209 entry daha
  • seviyordu:

    buğday tarlaları içerisinde kıvrılıp giden yolları, araba içerisinde geçen diyalogları, çocukları, şiiri, kaderi olan coğrafyanın hüznünü, aramayı, varmak istemeyişi, az’ın güzelliğini, belgesel kurmaca karışımını kullanmayı, sonuçsuz bırakmayı, belirsizlik hallerini...

    diyordu:

    her filmim bir tek filmin bir parçası. gece uzun, gün uzun, ömür kısa. sevinç ve hüznün toplamından başka bir şey değildir sinema…

    çoğumuzun aklında, sadi şirazi’nin “ilkbahar/nobahari” isimli şiirinin mohsen namjoo tarafından bestelenmiş halinin solmaz naraghi tarafından paris’teki hastane odasında seslendirilmesinden sonra ışığa duyarlı gözlerinden akan yaşlarla kaldı. öldü.

    bu denli özel insanların da öldüğünü görmek iyi oluyor aslında... vasat insanın kendi ölümüne o kadar da anlam atfetmemesi gerektiğinin fotoğrafı sanki bu ölümler… tolstoy’un, tarkovski’nin öldüğü dünyada…
33 entry daha
hesabın var mı? giriş yap