14 entry daha
  • sigmund freud'a göre, bilinçdışı, diğer ikisi önbilinç ve bilinç olmak üzere psişik işleyişin üç düzeyinden biridir. bu ayrım ilk freudcu topografi olarak bilinegelmiştir (ikincisi için bkz.id ego süperego) ne var ki, önbilinç, bilincin özelliklerini paylaştığından merkezi ayrım bilinç ve bilinçdışı arasındadır. bilinç zorunlu olarak, ister içsel isterse dışsal olsun, algı ve algı kalıntılarıyla bağlantılıdır. bir şeyin bilincinde olma süreci her şeyden önce duyu organlarımızın dış dünyadan aldıkları algılarla bağlantılıdır. ama insanlarda egodaki içsel süreçler de bilinç niteliği kazanır. bu, egodaki malzemeyi görselin ama özellikle de sessel algıların hatırlatıcı kalıntılarıyla sıkı bir ilişkiye sokan konuşma işlevinin eseridir. dolayısıyla bilinç her zaman belli türden temsilcilerle bağlantılıdır. bilincin aksine, bilinçdışı, sürekli hareket halindeki bir enerji alanı, bir kuvvet alanıdır. o; içgüdülerin, dürtülerin alanıdır. bu süreçlerin en başta gelen özelliği, bütün gerilimin yüklenmiş enerjiyi hareketli hale getirme ve boşaltma işi üzerine binmesidir; kendilerine enerji yüklenmiş fiziksel öğelerin içeriği ve ismi sonuçta pek önemli değildir. ne k,, bu alan bile ker zaman temsillerle bağlantılı bir alan olarak görülmelidir. duygulanımlar*, duygular ve hisler de hem bilinçteki hem de bilinçdışındaki temsilcilerle bağlantılıdır ama bu doğrudan yüklenmiş fikirlerden farklı bir biçimde olur. bilinçli ve bilinçdışı duygulanımlar arasındaki bir farklılık, bir duygu etkisinin uygun temsilcisinin bastırılması ve bilinçli hale gelmesi için duygunun başka bir fikirle bağlantı kurmasıdır. dolayısıyla bilinçdışı, bir enerji olmakla birlikte her zaman temsilcilerle kurduğu bir ilişki aracılığıyla iş görür. bilinçdışı düzeyde psişe, bilinç düzeyindeki gibi her zaman ve zorunlu olarak temsil edilir. eğer psişe her daim temsilciler kullanan bir şey olarak görülecek olursa, temsilcilerin, özellikle de bilinçdışı temsilcilerin orijini sorunu ortaya çıkar. bilinçdışında iki tür temsilci ile karşılaşılır; bir yanda hafıza izlerinden türeyen temsilciler, öte yandaysa asal fantaziler ya da asal bastırma olarak tezahür eden başlangıçtaki asal temsilciler* vardır. freud bu varsayımı 'farklı öznelerin kişisel deneyimlerine bakılmaksızın iş gören fantaziler' olarak ifade eder. lakin freud bu iki tür temsilciler arasında nitel bir ayrım yapmaz. ayrım orijinlerindeki farklılıktan ibarettir. bu bağlamda asal fantaziler özgün içeriklere sahip olmaktan çok sanki bilinçdışının içeriklerini örgütleyen özgün bir yapı olarak görülebilir. psişik temsicilerin orijini sorunu freud'dan sonra da merkezi önemini korumuş ve birçok psikanalist bu tartışmaya katkıda bulunmuştur. jung, asal temsilcilerin varlığını kabul eder ve onlara freud'un verdiğinden daha büyük bir rol biçer. kişisel bilinçdışının altında insan ırkının geçmiş deneyimlerinin depolandığı bir kolektif bilinçdışı (kolektif bilinçaltı başlığında irdelenmiş) nosyonunu gündeme getirir. melanie klein, ve takipçileri , doğuştan gelen asal fantazi/simge oluşturma kapasitelerine freud'dan daha fazla önem verirler ancak freud'la birlikte onlar da bu fantazilerin içeriğini dışarıdan alınan öğeler, simgeler ya da temsilciler tarafından kolaylıkla yerinden edilen bir şey olarak görürler. jacques lacan ise, iki temsil düzeyi arasındaki ayrımı imgesel** ve simgesel* arasındaki ayrım olarak sunmuştur. dışsal olarak edinilmiş simgelerin toplumsal orijinine, yani bu simgelerin şeylerde yuvalanmış halde doğal olarakvar olmayıp insan topluluklarında kurulmuş ve asıl olarak da dil aracılığıyla ifade edilmiş olduğuna özel dikkat çeken ilk düşünür olmuştur. temsillerin imgesel orijinleri yerlerini toplumsal olarak kurulmuş simgesel sistemlere bırakır. bu geçiş, kleincıların da dediği gibi, ilke olarak sorunsuzdur. adlarındaki farklılığa rağmen, bu iki düzen, imgesel ve simgesel, lacan'a göre, farklı kipleri temsil etmez. cornelius castoriadis'e göre ise, başlangıçtaki temsilcilerin yerini toplumsal olarak kurulmuş ve toplumdan kaynaklanmış temsiller olan 'toplumsal tahayyül mahsulü anlamlandırmalar'* alır. özet olarak söylenebilir ki, temsilcilerin kullanılması 'bilinçle bilinçdışı ayrımı'nın kriteri olamaz. öyleyse bu kriter ne olabilir? freud'un başvurduğu üç olası kriter vardır: 'bastırma, temsilcilerin türü ve bilinçdışının işleyiş tarzı'. temel amacı ''bilinçdışının psişik bir düzey olarak özgünlüğünü tespit etmek'' olan bu entride sıra freud'dan birebir yardım almaya geldi. the unconscious adlı kitabımdan (entri içi düzelti: freud sürçmesi böyle bir şey olsa gerek.. tribe girip 'kitabım'dan demişim.. öyle bir amaç yok diye biliyorum ama bilinçdışı her şeye gebe) bir pasaj: ''bilinçdışının çekirdeği, yüklenimlerini boşaltmak isteyen içgüdüsel temsilcilerden, yani istemli itkilerden oluşur. bu itkiler, birbirinden etkilenmeksizin, birbiriyle eşgüdüm içinde, yanyana varolurlar ve karşılıklı çelişkilere düşmezler. bu sistemde olumsuzlama, kuşku, hiçbir belirsizlik yoktur. yüklenimsel yoğunluklar çok hareketlidir. bu yer değiştirme süreci sayesinde, bir fikir bütün yüklenim kotasını ötekine teslim edebilir; yoğunlaşma süreci sayesinde öteki fikirlerin bütün yüklenimi kendine mal edilebilir. bu iki süreci asal psişik süreç denen sürecin ayırıcı belirtileri olarak ele almaktan yanayım. önbilinç sisteminde, ikincil süreç egemendir. bilinçdışı sistemi süreçleri zamansızdır; yani zaman sırasına göre dizilmez, zaman içinde değişmezler; zamana hiçbir referansları yoktur. bilinçdışı süreçler gerçeliğe * çok az dikkat eder. onlar haz ilkesine tabidir; onların kaderi yalnızca ne kadar kuvvetli olduklarına ve haz veren-haz vermeyen düzenlemesinin taleplerini yerine getirip getirmediklerine bağlıdır.'' bu yüzden bilinçdışının bir dizi özniteliği* vardır; bunlar bilinç işleyişinden, yani bilinçli düşünceden yalnızca farklı değil ona karşıt da olan bir psişik işleyiş tarzına işaret eder: karşılıklı çelişkiye düşmüyor olmak, asal süreç (yüklenimin hareketliliği), zamansızlık, psişik gerçeklik tarafından dışsalın yerinden edilmesi. bilinçdışı tıpkı bilinçliliğin yaptığı temsiller aracılığıyla işliyor olmakla birlikte, bu işleyişin tarzı farklıdır. bu işleyiş tarzını, sunuşların kullanılma biçimini, bilinçdışının asal ayrıştırıcı özelliği olarak görmek mümkün. dolayısıyla, freudcu bilinçdışı nosyonunun özgünlüğü artık tesis edilebilir: ''bilinç sistemi, geleneksel olarak insana atfedilen tüm özellikleri (akılcı düşünme*, algılama vb.) taşırken, bilinçdışının özgün bir işleyiş tarzı vardır. (edit*)
84 entry daha
hesabın var mı? giriş yap