32 entry daha
  • gece, ihanetlere uygun, fırsat yaratıcı hatta. bu yüzden şöyle demişler: “silentium, veluti nox, insidiis opportunum.” (sessizlik gece gibi, ihanetlere uygundur.) tabi burada kastedilen, karanlığın örtüsüyle işlenebilecek günahlar, suçlar, hatalardır. ucu gelir de pişmanlıklara dayanır. her pişmanlık durumu aslında bir karmaşadan baslenir. zaten kim suç / günah işlemişse, kendisini bir karmaşa ortamında aptallaşmış bulmuştur. günah, işleyenin gözünde ne zaman günahtır ki? ironik bir şekilde, karmaşadan kurtulduğu an! yani hiçbir pişmanlığın işe yaramadığı, olan bitene etkisinin artık olmadığı an!

    böyle düşündüğümüz vakit, yunanların nox’u yani kişileştirilmiş geceyi khaos’un kızı olarak görmeleri tuhaf gelmiyor. kafası karışık olanın, genel yargıyı / düzeni bozarak “suç işlemiş olan” statüsüne yükseldiği an, aslında khaos’tan beslenmiş olduğunu gösterir. o an, nox’a denk gelir. başta da söylediğim gibi, karanlığın örtüsünün tüm günahları en iyi şekilde örttüğü nox’a... aynı zamanda erebus’un da kızkardeşi olan nox’a... erebus, yani yeraltının karanlığını temsil eden karanlık tanrı! bir kardeş kadar yakın ölüme, nox. zaten ebeveyn kadar da yakındı khaos’a, eh “gündüz” demek olan hemera’ya nasıl uzak olabilir ki? yakındır yakın olmasına ancak, “gündüz” parlaklığıyla, ışıldaklığıyla bu aileye pek fazla geldiğinden, uzaktır nox’a da, diğer fertlere de. hemera ise daha çok helios’a, güneş’in atlarının dizginlerini elinde tutan apollon’a yakın. eh haliyle, daha aydınlık, daha adil bir dünyaya doğar hemera. (adilliğini, karanlığın örtüsünün ihanetlere tanıdığı fırsatlarla karşılaştırarak değerlendirin.) yani her doğuşunda uzaklaşır nox’tan.

    batışı ölüm olarak görürsek, doğuşu da doğum olarak görmemiz gerekir; yani hemera, oğlan kardeşi erebus’la çok iyi anlaşan nox’tan bu yüzden de uzaktır. gerçi antik yunan’ın zihinleri için herakleitosçuinen ve çıkan yol bir ve aynıdır” düsturunda olduğu gibi, karşıtlar birbirine pek yakın olup, harmonia düzleminde kardeşliklerini doya doya yaşarlar. bu ‘doya doya yaşayış’ta bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji vardır: aeternitas. yani alabildiğine sonsuzluk! her doğuşa iliştirilmiş, bir batış. başlayıp da bitmeyen hiçbir şey yok.

    hemera’da başlayıp, nox’ta bitmiş olan hiçbir şey yok. bu yüzden düzenin kendisi de sanki güneş’in saatine göre ayarlanmıştır. insan, güneş’le birlikte uyanır, çalışmaya başlar, yine onun batışıyla işini bitirir, uykuya dalar. güneş, yani helios bir rehber gibidir. insan ona ayak uydurmak durumundadır, bu düzen öyle oturmuştur ki, artık aksi her türlü yaşama biçimi, hor görülür. gece ayakta kalmak, bir tür ölü yaşamayı işaret eder, yine gündüz aydınlığında uyumak farklı bir şey değildir. yani her iki durumda da ölüdür insan. o halde bu açıdan baktığım zamanda nox’u erebus’la, hemera’yı helios’la ilişkilendirebiliyorum. güneş’e iliştirilmiş hemera’da yaşamanın enerjisi varken, karanlığa saplanmış nox’da ölümün çürümüşlüğü vardır. zaten ünlü classical dictionary’leriyle nam salan w. smith ‘in sözlüğüne bakarsak, nox’un ikamet yeri de hades’in mekanı yani ölüler diyarıdır. (w. smith, the wordsworth, classical dictionary, p.287, 1996) ölüm gece gibi mecburen gelir. tektanrılı dinlerde de aynı söylemle karşılaşırız: her canlı ölümü tadacaktır (kuran, ali imran suresi : 185; enbiya suresi : 35), nerede olursanız olun ölüm sizi yakalayacaktır (kuran, nisa suresi : 78), eğer ölümden yahut öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size hiçbir yarar sağlamaz (kuran, ahzab suresi : 16), günah bir insan aracılığıyla, ölüm de günah aracılığıyla dünyaya girdi; böylece ölüm bütün insanlara yayıldı, çünkü hepsi günah işledi (novum testamentum, rom.5: 12), günahın ücreti ölümdür (incil, rom.6: 23), ortadan kaldırılacak son düşman ölümdür (novum testamentum, korinthos. 1.15:26), var mı yaşayıp da ölümü görmeyen, ölüler diyarının pençesinden canını kurtaran? (mezmurlar 89:48) öyle yol var ki, insana düz gibi görünür, ama sonu ölümdür. (vetus testamentum, özdeyişler 14:12 ; 16:25) rüzgarı tutup ona egemen olmaya kimsenin gücü yetmediği gibi, ölüm gününe egemen olmaya da kimsenin gücü yetmez. (vetus testamentum, vaiz 8:8)

    mitolojiye göre nox’un bir oğlu var: somnus. herhangi bir batı dilini iyi bilen birinin kolayca anlayabileceği gibi “uyku”nun kişileştirilmiş hali olan somnus (w. smith, a.g.e., p.396), beri yandan venus’la birlikte yani şehvet'le birlikte büyük iskender’e yaşamakta olduğunu anımsatan şeydir. (bunun için de kaynak plutarkhos’un iskender biyografisidir.) hadi şehvet’i anladık da, ikamet yeri ölüler diyarı olan nox’un oğlu somnus, yani yarı ölüm durumu, büyük iskender’e yaşadığını hatırlatıyor, düşünebiliyor musunuz! şaşılacak şey mi? hayır değil, çünkü uykuya olan ihtiyacının farkında olup, onu anlamaya çalışmış tek canlı insan değil mi? keza yarı ölüm durumuna duyduğu bu yakınlığın bir benzerini de tam / hakiki ölümün kendisine karşı da duyup, ona bol bol önlem almaya çalışan da insandır. bir belgeselden hatırlıyorum; insanların, etraflarında ölmüşlerinin fotoğraflarını anı diye saklamalarının altında yatan asıl şeyin, kendi ölüm korkularını yenme çabası olduğu da düşünülmüş. yine ölüme hazırlıklarından ötürü kimi filozoflar da suçlanmıştır. örneğin seneca bir mektubunda "etrafında koparılan yaygara, ölümün kendisinden daha korkutucudur” demiştir. (seneca, epistulae morales iii, 24.14: "tolle istam pompam sub qua lates et stultos territas:") gerçi onun böyle demesi doğaldı, zira mensubu olduğu stoa felsefesi gereğince farklı bir laf etmesi beklenemezdi. evet bir insanın doğması gibi, ölmesi de doğaldı ona ve felsefesine göre. zaten bu yüzdendir ki, “damar açma” cezasına çarptırıldığında da, gözünü kırpmadan damarını açmış ve gündelik yaşantısını sürdürerek, ölüm karşısında direnmemiştir, tıpkı de providentia’sında (çiğdem dürüşken hocanın eşsiz çevirisiyle okuyun) öve öve bitiremediği ideal tipler gibi, metanetle ölüme gitmiştir. tıpkı güneş’in ve hemera’nın her defasında sakin bir şekilde ufukta kaybolması gibi, kendisini nox’un kucağına bırakmıştır, yani karanlığa. işin tuhafı daha sonra, yeni çağ’da, francis bacon da seneca’nın içinde bulunduğu stoa ekolünü, ölümü olduğundan daha korkunç bir şeymiş gibi gösterdiklerini, söyleyerek suçlamıştır. yani görülüyor ki, herkes ölüm korkusunun menşeinin peşinde olup, ondan ya kurtulmaya ya da onu etkisiz kılmaya çabalıyor. oysa o nox gibi gelir, mutlaka bir batışı gösterir. nox’un sessizliğinde insanın somnus’a teslim oluşu gibidir; tek farkı, helios’la yani güneş’le birlikte yeniden doğuşu yoktur. karanlıkta çürümeye bırakılmıştır.

    bu entiriyle birlikte sessizlik/@jimi the kewl, somnus/@jimi the kewl ve nox'tan oluşan üçlemeyi tamamlamış oluyorum, ne güzel.
33 entry daha
hesabın var mı? giriş yap