2 entry daha
  • michael caine abinin the dark knight'ta joker bey için söylediği sözü hatırlarım bunlar aklıma düştükçe. "bazı insanlar yalnızca, dünyanın kül oluşunu izlemek isterler!" kayıp kuşak yazarlarının tek ortak noktası bu olabilir. nazilerle prag'a girmiş bir insan, neden birkaç yıl sonra anarşistlerin safında savaşır? savaş mefhumu ise çekici olan, tolstoy'un kabahati nedir de kırım savaşındaki maceraperestliği ile kutsanmaz?

    ne felsefi, ne edebi, ne de siyasi hiçbir akıma, hiçbir yol ve yönteme sığınmayıp bizatihi göğüs geren bu kuşağa dahil edilebilecek o kadar çok isim var ki... söz gelimi bukowski, güneşin üzerine her doğuşunda şişelerce alkole batmışken ve ellisinde barlardan bulduğu onbeşini yeni geçmiş kızlarla yaşlanıyorken onun lost generation'a uzak kalışı yadırganmayacak mevzu değil. beat kuşağını apayrı yere koyduk eyvallah, fakat ginsberg'ün yaşam tarzı fitzgerald'dan ne kadar uzak olabilir ki?

    bir de mühim bir ayrıntı; bu kuşağı tanımlarken, hiçbir çevreye ve hiçbir kaygıya yönelmemiş olanları ve bir o kadar, onların dışında, başkalarının sahiplenmediği isimleri seçmek gerek. bu açıdan bakınca ernest hemingway'e burun kıvırmak caiz olabilir.

    lost generation'ın amerika'ya özgü olduğu apaçık. fakat her ülkede, küçük çaplı hezeyanlar doğurmuş birileri olacağından, birçok yere uyarlanabilir. türkiye'ye göz atabiliriz.

    yirminci yüzyıl başlarında amerika'nın yaşadığı buhranı biz daha çok 60'lardan sonra yaşadığımızdan oraya bakmamız gerek. oğuz atay, bilge karasu, tezer özlü, yusuf atılgan, vüs'at o. bener... nilgün marmara'nın ne eksiği var denilebilir. can yücel'in ne eksiği vardı ki derim.

    oğuz atay'a şerh düşelim. çünkü dedik ki, bu isimler kimsenin sahiplenmediği isimler olmalı. bugün oğuz amcamıza en kallavi krallar dahi özeneceğinden, lafını bile etmiyoruz. buraya sait faik'i de ekliyorum. yaşam kaygısı ve kavgası ağırlığınca beceriksiz ve kayıp olabilir, fakat türkiyeli olma konusunda onu da ötelememiz gerek. aynen uyarlıyoruz zira.

    kalan dört isim, zamanının türkiyeliliğinden uzak yerlerde duran yazarlar. aylak adam'ı oynayan bugünün insanlarına 50 yıl evvel yol göstermiş bir yusuf atılgan, ankara aşığı ve düzen sevdalısı ve kaos yanlısı bir vüs'at o. bener, istiklal'de hayalet oğuz ile meşk edip leyla erbil'e yazan tezer özlü ve yitik denizlerin peşine düşmüş bir bilge karasu... ilk dönemlerine bakıp küçük iskender'i de ekleyebilirdik, fakat 20 yıl evveline bakıp bugünü konuşmak makul değil.

    tezer özlü, bunlar içinde en ayrıksı olanı ve en ayrıma uğrayanı. ne almanyalı olabilmiş, ne türkiye'yi hazmedebilmiş; çift dilli oluşu belki ilk bakışta bir avantaj, fakat gidip gelişlerine yön verememiş. sahiplenilmeyişi, onu nazlanmadan buraya dahil etmemize yetiyor.

    uzatmayalım. derdim odur ki, elalemin kutsallaştırdığı ve kendiyle çeliştirdiği bir güruhu bu ülkeye uyarlayıp, özellikle bu dört ismin baştacı edilmesinin yolu böylece açılabilir. derseniz ki bu kadar özentiliğe hacet yok, kendi sınıflandırmamızı kendimiz yapalım; de hayden o vakit derim. şimdilik bu başlığa uyarlamakta beis yok.
11 entry daha
hesabın var mı? giriş yap