4 entry daha
  • kelimenin tan anlamıyla, biri sıçmış, bir başkası ekşide sıvamış.

    asıl hıyara profesörlük verenleri ve onaylayan makamı sanık sandalyesine oturtmak lazım ya neyse. yalçın küçük'ün kulakları çınlasın, deseleksiyon aha da budur. nadana rütbe verirsin, ulemadır dersin. terazinin şirazesi kayar, kötü iyiyi böyle kovar.

    nereden başlasak? en azından bu alanda, kara ve ak ayırımının çoğu zaman ve yerde geçersiz, uzun vadede genelde anlamsız olduğu doğrudur ve yazıda değinilen neredeyse yegane doğrudur.

    sosyo-ekonomik bir düzen olan, yolda el yordamıyla kotarılan (kendi başına illa da yanlış ve/veya kötü olmadığını vurgulamakta yarar var) kapitalizmideki siyasal boyutun; ondan tamamen değilse bile önemli ölçüde bağımsız gelişen; demokrasinin (ki kapitalist versiyonu alayınıza demokrasinin yegane ve tam sürümü olarak yutturulan "burjuva" demokrasisidir) çok ama çok daha eski olduğunu ve ne kapitalizm ne de burjuvazi olmaksızın serpildiğini unutmak işine gelmiş. keza, faşizmin, aynen başka bazıları (mesela bonapartizm) misali, düzen sıkışınca başvurulan rejim modellerinden birisi olduğunu kesinlikle öğrenememiş, daha doğrusu es geçmeyi tercih etmiş. "bireysel" özgürlüğüdür deyip geç(mey)elim. insanlığın ta orta paleolitikten beri özünde bulunan eşitlik idealine, modern çağda takılan terimin "komünizm" olduğu gerçeğini de, suya sabuna dokunmadan atlamayı tercih etmiş. ne de olsa bireycilik ve toplumculuk (indivualist ve kollektivist deyince sadece daha havalı değil, jargona da uygun düşüyor, öte taraftan kavramların içi doldurulmadığında bina temelsiz kalıyor, yapı boşlukta duramıyor) konusunda atıp tutmak kolay. yazılıp çizilen, tartışılan bir konu hakkında en ufak bir bilgisi ol(a)mayanlara sallamak denli rahatı yoktur. alfabeyi bilmeyen çoluk çocuğa muska yazmak gibi bir şey. sözde aydının cehaletinin klasik örneğini sergilediğinden ötürü, kendisine teşekkürü borç biliriz.

    otoriter ve totaliter deseydi, gene eyiydi ya, gelgelelim eski çamlar bardak ve ne o versiyonu yürürlükte olanda; faşizm ile komünizmi aynı başlık (burada kollektivizm) altına yerleştirmek, tipik anglo-sakson liboş yaklaşımıdır. her ne kadar bir taraflarını yırtsa bile, uzunu geçtim, orta vadede bile, bir türlü beceremediği iktisat konusunda kapitalizmin bir gıdım olsun rotasından ayrılmayan; faşizmin iktisat (savsatasında, palavrasında değil) biliminde herhangi bir yeri olmadığı gibisinden bir "ayrıntı"yı atlamayı tercih etmiş hazret.

    facianın ne boyuta ulaştığını "nazi" teriminde gözlemliyoruz. bu kelimenin bavyera argosunda "hödük" benzeri bir anlam taşıdığı ve nasyonal sosyalistlere aşağılama içerdiğini; faşistlerin bu kendine özgü türevinin, dalga geçilmesiyle başa çıkamayınca, bizzat kendisinin resmileştirmeye çalıştığını bilmiyor, "prof"umuz. bir konuda iki lafın belini kırarken konuyu hiç olmadı biraz olsun derinlemesine incelemeye zahmet etmemiş. eh, ne de olsa yeni alışkanlık budur, bilmediğin ya da yeterince bilmediğin konuda at tut, nasılsa inanan çıkacaktır. goebells boşuna mı demişti (o kadar tembel olmayın, onu da kendiniz bulun). bizden deyimle kel başa şimşir tarak, böyle g… böyle y…… imam osurunca, cemaatin sıçması kaçınılmazdır.

    cehenneme giden yolun taşları iyi niyetle (ya da iyi niyet gösterisiyle demek mi lazım artık bilemem) döşenir denmiştir. özet niyetine lafontenden bir hikaye. akreple kurbağa bir gün dere kenarında karşılaşmışlar. akrep "ben öbür tarafa geçmek istiyorum, ama yüzemiyorum, sen beni sırtına alsan" demiş. kurbağa karşı çıkmış, "sen beni sokarsın" diye. "yok" demiş akrep, yemin billah etmiş, inandırmış sonunda, kurbağa akrebi sırtına almış, başlamış yüzmeye. tam derenin ortasına geldiklerinde, akrep kurbağayı sokuvermiş. kurbağa ölmeden önce son nefesinde sormuş: "ne yaptın? şimdi ikimizde öleceğiz!" akrep yanıt vermiş "başka türlü olamazdı, bu benim mizacımda var". paylaşımcı ve uygar kapitalizm yavesine isteyen inanabilir, daha önce de gündeme gelmiş, lakin, anca terazinin karşıt kefesinin zorladığı kadarıyla gerçekleşmiş, asla sonuçlanmamış tan tersine ilk fırsatta geri vitese çekilmiştir. yalnız, aklınızda kalsın, konuyu salt bireye bağlayacaksanız, sıfatınıza tükürmeye bile tenezzül etmezler.

    not:
    1 - bireycilikten o kadar dem vururken, anarşizm gibi bir akımı hepten boş geçmesine ne demek lazım, işin o tarafını da sahipsizlere bırakıyorum, benden daha iyi boyayacaklarına eminim.

    2- işin en acı tarafı daha 30 yıl önce, birisi bunlara benzer zırva etse; şimdi kalmadı bırakmadılar; benim diyen üniversitede, geçtim öğretim görevlilerini, öğrenciler tefe koyarlardı, şimdiyse sosyal medyada alıntı yapılıyor.

    bu duvar bozuntusu daha çok badana kaldırır ya lafı daha fazla uzatmayalım. aslında sorun değil. eğrisi, doğrusu, düzgünü, kavislisi, yalanı, gerçeği; okuyun, araştırın, karşılaştırın, sorgulayın. mantık ve (herkesten önce kendinize) entelektüel dürüstlükten ayrılmamak kaydıyla; doğruyu bulursunuz.
hesabın var mı? giriş yap