştım kendimi. dudaklarım öyle titriyor, gözümden yaşlar öyle hızlı akıyordu ki son lokmamı bile yutamıyordum.

    ‘’sonra amcam öldü. bir yaprak düşmedi aslında, bir dal kırıldı. çünkü çocukken en sevdiğimdi benim, babam yerine koyduğumdu. o cenazeyi de ben yaptım. işini topladım, ailesini düzene soktum, borçlarını ödedim, alacaklarını topladım. bildiğin hayatı yaşadım yine. ağaç olsam demedim ama bildiğin ağaç olmuştum artık.

    yeniden sevdim, biliyorsun işte arif var şimdi. ayşe koca kadın oldu, senin kadar. annem yanımda, babam çoktan öldü. en zor cenazemdi. beni sevmeden, bana kızgın gitti.
    ama desen ki, şimdi arif gitse, ayşe gitse ne olur? sen de ölür müsün onlarla? ölmem. ölemem. müsaadem yok.

    olur ya, şimdi şurada ben ölsem. her şeyi hazırladım, hiç yorulmazsın. üstüne yıkılmam. ne senin ne başkasının…
    diyorsun ya nasıl oldun böyle diye, bilmiyorum. ağaç olsam dedim o gün, oldum sanırım.’’

    (bkz: #13416712)
  • durmak isteğinin bir yansımasıdır. herşey çok hızlı ya da herşey çok sıradansa, hayatın bir anında durmak ister insan. ayakları yere güvenle basarken durabilmek, kaygan bir zeminde düşmemek için çabalayarak değil. işte o zamanlarda ağaç olmak istenir.
  • randevularda bekletilenlerin şiiri.
  • insan değil de ağaç olsam
    dallarımın arasından rüzgar esse
    yapraklarım, çiçeklerim meyvelerim olsa!
    mevsimleri yaşasam...
    köklerimle toprağın derinliklerine sarılsam.
    kuşlar konsa dallarıma, yuva bile yapsalar...
    böcekler, karıncalar yollansalar içime...
    çürütseler oralarımı,
    ballarım, sakızlarım olsa
    gövdeme bir insan yaslanıp uyusa...
    ben bunları hiç bilmesem, sadece ağaç olsam...

    (bkz: erkan oğur)
  • "ben bunları hiç bilmesem; sadece ağaç olsam"

    bir evliya dizesi, tüm çirkinliklere, hırslara, insani zaaflara nokta.
hesabın var mı? giriş yap