• abbas kiyarüstemi'nin "rüzgar bizi götürecek" filminde geçtiğini öğrendiğim hayat felsefesi yapılacak tirad.

    "var olmanın bir illüzyondan ibaret olduğunu, her şeyin bir geçiş halinde olduğunu, hareket etmenin yaşamımızın asıl doğası olduğunu kabullenirsek, bir hedefe saplanmaktan vazgeçersek, yaşamı daha iyi kavrayıp, ondan daha çok tat alabiliriz."

    (bkz: bad ma ra khahad bord)*
    (bkz: rüzgar bizi götürecek)
  • iran islam devrimi'nden sonra ülkeyi terkederek batı ülkelerine giden pek çok yapımcı ve yönetmenin aksine iran'da kalmayı tercih etmiş, bunun sebebini de;

    "bir ağacı kök saldığı yerden ayırıp başka bir yere taşırsanız, ağaç meyve vermez olur. verse de, kendi yerindeyken vereceği meyve kadar güzel olmaz. bu, doğanın kanunudur. bence, ülkemi terk etmiş olsaydım, aynen o ağaç gibi olurdum."

    sözleriyle açıklayan büyük yönetmen.
  • kiyarüstemi'den hayata ve sinemaya dair seçmeler...

    -''kendinizi tanımanın en iyi yolunun kendinizi farklı durumlara sokmak olduğunu asla unutmayın.''

    -''bence hayatta var olmak bir illüzyondan başka bir şey değildir. bunu kabul edersek ve durumlar arasında bulunduğumuzu, hareket ettiğimizi ve bu hareketin hayatımızın doğası olduğunu kabul edersek ve belirli bir durumda olma özlemlerinden vazgeçersek, hayatı daha iyi anlayabilir tadını daha iyi çıkarabiliriz.''

    -''seyircisini salonda uyutan filmleri tercih ederim. bazı filmler sinemada uyuklamama neden oldu fakat aynı filmler geceleri uyanık kalmamı, sabah onları düşünerek uyanmamı ve haftalarca onları düşünmeye devam etmemi sağladı.''

    -''din bazı insanlar üzerinde işe yarar ama herkes üzerinde değil, çünkü din insana 'düşünmeyi bırak ve sana söylediklerimi kabul et' der. hayatın anlamını bulmak isteyenler düşünmeye devam edenlerdir.''

    -''dünyadaki tüm farklı uluslar, dış görünüş, din, dil ve yaşam tarzlarındaki farklılıklarına rağmen, hala ortak bir şeye sahiptirler ki bu hepimizin içinde olan şeydir. farklı uluslardan insanların içini röntgenle çekebilseydik, bu röntgenlerden kişinin dilinin, geçmişinin veya ırkının ne olduğunu söyleyemezdik.''

    -''sanırım hayatın kötü bir film kopyasından başka bir şey olmadığını söyleyen godard'dı. eğer öyleyse amacımız daha iyi filmler ve hayatta verilen daha iyi biçimler yapmak olmalı.''

    -''öğrencilerimden genel olarak sinemayla ilgili veya herhangi bir farklı alanla ilgili eğitim almış olmalarını istemiyorum. onlardan istediğim, gelip bana bir hikaye anlatmalarıdır ki benim için film yapmanın en iyi kriteri de budur. film yapmınında hikayenizi sözlü olarak anlatabilmekten daha önemli bir şey yoktur.''

    -''yere kök salmış bir ağacı alıp bir yerden başka bir yere götürdüğünüzde ağaç artık meyve vermemeye başlayacaktır. bu mümkün olsa bile vereceği meyve aslaeski yerinde olduğu kadar iyi olmayacaktır. bu bir doğa kuralıdır. sanırım ben de ülkemi terk etseydim, meyve vermeyen bir ağaç gibi olurdum.''
  • kiyarüstemi'nin filmlerinde yol görüntüleri:

    • arkadaşımın evi nerede?, 1987 : görsel
    • yakın plan, 1990 : görsel
    • ve yaşam sürüyor, 1992 : görsel
    • zeytin ağaçları altında, 1994 : görsel
    • kirazın tadı, 1997 : görsel
    • rüzgâr bizi sürükleyecek, 1999 : görsel
    • aslı gibidir, 2008 : görsel
    • sevmek gibi, 2010 : görsel (yol artık içimizdedir)

    yollar filmlerinde onun kişisel imzasıdır (trademark).

    çektiği fotoğraflar da benzer duyguları yansıtır:

    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel

    bütün bu filmler ve fotoğraflar, asıl yol içimizde, der gibidir.

    "yol" imgesini, sevdiğim bir şair şöyle işler bir şiirinde:

    "böylece bırakırdım o adamı gitsin,
    böylece bırakırdım o kadını durup yas tutsun,
    böylece bırakıp giderdi adam
    nasıl bırakırsa bedeni ruh yara bere içinde
    nasıl bırakırsa zihin kullandığı bedeni.
    bulmalıyım
    eşsizce kolay ve marifetli yolları
    ikimizin de anlayacağı yolları,
    bir gülüş ve tokalaşma gibi basit ve önemsiz yolları."

    (bkz: t. s. eliot)
    (bkz: bütün şiirleri)

    o bitimsiz yollar karşılıklı anlayışa çıkıyordur belki de:

    "birbirimizi anladığımızda, acılarımız da dinecek."
    abbas kiyarüstemi

    ayrıca;
    (bkz: #145958251)
    (bkz: copie conforme /@hanging rock)
  • vefatından önce hastanedeki yatağında nobahari şarkısını dinlerken gözyaşını silişi icimde büyük isyana sebep olmuş büyük sanatçı. filmlerini her izleyişimde bu isyan daha çok kabaracak, ölümden daha cok nefret edeceğim. dünyayı güzel kılan kişilerdendi. yeri çok güzel olsun.
  • görsel

    bir röportajında aşk hakkında şu sözleri etmiş olan büyük yönetmen, iran'ın gözü;

    "aşk, yanlış anlamanın sonucudur." demişti bir zamanlar biri. bizler yanlış anlamayı ararız. anlaşmayı başardığımızda, birini gerçekten anladığımızda aşk da sona erer. yani bir bakıma aşk, yanlış anlamanın sonucudur. birini anlamadığımızda ona aşık oluruz. kişinin gerçekliğinin farkına vardığımızda, onun düşündüğümüz kişi olmadığını söyleriz. yani aşk, yanılsamadan başka bir şey değildir. neyse ki böyle bir yeteneğimiz var. başka türlü olsaydı, sadece bir tane asıl olurdu ve herkes ona aşık olurdu.

    röportaj

    yani bir bakıma kirazın tadı'nda söylettirdiği gibi "uzun yoldan gidelim, taşlıdır ama daha güzeldir".

    büyük adam vesselâm...

    görsel

    omr-î diger bebâyed bâd ezvefât mârâ
    k'in omr tey nemûdim ender omid-vâri
  • 21 ekim 2014 ankara söyleşisinde aldığım notlardan bazıları:

    # çok fazla film izlemediğini, sinemayı film izleyerek öğrenmediğini; fakat gezerek, gözlemleyerek, tartışarak öğrendiğini ifade ederek 90'a çaktı resmen.

    # "çocukluğumdan beri her şeyi gözlemlediğim için sanırım bugün gözlük takmak zorunda kalmış haldeyim."

    # resim nasıl dünyanın her yerinde kullanılagelen evrensel bir dil ise sinema da öyledir. dolayısıyla nerede film çektiğiniz o kadar da önemli değildir. esas olan belli bir dönemde, belli insanlara seslenebilmek değil, tüm insanlığın anlayabileceği bir anlatım oluşturmakta.

    # sevinç ve hüznün toplamından başka bir şey değildir sinema.

    # film yapmak, doğurmak gibidir. 9 ay sabırla, itinayla beslersin karnındaki bebeği. ama ne kadar özen gösterilirse gösterilsin, bazen bebek sakat doğabilir.

    # verebileceği tek tavsiye: hiçbir yönetmenin ve filmin etkisinde çok fazla kalmayın.

    # sinema eğitiminde film dünyasına fazlaca gömülüp kopya çekme riski bulunmaktadır.

    # iran'daki hollywood ve avrupa sineması sansürü, insanlara iran halkına kendi sinemasını sevdirdi, çünkü başka alternatif yoktu. rekabet yoktu ki.

    # dışarıya kapalı olmak, aslında dışarıda merak konusu olmasına neden oldu iran sinemasının. bu merakın bir kısmında da "bu insanlar nasıl konuşur, ne yer, nasıl yer, gündelik olaylara verdikleri tepkiler nelerdir?" gibi biraz da şüphe içeren soruların sorulmasına neden oldu. iran sinemasına yönelik imgelemin içinde her zaman bir adet soru işareti mevcuttur.

    # kendinden kuşku duymanı sağlayan filmler kaliteli filmlerdir.

    https://youtu.be/w01rbopiudm
  • seviyordu:

    buğday tarlaları içerisinde kıvrılıp giden yolları, araba içerisinde geçen diyalogları, çocukları, şiiri, kaderi olan coğrafyanın hüznünü, aramayı, varmak istemeyişi, az’ın güzelliğini, belgesel kurmaca karışımını kullanmayı, sonuçsuz bırakmayı, belirsizlik hallerini...

    diyordu:

    her filmim bir tek filmin bir parçası. gece uzun, gün uzun, ömür kısa. sevinç ve hüznün toplamından başka bir şey değildir sinema…

    çoğumuzun aklında, sadi şirazi’nin “ilkbahar/nobahari” isimli şiirinin mohsen namjoo tarafından bestelenmiş halinin solmaz naraghi tarafından paris’teki hastane odasında seslendirilmesinden sonra ışığa duyarlı gözlerinden akan yaşlarla kaldı. öldü.

    bu denli özel insanların da öldüğünü görmek iyi oluyor aslında... vasat insanın kendi ölümüne o kadar da anlam atfetmemesi gerektiğinin fotoğrafı sanki bu ölümler… tolstoy’un, tarkovski’nin öldüğü dünyada…
  • iran sinemasinin gunumuzdeki populerligini en cok borclu oldugu yonetmen. cannes film festivali odullu kirazin tadi ve ruzgar bizi tasiyacak* ozellikle tavsiye edilir. diger pek cok iranli yonetmen, onun yaninda yetismistir. (bkz: bahman ghobadi)
  • minimalist epiğin mucidi, şiirsel anlatımıyla sinemayı benzeri olmayan bir saflık seviyesine taşımış biri abbas kiyarüstemi.

    sanatçı duyarlılığı, gündelik olayların içindeki mucizeleri yakalamaktaki becerikliliği onu, sinemanın gelmiş geçmiş en büyük şairlerinden biri yaptı.

    sinema konusunda hiçbir eğitim almamış olmasına rağmen sarsılmaz hayal gücüne borçlu olduğumuz senaryo ve öykülerindeki şiirsel anlatımı, yaşam-ölüm üzerine ruhani bir başyapıtı olan kirazın tadı, hayatın gündelik sıradanlıklarına zinde gözlerle bakmanın ürünüdür mesela. kiyarüstemi gözlemler, anımsar ve tüm bunları bize ekranda tasvir eder.

    kiyarüstemi'nin filmlerindeki karakterleri gerçek hayatla ve kendimizden bir şeyler bulduğumuzu hissettiğimiz için seviyor, filmlerindeki uzun diyaloglara kendimizi bu yüzden kaptırıyoruz belki de. kiyarüstemi filmlerini izleyen seyircinin tek amacı görüntülerdeki hakikati keşfetmektir. (kiyarüstemi izlediği ilk hollywood filmine hikâyedeki karakterlerin gerçek hayatla bir ilgisi olmadığını sezdiği için uyuyakaldığını da anlatmıştı bir röportajında)

    onu biraz size, kirazın tadı filmi üzerinden anlatmak istiyorum.

    kirazın tadı sıradan olanın içindeki güzelliği keşfetmemizi sağlayan bir filmdir. izleyici filmde, (ki bu tüm kiyarüstemi filmleri için geçerlidir) mantıktan yoksun bırakılmış duygusal bir şantaja maruz kalmaz, olayları daha bilinçli bir gözle takip eder. kiyarüstemi'ye göre iyi bir film "sizi kendi rotanızda tutar. içinizdekileri uyandırıp bitmesinden çok sonra bile sizi hırpalayarak kışkırtır."

    kirazın tadı'ndaki unutulmaz final, bir "açık yapıt" örneği oluştururken içi içine sığmaz. ve şunları kaydeder:

    "insanların filmlerimi izlerken uyuyakalmalarını aldırış etmem, yeter ki sonrasında o
    filmle ilgili hayal kursunlar" kirazın tadı'ndaki son sahneyle ilgili düşünecek ne çok şey var değil mi?

    filmin böyle bir sonla bitmesi, 'belirli, kesin ve mühürlü bir çözümden daha inandırıcı' değil mi?

    new york'ta düzenlediği bir sinema atölyesinde filmlerindeki finalle ilgili şunları söylemiştir usta yönetmen:

    "seyircinin normalden daha fazla çaba göstermesini, gelip geçici karmaşanın tadını çıkarmasını, böylece kendilerini ifade edebilmelerini isteyen bir yönetmenim. bu yüzden de izleyicilerimin bir kısmını kaybediyorum. benim için film, insanları görmeye ve sorular sormaya, sinemayı yalnızca bir eğlence aracı olmak dışında bir işlevle değerlendirme zahmetini göstermeye ikna etmekle ilgilidir."

    kirazın tadı'ndaki final seyircinin hayal dünyasında düşler kurmasına izin verir. izleyici karakterle ilgili alternatif yollara ulaşır.

    örneğin tahran'daki doğa tarihi müzesindeki çekilen sahneye bakalım. badii'yi öğrencilerin bir bıldırcın üzerinde incelmeme yaptıkları odanın camından içeri bakarken görüyoruz. öğrencilerin öğretmenleriyle konuşmalarını duyuyor ancak onları göremiyoruz. kiyarüstemi izleyicisinin olan biteni zihninde canlandırmasına yardımcı oluyor:

    "bazen, bir kişinin ayağının görünmesi o kişinin ruh halinin en iyi göstergesidir"

    hülasa, tüm yönetmenler eşsizdir ancak hiçbiri abbas kiyarüstemi kadar özgün değildir.
hesabın var mı? giriş yap